Wo Long: Fallen Dynasty’i oynadığım ilk iki saatlik süre içerisinde kafamda iki düşünce çok net biçimde belirginleşti. Birincisi bu oyun için NioH ile Sekiro: Shadows Die Twice evlenmiş ve nur topu gibi bir çocukları olmuş diyeceğim. İkincisiyse soulslike türüne ait bir oyun için gerçekten de oldukça erişilebilir, bu türe adım atmak için çok uygun bir oyun Wo Long.
Tabii ki bu sözlerim havada kalmayacak, ikisini de yeterince açıklayacağım merak etmeyin. Bildiğiniz gibi artık soulslike türü son derece popüler ve bu türde çok fazla oyun görmeye başladık. Bu oyunların çoğu FromSoftware’in formülünü kopyalamaya çalışırken başarısız oluyor, bazılarıysa bu formüle kendilerine has dokunuşlar yaparak diğerlerinin arasından sıyrılıyorlar. "Sıyrılan” deyince de aklıma gelen ilk isim her zaman için Nioh oluyor benim. Team Ninja, Nioh ile hem soulslike ruhunu koruyan, hem de ortaya orijinal bir iş çıkaran bir stüdyo. Bu türün en iyi temsilcilerinden biri. Wo Long: Fallen Dynasty ile de çıtayı düşürmediklerini görmek çok güzel oldu.
Bünyeye biraz da Çin tarihi lazım
Wo Long: Fallen Dynasty’de isimsiz bir kahramanı canlandırıyor ve oyunun başında karakterimizi dilediğimiz gibi yaratıyoruz. Nioh bizi Japon tarihine götürmüştü, Wo Long’da ise Çin’in Üç İmparatorluk dönemine gidiyoruz. Nedense oyunlarda bolca Japon tarihini görmüş, o dönemlerin kahramanlarını tanımış olsak da Çin tarihi biraz atıl kalmış bir alan. Wo Long’un buna el atmış olması oyuna da farklı bir hava kazandırmış. Örneğin Çin savaş tarihinin ve o dönemin ünlü isimlerinden, Shu Han’ın kurucusu ve ilk imparatoru Liu Bei, Doğu Han Hanedanı'nın son yıllarında büyük güç kazanan Çinli savaş ağası Cao Cao, Wu Hanedanı'nın kurucusu ve ilk imparatoru Sun Quan falan bu oyunda karşılaşacağımız ve hikayeye de biraz dikkat edersek Çin’in bu çok önemli dönemine dair tarihi bilgilere de sahip olacağımız oyunun en önemli karakterleri arasında.
Elbette işin içinde Team Ninja varsa doğaüstü de var, büyüler de. Nioh’ta Japon folklorunun doğaüstü canavarları yokai’ler söz konusuydu, Wo Long: Fallen Dynasty’de de Çin mitolojisinden mitik hayvanlar ve yaratıklarla karşılaşacağız bolca. Oynamama izin verilen süre içerisinde karşılaştığım yaratıkları çok sevdiğimi söyleyebilirim.
Örneğin karşıma çıkan ilk boss, Çin’in askeri strateji ustalarından Zhang Liang’dı ve ilk fazın ardından kendisini şeytani yönünü de görmüş oldum ve “Team Ninja’nın fantaziyle gerçeği harmanlaması yine 10 numara olmuş” diye düşündüm.
Deflect benden sorulur diyenler sıraya girsin
Wo Long fragmanlarını izlediğimde uyandırdığı izlenimin aksine bir Nioh klonu değil ama elbette çok fazla ortak yanları da mevcut. Örneğin bu oyunda parry / deflect gerçekten çok önemli ve burada Sekiro seviyesinde bir hızdan bahsediyoruz. Düşmanın saldırılarını iyi okumak, son derece iyi bir zamanlamayla parry yapmak ve yarattığımız bu açıklığı kullanarak düşmana normalden daha fazla zarar vermek oyundaki ana savaşların bir numaralı mekaniği. Öyle pat pat parry hareketini spamlayıp tutmasını umut etme şansınız da yok, çünkü hemen yoruluveriyor ve bu sefer de siz ölümcül bir saldırıya açık kalıyorsunuz. Sekiro’ya benzer biçimde birkaç başarılı deflect ile düşmanın posture’unu kırdığınızda özel bir kritik saldırı yaparak canına okuyabiliyorsunuz. Yani öyle “bam güm düşmana dalayım”dan ziyade yine Sekiro-vari bir dans sizi bekliyor diyebilirim. Umarım oyunun ileriki kısımları da bu şekilde devam eder.
Wo Long: Fallen Dynasty’i erişilebilir bulma sebeplerinden biri de bu aslında. Oyunun öğreti kısmı gayet iyi, ondan sonra da ekrandaki yönlendirmeler, görsel ve sesli ipuçları da kısa süre içerisinde bu ritme alışmanızı sağlıyor. Sırf bu da değil, oyunu neredeyse asla tek başınıza oynamak zorunda kalmıyorsunuz. Nasıl Elden Ring’deki tüm boss’larda yanınıza Spirit’inizin desteğini alabiliyordunuz, Wo Long’da da size çoğu zaman hikayenin gidişatına bağlı olarak bir NPC eşlik ediyor. Bu arkadaşlar hem yol boyunca bıcır bıcır konuşarak hikayeye dair bilgiler veriyor, hem de gerek boss gerekse diğer dövüşlerde çok sıkıştığınızda geriye çekilip nefes alabilmenizi sağlıyorlar. Hatta bazı durumlarda “kardeşim senin sağlığın kötü, sen kendine gelene kadar ben şunu oyalarım” dedikleri bile oluyor. Ha bazen oyalayamıyorlar, siz bir ağacın arkasına saklanıp iyileşme büyüsü yapayım derken bir bakıyorsunuz boss kafanıza dev çekicini indirivermiş ama o kadar da olur. Soulslike dediğin yan gelip yatma yeri değildir nihayetinde.
Wo Long alışık olduğumuz stamina çubuğu yerine spirit çubuğu koymuş. Bu değişiklik aynı zamanda oyunu ofansif oynamanın da gerekliliğini gösteriyor aslında, çünkü spirit çubuğu başarılı deflect’ler ve saldırılarca dolduruluyor. Bir düşmanın art arda savurduğu mızrak saldırılarını çink çonk sesleri eşliğinde karşıladıkça hem spirit çubuğunuz doluyor, hem de daha önce dediğim gibi rakibin posture’u da hızla kırılabiliyor. Bu spirit çubuğunu da büyülerimizi veya silah sanatlarını kullanarak harcıyoruz.
Anne şu canavar beni dövüyooo, moralim sıfır
Büyüye gelmeden önce oyunun yine kendine has bir başka mekaniğini, Moral sistemini açıklamam lazım. Bir soulslike oyununda ölüm cezalandırılmalıdır, o konuda hemfikiriz. Wo Long’da öldüğünüzde moral kaybediyorsunuz. Moral seviyeniz ne kadar yüksekse o kadar güçlüsünüz diyebilirim özetle, moraliniz yükseldikçe de daha güçlü yetenekleri kullanabilir hale geliyorsunuz, Divine Beast’ler (Nioh’taki Guardian Spirit benzeri) de en güçlü hallerine en yüksek moral seviyelerde ulaşabiliyor. Ama bir düşman sizi öldürünce hem sizin moraliniz düşüyor, hem de onun morali yükseliyor. Sizi öldüren düşmanı öldürdüğünüzde ise “İntikam alındı” mesajı eşliğinde tekrar moral kazanıyorsunuz.
Bu noktada “ya arka arkaya ölürsem, moralim sıfırlanırsa, sefil gibi mi dolaşmak zorunda kalacağım” sorusu gelmiş olabilir aklınıza. Orada da devreye yüreklilik (fortitude) giriyor. Oyunun kayıt noktaları (bonfire’ları) savaş bayrağı şeklinde, hatta bunlar dışında da çeşitli yerlerde bulabileceğiniz sancaklar var. Bir savaş bayrağını yükselttiğinizde yüreklilik değeriniz kalıcı olarak artıyor. Bir lideri öldürdüğünüzde onun savaş bayrağını da alıyorsunuz mesela. Moraliniz hiçbir zaman yüreklilik değerinin altına düşemiyor. Yani savaş bayrakları sayesinde yürekliliğiniz 6’ya yükseldiyse, moraliniz en fazla 6’ya düşüyor. Bu da öldükçe tüm ilerlemenizi bir köşede bırakmamak anlamına geliyor, yani bayrakları göndere çekmek çok mühim :)
Oyunda level atladığımızda beş büyü sınıfından birine puan verebiliyoruz: Fire, Metal, Water, Wood, Earth. Bunlar aslında aynı zamanda karakterimizin sınıfını temsil ediyor. Fire saldırı odaklı, başarılı saldırıların daha çok spirit vermesini sağlıyor örneğin. Water gizlilik odaklı, Metal ise debuff. Bu sınıflardaki puanlarımıza göre yeni büyüler açıyoruz, ayrıca bu sınıfların Divine Beast’lerini kullanabiliyoruz. Mesela Wood’daki Mavi Ejderha Qinglong bizi iyileştiriyor, Metal’deki Beyaz Kaplan Baihu yanımızda savaşıyor, Water’daki Siyah Kaplumbağa Xuanwu düşmanlara buz parçaları fırlatıyor. Bu beş disiplin de oyunun oynanışını ciddi olarak değiştirebiliyor, artık oyun stilinize hangisinin uyacağına siz karar vereceksiniz tabii.
Level atlama sistemine alışması kolay değil çünkü benzerlerini pek gördüğümüzü hatırlamıyorum. Elementlerin birbirlerini etkileyişine de dikkat etmek gerekiyor; mesela Water sınıfına puan verince su-buz tabanlı saldırı ve yetenekler elbette güçleniyor, buna ek olarak pasif olarak ateş saldırılarına karşı da direnciniz artıyor. Buna karşın aynı zamanda toprak saldırılarına karşı savunmanız bir miktar düşüyor. Bu tür hesaplamalara çok özen göstermeyen ve “oyunu bitireyim yeter” diyen biriyseniz pek de sıkıntı yok ama Nioh gibi oyunların endgame kısmında min-max hesapları yapmak çok önemli oluyor, Wo Long’da da muhtemelen tüm bu dinamiklere dikkat etmemiz gereken bir kısım vardır diye tahmin ediyorum.
Tanıdık ama bir o kadar da tanımadık
Oyunda geçirdiğim kısıtlı deneyimden yola çıkarak şunları söyleyebilirim: Muhtemelen aynı Nioh’ta olduğu gibi Wo Long’da da hikayeyi hiç sallamayacağız, çünkü pek anlamayacağız :) Ha oyunun sözlüğü, ansiklopedisi falan on numara; oradaki karakter ve dönem bilgilerini okumaya biraz zaman ayırınca taşlar çok güzel yerine oturuyor ama düz hikaye anlatımı Team Ninja’nın dört dörtlük yaptığı bir iş değil nihayetinde. Oyunu mutlaka Çince oynamak lazım çünkü İngilizce seslendirmeler bana biraz yapay geldi; Nioh’ta da orijinal dilde oynamanın deneyimi çok yükselttiğini düşünürsek bunda da aynı durum söz konusu. Oyun çok erişilebilir ama yine de bir hayli zor. Nioh ve Sekiro’ya çok benziyor ama orijinal bir deneyim sunmak için de yeterli yenilikler sunuyor. Kas hafızanız her ne kadar sizi yarı yolda bırakmasa da yeni şeyler öğrenmeye hazır olmanızda fayda var. Hani yazının başında iki saat oynadım dedim ya, çünkü oynattıkları ilk bakış versiyonunda sadece iki bölümlük içerik vardı. Yoksa tam versiyon verseler herhalde saatlerce başından kalkamazdım. Dolayısıyla şahsen bu kısa deneyimin ardından oyunun çıkış tarihi olan 3 Mart için sabırsızlanmaya başladım.
Wo Long: Fallen Dynasty, PC, PS4, PS5, Xbox One ve Xbox Series için çıkacak.
Nioh'yu çok sevmiş ama min max için sürekli envanter içinde yuvarlanmaktan yorgun düşmüştüm. Bitirdim, çok eğlendim, 10larca saat oynadım ama bu sebepten DLC'lerine girmedim. Sanırım Wo Long da bana aynı muameleyi yapacak. Neyseki çok merak edenler için Game Pass var.