Oyunlarda her şeyi başarıp en iyisi olabilmek adına heyecanı öldürüyor, alacağımız zevki baltalıyoruz!
Devamını okuHani güne güzel başlarsınız ama aslında günün geri kalanında başınıza geleceklerden habersiz mutlu bir kedi yavrusu gibi yatağınızda gerinirsiniz ya… Veya gayet şahane giden gününüz çok basit, saliselik bir nedenden dolayı zehir olur. Misal; mutlu mutlu oyun oynarken voltaj gidip gelir ve bir bakmışsınız anakartınız yanmıştır (yaşanmış olay), ne gereği varsa patronlarla basket oynarken nereden baksan 120 kiloluk adamın iki ayağınızın da baş parmaklarına basması ile üç ay acı içinde gezersiniz (gene yaşanmış olay) gibi… Kona’daki kahramanımız Carl da başına geleceklerden habersiz ekmek parası için yola çıkmış bir dedektif… Her şey Kanada’nın Quebec eyaletinin bir mezrasına yatırım yapmış İngiliz bir iş adamına karşı yerel halkın ayaklanması ile başlıyor. Neden? Çünkü rahat batıyor adamlara. Yüzyılların verdiği kolonist nefretten midir bilinmez elin İngilizinin yörelerini kalkındırmaları hoşlarına gitmiyor, bu hoşnutsuzluklarını da tatlı vandallıklarla süslüyorlar. Sonunda Hamilton adlı girişimci bizim Carl’ı tutup, bu olayları kimin çıkarttığını bulması için kasabaya çağırıyor.
“Aaaaa ne güzel dedektiflik hikayesi, herhalde insanları sorguya çekeceğiz, kimin suçlu olduğunu bulmaya çalışacağız,” falan diye düşünüyorsanız çok yanlış oyundasınız. Hemen belirteyim şimdi söyleyeceklerim “spoiler” değil, oyunun ilk 15 dakikasında göreceğiniz Kona’nın temel hikayesi. Anlaştıysak devam ediyorum.
Şunu en baştan söyleyeyim oyunda bir Allah’ın kulu ile konuşmuyorsunuz. Çok pardon! Sadece bir kişi ile iki kelam ediyorsunuz doğru (o sırada Carl konuşmuyor zaten). Yani oynama süreniz 4 saat olsa koca oyunda bir Adem evladı ile karşılaşıyorsunuz. Kasaba halkı nerede mi? Kasabalılar donmuş donmuş… Ama öyle karda kışta yavaş yavaş can çekişerek değil, evlerinin içinde aniden buzdan adam olmuşlar. Bizi işe alan Hamilton ile buluşacaktık değil mi? Buluşuyoruz ama Hamilton ruhen artık orada değil, sadece bedeni orada ki o da yerde kanlar içerisinde. Ölmüş yani… Kısacası Carl basit bir dedektiflik işi diye gittiği kasabada kendini Stranger Things'in setinde buluveriyor.
Amacımız Carl’ın buradan kurtulmasını sağlamak. Ama kendisi başını sürekli belaya soktuğu için bende pek kurtulmaya çalışıyor hissi uyandırmadı doğrusu. Kona’da kimseyle konuşmadığınızı söyledim o zaman hikaye nasıl ilerliyor diye düşünebilirsiniz. Hatta düşünmediyseniz ise bile şu an düşünüyorsunuz. Kona’nın hikayesi aynı bir kitabı üçüncü kişinin ağzından anlatan bir yazar gibi ilerliyor. Sesi kadife gibi orta yaşlı bir abi Carl’ın karşılaştığı olayları anlatıyor, tasvir ediyor. İlk başta güzel olsa da yönettiğiniz karaktere bürünmenizi engelliyor diyebilirim. Sanki bir kitap okuyorsunuz, sayfaları çevirdikçe kahramanı siz yönetiyorsunuz. Bulunduğunuz kasabanın 70%’i karla kaplı ormanlık bir alan olmasına rağmen buralarda kayda değer bir şey olmadığını da belirtmem lazım çünkü üşenmeden çoğunluğunu gezdim. Dolayısı ile bir hayatta kalma mücadeleniz pek yok. Yaralandıkça azalan canınız, soğukta giderek üşümeniz (ama alacağınız kalın bir mont ile oyunun yarısından sonra o da problem olmaktan çıkıyor) ve stres seviyeniz var. Mesela ilk donan cesedi bulduğunuzda Carl nefes nefese kalıyor ve stres yapıyor. O an “uff çok güzel yapmışlar olm,” dedim (evet kendi kendime konuşuyorum) ama ne oldu biliyor musunuz? Şom ağzımı açtığım için karakter oyunun sonunda kadar onca doğaüstü garip olay yaşamasına rağmen bir kez bile sinir, stres yapmadı. Sanki oyuna koyulmuş işlevsiz bir içerik gibi duruyor bu.
Kona boyunca Carl’ın yapacağı tek şey insanların terk ettikleri evleri ziyaret ede ede garip olayları ve gizemi çözmek. Kamyonetinize atlayıp, radyoyu açarak (müzikler şahane hele giriş) kasabada gezmek zevkli. Girdiğiniz evlerdeki ipuçlarını aramak da öyle. Oyun boyunca birçok eşya toplayacaksınız, Carl’ın üzerinde yer kalmadıkça bunları kamyonetinizin bagajına atabiliyorsunuz. Ama bu eşyaları ne kadar kullandığınız tartışılır. Oyunu bitirdiğimde iki defa “Medikit” kullandım sanırım ki birini oyunu öğretirken kullandırtıyordu. Misal ağrı kesicilere dokunmadım bile. Aynı stres olayında olduğu gibi oyuna birçok şey eklenmiş ama çoğunu kullanacak fırsat bile bulamıyorsunuz. En çok kullandığınız cihazınız el feneriniz. Çünkü karanlıkta önünüzde bir çekmece olduğunu bilseniz bile Carl ışık olmadan onu açmıyor. Dolayısı ile her yere sürekli el feneri ile göz atmak zorunda kalıyorsunuz.
Kona’nın hikayesi hakkında daha fazla konuşamıyorum çünkü biraz daha kelam edersem öykünün sürprizli kısmına gireceğim. Bunun nedeniyse oyunun acayip kısa olması. Ben ormanı dolaşarak 6 saatte bitirdim ama “speed run”a kasarsanız bir saatlik bir oynama süresi bile yoktur. Tam hikaye hareketlenip, ilginçleşmeye başladığı sırada “pat” bir bakmışsınız Kona bitmiş. Çok az kişi ile mi çalıştılar neden böyle bilmiyorum ama tadını damağınızda bırakarak sonlanıyor Kona. Kona kesinlikle bir Outlast değil, “Jump Scare” korkutma taktiği de yok, oyun gezip dolaşarak olan olayların ipuçlarını bularak gizemleri çözdüğünüz bir yapım. Elinize kahvenizi alıp, ilginç bir öykü deneyimlemek istiyorsanız çok hoş zaman geçirtecektir. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, kesinlikle potansiyeli harcanmış bir yapım. 31 lirayı gözden çıkartamıyorsanız bile indirimlerde kaçırmamanızı öneririm derim. Ve Nuret kaçar.Artılar:Kona’nın hikayesi hakkında daha fazla konuşamıyorum çünkü biraz daha kelam edersem öykünün sürprizli kısmına gireceğim. Bunun nedeniyse oyunun acayip kısa olması. Ben ormanı dolaşarak 6 saatte bitirdim ama “speed run”a kasarsanız bir saatlik bir oynama süresi bile yoktur. Tam hikaye hareketlenip, ilginçleşmeye başladığı sırada “pat” bir bakmışsınız Kona bitmiş. Çok az kişi ile mi çalıştılar neden böyle bilmiyorum ama tadını damağınızda bırakarak sonlanıyor Kona. Kona kesinlikle bir Outlast değil, “Jump Scare” korkutma taktiği de yok, oyun gezip dolaşarak olan olayların ipuçlarını bularak gizemleri çözdüğünüz bir yapım. Elinize kahvenizi alıp, ilginç bir öykü deneyimlemek istiyorsanız çok hoş zaman geçirtecektir. Ama şunu söylemeden edemeyeceğim, kesinlikle potansiyeli harcanmış bir yapım. 31 lirayı gözden çıkartamıyorsanız bile indirimlerde kaçırmamanızı öneririm derim ve Nuret kaçar.
Artılar:
- Müzikleri.
- Gizem içinde gizem bulundurması. Tek bir olayı çözmüyorsunuz.
- Atmosferi ve oyunu kitap havasında oynamanız.
Eksiler:
- Hikâyesi kısa.
- Konuşacak karakter yok.
Oyunu, Türk Telekom faturanıza 12 ay taksit ile, Playstore'dan satın alabilirsiniz.