Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.
Şimdi, diyelim ki Berkecan'ın bir kitabı olsun. Bu kitabı, iyi gelir getirir diye üç filme bölmeye karar versin. Birer sene aralıklarla bu filmleri izleyiciyle buluştursun. Filmlerinin 2/3'ü vizyona girmişken de bir oyununu yapmaya karar versin. 2/3'ünü içeren oyun sayısı bir olursa, Berkecan'ın oyunu olmayan filmi toplamın kaçta kaçıdır? Hepsinin ötesinde, bu nasıl bir organizasyondur? Açıkta kalan film gariban mıdır? HA?!
Eğer matematikle aranız iyi değilse, zaten bugüne kadar Lego oyunlarına da biraz buruk bakıyor olmalısınız. Çünkü içerisindeki espriler ya da karakterler sizi olur da çok çekmezse, odağınız sadece ve sadece sayılar oluyor. Acaba ne kadar parça topladım? Gizli objelerin kaçta kaçını buldum? Peki ya karakterler, yenilerden kaçını almaya parçalarım yeter? Ama bu problemin cevabı genelde şu oluyor: En iyisi gidip biraz daha toplayayım.
Baş kötümüz Smaug’a merhaba deyin.
İşte bu matematik aşkı, Lego The Hobbit'teki yolculuğunuz boyunca tek arkadaşınız olabilir. Çünkü ortada bazı terslikler var. Yazının başına (pek de gizleme gereksinimi duymadan) yedirdiğim üçte ikilik saçmalık bunların başında geliyor zaten.
The Hobbit, şu ana kadar çıkmış olan ilk iki filmi işliyor. Hem de sahne sahne… İlk filmdeki gibi önce Bilbo Frodo'ya hikâyesinin bu saklı parçasını anlatmaya başlıyor, sonra geçmişe dönüp maceranın kendisine atılıyoruz. Hatta senaryo filmleri o kadar yakından takip ediyor ki, filmdeki replikler bire bir dökülüyor oyun içinde.
Oyun karakteriyle, haritalarıyla şüphesiz güzel görünüyor.
Evet, The Hobbit'te ufak eklemelere ya da daha önceki Lego oyunlarında olduğu gibi karakterler arası farklı sataşmalara pek yer yok. Yeni bir yorum katmak yerine eldeki malzemenin Lego’lusunu sunuyor oyun. Eskiden Lego oyunlarında, seslendirme “Ah Uh OooooOoo” gibi seslerden ibaretti hatırlarsınız, sonradan bunların yerini kısmen daha derinlikli hikâyeler ve onlara eşlik eden seslendirme sanatçıları almıştı. Böylelikle biraz daha özgürlük, biraz daha özgünlük gelmişti serinin yapımlarına. The Hobbit’te ise filmin replikleri bire bir aktarılmış ama o epik, dramatik havayı beceriksizce yaran mizah parçaları eklenmiş bir de. Ve bu eklemeler sırıtıyor, çok fena sırıtıyor.
Gandalf ve Radagast, Dol Guldur’a giderken Ian MacAllen’ın buğulu sesi sizi geriyor ama Radagast’ın Lego figürü bununla tezat oluşturan şebeklikler yapıyor arkada. Hani bunu destekleyen bir müzik var deseniz, o da yok. Çünkü müzikler de filmden. Ya Orta Dünya yok oluyor ya da kıyamet kopuyor sanıyorsunuz mütemadiyen. Bu tür sahneler hele bir de cücelerin yığınla durduğu yerlerde çok eğreti duruyor. Sürekli bir oburluk esprisi, onu kesen dramatik bir emir cümlesi.
LEGO Duplo gibi görünsek de, at binmesi keyifli.
Bu noktada, önceki oyunlara bakarsam Lego Marvel Super Heroes herhalde tepe noktasıydı. Avengers karakterleriyle yeni bir şey anlatma fikri, Lego’nun geldiği doğru yerdi. Ama üç filmin ikisini bire bir aynı kurguyla alıp önümüze koymanın mantığını, hele daha önce daha iyisini yapmışken hiç anlayabilmiş değilim. Tabii bu soru işaretlerini pas geçerseniz, TT Games yine her Lego oyununda olduğu gibi birkaç yeniliği oynanışa sıkıştırmayı başarmış. Bu da saygınızı hak ettiğini gösteriyor zaten.
Erabor’da Demiri Dövmeyen…
Oyunumuz cüceleri ve onların maceralarını konu aldığı için, inşa mekaniklerinin biçim değiştirmesi güzel bir başlangıç. İlk izini Lego The Movie: Videogame’de gördüğümüz (bu isim hâlâ gülümsetiyor beni) ve doğru parçaları seçerek karışık şeyleri inşa ettiğimiz mini oyun biraz şekil değiştirerek geliyor karşımıza. Önce doğru materyalleri topluyor, sonra da inşa alanında bunları koyarak doğru ürünü yapıyoruz. Yine bize arada sunulan parçalar arasından doğrusunu seçip inşanın devamını sağlıyoruz.
Yükleme ekranları tematik ve izlemesi keyifli.
Bu mekanik, oyuna yan görevlerle desteklenen başka bir şey daha getiriyor. Etrafta sizden yardım isteyen Lego figürler var. Hatta aralarında Ork falan da oluyor. Bu figürler bazen bir şeyin inşasını talep ediyorlar. Siz de maceralarınızda planlara rastlıyor, bunları topluyor, isterseniz bu planlar doğrultusunda materyallerle yan görev malzemelerini de yapıyorsunuz. Ama çok mu umurunuzda? Tabii ki değil. Çünkü Orta Dünya yıkıldı yıkılacak. Müzikler diyorum, gerilimden tırnak yedirtiyor diyorum. Kim dönüp Azog’un aslında yanlış anlaşılan masum bir kedi yavrusu olduğuyla ilgilenebilir ki?
Başka bir yenilik ise oyunda gece - gündüz döngüsünün farklı kapılar açıyor olması. Mini haritanızda ay ya da güneş simgesiyle gösterilen bu yan görevler, arada denk geldiğiniz çadırlarda günün saatini değiştirdiğinizde ortaya çıkıyorlar. Ama yan görevler haricinde ana göreve de müdahaleleri oluyor. Mesela kapısı korunan bir kaleye girmek istiyorsanız, gardiyanların uyumasını beklemekten daha iyisi olamaz.
Siz 8-10 doğru parça buluyorsunuz, orada dünyalar yapılıyor.
Bu arada yan görevlere bu kadar girmişken miktarından da bahsedeyim (matematik ya hani). Oyun boğazına kadar etrafta girilmeyi bekleyen giz, mağara, ev dolu. Abartmıyorum, her yerdeler. Tabii diğer Lego oyunlarındaki gibi bu gizleri keşfedebilmek için büyük olasılıkla oyunda ilerlemeniz gerekiyor. Çünkü gümüş kısımları kıracak karakteriniz yoktur, o esnada yanınızda senaryo gereği kancalara takılan cüce kalmamıştır. Bir de bu karakterleri açmış olmanız gerekiyor ki, The Hobbit’i önceki oyunlardan biraz daha farklı kılan bir özellik de bu.
Hırsız Var Da Hani Ganimet?
The Hobbit, son çıkan Lego oyunlarına göre çok daha zor. Her bölümde topladığınız ve size fazladan blok kazandıran “Master Burglar”, diğer oyunlara göre çok daha zor doluyor. Son dönem Lego oyunlarında nadiren 1-2 bölümde kaçırdığım bu başarıya bu oyunda 3 kere ulaşabildim. Hiçbir zaman “kazanmalıyım” diye çırpınmadığım bu nişan, The Hobbit’te diğer oyunlara göre daha zor kazanılıyor anlayacağınız.
Filmin varil sahnesi oyunda daha sakin ve biraz sıkıcı kalıyor.
Benzer bir şekilde beceriye sahip karakterler de zor bulunuyor. Şöyle bir oyuna senaryo doğrultusunda baktığınızda, bitirdiğiniz anda bile eksik karakterleriniz olduğunu görüyorsunuz. Etrafta karakterleri bulup alabileceğiniz sakin bir nokta olmaması da, işleri daha da zora sokuyor. Çünkü size lazım olan bir elfse, Mirkwood bölgesine gitmeniz gerekiyor. Oyuna Erebor’da son verdikten sonra tepmesi uzun bir yol tabii bu. Ama neyse ki bu iş için kartallar var. Gandalf’ın öncelikle taksi, The Hobbit’te de toplu taşıma niyetine kullandığı kartallar sizin için bu hizmeti sunuyorlar.
Goblin Kral Aşkına!
Lego The Hobbit önceki Lego oyunlarının yanında çok parıldamıyor. Görsel olarak çok başarılı, tamam. Ama PS4 platformunda bile birkaç yerde fps sorunu yaşadım. Oyuna getirdiği yenilikler güzel, başka bir figürün koluna girip birlikte düşmana saldırmak ya da uzun silahı olan figürleri üst üste dizip yükseltilere tırmanmak tat katıyor ama oyun TT Games’in mizah dokunuşundan hiç nasiplenmemiş. Birkaç sahnede komik sayılabilecek şeyler var ama onun dışındaki her kare Gandalf’ın ya da Thorin’in depresif yorumuyla kesiliveriyor. Co-op’u aynı, inşası aynı. Senaryosu ve karakterleriyle farklı belki ama yine de Lego oyunlarının yüz güldüren ve tüm figürü tamamlayan o parçası kayıp.
NOT
6
KÜNYE
Tür: Aksiyon
Yapım: TT Games
Dağıtım: Warner Bros. Interactive
Kutulu Fiyatı: 120TL (PC) 240TL (PS4)
Dijital İndirme: 155 TL (PSN), 80TL (Playstore)
Bulunduğu Platformlar: PC, Xbox 360, Xbox One, PS3, PSVita
Ne İyi?
Shire’ın huzur veren ortamı
Yeni eklenen mekanikler
İsteyene bolca yan görev
Ne Kötü?
Mizah yok olmuş sanki
Seslendirmelere bel bağlamak
Her şeyiyle sahne sahne filmler olması
Üçüncü film ne olacak şimdi?