Milyonlarca oyuncu gibi ben de kendimi League of Legends'a kaptırdım yıllar önce. Başlangıçta oldukça zararsızdı, kendimi mmo'ların fantastik dünyasına hapsedip günlerce lazımlığa işeyen, "raid var olm" ayağına arkadaşlarımı, ailemi, sevgilimi, okulumu eken ve eğer gitmezsem kariyerimi silkeleyip atacak iş başvurularını kaçıran tipten bir adam olmadığım için normal bir seyirde level atlamayı sürdürdüm. Ne olduysa level 30'a ulaşınca oldu. "Tek maç oynayıp kapatırım" diye başlayıp beş saat sonra kızarmış gözlerle kendimi yatağa atmaya başlayınca ironinin metalsi tadını aldım ve mmo müptelaları için söylediklerimi afiyetle yedim tabii. Sarınca sarıyor arkadaş, yapacak bir şey yok.
Lakin oyun "sarmaya" başlayınca işler de çabucak sarpa sardı. Kız arkadaşım ben oyun oynarken masama gelip "aa Amumu ne kadar şirin, Ezreal ne kadar gay" derken birdenbire "Yeter artık Kaan, hadi alışverişe gitmemiz lazım" tadında isyan haykırışlarına başladı. Bunun etkisiyle ben de iki adım geri atıp neden bu oyunu bu kadar çok sevdiğimi anlamaya çalıştım. Riot sağolsun, bu kendimi arayış maceram muazzam bir gerçekle yüzleşmeme neden oldu: Hayatımdaki stres kaynaklarımı sıralamam gerekirse, League of Legends listenin kralı olur; çünkü bu oyun ciddi anlamda benim sinirimi bozuyor millet.
Her insanoğlu gibi benim de konuşmaktan en çok keyif aldığım konular, nefret ettiğim ama aslında gizlice deli gibi sevdiğim şeylerdir. Adam gibi karşı-argüman kurabilmek için Twilight filmlerini izlemeye benzemiyor bu. Hani romantik komedilerde kız bir adamla tanışır lakin adam kızın sinirine dokunur. Kız da nefret ettiğim ve dinleyenlere kulak kanseri verdiğine gönülden inandığım pop-punk-rock tadında bir şarkı eşliğinde adamdan ne kadar nefret ettiğini tüm arkadaşlarına anlatmaya başlar. Hikayeyi bilirsiniz tabii, filmin sonununda beraber olmaya karar erirler. League o Legends'la ilişkim, filmdeki adamın gösterilmeyen geleceğinde hissettikleriyle eşdeğer. Bu lanet oyunu, arkadaşlarıyla takılmasına engel olan, her fırsatta trip atan ve sinirlerini bozan ama bir türlü terkedemediği kız arkadaşını seven bir adam gibi seviyorum. Ne yazık ki "League of Legends bağımlılığı", çoğunluk tarafından kabul edilen tıbbi bir fenomen değil ve doktorların yazdığı ilaçlar da alkolle karıştırılınca uyku yapmaktan başka işe yaramıyor. Haliyle stres atabilmek için bu yazıda canımı en çok sıkan, beni işi gücü bırakıp Çin'de basit bir kasabaya yerleşmeye iten ama Çinlilerin League of Legends hastası olduğunu hatırlatıp depresyona sokan ve çıkış yolu bulamayınca "Belki bu sefer farklı olur" diyerek tekrar tekrar maç oynatan 3 sinir bozucu şeyden bahsedeceğim. Haydin başlayalım.
1) OYUNU BAŞKALARINI TROLLEMEK İÇİN OYNAYANLAR
Bazı insanların gerçekten de yapacak hiçbir işi yoktur. Bu boş vaktini başka ülkeleri gezerek, yeni insanlarla tanışarak ya da yeni bir hobi edinerek değerlendirmek yerine League of Legends'da insanları sinir krizlerine sokarak geçirmek isterler. Psikolojik olarak oldukça sık rastlanılan bir durumdur bu aslında. Bu kaybolmuş ruhlar, hayatlarından zerre zevk almadıkları için başkalarının zevkine limon suyu sıkarak yaptıkları zihinsel masturbasyon ile anlık mutlulukları kovalıyorlar. Bu ruh halinin tedavisi için yapılan araştırmalar ise başkalarını bilgisayar ekranınızdan elinizi uzatarak tokatlamanızı sağlayan bir teknoloji geliştirilene kadar ne yazık ki askıya alınmış durumda.
Amaç nedir burada? Amumu ile orta şeride gidip oyunu sabotaj etmenin, ilk dakikadan itibaren karşı takımın taretine doğru koşup intihar etmenin, takım savaşlarını lehinize çevirme potansiyeli olan özel gücünü üç-beş kıytırık minion üzerinde harcamanın, beni ve takımdaki herkesi deli ederek bazılarımızın seri atlamak için kazanmaya ihtiyacı olduğu bu önemli maçı çöpe atmanın, insanları kelimenin tam anlamıyla çileden çıkarmanın amacı nedir?
Bana bir söz verin: Eğer takımınızda böyle biri varsa ve şımarıkça herkesle dalgasını geçiyorsa hiç yormayın kendinizi ve bırakın oyunu. Çünkü bu saygıdeğer insanlar, maçı kazanıyor olsanız bile edebiyle üssünüzde beklemek yerine karşı takımı beslemeye devam ediyorlar. Sıkmayın canınızı ve oyunu bırakın. Ben yapmam tabii öyle şey, bırakmam oyunu. Banlarlar falan, korkarım. Daha yeni 50 dolarlık skin alışveriş yapmışım, rune sayfaları satın almışım. Deli miyim ben...
2) iNGİLİZCE BİLMEDİĞİ HALDE AMERİKA SUNUCULARINDA OYNAYANLAR
League of Legends, takım oyunu ve iletişimini deli gibi ödüllendiren bir oyun. Yani "Ben şampiyonumu seçerim, istediğim yere de giderim. Yemişim takımı." kafasıyla ranked oyunlara atlarsanız muhtemelen bacak kadar çocuklardan hayatınızda duymadığınız küfürler öğrenip depresyona girersiniz; ya da Riot "Bu işler böyle yürümüze delikanlı." diye araya girip sizi zorunlu tatile çıkartır. Haliyle en azından hangi rolü oynamak istediğiniz, takımınızın neye ihtiyacı olduğu gibi konularda diğerlerini bilgilendirmeniz gerekir.
Lakin bazıları üç kelimeden daha fazla İngilizce bilmediği halde Kuzey Amerika sunucularında oynamanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyor nedense. İspanyolca konuşan Meksikalıları saymıyorum artık. Onların gidebileceği pek bir yer yok ve dertlerini anlatacak kadar İngilizce biliyorlar zaten. Fakat bazıları inatla İspanyolca konuşmaya devam ediyor, rica ve ısrarlarımıza rağmen prensiplerinden ödün vermiyorlar. Bu tip insanlar bir de chat ekranını meşgul ettikleri gibi takım arkadaşlarını "noob fucker GG" temalı hakaretlerle küplere bindiriyorlar.
Onu geçtim, Avrupa sunucularını beğenmeyip Amerikalılarla oynamak isteyenler bitiriyor beni. Geçen hafta iki oyun üstüste aynı Alman arkadaşla aynı takıma düştük. Her seferinde oyunun ilk yarısını insanlara Almanca bilip bilmediklerini sorarak geçirdi, ardından da Almanca küfürlerle bizleri kırıp geçirdi. Yapmayın bunu arkadaşlar. Siz eğleniyor olabilirsiniz ama dünyanın diğer tarafında insanlar monitörlerine kafa atıyorlar, eşlerini çocuklarını, kız arkadaşlarını, kardeşlerini dövüyorlar. League of Legends ciddi bir müessesedir, şakaya gelmez.
3) EN KÜÇÜK HATANIZDA ANA AVRAT DÜZ GİDENLER
Bazen League of Legends, günlük kahkaha kotamı doldurmak için vazgeçilmez bir komedi kaynağı olarak iş görüyor. Örnek vereyim: Karşı takımı besleyen bir oyuncu, takım arkadaşı tarafından annesiyle ilgili beklenmedik gerçekler öğrenmeye başladı diyelim. Adam, "Yahu ben yetimim ama bu Garen anneciğim hakkında ağza alınmayacak şeyler söylüyor." diye isyan edince de Garen'den cevabını alıyor: "Hiç olmazsa anan 0/1 olduktan sonra beslemeyi bıraktı."
Buradan alınacak ders, eğer takım arkadaşlarınıza hakaret edecekseniz, hakaretin en azından esprili olması elzemdir. "Yok, ben şaka yapmayı bilmiyorum." derseniz de bari kafiyeli olmasına özen gösterin. Amaç, takım arkadaşlarınızın gereksiz yere keyfini kaçırmak yerine orijinal olmak ve eleştirel yorumlarınıza ayrı bir renk katmak. Çünkü hayatımda deve örümceğinden daha çok beni geren başka bir şey varsa, o da üç kuruşluk hobimle iyi vakit geçirmeye çalışırken yarı yaşımdaki çoluk çocuktan annemin geçen akşam neler yaptığını öğrenmek, oyunu silmem gerektiğinin söylenmesi veya ailemin başrol oynadığı pornografik film senaryoları okumaktır. "Noob feeder uninstall" kelimeleri beni, radyoaktif boğa tarafından ısırılıp dört sezon Spartacus izlemeye makhum edimiş gibi delirtiyor çünkü.
Arkadaşlarla oynarken “Bükemediğin bileği kökten kes, kurtul reyiz. Yorma kendini" felsefesini takip etmeye çalışıyorum ben. Yani biri bana ana avrat düz giderse, kendisi sinirden çıldırına kadar değişik karşı hakaretler buluyorum. Lakin bu da doğru bir davranış değil. Gönül ister ki takımdan biri hata yapsa bile diğerleri "Sıkma canını, ama bi dahaki sefere şunu yap da gank yeme yine." diyebilme centilmenliğini göstersinler. Ama istatistiksel ve objektif olarak, özellikle Kuzey Amerika sunucularında, online oynanan oyunların en rezil oyuncu kitlesine sahip League of Legends için çok geç kalınmış olabilir. Yine de arada görüyorum birbirlerine yardımcı olmaya çalışan klas sahibi insanlar. Gözüme tek bir damla yaş getiriyor. Yok yok, umut var hala. Sinirimi bozuyor, delirtiyor beni diyorum ama daha yeni ara verdim LoL oynarken, yazıyı iPhone'dan bilgisayara geçirebilmek için. Ne yapayım, deli gibi eğlenceli ve hala oynatıyor kendini her gün. Yolunuz düşerse Kuzey Amerika sunucularında bulun beni. İki maç atalım. Sağlıcakla kalın.