Outlast II - İnceleme

İşiniz gücünüz pislik.

 Outlast, 2013 yılında hayatta kalma korku oyunlarına yeni bir boyut kazandırmıştı. Çıkan tüm korku oyunlarını yakından takip etmeye çalışan biri olarak, o oyunun yarattığı korku atmosferi, 2013 yılından günümüze birçok yapımcının çoğu zaman başarısız bir şekilde kopyalamayı çalıştığı çok özel bir atmosferdi. Vıcık vıcık ortamlar, kan, vahşet, pislik ve psikolojik korku, oyuncuya bir an bile nefes alacak süre vermiyordu. Fakat Outlast, her ne kadar sıkı bir gerilim ve düşmeyen tempoyla başarılı bir oynanış sunsa da, hikâye anlatımıyla sınıfta kalmıştı. Şaka maka, oyunun hikâyesini hatırlayan var mı ya?

Yapımcı Red Barrels, ilk oyunun indirilebilir içeriği Whistleblower’dan sonra, ellerinde değişik bir fikir olduğu takdirde yeni bir Outlast oyunu yapacaklarını söylemişti. Görünüşe göre o fikri, hikâye anlatımında ve oyunun senaryosuna ilham kaynağı olan gerçek bir hikâyede bulmuşlar.

Yemin ediyorum iğrençsiniz

Cesetler ve çürümüş et kokusunu umursamak güzel yer aslında.

Normalde vahşet dolu oyunlardan etkilenmem. Ama şu sözlerime kulak verin: Outlast 2 çok rahatsız edici bir oyun. Her an gözüken sakat ve bozuk biçimli düşmanlar ve karakterimizin kendini savunamaması bu rahatsız ediciliğin sadece bir yüzü. İnsanın midesini bulandıran ve başını döndüren esas noktaysa oyunun hikâyesi ve okumasını yapmanız beklenen alt-metinlerinde. Yukarıda bahsettiğim gibi, oyunun ön planında yer alan ve tüm makinenin çalışmasını sağlayan dişli oyunun hikâyesi. Outlast 2’nin ilham aldığı gerçek hikâye 1978 yılından gelmekte. Güney Amerika'da bir tarikat kuran Jim Jones, insanları kandırarak kendi krallığını kurar. Müritlerinin beyinlerini yıkayarak onlara yıllar boyunca cinsel ve psikolojik olarak işkence yaptıktan sonra, toplu intihar seromonisi hazırlayarak 900’ün üzerinde insanın ölümüne sebebiyet verir.

Outlast 2’de de tıpkı Jim Jones gibi kafayı sıyırmış bir arkadaş var. Kendine Knoth diyen bu eleman, Katolik inancını çarpıtarak kendi tarikatını kurup, dini kitabını yazar ve kısa sürede etrafındaki insanları kıyametin geleceğine inandırır. Peki bu olayın bizimle ne alakası var? Şöyle ki, bir araştırmacı gazeteci olan ana karakterimiz Blake, eşiyle birlikte bir cinayet sırrının peşinden Arizona’nın tenha bir bölgesine gider. Fakat burada bir şekilde eşi kaçırılır ve kendini bir köy dolusu psikopatla ölüm kalım mücadelesi verirken bulur.

Tarikatın başında bu arkadaş var.

Bir köy dolusu manyak, tamam. Bir de bunun üstüne, köy inananlar ve inanmayanlar olarak iki gruba bölünmüş. Bir taraf karakterimizi Mesih olarak görüp, fiziksel kusurlarından arınma yöntemi olarak bizi canlı canlı gömüp yeme derdindeyken; diğer tarafsa eşimizin hamile olduğu ve diğer tarafın "lanetli" diğe damgaladığı çocuğunun doğrulması ve bu şekilde Tanrı’ya karşı çıkarılması taraftarı. İşin kısası, herkes bir şekilde kafayı sıyırmış durumda.

Ne kadar Outlast 2 çok rahatsız bir oyun dersem yeterli değil. Daha önce bildiğiniz korku oyunlarını ve korkutma yöntemlerini unutun. Vahşet, kan ve insan parçaları Outlast 2’nin alt sınırı. Esas mide bulandırıcı ve insanın kanını donduran şeyler; cinsel istismar, çocuklara şiddet, psikolojik ve fiziksel işkence gibi temalardan geliyor. Oyun tarihinde eğer sadece bir oyun +18 damgası yiyecekse o oyun kesinlikle bu olmalı. Eğer bu gibi temalara kaldıramayacak yapıdaysanız Outlast 2’den kesinlikle ama kesinlikle uzak durmanız gerekli.

Gece görüşlü kameram olmadan asla!

Siz sormadan ben cevap vereyim, biliyorum nefesler tutuldu, tırnaklar yeniyor… Evet! Kamera geri döndü! Neden bilmiyorum ama ilk Outlast’daki, kameranın gece görüşünü kullanarak ışık yaratma mekaniğine bayılmıştım! Açtığınızda görüş açısını düşüren vizörden oyun dünyasına bakmak cidden çok korkunçtu ve rahatsız edici bir klostrofobik atmosfer yaratıyordu. Outlast 2 de bu mekaniği alıp, biraz daha geliştirmiş. Şimdi artık kamerayı ışık kaynağı olarak kullanmanın yanında, oyundaki bin bir türlü korkutucu ve mide bulandırıcı sahneyi kaydedebiliyoruz. Hatta bunun üzerine, kamera kayıtlarını teker teker izlediğimizde, karakterimiz her sahneye kendi yorumunu ekliyor.

Boş bırakmayın beyler buraları, rica ediyorum.

Fakat hikâye bir yana, gelelim esas cevap verilmesi gereken soruya: Oynanış nasıl? Keşke buna daha pozitif bir cevap verebilseydim ama en üst sınırım, “iyi” olur herhalde. Outlast 2; görsellerinden, hikâyesine neredeyse her kategoride ilk oyundan daha gelişmiş bir devam oyunu olsa da, oynanış konusunda beni hâyâl kırıklığına uğrattı. 2013’de tutan formül, 2017’de de iş görüyor, evet ama ben oyunun daha açık yapılı bölüm tasarımları nedeniyle çok daha farklı şeyler beklerdim. Bu sefer bazı bölümler ilk oyundan daha geniş tasarlanmış durumda. Tek silahı, topuklarlarını poposuna vurarak kaçmak olarak karakterimiz; bölümler içine dağılmış evlerde kamera pilleri ve can veren bandajlar ararken, etrafa serpiştirilmiş düşmanlar tarafından rahat bırakılmıyor. Ame keşke oyunun geneli böyle açık bölüm tasarımlarından nasibini alsaymış. Orta boyuttaki bölümlerden hemen sonra,tek amacı karakterin düz bir çizgidi yaratıklardan koşarak kaçması için tasarlanmış koridorlara geçiş yapmak çok can sıkıcı. Her ne kadar normal zorluk modunda bile iki-üç darbe aldığınızda yere yığılsanız da, düşmanlar tarafından görüldükten sonra 15-20 saniye etrafta koşturup, yatak altı ve varil içi gibi saklanma yerlerine girerek izinizi kaybettirebiliyorsunuz.

Merhaba... E, ben o zaman hafiften kaçayım?

Fakat iş, hayatta kalma korku oyunlarının vazgeçilmesi olan, bölümler boyunca karakterimizi takip eden esas düşmanlar haritaya girdiğinde değişiyor. Örneğin, daha oyunun başında tanıştığımız ve elindeki hiç kullanışlı olmadığını tahmin ettiğim devasa bir kazmayla peşimizden gelen Martha bunlardan biri. Fakat onun bölümde belirişini takip eden rahatsız edici çığlık sesleri ve Knoth’un kutsal kitabından okuduğu ayetler, etraf zifiri karanlık da olsa yerinin kestirilmesini çok kolaylaştırıyor. Ayrıca kameramızın mikrofonunu da açarak, etraftaki seslerin tam olarak nereden geldiğini bulup o bölgelerden kaçınabiliyoruz. Yapımcılar da bunun farkında olacaklar ki, bu düşmanların bölümlerde ortaya çıkışlarını rastgele olarak değil de, önceden belirlenmiş (scripted) anlara yedirmişler. Siz de doğal olarak bir iki defa öldükten sonra yapay zekanın tam olarak ne yapacağını öğrenip, bölümleri akıllı bir şekilde geçmekten ziyade, ittirerek ve zorlayarak bitiriyorsunuz. Bu da normalde korkutucu olması gereken anları sıkıcı hâle getirebiliyor. Sonuçta bir labirentte, düşman hep aynı yerden geliyorsa ben deneme yanılma yöntemiyle öle öle bir şekilde çıkışı bulabilirim.

Dikkat: Mide bulantısı ve baş dönmesi yapabilir

Oyunu bitirmem yaklaşık 7 saatimi aldı ve bu zaman dilimi boyunca, yukarıda bahsettiğim gibi bir iki an dışında hiçbir zaman sıkılmadım. Oyun sıklıkla flashback ve akıl oyunlarına başvurarak ortamı değiştirip, tempoyu taze tutmayı başarıyor. Bir merdivenden çıkarken, basamakların yarısında tüm çevrenin değişmesi ve kendimi farklı bir ortamda bulmam çok tatmin edici. Outlast 2, oynanıştaki bu kafa karışıklığı ve dengesizliğin tonunu aynı şekilde hikâyeye de yedirmiş durumda. Oyunun günümüz zaman diliminde geçen hikâyenin yanında, esas önemli olan zaman dilimi, sıklıkla geri döndüğümüz bir Katolik okulu. Oyun ustaca tasarlanmış kurgusuyla, başında tohumlarını attığı hikâyeyi güzel bir şekilde sonlandırıyor.

Bu eyalette okul sistemi kötü diye duymuştuk ama bu kadar da değildir yahu?

Outlast 2 evimdeki 980ti, ofisteki 780ti’ylı makinelerimde, 1080p çözünürlükte ve en yüksek ayarlarda sabit 60fps’de çalıştı. Fakat bana yapımcılardan gönderilen sürümün bazı yerlerinde ses mix’i sorunları vardı. Oyunla birlikte gelen notlarda, yayınlanacak birinci gün yamasıyla bu sorunların çözüleceği belirtilmiş. 

Outlast 2, hikâye anlatımında yaptığı yenilikleri, oynanışta kolaya kaçarak destekleyemediği için efsane olmayı kıl payı kaçıran bir oyun olmuş. Oyun o kadar pis ve rezillik içindeki, her oyun seansından sonra duş alıp kendimi temizlemek istedim. Ciddi anlamda sadistler tarafından, sadistlere yapılmış bir havası var. Şaka maka, oyun bir süre sonra çocukları da kullanarak o kadar iğrenç noktalara gitti ki, oyunu incelemek işim olmasa gamepad’i koyup masanın başından kalkmıştım bile. Fakat bu temalar sizi rahatsız etmeyecekse, Outlast 2'nin sunacağı atmosfer kesinlikle her hayatta kalma korku oyunu "hastasının" deneyimlemesi gereken bir atmosfer olmuş.

Artılar:

  • Muhteşem atmosfer ve durmak bilmeyen tempo.
  • Bazı bölüm tasarımları.
  • Merak uyandırıcı hikâye.

Eksiler:

  • Yıllardan beri oynanışın üstüne hiçbir şey eklenmemiş.
  • Bazı bölüm tasarımları.
  • Önceden kurgulanmış sahneler.
  • Mide bulandırıcı temalar.

 

NOT:8,0
 

Son Karar: Her ne kadar ilk oyun kadar unutulamaz ve çığır açıcı olmasa da, yarattığı atmosfer ve anlattığı hikâye Outlast 2'yi gelmiş geçmiş en iyi korku oyunlarından biri yapıyor. Eğer mideniz bazı temaları kaldırabilecekse, sakın kaçırmayın.

 

YORUMLAR
Parolamı Unuttum