[ Neden Çok Sevdim köşemizde etkisinden uzun süre çıkamadığımız oyunları, bizi en çok etkileyen yanlarıyla birlikte anlatıyoruz. ]
İnsan hayatında çocukluk dönemi kilit bir role sahip. O yaşlarda görüp, bağlandığımız konular tüm çoğunlukla tüm hayatımız boyunca yakamızı bırakmıyor. Örneğin 2000 yılının bir Mart ayındaki Galatasaray maçında sıkı sıkı bağlandığım Fenerbahçe halen hayatımın merkezinde yer alıyor. Yine aynı yaşlarda televizyondaki Pokemon furyası da beni ilelebet değiştirmiş. Hayatımın hiçbir döneminde Japon kültürüne ilgi duyan birisi olmadım. İlkokuldan gelip Pokemon'un öğleden sonra seansını izlerken onun bir anime olduğundan hatta animenin ne olduğundan bile haberim yoktu. Zaten animelerle de hiç alakam yok. Lakin bu sevimli yaratıklar beni öyle bir etkilemişti ki daha çocukluktan "Pokemon Ustası" unvanı üstüme yapışmıştı. İlk 151 Pokemon yani Kanto'yu o zamanlar ezberlemiştim, halen ara sıra uykuya dalmadan önce koyun yerine ilk 151 Pokemon'u sayıyorum ama Snorlax'a sıra gelince hemen uyuyorum.
Lakin bu Pokemon sevdasının oyunlara dönüşmesi çok geç oldu benim için. Yani en azından Game Boy oyunları için. Mahallede Pokemon Kart Oyunu oynarken bolca dirsek çürütmüşlüğüm vardı. Ancak Pokemon'un bir oyunu olması ve açık dünyada bir sürü Pokemon yakalayıp onları dövüştürmek rüya gibi bir şeydi. Ben bu rüyaları kurarken sene 2001 civarıydı. O zamana yaşıtlarım Pokemon Crystal ile gece gündüz kavramını bile oynuyordu. Bense böyle bir olayın varlığını bir gazetenin reklamında sanırım Fanta'nın çekilişle vereceği Game Boy Pikachu Edition haberiyle öğreniyordum. Tabii o zamanlar epey ufak olduğum için ve evimizde internet olmadığı için emülatör neymiş, Game Boy neymiş zerre fikrim yoktu. Almanya'dan gelen zenginlerin de pek uğramadığı Tuzla'da kanlı canlı Game Boy'u çok sonralar görmüştüm.
En İyi Olmak İstemiyorum
"I wanna be the very best" cümlesi Pokemon ile özdeşleşen sloganlardan sadece birisi. Ancak ben ilk defa Windows XP yüklü canım külüstürüme emülatör yüklediğimde en iyi olmak gibi bir amacım yoktu. Aksine nihai amacım Gengar yakalamaktı. Pokemon ile haşır neşir olan arkadaşlar buradaki hüznü hemen sezmiştir. Bilmeyenler için hemen açıklayayım birinci jenerasyon Pokemonları içerisinde Golem, Gengar, Alakazam ve Machamp sadece takas yapılarak evrim geçiriyormuş. "ÇİZGİ FİLMDE HİÇ BÖYLE ŞEYLER YOKTU!" diye sinirden köpürmüştüm. Çünkü benim bundan da haberim yoktu o gariban Haunter uzun çimlerde o kadar fazla level aldı ki ha Gengar oldu, ha olacak diye diye. En sonunda Elite 4'a gittiğimde Haunter'dan başka hiçbir şeye ihtiyacım yoktu. Annemin iş yerinde internete erişince öğrendiğim bu bilgi beni uzunca bir süre Haunter ve Kadabra yakalamaktan soğuttu. Bu süre zarfında çok fazla Pokemon denediğim için yararlı bir üzüntü olmuş diyebilirim.
Aradan çok uzun zaman geçti ben emülasyon konusunda tecrübelendim, yeni yeni Pokemon oyunlarının hepsini oynadım. Nintendo DS kuşağını PSP ile geçirdiğim için oradaki oyunları çok sonradan oynadım. Lakin hayatımın bir noktasında Pokemon çok ciddi bir yere sahip oldu. PSP'ye yüklediğim emülatörlerle hem GB hem de GBC için çıkan tüm oyunları defalarca bitirdim. Pokemon Kart Oyunu'nun Game Boy sürümünde ustalaştım, daha sonra Baran Köse dahil olmak üzere çok fazla insanın kartlarını da güttüm. (Sayın Köse kartları hediye etti ama olsun ben adil bir şekilde kazandım!) Bu Pokemon sevdası beni hep mutlu etti. Sürekli aynı metodları kullanan bir oyundan hiç sıkılmadan defalarca oynamak sabır konusunda da büyük bir test konusuydu.
Hepsini Yakalamak Da İstemiyorum
"Gotta catch 'em all" da Pokemon'un bir diğer sloganıydı. Lakin benim böyle de bir amacım yoktu. Bunun için fazla üşengeçtim ve zaten takas yapmadan çok sayıda Pokemon elde edilemiyordu. Yani Pokedex tamamlamak için ya çok sonradan öğrendiğim yapay takası yapacaktım ya da bir yerlerden Game Boy veya Nintendo DS bulup takas yapacaktım. İkisi de pek işime gelmiyordu. Ben hemen hemen her oyunda su tipi başlangıç Pokemonu'mu seçer gözüme güzel gelen Pokemonları yakalar ve Elite 4'un yolunu tutardım. Çok sonraları 2010'lu yıllarda 3DS alınca online takas sayesinde Pokedex tamamlama şerefine nail olmuştum. Türlü türlü Pokemon oyunu içerisinde Pokedex'i tamamladığım tek oyunda Pokemon X oldu. Bir kere yapınca bir espirisi kalmıyormuş, eğer benim gibi içinde uktesi olanlar varsa bir kere heves almak için yapsın, sonra kafa daha rahat bir şekilde yola devam ediyorsunuz.
Pokemon kartları konusunda da aynı seçici geçirgen tavrım devam ediyor. Ben Pokemon'u genel olarak çok seviyorum ama ilk 151 Pokemon'u bambaşka seviyorum. Oyunlarda mümkün olduğunca altı kişilik ekibime Kanto'dan 3-4 Pokemon koyma geleneğim hiç bozulmadı. Bu uğurda nice Legendary kendini abidik gubidik kutuların içerisinde çürürken buldu. Yani Snorlax gibi bir yoldaş varken Arceus kimmiş? Tanrı sanki kendisi... Kart koleksiyonu yaparken de sadece 1999 ve öncesinde basılan ilk jenerasyon kartları topladım. Bir noktadan sonra bu sevda epey pahalıya gelince ara verdim ama elimde kendi yaptığım tonla birinci jenerasyon deste var, bir gün düello isterseniz bir mail uzağınızdayım ama öyle yeni nesil GX, Mega falan kullanmak yok!
Peki Ben Bu Pokemon'u Neden Çok Seviyorum?
Bu yukarıdaki soruya cevap vermek için bir dolu yazı yazdım ama bunların hepsinin ötesinde birkaç sebep daha var. Öncelikle bir oyunun sürekli aynı formülü izlemesi beni hiç rahatsız etmiyor, aksine alışık olduğum için kendimi evimde gibi hissediyorum. Aynı sebepten Far Cry oyunlarına da acayip bir sevgi besliyorum. Biliyorum bu tekrar hali çok sayıda oyuncuyu canından bezdirip, serilerden soğutuyor ama özellikle Pokemon konusunda dünyada benim gibi çok fazla delinin olduğunu görmek sevindirici. Zira Nintendo ne zaman yeni bir Pokemon oyunu çıkarsa satışlar milyonları gerisinde bırakarak rekor üstüne rekor kırıyor. Bambaşka bir dünyada bir sürü sevimli yaratığı yakalayıp birbirleriyle dövüştürmek (yav böyle anlatınca çok fazla horoz dövüşüne benzedi toparlamam lazım) yani şey, açık bir dünyada serbest bir şekilde sevimli arkadaşlarla yolculuk etmek kafa dağıtmak için harika bir yöntem. Zaten gerçek hayat yeterince sıkıcı ve sorumluluk doluyken Pokemon harika bir kaçamak olanağı sunuyor. Hele yeni oyunlarda kampta onlara yemek yapıp, oyunlar oynamak acayip keyif verici aktiviteler.
Yine de her geçen jenerasyonda yeni Pokemonları bilme sayım giderek azalıyor. Kanto dışında ezbere sayabileceğim hiçbir jenerasyon yok hatta işler benim için öyle kaotik hal aldı ki 3. nesilden sonra başlangıç Pokemonlarını Google'a sormadan bile tam olarak kestiremiyorum. Ancak Sun and Moon'da en sevdiğim Pokemonlar arasına giren Rowlet'i asla unutamam. Decidueye, favori listeme Kanto dışı giren ilk Pokemon oldu. Şimdi ufukta Diamond & Pearl'in yeniden yapımı var ve yine epey heyecanlıyım. Oysa daha birkaç hafta önce Platinium'u bitirmiştim ama yine Team Galactic ile yüzleşmeye hazırım. 30'a merdiven dayamayı bırakıp göz ucuyla baktığım şu günlerde tekrar fark ettim ki 60 yaşına da gelsem o uzun çalılıklara girip Pokemon aramayı bırakamayacağım. Bir elimde Poke Flute bir elimde Great Ball ile Snorlax uyandırıp göbeğinde zıplama hayalim hep aklımın bir köşesinde yer alacak.
İşte böyle sevgili Oyungezerler, Pokemon ile daha ilkokul çağında okuldan gelince tanıştım. Şimdi ne okul kaldı ne de Pikachu diye kendini atan çocuk (bir hatta iki neslin ezeli düşmanı) ama Pokemon sevgisi halen yerli yerinde duruyor. Brilliant Diamond & Shining Pearl ikilisinden sonra Arceus ile farklı bir Pokemon oyunu oynayacak olmak da çok farklı bir heyecan yaratıyor. Gerçi Nintendo'nun Türkiye'ye bakışı ve yerel fiyatları düşününce insan sinirlenmeden duramyor. Bu yazıyı sonlandırırken şöyle bir geçmişe bakınca Pokemon ile tanışalı yirmi yıldan fazla olmuş. Umarım daha nice yirmi seneler bol bol Pokemonlu geçer çünkü o kadar oyun arasında Pokemon'un yerine koyabileceğim bir şeyi halen bulamadım. Bu yaştan sonra da bulabileceğimi hiç sanmıyorum.