Neler olmuş, neler?
Devamını okuAmnesia: The Bunker - İnceleme
Çıkışı olmayan sığınakta Xenomorph ile köşe kapmaca oynamak…
Frictional Games, oyuncuları yoksunlukla ve zifiri karanlıkla sınama konusunda uzmanlaşmış bir oyun stüdyosudur. Korku gerilim üstadı stüdyo, hayatımızı kabusa çevirmeye 2007 yılında Penumbra: Overture ile başlamıştı hatırlarsanız. Sonrasında 2008’de Penumbra: Black Plague ve Penumbra: Requiem ile Penumbra üçlemesini tamamlamışlardı.
Pixar’ın The Monsters Inc. animasyonundaki canavarlar gibi bizim korkularımızla beslenen insanların kurduğunu düşündüğüm Frictional Games, 2010 yılında bu sefer Amnesia serisiyle tanıştırmıştı bizi. Amnesia: The Dark Descent ile ürpertinin ve tekinsiz koridorların tam ortasında buluvermiştik kendimizi. 2013 yılında onu Amnesia: A Machine for Pigs takip etti. “Biz her halükârda sizi korkuturuz anacım” mottosuyla çıkan oyun, Frictional Games’in özünden uzaklaştığını dile getiren bir kitlenin oluşmasına sebep olmuştu. Frictional Games’in bu fikirde olanlara yanıtı 2015 yılında Soma ile gelmişti. Daha önce gördüklerimizden epey farklı bir oyunla bize merhaba diyen stüdyo, eleştirilerden gerekli dersleri çıkarmış ve hikâye derinliğiyle büyüleyen, atmosferiyle nefessiz bırakan harikulade bir sualtı macerası yaşatmıştı bize (Soma <3 ben).
Soma’dan sonra 2020 yılında Amnesia: Rebirth ile ruh sağlığımızın ve mantığımızın sınırlarını zorlayan Frictional Games, 2023 Haziran’ına geldiğimiz şu günlerde Amnesia: The Bunker ile tekrar karşımıza çıktı ve bizi gerilim dolu bir kedi fare oyununa davet etti. Bu kışkırtıcı daveti zevkle kabul eden bizler de hemen kendimizi Amnesia serisinin yeni oyununun geçtiği sığınağa kapattık. Bu öyle bir yerdi ki dışarı çıkabilmenin tek yolu korkularımızla yüzleşip karanlığın merkezine doğru cesur adımlarla ilerlemekten geçiyordu. Merkeze ulaştığımızda ise bizi hayallerimizde dahi göremeyeceğimiz bir kâbus bekliyordu…
Merhaba yeni fobim: Birinci Dünya Savaşı’nda bir sığınakta kapana kısılmak!
Amnesia: The Bunker’ın ilk saniyelerinden itibaren en temel insani duygularımızın üzerine oynandığına tanık oluyoruz. Gecenin bir vakti, kimin nerede ne yaptığı belli olmayan bir cephe savaşında, akın akın gelen düşman askerlerine karşı canımızı kurtarma derdine düşerken bir yandan da atılan havan toplarının bizim mevzilere denk gelmemesi için dua eder buluyoruz kendimizi. İnsan ister istemez savaşın korkunçluğuyla burun buruna geliyor bir kez daha. Amnesia: The Bunker savaş sırasında açık alanda hayatta kalmanın zorluğu üzerine bir hikâyeyle açılışını yaparken, sert bir dönüşle bizi bambaşka bir psikolojinin içine, bir sığınağın revirine atıveriyor. Az önce dışarıda canımızı kurtarmaya çalışıyorduk, şimdiyse içeride. Hayat ne tuhaf, bulutlar falan…
Gözlerinizi açtığınız Birinci Dünya Savaşı sığınağının üzerine düzensiz aralıklarla havan toplarının, bombaların düştüğünü hayal edin. Gelen her saldırının çıt çıkmayan sığınağı büyük bir gürültüyle sarstığını ve toz toprak içinde bıraktığını düşünün. Bu da yetmezmiş gibi, sığınakta işlerin epey ters gittiğini anladığınızı ve karanlıkta bir yerlerde vahşi bir yaratığın sinsi sinsi sizi takip ettiğini ve öldürmek için doğru anı beklediğini kurun kafanızda. Şu ana kadar yazdıklarım sizin için heyecan verici bir deneyim vadediyorsa doğru yerdesiniz demektir. Amnesia: The Bunker bu hisleri doyumsuzca yaşayabileceğiniz ve dehşeti tam manasıyla ensenizde hissedebileceğiniz bir yapım.
Bir hikâye var ama yok
Amnesia: The Bunker’dan Soma’da olduğu gibi peyderpey kendini açan derin bir hikâye beklememeniz gerekiyor. Yapım, kapana kısıldığınız sığınakta yaşam mücadelesi verme felsefesi üzerine kurulmuş. Evet arkada etrafta bulduğunuz notlarda sığ bir şekilde anlatılan bir hikâye var. Var dedim ama siz onu yok kabul edin. Öyle ki, hikayedeki bu sığlık beni derin bir hayal kırıklığına uğrattı açıkçası. Oysa ben Soma’nın olay örgüsünden ve hikâye anlatımından müthiş keyif almıştım. Hikâyenin nereye nasıl bağlanacağını merak etmiştim. Amnesia: The Bunker’da benzer hislere bürünemeyeceğimi anladığım anda oyunla olan ilişkimin geri dönülemeyecek şekilde yara aldığını söylemem gerekiyor.
Fakat Amnesia: The Bunker’ın diğer Amnesia oyunlarından gözle görülür şekilde ayrılan dikkat çekici bazı yönleri var. Bu yönlerin bazıları bana bir hayli tanıdık geldi doğrusu…
Bana her şey Alien Isolation’ı hatırlatıyor
Alien Isolation benim çok sevdiğim ve çıkışının üzerinden 9 yıl geçmiş olsa da asla unutamadığım bir korku gerilim oyunudur. Yapımda peşimize düşen Xenomorph hassas duyuları, içgüdüleri ve çevresinde olan bitene gösterdiği duyarlılığı sayesinde, bizim eylemlerimize son derece zeki ve mantıklı tepkiler verebiliyordu. Bu da atmosferi ve gerilimi doruk noktasına çıkartıyordu.
Frictional Games çok akıllıca bir hareketle bu yapay zekâ modelini Amnesia: The Bunker’a aktarmış. Siz sığınakta dolaşırken yaratık da bir yerlerde dinliyor, izliyor ve avını yakalamak için doğru zamanı bekliyor. Sese, ışığa tepki veriyor ve incelemek için kaynağının yanında bitiveriyor. Alien Isolation’da hiçbir zaman hiçbir yerde güvende olmadığımız hissini vermeyi başaran bu şahane fikir Amnesia: The Bunker’a da cuk oturmuş. Bu yaklaşımından dolayı Frictional Games’i alkışlıyorum.
Ve fakat üzülerek belirtmeliyim ki, burada Alien Isolation’daki kadar boğucu gibi bir gerilim hissi yaratılamamış. Yaratık, Xenomorph kadar zeki değil maalesef. Örneğin belirli saklanma yerlerinde (burada telaffuz edip oyun deneyiminizi baltalamak istemiyorum) sessizce beklerseniz sizi göremiyor. Xenomorph eğer uzun süre aynı yerde durursanız sizi saklandığınız yerde bulup üzerinize binmesini biliyordu. Lakin Amnesia: The Bunker’da karakterimi güvenli olduğunu bildiğim bir yerde bırakıp, mutfağa gidip çay koyup geldiğim çok sayıda an oldu. Netice olarak Frictional Games’in bu iyi niyetli ve mantıklı yaklaşımının uygulamasında geliştirilmesi gereken yerler olduğunu net bir biçimde görüyoruz.
Merkezi kayıt noktası ve gerilimin dozunu arttıran mekanikler
Amnesia: The Bunker bir şeyi daha çok doğru yapıyor: Sizi panikletmek ve korkutmak için kolaya kaçmıyor. Jump scare hilesine başvurmuyor. Tam tersine, sizi içinde bulunduğunuz atmosferin ağırlığıyla ve sessizliğin çığlığıyla sınıyor. Bu etkiyi arttıran bir yöntem bulmuş Frictional Games. Oyunda yalnızca bir adet kayıt noktası (gaz lambası) var. Evet, sığınağın bölümlerinde, odalarında gönlünüzden geçtiği gibi gezip dolaşabiliyorsunuz ama oyunu kaydetmek için o merkezi konumdaki kayıt noktasına sağ salim geri dönmeniz gerekiyor. Unutmadan ekleyeyim, yanınızda taşıyabileceğiniz eşya sayısı da sınırlı. Eşyalarınızın bir kısmını güvenle saklayabileceğiniz sandığınız da aynı odada, gaz lambasının ve sığınağın haritasının hemen dibinde sizleri bekliyor.
Bu durum nedeniyle en ufak bir ilerleme sonrası oyunu kaydetmek için kayıt noktasına depar atar hale geliyorsunuz. Aman çok hızlı koşmayın, malumunuz, karanlık koridorlarda sese hassas ne gibi canlıların kol gezdiğini bilmediğimiz bir sığınak burası…
Kayıt odasına doğrudan bağlantısı olan başka bir odada, sağda solda toplayabileceğiniz benzin bidonlarındaki benzini dökerek çalıştırabileceğiniz bir jeneratör var. Kendisi benzini yakmıyor sanki içiyor ama buna rağmen faydası tartışılmaz. Karanlığın katlanılmaz bir noktaya ulaştığı anlarda hayat kurtarıcı olabiliyor gerçekten. Neticede bir kurtarılmış bölge maksadıyla yaratılan bu odaya girmek ve kapıları arkamızdan kilitlemek, bu panik atak geliştirme merkezinden hallice sığınakta insanı ister istemez rahatlatıyor ve güvende hissettiriyor. (Gerçekten o oda kurtarılmış bir bölge mi acaba?)
Oyuna dair üzerinde durulması gereken bir diğer nokta da Amnesia serisinin alışılagelmiş lineer oynanışından farklı olarak yarı açık dünya bir yaklaşıma sahip olması. Sığınaktan çıkmak gibi tahmin etmesi güç olmayan bir amacımız var ama onun için gereken adımları hangi sırayla yapacağımız ve benzeri birçok konuda özgür bırakılmışız. İlk önce nereye gidip ne yapacağımızı kendimiz belirliyoruz. Oyunun başlarında sığınağın tamamının haritasına da sahip değiliz. İlerledikçe harita parçalarını toplayarak haritaya hâkim olmaya başlıyoruz. Oyundaki yan görev konseptinin temel dinamiklerinden birisi de bu harita açma mekaniğinden doğuyor. Ben bu fikri sevdim ve heyecanlı buldum. Buna benzer birkaç tane daha yan görev görünümlü ama aslında ana görevin parçası olan aktivite var oyunda. Bazılarına takılıp ana görevden saptığım anlar olduğunu itiraf edebilirim.
Tekrar oynanabilirliği desteklemesi açısından, nesnelerin her oynanışta konumlarının ve cinslerinin değiştiğini de belirtmekte fayda var. Oyunları %100 ile bitirmeyi ve tekrar tekrar oynamayı sevenler için mutluluk verici bir detay.
Çıkarın beni buradan!
Amnesia: The Bunker, Frictional Games’in en iyi işi değil, orası kesin. Ama vadettiklerini büyük oranda gerçekleştiren ve birkaç saat için de olsa tatmin edici bir korku gerilim atmosferi sunan bir yapım. Amnesia serisine yeni bir bakış açısı katan mekanikler belki de en dikkat çekici özelliğini oluşturuyor. Frictional Games eğer bu oyundan edindiği tecrübeleri Soma benzeri hikâyesiyle ön plana çıkan yeni bir korku gerilim oyununa aktarabilirse, uzun yıllardır beklediğimiz Alien Isolation’ın ruhani devamını gökte ararken yerde bulabiliriz.
Game Pass’ta da olan oyunu korku gerilim severlerin zaten kaçırmayacağına eminim ama türe yeni başlayacaklar için de uygun bir yapım olduğuna dikkat çekmekte fayda görüyorum. Şimdi gözlerimizi Frictional Games’in bir sonraki oyununa çevirdik. Bakalım bizi nasıl bir sürpriz bekliyor… İzninizle ben bu sığınaktan çıkar, bir daha da kimse girmesin diye dinamitle patlatırım. Yeter arkadaş, ne çektim yahu! En sonunda, güneş ışığı…. Aaa o üzerime doğru gelen şey havan topu mu?
Başlıklar
Amnesia serisine farklı bir tat katan başarılı bir yapım. Korku gerilim severler için tatminkâr birkaç saat vadediyor. Türe uzak olanlar için de iyi bir başlangıç noktası.
- Zeki canavar konsepti Amnesia’ya çok yakışmış
- Merkezi kayıt noktası gerilimi had safhaya taşıyor
- Yarı açık rastgele dünya ve oynanış, keşfetme isteğini arttırıyor
- Ses efektleri ve atmosfer Amnesia’dan beklediğimiz kalitede
- İçerisi korkunç ama dışarıda da bir savaş olduğu gerçeğini hiç unutturmuyor
- Hikâye ya da hikâye anlatımı namına pek bir şey olmaması
- Yapay zekâ pek de öyle akıllı değil
- Mekanikleri öğrenmek için çok sayıda deneme yapmak gerekiyor
- Oyun süresi daha uzun olabilirdi
- İlk birkaç saatin ardından korku ve gerilim çıtası bir hayli düşüyor
- Son bölümler oyunun geneline hiç yakışmamış