Anno serisiyle uzun bir mazimiz var. 27 yıllık seri, 8. oyunu Anno 117: Pax Romana ile bir kez daha karşımızda. 2010’ların ilk yarısında çıkan 2 oyun (Anno 2070 ve Anno 2205) haricinde hep geçmiş dönemlere yol aldık. Fakat bu sefer filmi epey geriye sarıyorlar ve takvim yapraklarının M.S. 117’yi gösterdiği ve Roma İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü bir döneme götürüyorlar bizleri.
Pulvis Et Umbra Sumus
Son yıllarda birçok oyunda gördüğümüz şekilde 2 farklı karakterden birisini seçerek başlıyorsunuz oyuna. Bu karakterlerden ilk Marcia Tertia (3. Marcia), Decimus’un kızı. Diğer karakterimiz Marcus Naukratius ise, Decimus’un oğlu. İki karakterin hikayelerinde ufak tefek değişiklikler söz konusu olsa da nihayetinde senaryo büyük oranda aynı şekilde ilerliyor ve aynı noktaya varıyor.
Başlangıçta karakterimiz, Roma İmparatorluğu’nun hükmettiği birçok adadan birisinde görevlendiriliyor ve burada bir yandan kendini ispat etmeye çalışırken bir yandan da İmparatorun taleplerini yerine getiriyor elinden geldiğince. Anno 1800’dekine benzer şekilde, bu adada işleri yoluna koyduğunuz anda hikâyede bir kırılma yaşanıyor ve kendinizi bambaşka bir coğrafyada buluveriyorsunuz.
Bu sefer karaya ayak basacağınız nokta, “Mare Nostrum’un Batısı’nda”, Britanya dolaylarında bir ada. Sizi Albion’a gönderen imparator, bir yandan işe yarar bir yönetici olduğunuzu göstermenizi, bir yandan da sadakatinizi ispat etmenizi bekliyor. Bu da gönderildiğiniz takımadalarda yaşanan sorunları çözmeniz gerektiği anlamına geliyor. Bu adaların sakinleri Keltlerle aradaki buzları eritmeniz, düzeni kurmanız ve Roma lejyonlarına hakkıyla liderlik etmeniz gerek sizin anlayacağınız.
Kelt isyancılara(?) Voada isimli bir kadın liderlik ediyor. Romalılara büyük bir düşmanlık beslediğine şüphe yok. İşte kahramanımızın ana meselesi de tam olarak bu – Voada’yı alt edecek veya bir şekilde onunla barış yapmanın bir yolunu bulacak.
Serinin en yakın örneği Anno 1800 ile kıyasladığımda, görece zayıf bir hikâye olduğunu düşünüyorum şahsen. Tamam, öyle hafızalarda yer edecek bir senaryo beklenmez genelde böyle oyunlardan. Ama en azından önceki oyundakine yakın bir performans sergilemelerini beklerdim kendi adıma.
Senaryoya ilişkin eleştirebileceğim bir nokta da kitlenip kalma ihtimalinizi artıran bir yapısının olması. “Nasıl oluyor o öyle?” diye sorabilirsiniz. Eğer, bir an evvel sıradaki ana görevi yapayım ve hikâyenin sonuna doğru hızla yol alayım derseniz, öyle bir nokta gelebilir ki bütün üretiminiz bir anda durup tek adım ilerleyemeyecek halde bulabilirsiniz kendinizi.
Bunu aşabilmenin yolunu “sakince acele etmek”te buluyorum şahsen. Özellikle senaryonun 2. kısmında, şehrinizi düzgünce kurup geliştirmeye ve ekonominizi sağlam temeller üzerine oturtmaya odaklanmanız yerinde olur. Görevler için bir geri sayım işlemiyor nasıl olsa. Kendinizi tam anlamıyla hazır hissettiğiniz ana kadar bu görevleri öteleyebilir ve güçlenip ilerleyen kısımlara hazırlanmaya öncelik verebilirsiniz.
Her ne kadar senaryo sizi belirli bir noktaya kadar başka adalarda yerleşim kurmaya yönlendirmiyorsa da bunu ihmal etmeyin, adım adım koloninizi genişletin derim. Hem farklı kara parçalarında değişik kaynaklardan istifade etmiş hem de kendinizi tek kara parçasıyla sınırlandırmamış olursunuz.
Benzer şekilde ticaretin çarklarını da döndürmeye başlamanız yerinde olur. Bu da elinizde bulunmayan ürünleri çevre adalardan temin etmenizi sağlamanın yanında bu adaların yöneticileriyle ilişkilerinizi geliştirmenize de katkıda bulunur. Hem işin diplomasi kısmını da es geçmemiş olursunuz böylece.
Bunları yaptığınızda oyunda daha rahat ilerlediğinizi ve daha keyifli bir tecrübe yaşadığınızı göreceksiniz. Aksi halde, oyunun sunduğu birçok şeyi es geçmeniz veya yeterince tadını çıkarmadan ilerlemeniz kuvvetle muhtemel.
Hazır ufak ufak temas etmeye başlamışken gelelim işin oynanış kısmına. İşte burada Anno 117’nin elinin bir miktar daha kuvvetli olduğunu söyleyebilirim. Tam da beklendiği gibi, alıştığımız Anno tecrübesini yaşatıyor bizlere. Aşina olduğumuz oynanışı, Roma (ve de Kelt) sosuyla renklendirip sunuyorlar.
Önce ada sakinlerinin yaşayacağı haneler kuruyor, odun kesip kereste yapmakla başlayıp sonrasında çok farklı mamullerle zenginleştireceğiniz bir üretim sistemi oluşturuyorsunuz. Yine Anno 1800’dekine benzer şekilde, oyunun 2. kısmına adım attığınızda bu yeni coğrafyaya uygun olacak şekilde kullanabileceğiniz kaynaklar ve hammaddeler, dolayısıyla da üretebilecekleriniz değişiyor. Ayrıca bina gelişimleriyle ilgili olarak ikili bir yapı da (Roma veya Kelt stili) söz konusu.
Özetle, yine gıda üretimini ihmal etmeyip halkınızı besleyecek, silahlar üretip birlikler yetiştirecek, lüks sayılabilecek veya komşularınızda bulunmayan ürünler üretip ticaretle kasanızı doldurmanın yollarını arayacaksınız.
Roma yanarken keman çalmak
Siz “İşim başımdan aşkın, asker mi yetiştireceğim, ticaret mi yapacağım, milletin karnını mı doyuracağım” diye düşünüp dururken ahali de rahat durmuyor tabii. İsteklerin ardı ardası kesilmiyor. “Şundan şu kadar üretmemiz lazım”, “Şuraya da birkaç hane dikelim”, “Şu tarlaların yakınında imalathane yok, bu imalathanenin yanında depo yok”, “Eğlence mekânı isteriz”, “Modaya da uyalım, giyim kuşamımıza dikkat edelim” diye başınızın etini yemeyi ihmal etmiyorlar. Tamam, belki halktan çok ses yükselmiyor, ama benim zihnimde böyle bir tablo canlanıyor ekrandaki onca uyarıyı görünce. Hem bunca telaşenin ortasında eğlence mekânı istemek de nedir yahu? Tam da “Roma yanarken keman çalmak” özdeyişle örtüşen bir tablo değil mi sizce de?
Lakin yapacak bir şey yok, el mahkûm halkın ihtiyaçlarını karşılayacaksınız. Bir yandan da önünüzde uzanan çatışmalara hazırlanacak ve daha farklı sorunlarla yüzleşecek, farklı karakterlerin taleplerini de yerine getirmeye çalışacaksınız.
Eski Anno oyuncularına aşina gelecek bir oynanış olduğunu söyledim, ama bu yenilikler barındırmadığı anlamına da gelmiyor. İnşa ettiğiniz binaların vs. çevrelerine ve de ada sakinlerine etkileri, şehriniz için seçtiğiniz gelişim yolu ve bu yolun sağladığı artılar, diplomasi kısmındaki değişiklikler, Panteon içerisinde yaptığınız seçim ve bu Tanrının/Tanrıçanın sağladığı kutsama, ayrıca teknik/teknolojik gelişim ağacı gibi birçok yenilik ve geliştirmeyle oyunun çehresi değişiyor.
Öte yandan bir önceki oyundan buraya taşınabileceğini düşündüğüm bazı detaylar da es geçilmiş durumda, onu da belirtmeden geçmeyeyim. Yine 60 dolar gibi bir fiyat çekmişken ölçeğin küçültülmesi çok da makul gelmiyor bana açıkçası (Ülkemize özel fiyatlandırma yapılmış durumda, Steam’de 48 dolara satılıyor. Ama standart fiyatı üzerinden bir değerlendirme yapmak daha makul olur diye düşünüyorum).
Bir ihtimal, burada yer verilmeyen içerikler ve özellikler ileride gelecek ek paketlere saklanmış olabilir. Hatta büyük oranda öyle olacağını düşünüyorum. Anno 1800’e ne kadar ek içerik geldiğine bir göz atarsanız, burada takip edebilecekleri strateji hakkında da bir fikir yürütebilirsiniz.
Fakat yanlış anlaşılmak da istemem. Eksik veya yarım bir oyun değil Anno 117. Halihazırda sunulanlarla da onlarca saat harcayacağımıza şüphe yok. Bir strateji oyunundan bekleneceği üzere, tekrar oynanabilirlik açısından eli kuvvetli bir oyun. Senaryo modunun eleştirilebilecek yanlarını serbest oyun (sandbox) moduyla telafi ediyor bir kez daha.
İşin görsel yönünde söylenecek pek fazla şey yok. Yine güzel görünen, göze hitap eden bir oyun yapmışlar. Belki arayüz biraz daha kullanıcı dostu hale getirilebilirdi, onu da belirtmiş olayım. Seslendirmeler de başarılı, özellikle ‘Albion İngilizcesi’yle yapılan seslendirmeler çok hoşuma gitti :)
Buraya kadar yazdıklarımdan anlaşılmıştır diye düşünüyorum. Ama altını bir kez daha çizmekten zarar gelmez herhalde. Anno 117, serinin ruhunu taşıyan ve serinin takipçilerinin beklentilerini karşılayabileceğini düşündüğüm, eleştirilecek bazı noktaları bulunmakla beraber genel olarak başarılı bulduğum bir strateji oyunu.
Başlıklar
Roma İmparatorluğu’nu tema olarak belirlemeleri, bir de görece barışın hüküm sürdüğü bir tarihi dönemi seçmeleri çok yerinde bir hamle olmuş. Anno serisinin ruhunu yansıtan, bir yandan tanıdık gelirken bir yandan da yeniliklerle seriye taze bir soluk getirmeye çalışan, keyifli bir strateji oyunu Anno 117.
- Serinin ruhuna uygun bir tarihi arka plan seçilmiş, Roma’ya (ve oradan da Albion’a) yolculuk güzel olmuş
- Alışıldık Anno stiline yapılan ilavelerle renklenen bir oynanıştan bahsetmek mümkün
- Tekrar oynanabilirlik yönünden eli kuvvetli
- Hikâye bir önceki oyuna kıyaslandığında görece zayıf kalıyor
- Senaryonun bazı kısımlarında işlerin “grind” yapmaya dönmesi çok da hoş olmuyor açıkçası
- Bazı içerikleri ek paketlere sakladıklarını hissettiriyorlar





























