Devolver Digital’ın artık rüşdünü ispat ettiği konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım. Geçtiğimiz yılın büyük sürprizlerinden biri olan The Messenger’ın başarısı ortadayken, yine iyi bir seçimle karşımıza ansızın yeni bir başyapıt ile çıkarlarsa şaşırmamamız gerekiyor artık. Dağıtımcılığını Devolver Digital’ın üstleneceğini öğrendiğimden beri merakla beklediğim bir oyundu Ape Out. Özellikle de oyunu Switch’de oynama fikri beni uzun zamandır heyecanlandırıyordu. Evet, oyun ilk bakışta stüdyonun dağıtımını üstlendiği bir diğer oyunu olan Hotline Miami’yi andırıyor ve bu incelemede de bu ismi sık sık duyacaksınız. Ancak bu sizi yanıltmasın. Minimalist bir tasarım anlayışıyla, Gabe Cuzillo tarafından geliştirilmiş olan Ape Out son derece orijinal bir oyun.
Giant Steps
Popüler oyunlarda görmeye alıştığımız tarzda bir hikaye anlatımına sahip olmasa da, oyunun başarılı bir anlatısı var. Arkasına aldığı caz melodileri ve teması ile birlikte adeta esaretin her türüne karşı bir başkaldırı olarak tasarlanmış oyun. Ancak Ape Out söylemini hikayesi ile değil, daha çok sunumu ile yapıyor.
Ape Out aslına bakarsanız oyun salonlarına ait, jeton ile çalışması gereken bir oyun. Ya da daha doğrusu, o ekolün modern bir temsilcisi. Ne de olsa tek amacınızın, Donkey Kong benzeri irice bir gorili özgürlüğüne kavuşturmak olduğu bir oyundan bahsediyoruz. Mekan neresi olursa olsun, amacınız önünüze çıkan engellerin üstesinden gelerek çıkışa ulaşmak. Çıkışa ulaşabildiğiniz sürece, önünüze çıkan düşmanları öldürmek zorunda da değilsiniz. Oyun bu yönüyle Hotline Miami’den ayrılıyor.
Oyun dört ana bölüm ve bu ana bölümlerin içerisindeki ara bölümlerden oluşuyor. Cuzillo, bölüm tasarımlarını yaparken ellili yılların caz albümlerinden ve plaklarından ilham almış. Her ana bölüm bir caz albümü, her ara bölüm ise o albümdeki bir parçaymışçasına adlandırılıp tasarlanmış (ben de ara başlıkları bu temaya uygun seçmeye çalıştım). Her albümün yani her ana bölümün ise farklı bir teması var. Yalnız bu bölümlerin tümünü bitirmek sadece birkaç saatinizi alıyor, oyun çok ama çok kısa. Diğer her şeyde olduğu gibi, oyun süresi de minimumda tutulmuş.
A Love Supreme
Oyun, kontrolleriyle de bizleri şaşırtmıyor. Yön tuşu hariç, sadece iki adet tuş kullanmanıza izin veriliyor. Bunlardan birini tutmak, diğerini ise itmek için kullanıyorsunuz. Karşınıza oyun boyunca birbirinden farklı özelliklere sahip birçok düşman çıkıyor ve bunları alt etmek için ise iki temel opsiyonunuz bulunmakta. Düşmanlarınızı tutup siper olarak kullanabilir veya onları ittirip birbirlerine ya da etrafınızdaki nesnelere çarptırmak suretiyle parçalayabilirsiniz. Parçalayabilirsiniz diyorum çünkü düşmanlarınızın başına gelen şey gerçekten de tam olarak bu, yani parçalanmak. Neredeyse her iki adımda bir karşınıza düşman çıktığı için ise, ortalık kısa süre içerisinde kan gölüne dönüyor. Ape Out son derece vahşi bir oyun, Donkey Kong serisini unutun.
Yalnız dökülen kanların sadece düşmanlarınıza ait olduğunu da sanmayın. Tek bir hamle ile işinizi bitirebilen, bazuka ve bomba kullanan zorlayıcı düşmanlar da oyunda mevcut. Ancak diğer birimlerin sizi öldürmesi o kadar da kolay olmuyor. Harembe’nin aksine, canlandırdığınız gorilin ölmesi için bir kurşundan daha fazlası gerekiyor. Ayrıca Hotline Miami’de olduğu gibi, düşmanlar sizi görür görmez de ateş etmiyor. Yaklaşık iki saniyelik bir gecikmenin ardından ateş eden düşmanlar sayesinde, efektif planlar yapmak için yeterli vaktiniz oluyor.
Ape Out’da da sürekli öleceksiniz ancak oyun Hotline Miami kadar acımasız değil. Elbette sonlara doğru düşman sayısı artıp dar koridorlar yerine geniş alanlarda mücadele vermeye başladığınızda oyun da zorlaşıyor ancak tek bir bölüm hariç, aynı bölümde uzun süre takılıp kaldığımı da hatırlamıyorum. Sürekli hareket halinde olduğunuz ve duvarları iyi kullandığınız sürece, Ape Out’un sizi de çok zorlayacağını sanmıyorum.
Blue Train
Amacınızın sadece çıkışa ulaşmak olduğu bir oyunda, haritaların tümünün dikdörtgen bir tasarıma sahip olması ise çok doğru bir tercih olmamış. Ortalığa pek çıkmayıp haritanın en uç köşelerinden ilerlediğiniz sürece, bazı kısımları hiçbir düşman ile karşılaşmadan dahi geçebilirsiniz. Bu durumun pek de sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Zira bu şekilde ilerlemek bana taktikten çok, hile yaptığımı hissettirdi. İşin daha kötüsü ise bunun aksini yapmanız için hiçbir nedeninizin olmaması. Haritanın diğer alanlarını kullanmanızın hiçbir getirisi ya da ödüllendirici bir yanı yok. Zira ekranda herhangi bir gösterge ya da sayaç bulunmadığı gibi, ilkel bir combo sistemi dahi oyunda mevcut değil. Cuzillo’nun oyunun minimal bütünlüğünü bozmak istemeyişini anlayışla karşılıyorum ancak oyunun kişiliğine zarar vermeden, farklı şekillerde de çözülebilecek bir sorun bu.
Oyunu Hotline Miami’den ayıran en önemli özelliği ise hiç kuşkusuz Ape Out’un haritalarının prosedürel olarak yaratılıyor olması. Buna rağmen dikdörtgen yapı ve bölümün ana akışı hiçbir şekilde değişmiyor. Hatta değişimlerin çok da hissedilir olduğu söylenemez, sadece her oynadığınızda bazı ufak farklılıklar oluyor. Kısacası Ape Out’un prosedürel yaratımı bir avantaja çevirebildiğini söylemek pek de mümkün değil. Her ayrıntısı düşünülmüş, özenle yaratılmış haritalara sahip değil Ape Out. Defalarca kez öldüğümüz, hızlı oynanışa sahip oyunlardandan keyif almamızın en büyük nedenlerinden biri her ölümün ve başarısızlığın ardından bir ders çıkarabilmemizdir. Ape Out’da ise böyle bir durum söz konusu değil. Zira harita ile birlikte, düşmanların yeri ve sayısı sürekli olarak değişiyor. Bu da taktiksellikten çok, doğaçlamanın önemli olduğu bir oyun haline getiriyor Ape Out’u. Buna bir itirazım yok. Oyunun caz kültürü ile olan bağları ve bir gorili canlandırdığımız düşünüldüğünde, bu durum biçimsel yönden mantıklı olabilir. Ancak oyunu oynarken, her şeyin daha spesifik olduğu bir Ape Out’un çok daha kuvvetli bir oyun olabileceğini de düşünmeden edemedim.
Oyunun ana bölümlerini bitirdikten sonra ise içerisinde tatlı bir sürprizi de barındıran ekstra bir bölüm, zorluk seviyesini arttırma seçeneği ve bir de yeni mod açılıyor. Zaman ile yarıştığınız bu yeni moddaki amacınız ise yine aynı, çıkışa ulaşmak. Yalnız bu sefer öldürdüğünüz her düşman başına puan kazanıyorsunuz. Ancak oyunda herhangi bir skor tabelası ya da istatistik tablosu mevcut değil. Bu nedenle de birkaç kez denedikten sonra bu modu oynamaya devam etmek için hiçbir nedeniniz kalmıyor.
Ana bölümlere eklenmemiş olan combo sisteminin, oyunun ömrünü hatırı sayılır derecede arttırabilecekken bu moda da eklenmemiş olduğunu görmek beni üzdü. Bunun kaçırılmış bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Hotline Miami’yi bitirdikten sonra tüm maskeleri açmak ve bölümleri bir de A+ alarak bitirmek isteyenler, combo sisteminin önemini hatırlayacaklardır. Ape Out kısa bir oyun olmasaydı anlayışla karşılayabilirdim ancak ne yazık ki oyun çok kısa. Cuzillo ise oyunun ömrünü arttırabilecek doğru hamleleri maalesef yapamamış.
My Favorite Things
Ape Out’un en başarılı yönü ise hiç kuşkusuz sunumu. Burada oyunun görsel tasarımına katkıda bulunan Bennett Foddy’nin ve oyunun ses tasarımını yapan Matt Boch’ın isimlerini de anmamız gerekiyor. Ape Out, bu iki isme çok şey borçlu. Zira Ape Out’un kalbini, görsel ve işitsel tasarımları oluşturuyor.
Saul Bass’in tasarımlarından ve ellili yılların estetiğinden fazlasıyla etkilenmiş olan Ape Out’un kendine has bir dünyası var. Zaten bunu fark etmek için oyunun görsellerine şöyle bir bakmanız yeterli olacaktır. Ayrıca oyun, öldürdüğünüz düşmanların kanlarının ve etrafınızla olan etkileşiminizin oyunun nasıl göründüğüne de etki etmesine izin veriyor. Oyunun rengarenk arka planlarını tuvaliniz olarak düşünün, öldürdüğünüz düşmanların kanlarını ise boyanız. Ortaya nasıl bir eser çıkacağı ise tamamen sizin hareketlerinize bağlı.
Tarzını korumasına rağmen her bölüm değişen arka plan müzikleri gerçekten de şahane ancak asıl önemli olan, oyunun müziği genel olarak nasıl kullandığı. Etkileşimin oyunun görselliğini etkilediğini söylemiştim. Aynı durum ve hatta daha fazlası oyunun ses tasarımı için de geçerli. Zira çıkardığınız her sesin müzikal bir karşılığı var oyunda. Kırılan camlardan duvara toslayan düşmanlara kadar her şeyin çıkardığı ses, davul ve zil sesleri olarak arka planda dönen müziğin üzerine ekleniyor. Bu vesileyle de oyuncunun, oyunun ses tasarımına doğrudan katkı yapması sağlanmış oluyor. Bu durum vurma hissiyatını da güçlendiriyor ve başarılı animasyonların da sayesinde, gerçekten de bir gorili yönettiğinizi ve o gücü hissedebiliyorsunuz. Ape Out’un hızlı oynanışına ve temposuna da son derece yakışan bu tasarımsal tercih, caz ve doğaçlamanın yakın ilişkisi de düşünüldüğünde oyunun temasal bir bütünlük sağlamasına çok büyük bir katkıda bulunuyor.
Ascension
Ape Out gerçekten de özel bir oyun ancak çok daha fazlası olabilecekken, azla yetinmeye razı olmuş bir oyun aynı zamanda. Bu da Ape Out’un sadece sınırlı bir kesime hitap etmesine neden oluyor maalesef. Ape Out uzun bir oyun değil, eksiksiz ise hiç değil, ancak hem görsel, hem de işitsel bir şölen sizleri bekliyor. Eğer oyunun renkli dünyası gözünüze hoş geliyor, davul ve zil sesleri ise içinizi kıpırdatmaya yetiyorsa Ape Out’tan çok ama çok keyif alacaksınız.
Not: Oyunun PC versiyonunun da bulunduğunu hatırlatalım.
Başlıklar
- Başarılı sunum ve kuvvetli alt metin
- Görsel ve işitsel tasarımlar
- Hızlı oynanış ve oyun temposu
- Özgün sanat tasarımı
- Kısa oyun süresi
- Harita tasarımları
- Minimalizm uğruna birçok fırsatın tepilmiş olması