Çocukluğunu “atari” diye tabir ettiğimiz ev konsolları ile geçiren akranlarım, içten içe platform oyunlarından kopamıyor. Haliyle piyasaya yeni ve dikkat çeken bir platform oyunu geldiğinde göz ucuyla da olsa bir bakış atmak istiyorsunuz. Bu bakışlar esnasında da yıllar içerisinde muhteşem işleri oynadığımızı düşünüyorum. Yani platform oyunlarının altın çağı geride kalmış değil. Hatta son yıllarda harika bir geri dönüş yaptılar. Uzağa gitmeyin, Prince of Persia: The Lost Crown bile seriye olan ilgiyi tekrar artırmış halde.
İşte göz ucuyla takip ettiğim oyunlardan biriydi Berserk Boy. “Berserk Boy Games” tarafından geliştirilen bu hareketli platform oyununu ilk olarak r/indiegames subreddit’inde görmüştüm. Oyunun geliştiricisi olan “zu1994”, yaptığı paylaşımda beş yıldır üzerinde çalıştığı oyunun sonunda çıkış tarihinin belli olduğunu açıklamıştı.
Sonunda ben de Berserk Boy’u oynama fırsatı buldum.
Go Berserk!
Sadece ilk bakışta bile Berserk Boy’un ilham aldığı oyunları net şekilde görebilirsiniz. Elbette bunların başında Mega-Man serisi geliyor. Fakat yaklaşık 12 saatlik tecrübenin ardından size çok daha spesifik bir isim verebilirim: Mega-Man X.
Elbette stüdyonun bir “Mega-Man klonu” ürettiğini söylemeye çalışmıyorum. Çünkü Berserk Boy, oldukça sağlam bir omurganın üzerine kendi gövdesini ve yürüyen aksamını yerleştirmiş. Yani karşımızda üstüne gerçekten titrenmiş ve çaba gösterilmiş bir proje var. Ben bu anlamda tebrik ediyorum kendilerini.
Hikayemiz yine bir baş kötüyü ve ana kahramanı içeriyor tabii ki. Dr. Genos isimli kötü doktor, “Kara Enerji’yi” kullanarak kendi robotlarını üretiyor. Bu esnada gizemli bir enerji tarafından ele geçirilen ana kahramanımız Kei, bu enerjinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak Berserk Boy oluveriyor. İnsanlığın ve direnişin yüzü de kendisi oluyor.
Aslında temel hikaye bundan ibaret. Zaten böyle bir oyundan da çok derin ve twist’lerle dolu bir hikaye beklemek doğru olmaz. Haliyle derin diyaloglar ya da diyalog ağacı gibi şeyler de yok oyunun içinde. Yine de her NPC’ye bir diyalog eklemekten geri durmamışlar. Hatta bazıları yüzünüzü gülümsetmeyi de başarıyor.
Berserk Boy’un “hikaye” kısmında iyi olduğu şey ise sunum diyebilirim sanırım. Oyunun çizgi roman tarzı çizimlerle dolu ara sahneleri epey hoşuma gitti. Gerçekten bir süper kahraman çizgi romanından fırlama gibi görünüyorlar. Ayrıca önemli karakterlere ufak da olsa seslendirme yapmayı ihmal etmemişler. Bir cümle olsa da bu karakterlerin sesini duymak hoş bir dokunuş olmuş.
Enerji, Enerji
Yukarıda verdiğim örneklerden yola çıkarak oyunun işleyişini de az çok anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Berserk Boy’da kullanabileceğiniz 5 farklı gücünüz var. Bunları Şimşek, Ateş, Toprak, Hava ve Buz olarak tanımlamak sorun olmaz sanırım. Her gücün farklı ismi olsa da temel olarak elementleri kullanıyorlar.
Kei oyuna ilk olarak Şimşek gücüyle başlıyor ve bana sorarsanız bu sizin “workhorse” olarak tanımlayabileceğimiz her an kullandığınız gücünüz. Kei, şimşek formundayken dash atarak hasar verdiği rakiplerine şimşek yollayabiliyor. Yoğun düşmanların olduğu bölümlerde bu yetenek ile hoş kombolar çıkartabiliyorsunuz.
Zaten Berserk Boy’un asıl parladığı anlar, aksiyonun arttığı bölümler. Kimi zaman gerçekten Celeste ile yarışacak platforming sekansları yaşıyor, farklı güçler arasında gidip gelmeniz gerekiyor. Kimi zaman da boss savaşları ya da Dr. Genos’un robotları ile dövüşürken yükseliyorsunuz.
Zaman zaman kendinizi “blast processing” dönemi Sega oyunlarında, zaman zaman da modern bir platform oyunu içerisinde buluyorsunuz kısacası.
Her gücün kendine has bir “yan” yeteneği de var. Bu da oyunu standartlardan çıkartarak bir nevi “metroidvania” türüne yaklaştırmış. “Nasıl yani?” dediğinizi duyar gibiyim, hemen anlatayım.
Örneğin ateş gücünü elinize geçirdiğinizde, bazı kumluk bölümlerden bir sondaj makinesi misali geçebiliyorsunuz. Aynı güç toprağın altına girmenizi de sağlayarak dar bölgelerden geçmenize olanak sağlıyor. Ya da “hava” gücünü kullanarak uçabiliyor ve daha önce erişemediğiniz bölgelere erişebiliyorsuuz.
Bu da, daha önceki bölümlerde erişemediğiniz noktalara bu gücü aldıktan sonra erişebileceğiniz anlamına geliyor. Alın size metroidvania.
Bu durum oyunun tekrar oynanabilirliğini artırmış. Yani son görevleri yapmadan şöyle bir geri dönerek her bölümde daha önce erişemediğiniz noktaları ziyaret edebilirsiniz.
Peki bu size ne kazandırıyor? Ekstra bölümler tabii ki! Eğer bölümde yeterince direniş gücünü kurtarabilirseniz (bölümlerde karşınıza çıkan NPC’ler), daha önce erişemediğiniz bir kapıyı açarak ekstra bölümlere erişebiliyorsunuz.
Piksel Piksel New Hope City
Bölümler demişken, bölüm çeşitliliğinin de fena olmadığını eklemeden geçmeyelim. Her “act” içerisinde 3 ana bölüm bulunuyor. New Hope City’den başlayarak yavaş yavaş Dr. Genos’un kalesine doğru yolculuk yapıyorsunuz. Her üç ana bölümde bir yepyeni bir bölgede savaşmaya başlıyorsunuz.
Bu aksiyon dolu sekanslara, en az kendileri kadar yüksek oktanlı bir soundtrack eşlik ediyor. Eğer durup birkaç saniye dinleme fırsatınız (!) olursa gerçekten etkileneceğiniz müzikler yapmışlar. Zaten ufak bir araştırmayla da Berserk Boy’un müziklerinin, Sonic Mania’nın müziklerini de yapan Tee Lopes tarafından yapıldığını öğrenebilirsiniz.
Ses tasarımı için ise aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef. Bu konuda çok ama çok eksik kalıyor Berserk Boy. Her hareketini seslendirme ihtiyacı hisseden Kei, bir noktadan sonra ciddi anlamda yoruyor sizi. Aynı şekilde en basit ses efektleri (merdiven tırmanma, asansöre binme vs.) bile zaman zaman rahatsız edici olabiliyor.
Bölüm çeşitliliği fazla olsa da oyunun temposu ve gidişatı neredeyse hiç değişmiyor. Her üç bölümün sonunda bir boss olacağını biliyorsunuz mesela. Sadece bu değil elbette, neredeyse her bölümde ne olacağını tahmin ediyorsunuz ilk “act’in” ardından. Haliyle bu durum o sürpriz etkisini de ortadan kaldırıyor.
Yine de aralara çeşitlilik olması adına farklı sekanslar yerleştirilmiş.
Örneğin her act’ın ilk iki bölümünde karşılaştığınız mini boss’lar, aynı arkadaşların “farklı renkli olanı”. Ana boss’lar ile kapışmak ise oldukça keyifli. Hatta bazıları gerçekten yordu beni beklemediğim şekilde. Üstüne, eğer “retro” modu oynamayı tercih ederseniz bu boss’lar iyiden iyiye daha zor hale geliyor. Retro modda sadece 5 canınız olduğunu da belirteyim.
Elbette Kei’nin karşısına çıkan düşmanları için kullanabileceği teknolojiler de mevcut. Her görevin ardından aldığınız puanlar ile birlikte Kei’nin element güçlerini daha da güçlü hale getirebiliyor hatta yeni hareketler dahi alabiliyorsunuz. Sadece bu bile, bölümleri tekrar tekrar oynayıp en yüksek puanı çıkartmaya çalışma isteğinizi artırıyor.
Son Söz
Akışkan bir dövüş sistemini, şahane ana boss savaşlarını, muhteşem tasarımları ve müzikleri tek potada eritmeyi başarmış Berserk Boy. Bunların tamamının tek bir kişi tarafından yapılması da sizi şaşkına çeviriyor.
Başlıklar
Berserk Boy; retro platform oyunlarının ruhunu, modern ama bir o kadar tanıdık teknolojiler ile harmanlamayı başarmış. Müzikleri, aksiyon dozajı ve çizgi romandan fırlama tasarımları ile 6-8 saatinizi nasıl geçirdiğinizi anlayamayacaksınız.
- Oldukça akışkan ve hızlı saldırı mekanikleri
- Bölüm tasarımları şahane
- Müzikler de en az onlar kadar şahane
- Tekrar oynanabilirliği yüksek
- Tempo sıkıntıları var
- Ses tasarımı zaman zaman rahatsız edebiliyor