Born of Bread - İnceleme
İşte yeni yıla girerken içimizi ısıtacak o somun ekmek...
Bu yıl yeterince bünyeye stres katan oyunlar oynadık bence hepimiz. O yüzden izninizle artık beni daha çok heyecanlandıran ve mutlu eden bir oyuna geçeceğim: Born of Bread... Adından da anlaşılacağı üzere bir somun ekmek olarak doğuyoruz oyuna. Bir saray aşçısı tarafından yanlışlıkla dünyaya getiriliyoruz. Evet, yanlış duymadınız yanlışlıkla. Bunun üzerine sarayın kraliçesi tarafından her ikimizin de saraydan kovulmasıyla oyun başlamış oluyor.
2.5D sanatıyla zaten başından içine alıyor oyun sizi. Tatlı mı tatlı sıcacık çizimleriyle kim olduğumuzu keşfetmek üzere oyuna başlıyoruz. Aşçı ile karakterimiz birden baba-oğul ilişkisi içerisinde buluveriyor kendilerini ve bu olay çok sevimli bir şekilde ilerliyor çünkü aşçımızın planları baba olmak üzerine kurulu olmuyor hiçbir zaman. Haliyle bu da ikilinin ilişkisini daha doğal kılıyor. Bir gün aşçı saray kraliçesine ekmek yapacağım derdiyle eski bir tarifi kurcalarken yanlışlıkla bizim somun beyi ortaya çıkarıveriyor. Hal böyle olunca işler karışıyor ve kraliçenin de sinirlenmesiyle bizim baba-oğul saraydan atılıveriyorlar. Oyun da tam bu anda başlıyor.
Saraydan atılan baba-oğul kendilerini ormanın ortasında buluveriyor. Oyunun bu kısmı hafif ve öğretici şekilde ilerliyor. Neyin nerede olduğunu, nasıl kullanılması gerektiğini minik minik öğrenmeye başlıyorsunuz. Tabii böyle tatlış bir hikayeye de hafif yardımsever bir dövüş mekaniği giriyor. Karakterlerden tutun arayüze kadar her şey çok iç ısıtan 2.5D görsellerle dolup taştığı için sert animasyonlar ve dövüş sistemi beklemiyoruz haliyle.
Dövüş sistemi genel olarak çok yardımcı olan türden. Yine bir turn-based mentalitesi üzerine oturtulmuş. Atak, defans, bir eşya seçme ve özel saldırı olarak dört farklı kart seçeneği sunuyor bizlere. Bunlardan birini seçtikten sonra quick time event dediğimiz bir hızlı karar alma olayıyla karşı karşıya kalıyoruz. Bu da herhangi bir aralık verip, yeşil alana denk getirince sayacı durdur şeklindeki zorluklarla test ediliyor. Diyelim ki doğru yerde durdurdunuz, o zaman görece daha yüksek vurma puanı alıyorsunuz ama doğru yerde durduramadığınız koşullarda dahi oyun size şans veriyor ve düşük de olsa seçtiğiniz karta göre bir vuruş/defans puanı uyguluyor. Yani hiçbir şekilde o karttan eli boş dönme imkanı sağlamıyor oyuncuya ki bu tür tatlı, bağımsız oyunlarda bu önemli bir detay bence.
Tabii oyunun zorlayıcı yönleri de yok mu? Var. Misal çantanızı doldurup yerinizin kalmaması çok olası, çünkü çantamız bir nevi karelerden oluşuyor ve her eşya belirli kare yer kaplıyor. Bu nedenle eşyalarınızı iyi ayarlamanız gerekiyor. Oyunda ilerledikçe çanta genişliğini arttırmak da mümkün elbette fakat bu zaman gelene kadar biraz idareli harcamak gerekiyor.
Oyun sizi bu şekilde mini bir maceranın ortasına atıyor ve ilk göreviniz saraya yeniden ulaşmak. Fazla hikaye detayı vermek ve sürpriz bozmak istemiyorum ama yolda dahil olan yardımcı karakterler, kombat sistemi, tasarımları ve aşırı tatlı diyaloglarıyla Born of Bread bana çok iyi geldi, yaralarımı sardı. Aynı zamanda Switch’te de olduğu aklıma gelince “Ne giderdi orada oynamak.” dedirtiyor. Bu tür oyunları sevenler kesinlikle bir şans verebilir bence.
Başlıklar
2023’ü bitirmek için yaptığım en iyi tercihti Born of Bread oynamak. Son oyunumun bu kış günlerinde insanın içini bu kadar ısıtan bir Party-Based RPG oluşu beni çok mutlu etti.
- Harika diyaloglara sahip, bazen kıkır kıkır güldürdüğü oldu.
- 2.5D aşkımı kabartan o görseller... ana karakterimizi yememe az kaldı.
- Hiç beklenmedik anlarda çıkan ve oynanışı katlanarak arttıran o özellikler oyuna derinlik katmış.
- Karakterler ve kurduğumuz parti bana Persona 5’i anımsattı. Öyle sıcak bir ekibe sahibiz.
- Quick time event’ler bir tık daha zorlaştırabilirmiş belki ama inanılmaz büyük bir sorun değil.
- NPC çeşitliliği hoş ama bazen git geller arasında aynı yüzler ve aynı dövüşler yorucu olabiliyor.