Daydream: Forgotten Sorrow - İnceleme

Hayal alemindeki küçük çocuk dramı v. 189231523

Arkadaşlar bugün sizlere biz OGZ yazarları tarafından sır gibi saklanan ve itinayla korunan gizemli bir gerçeği afişe edeceğim. Bizlerin oyunlara karşı örümcek hislerine sahip olduğumuzdan haberiniz var mıydı? İyi bir oyunun havasını, kötü bir oyunun kokusunu bizler yüz metre öteden alırız be! Ya da… Ben öyle olduğunu zannediyordum. Daydream: Forgotten Sorrow, bu hislerimizin iyi trailer’lar ve oynanış videolarıyla nasıl patates edilebileceğini gösterene kadar…

Ya niye öyle oldu ki ya…

Aslında her şey harika duruyordu. Afili ve sanatsal harita tasarımları, gizemli bulmacalar, üstü kapalı imgesel anlatımlı bir hikaye… İyi ya işte, indie bir oyunu keyifli kılabilecek her şey var gibiydi. Gelin, kazın ayağı neden öyle değilmiş şöyle bir bakalım.

Oyunumuz temelde 2D ile 3D arasında gidip gelen bir platform-bulmaca oyunu. Küçük bir çocuğun, onun en yakın arkadaşı olan oyuncak ayısıyla birlikte hayal alemi ve gerçeklik arasında gidip gelen bir evrendeki maceralarına tanıklık etmekteyiz. Bu maceralar bazen bizim ufaklığın yaşadığı geçmiş travmatik tecrübeler sebebiyle oldukça karanlık olabildiği gibi; bazen de rengarenk ve ışıl ışıl, gökkuşaklarıyla dolu diyarlarda koşturmak şeklinde olabiliyor. Sürpriz etmenlerini kaçırmamak adına bu karanlık kısımlara çok girmek istemiyorum ama, bazen gerçekten iç gıcıklayıcı ve rahatsız edici bir hal alabilen bu bölümler, oyundaki en ilgi çekici ve özgün kısımları oluşturuyor diyebilirim.

Bahsettiğim bölümler arasında ayıcığımızla birlikte geziniyor, çeşitli bulmacaları çözüyor, canavarlardan kaçıyor ve ilerliyoruz. Etkilenilen oyunlar listesi kafanızda hafif hafif canlanmaya başlamıştır diye tahmin ediyorum. Limbo, Little Nightmares serisi, Never Alone ve küçük çocukların başına korkunç şeyler gelen bir sürü oyun… Yani oyunumuz özgünlük konusunda çok büyük vaatlerde bulunmuyor bize. Ama ben zaten böyle bir arayış içerisinde de değildim, tek istediğim bahsettiğim oyunlardan aldığım keyfi almaktı be…

Kontrol etmek ya da etmemek, işte bütün mesele bu

Oyundaki en keyif baltalayıcı unsurlar, aslında oynanışa dair unsurlar. Temelde baktığınızda her şey tıkırında gibi duruyor. Zaten az bir etkileşimle ve sınırlı tuşlarla oyunumuzu oynuyoruz. Karakterimiz ve oyuncak ayımız da sağ olsunlar emirlerimizi dinliyorlar. Fakat çevre… Çevre öyle değil. Size şöyle bir örnek vereyim. Oyunun bir yerinde, 2D olarak gördüğümüz bir ekranda, bir vagonu itip onun üstüne tırmanıp yukarı çıkmak gerekiyor. Fakat 2D olan bu bölümde, arka tarafımız uçurum. Vagonun arkasına geçmeye çalışıp hop düşüyorsunuz. Sonra arkasına geçiyorsunuz, bu sefer itme kontrolleri tam çalışmadığından hop düşüyorsunuz. Sonra vagonu itiyorsunuz, tırmanmaya çalışırken yanlışlıkla arkaya gidip hop düşüyorsunuz. Yukarı çıkıyorsunuz, bu sefer de oyun derinlik algısını tam veremediği için hop düşüyorsunuz. Özet : hop düşüyorsunuz!

Bu bahsettiğim aksaklıklar, ne yazık ki oyunun birçok yerinde karşımıza çıkıyor. Oyun zor, fakat zorluğunun en büyük sebebi mekaniklerinin yarım yamalak işlemesi. Bahsettiğim kontrol problemlerini bir de odunsu animasyonlarla birleştirin, bakın ne kadar zorlaşıyor her şey…

Sabır testi bununla bitti mi sandınız? Hayır efendim, en güzellerinden birini sona sakladım. Derinlik algısı problemi… Özellikle 2D bölümlerde, nerenin ne kadar arkaya uzandığını, nerenin uçurum olduğunu, nerenin güvenli bölge olduğunu anlamak gerçekten çok zor. Yani sırf bu derinlik algısı yüzünden o kadar çok kez öldüm ki…

Tüm bunların üzerine, bir de çeşitli buglar da işin tuzu biberi olmasın mı? Yeri geliyor oyuncak ayınız cart diye sizden emir almayı kesiyor, ya da yeri geliyor ayınız gitmeniz gereken yere gidememenize sebep oluyor. Veya uçmalı kaçmalı bir bölüm oluyor mesela, tepelerden bir şey düşüyor, siz o cisimden kaçıyorsunuz ama o da ne? Aslında kaçamamışsınız… Kaçtığınızdan emin misiniz? İstediğiniz kadar emin olun, oyun kaçamadın diyorsa kaçamamışsınızdır. Sonra da hoş geldin sinir krizi bebek… Derin derin nefes alıp, bir daha denemek için sinir katsayılarınızı yeniden düzene sokmaya çalışıyorsunuz.

Tamam küsme oyuncak ayıyla gezen gözlüklü çocuk, güzel şeyler de var

Daydream: Forgotten Sorrow’a biraz fazla yüklenmiş olabilirim, kabul ediyorum. Şimdi oyunumuzun gönlünü alma vakti geldi… Öncelikle bölüm tasarımlarından başlayalım, bence gerçekten çok iyi bir sanat tasarımı mevcut. Çeşitli konseptler, bu büyülü dünyada çok hoş bir şekilde yedirilmiş. Bir bakıyorsunuz oyun üç boyutlu bir tasarıma evriliyor, bisikletimsi dev bir planörle koca dağların arasından süzülüyorsunuz, sonra bir bakıyorsunuz yeniden iki boyutlu bir tasarım oluşuyor, karanlık ve depresif bir kütüphanede bulmacalar çözmeye çalışıyorsunuz. Bu açıdan oyun merakımızı diri tutmayı başarıyor ve sıradaki bölümü merak ettirebiliyor.

Oyun senaryo bakımından çok dolu ve ihtişamlı olmasa da, kapalı ve imgesel anlatımı oldukça iyi başarıyor diyebilirim. “Anlatma, göster” mantığı ile ilerleyen bir kurgu mevcut ve bu kurgu sizlere duygusal anlar yaşatabiliyor. Birçok yerde ana karakterimiz için üzülüyoruz, tedirgin oluyoruz, huzursuzlanıyoruz… Tek kelime dahi diyalog olmayan bir oyunun bunları başarması da azımsanmamalı bence. D:FS, mekanikler ve oynanış bakımından ne kadar çuvallarsa çuvallasın, tasarım konusundaki başarılarının hakkını yememek gerekiyor.

Gördüğünüz gibi oyunumuzun bir sürü olumlu ve bir o kadar da olumsuz tarafı var, fakat olumsuz tarafları yapımcı tarafından giderilemeyecek kadar derin olumsuzluklar mıdır; onu bilemiyorum. Tek bildiğim şey, bu oyunun bir tutku projesi olduğu ve üç kişilik bir ekibin ellerinde şekil bulduğu. Hatta yapımcılar oyuna o kadar sahip çıkıyorlar ki, Eser’den oyuna dair eleştirilerimizi bildirmemizi rica ettiler ve halledip halledemeyeceklerine bakacaklarını söylediler. Ben de durur muyum, yapıştırdım sıralı tam listeyi… Doğrusunu isterseniz, gerçekten de belirttiğim problemlerin bir kısmı oyun çıkış yaptığında giderilmişti; yani oyunun puanı da yarım puan artıverdi bu sayede. Fakat hala atılması gereken çok adım, katedilmesi gereken çok yol var. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki klavyenin arkasında, yaptıkları işi seven ve oyuncu kitlesine saygı duyan bir ekip durmakta.

Tasarımlar falan iyi olabilir de abi, oyun değil mi bu temelde?

En nihayetinde, sizler bir oyun incelemesi okumak maksadıyla bu yazıyı okuyorsunuz. Dolayısıyla bir oyuna dair en temel mevzu da oynanış mekanikleri olduğu için; oyunun tüm başarılarını mühürleyen bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Çağ dışı mekanikler ve oynanışa dair hatalı tercihler sebebiyle, oyundaki çoğu güzellik arka plana atılmak zorunda kalıyor… Harika tasarımlar, duygusal atmosfer, iç burukluğu yaşatan ufak anlar; bunların hepsi oynanışın birçok yönden sınıfta kalması sebebiyle arada kaynayıp gidiyor… Bu da oyunun arkasında buruk bir tebessüm bırakmasına sebep oluyor.

SON KARAR

Başarılı tasarımları ve makul dozda duygusallığı ile “unutulmazlar” arasında yer alabilecekken, çağını yakalayamayan mekanikleri yüzünden “eh işte ya” seviyesini geçemeyen bir yapım.  

Daydream: Forgotten Sorrow
İyi
7.0
Artılar
  • İmgesel senaryo anlatımı
  • Senaryoya uygun atmosfer
  • Hoş müzikler
  • Başarılı çevre tasarımları
  • Fena olmayan bulmacalar


Eksiler
  • Çağdışı mekanikler
  • Tatsız ve özensiz animasyonlar
  • Gıcık buglar
  • Oyuncak ayı sisteminin yer yer destekten öte köstek olması
  • Derinlik algısına dair problemler
  • Ayrıntılarda hissedilen özensizlik


YORUMLAR
Parolamı Unuttum