Imperial March'ı verin damardan
Devamını okuFlintlock: The Siege of Dawn - İnceleme
İsmi lazım değil oyunun bir başka uzak kuzeni!
Küresel ısınma ve iklim değişimleri bize her yıl bir tık daha anormalleşmiş mevsimler yaşatıyor. Mesela bu yazıyı yazdığım günün sabahı beni uyandıracak kadar yüksek sesli gök gürültüleri ve sağanak yağışla uyandım. Şu an ben bu yazıyı yazarken de o sulu sepken günün gecesi ve hava leş gibi sıcak! Ter damlaları üzerimden tenimde böcek geziniyormuş hissi bırakarak süzülüyor. Bilmem kimin bilmem hangi takıma attığı golü ararken zamanda fazla geriye gidip lise yıllarımda CNBC-e’de ayıla bayıla izlediğim Chuck’a baştan başlamış, Yvonne Strahovski’nin yüz hatlarındaki kimi detayların üniversitede sırılsıklam aşık olduğum kızınkilerle ne kadar benzediğini fark etmişim. Uyku tutmamışken buna kafa yormak fikri hoşuma gitmemiş, öf pöf inceleme yazmanın başına oturmuşum. Bunları okuyup “Flintlock incelemesiyle ne alakası var?” veya “Yazacak daha iyi bir giriş bulamadın mı?” diyor olabilirsiniz. Diyorsanız da haklı olursunuz. Ben size hak verirken sizin de bana hak vermeniz gereken bir nokta da var lakin: O kadar çok Soulslike oyun incelemesi yazdım ki (ki yazdıklarım çıkan Soulslike oyunların pek azını kapsıyor) artık malum stüdyo ve malum yönetmenin sektörde yarattığı akımı özetleyecek veya ona farklı açıdan bakacak bir giriş uyduramıyorum arkadaşlar. “MERAKLISINA BİR TANE DAHA!” demek dışında bir şey gelmiyor elimden. O yüzden havadan sudan, CNBC-e ve Chuck’tan bahsedip ilk paragrafı bitirdim, ara başlık atıyor ve oyunu anlatmaya girişiyorum.
|Yazıda “Soulslike” isimlendirmesini kullanmama şansım yok ama malum yönetmenle stüdyonun ismini anmamaya niyetliyim, zira kendimi tekrar etmekten yoruldum ve sıkıldım.
Dawn şehrinde Nor-mal bir gün
Benim oynamadığım Soulslike oyunlardan biri olan Ashen’ın geliştiricisi A44 tarafından yapılan Flintlock, ismini dümdüz alt türüne getirdiği tek nüanstan alıyor diyebiliriz. İlkel çakmaklı silahların kullanımda olduğu, bizim bildiklerimize ince işçiliğiyle benzemeyen ama kalın hatlarıyla onlardan çok da farklı olmayan bir fantezi evreninde geçiyor. Birileri bu evrene Steampunk demeye değdirecek daha fazla şey eklemeyi ihmal etmiş. Başkaları da yaşayanların dünyasıyla ölüler alemi arasında kapıyı git gel yaparken arkasından kapamayı unutmuş. Bunun sonucunda ölüler dalga dalga davetsiz misafirliğe savunuyorlar; biz de kazılmış siperlerin ve tonla fıçılanmış barutun arasında zombiler ve doğaüstü varlıklara karşı verilen bir savaşın ortasında buluyoruz kendimizi. Fark ettiyseniz oyunun dünyasını bazı şeylerin etrafından dolaşarak tanıtmaya çalışıyorum çünkü öğrenebildiğim ve aklımda kalan bu kadar. Flintlock oyuncusunu dünyasının içine almak konusunda ziyadesiyle başarısız. Türü yaratan titan oyunumuz gibi ketum olmadığı halde hem de.
Neyse, Nor silah arkadaşlarıyla oyunun eğitim bölümü olan siperlerde ilerleyip, garip bir güç alanıyla karşılaşıyor. Nor bu güç alanını silahıyla yok edip yoldaşları beraberinde ardına geçtiğindeyse Sfenks benzeri devasa bir yaratık ile karşılaşıyorlar. Yaratık grubun içinden Nor da kendinden geçiyor. Uyanıp karşısında bu diyarın tanrılarından biri olduğunu söyleyen, Enki isimli tilki benzeri bir yaratık buluyor. Enki’nin bize sağladığı çift zıplama, havada ileri atılma, düşmanı lanetleme gibi birtakım özellikleri öğrenerek yediğimiz dayaktan yarım kalan eğitim bölümünü tamamlıyoruz. Sopasını yediğimiz dev yaratığın diyarın tanrıları arasında en güçlüsü Uru olduğunu Enki’den duyuyor, yediğimiz haltların onu serbest bıraktığını öğreniyoruz. Tüm bunların yarattığı sonuçlara ciddi anlamda tanık olmaya başladığımızda da oyuna gerçek anlamda başlamış oluyoruz. Bu noktada oyun, Nor ile Enki arasındaki diyaloglar üzerinden dünyasını bize anlatmaya da başlıyor. Türün as oyunlarındaki şifreli anlatım tarzını alıp kopyalamadığı, ağzındaki baklaları lafı dolandırmadan çıkardığı için bu teşebbüsü takdir ettim ancak Flintlock, standart anlatım tarzını Soulslike türüne iyi entegre eden bir oyun değil. Çoğunluk benim gibi mi bilmiyorum ancak ben savaşın ortasında karakterlerin car car konuşup bir şey anlattığı oyunlardan verim alamayan bir insanım. Karşıma hangi köşeden düşman çıkacağını bilmeden tetikte ilerlerken ve karşıma çıkan düşmanın da ne zaman saldıracağını elim kaçma tuşunda beklerken Enki’nin dünyayla ilgili hangi detayı benimle paylaştığını hiç dinleyemedim açıkçası. Arada dikkatimi verebildiğim anlarda ikili arasındaki diyalogların hiç de fena yazılmadığını fark ettim ancak Flintlock genelinde benim iletişim kurmayı pek başaramayan bir oyun oldu.
Ateşiniz var mı?
Flintlock’un hikâyesi bana geçememiş olsa bile, savaşları nüfuz etmeyi başardı. Zira oyunun bildiğimiz “hafif saldırı, ağır saldırı ve takla” şeklindeki formüle çığır açmasa bile damakta hoş bir tat bırakan eklemeleri var. Normal saldırıları doğru zamanda blok tuşuna basıp karşılayabiliyorsunuz ama bloklayamadıklarınızın büyük bir kısmını silahınızı kullanarak bölmeniz bekleniyor. Hasar veremediğiniz düşmanları da Enki’ye müracaat ederek hasar alır hale getiriyorsunuz. Düşmanları bu şekilde 3 koldan dize getirmek gayet iyi çalışıyor ve size yer yer onları karşılık verme fırsatını ellerinden alarak ezme fırsatını sunuyor. Sistemi hünerli bir şekilde kullanabilecek hale geldiğinizde ve kendinize güvenmeye başladığınızda da oyunun kendi has tecrübe puanı kazanma sistemiyle bunun karşılığını alıyorsunuz. Tecrübe kazanım sistemi şu şekilde işliyor: Puanlarınız ekranın sol köşesinde, yanında bir çarpanla birikiyor. Birden başlayan bu çarpan, düşmanları karakterinizin özelliklerini çeşitlendirerek hakladığınızda artırıyor, gerekli tuşa bastığınızda tecrübe puanlarını “nakde çevirerek” sağladıkları bonusu kazanabiliyorsunuz. Ancak eğer bu nakde çevirme işlemini manuel olarak yapmadan darbe yerseniz, çarpan tekrar bir oluyor ve biriken puanlar karakterinizin hanesine bonus olmadan yazılıyor. Örnek vereyim: Solda 300 puan birikti, çarpanınız da 1.5 oldu diyelim. Tuşa basıp puanları çekerseniz, 300x1.5=450 puanı cepliyorsunuz. Açgözlülük eder de daha fazlası için uğraşırken hasar alırsanız, 300 puan geliyor. Bu şekilde karakter kasmaya uygun bir alan bulursanız, kelebek gibi uçup arı gibi sokarak kazancınızı maksimize edebiliyorsunuz.
Yani oyunun savaşları hiç fena değil. Hikâyemiz sunumda patlıyor ama Soulslike oyunlarının çoğunu çoğunluğumuz hikâye için oynamıyoruz; o yüzden bunun oyunu çok yaraladığını söyleyemem. Oyunun en patladığı yer ölçeği. Bilirsiniz kimi oyun türlerinin onlar için ideal oyun süreleri vardır. Mesela Uncharted gibi senaryo odaklı çizgisel yapımlar genelde 8-10 saat civarında kıvamını bulur, 15-20 saate uzadıkça da tavsamaya başlarlar, ötesini de kesinlikle kaldırmazlar. Bu söylediğimin istisnaları elbette var ancak Flintlock da bana öğretti ki, 3D Soulslike bir oyunun nispeten ağır ve 5-10 saatte anca alıştığınız ritmi, normal bir oynayışta 30-35 saatin altında pek iyi işlemiyormuş. Oyunu her şeyiyle bitirip bütün başarımlarını açmak sadece 21 saatimi aldı ve genelde bölüm sonu canavarlarının kalitesiyle de anılan bu türün, ilk defa dört tanecik Boss ile savaştığımız bir örneğini oynamış oldum. Ekranda sağlık barı çıkan sadece 4 büyük düşman yok oyunda ancak diğerleri savaştığımız normal düşmanların biraz daha güçlü versiyonları gibiler. Kendine özel hareket setleri ve tasarımları olan sadece dört savaş var oyunda; kesinlikle yetmiyor. Zaten oyun geneline tempoyu koruyacak şekilde de dağıtılmamışlar zira ilkiyle tam yarı yolda kapışıyorsunuz. Yüzde yetmiş beş civarında ikinciyi kesiyor, sonra iki tanesini de finalde 10-15 dakika arayla pataklıyorsunuz. Tüm bunlara oyunda görselliğiyle birbirinden ayrışan sadece iki biyom oluşunu eklediğinizde, kuş kadar bir oyun çıkıyor ortaya.
“Porsiyon boyutları fazla ufak”
Bunların dışında oyunun cilası da inceleme kodunu bize tamı tamına 1 ay sonra yollamış olmalarına rağmen eksik. Sesler bir garip, karakterin hareketleri ve animasyonları yer yer acayip şekillerde tekliyor. Anca sanat tasarımının günü kurtarmasıyla göze hoş gelen, yüksek grafik işlem gücü gerektirecek hiçbir teknik detay barındırmayan grafiklere rağmen performans olması gerekenin altında. Klavye ve fare kontrolleri içler acısı; kilitlendiğiniz hedefi fare hareketiyle değiştirme özelliğini kapatan bir ayar koymuşlar mesela, bu ayar çalışmıyor ve çıkıştan bu yana düzeltilmiş değil. Tüm bunlar ışığında türünün pek çok diğer örneği gibi potansiyeli olan ama bu potansiyeli bütçe ve zaman yetersizliği olduğunu tahmin ettiğim sebeplerden değerlendirememiş, oynarken keyif alabileceğiniz ancak birkaç gün sonra kesinlikle hatırlamayacağınız bir yapım.
Başlıklar
Su gibi akıp giden, fazla hızlı biten, biter bitmez de hafızalardan silinen bir Soulslike
- Savaş sisteminin türe getirdiği yorum hoş
- Sanat tasarımı fena değil
- Hikâyesini ve dünyasını oyuncuya anlatmak yönündeki teşebbüsleri çok cılız
- Çok kısa ve sadece dört Boss savaşı barındırıyor
- Cilası eksik ve bu eksiği kapatılacak gibi de durmuyor