SUDA51 (Goichi Suda) gerçekten sapık derecesinde garip bir adam. Bunu, daha önce el attığı Lollipop Chainsaw, No More Heroes ve Killer is Dead gibi oyunlarda da net bir şekilde görebilirsiniz. Böyle manyak bir adamın yanına bir de SWERY65 (Hidetaka Suehiro) eklenince, ortaya kafası kırık bir oyun çıkma ihtimali iyice artıyor. Hotel Barcelona da bu ihtimalin somut bir kanıtı. Oyunun kafa yapısı tam anlamıyla delilik.
Hotel Barcelona’ya Hoşgeldiniz!
Hotel Barcelona, evren kurma konusunda bu iki garip adam sayesinde gerçekten güzel bir iş çıkarıyor. Ağırlıklı olarak katillerin saklanmak için yerleştiği bu otele girdiğiniz anda lanetleniyorsunuz. Ne kadar çıkmak isteseniz de ruhunuz otele zincirlendiği için terk edemiyorsunuz. Bu yüzden katillerle dolu olan otelde, hem içeridekiler hem de çevredeki köylerde yaşayan insanlar zamanla insan formundan çıkıp çeşitli canavarlara dönüşüyor. Zaten oyun boyunca karşınıza çıkan katiller (aynı zamanda boss savaşlarındaki rakipleriniz) hiçbir zaman insan formunda olmuyor.
Ana karakterimiz ise çaylak bir federal polis olan Justine. Hotel Barcelona’yı araştırmak için yola çıkan Justine, ruhunu Dr. Carnival adında katil bir ruha kaptırıyor. Birbirine tamamen zıt kişiliklere sahip bu ikilinin, aynı bedeni paylaşarak ortak amacı, oteldeki laneti çözmek ve bu lanetin arkasındaki cadıyı öldürerek insanları özgür bırakmak oluyor. Her ne kadar temelinde basit bir hikâyeye dayansa da işlenişini ben çok sevdim. Özellikle otelde tanıştığımız kişilerin ilgi çekici arka plan hikâyelerini dinlemek bana ayrı keyif verdi.
Sunum tarafında da özellikle ara sahneler üzerinde epey uğraşılmış. Anime tarzındaki çizimleri izlerken ister istemez ekran başına kilitleniyorsunuz. Fakat çizimler Japonca diline göre yapıldığından, oyunu İngilizce oynarken senkron sorunları yaşanabiliyor. Aman aman rahatsız edici bir kayma değil ama ben çizim tarzlarında ağız hareketlerine çok dikkat ettiğim için biraz sinirimi bozdu. Bunun dışında gerek ara sahnelerde gerekse normal diyalog ekranlarında yazım tarzı benim hoşuma gitti. Yapılan espriler, karakterlerin hikâyeleri ve diyalogların akışı oldukça yaratıcı olmuş.
Bu Cennet de olabilir, Cehennem de
Tabii bu oyun sizlere bir gül bahçesi sunmuyor. Hotel Barcelona, roguelike türünde bir yapım. Yani sürekli aynı bölümü oynayıp, elde ettiğiniz kaynaklarla güçlenerek ilerlemeye çalışıyorsunuz. Bu türün eğlenceli kısmı ise, oynadığınız bölümlerin her denemede farklı hissettirmesi. Mesela ilk oynadığınızda gördüğünüz harita ile ikinci oynayışınızdaki harita aynı olmaz; kapılar, platformlar, düzen hep değişir. Ama burada öyle bir durum yok. Düşman türleri hariç hiçbir değişiklik olmuyor, tamamen aynı bölümü tekrar tekrar oynuyorsunuz. Oyun bunu çeşitlendirmek için bazı özellikler eklemiş; mesela gece olduğunda silahınız ekstra güç kazanıyor ya da karakterinizin boyu değişiyor. Fakat bunların da oyuna ciddi bir farklılık kattığını söylemek zor. Dolayısıyla Hotel Barcelona’nın roguelike tarafı kocaman bir hayal kırıklığı.
Ne yazık ki sorun sadece bu da değil. Oynanışın kendisi de başlı başına problemli. Bunun sebebi ise akıcılık. Tuşa bastığınız komutlar bazen oyuna gitmiyor. Saldırı tuşuna bastığımda karakter saldırmıyor, kaçışa bastığımda tepki vermiyor gibi birçok an yaşadım. Bu da keyif almayı imkânsız hale getiriyor. Hatta gamepad bozuk mu diye ikinci gamepad ile denedim, ama sorun aynı şekilde devam etti. Yani komut algılamasında ciddi bir sıkıntı var.
Bu sıkıntıların yanı sıra, bölüm tasarımları ve düşmanlar da adeta sinir etmek için dizayn edilmiş. Örneğin zombi size vuruyor, siz daha ayağa kalkmadan başka bir yerden bomba geliyor. O bombayı atlattığınız anda bu kez zombi tekrar saldırıyor. O saldırıyı atlatamadan yeni bir bomba geliyor… Siz ölene kadar bu kısır döngü devam ediyor. Diyelim ki şans eseri kurtuldunuz, bu kez üçüncü bir değişken devreye giriyor ve yine ölüyorsunuz. Kendinizi çevrim içi bir Mortal Kombat maçında dünyanın en iyi oyuncusuyla dövüşüyormuş gibi çaresiz hissediyorsunuz.
Bu rezalet döngü boss savaşlarına da yedirilmiş. Her ne kadar boss öncesindeki sinematikler beni heyecanlandırsa da savaşların kendisi inanılmaz dengesiz. Bir anda darbe yiyorsunuz, kalkana kadar düşman üzerinizde tepinip sizi öldürüyor. Oyun neredeyse hatasız oynamanızı istiyor. Ama bu souls-like türündeki gibi “hareket desenlerini öğren, sonra strateji kur” mantığında değil. Çünkü orada bile bir hata payınız oluyor, burada yok.
Hotel Barcelona’da beni gerçekten etkileyen tek bir mekanik oldu: “Phantom.” Yarış oyunlarındaki hayalet sürücü mantığını andırıyor. Bir önceki bölümde yaptığınız her şeyi aynen yapan bir hayaletiniz oluyor. Üstelik sadece görsel olarak değil; yaptığı her hareket düşmanlara ve bölümlere etki ediyor. Özellikle bir boss savaşını tekrar oynuyorsanız, çok büyük bir fark yaratıyor. Bunu daha önce herhangi bir roguelike oyunda görmedim açıkçası. İlk defa karşıma çıktı ve gerçekten hoşuma gitti.
Ama Asla Ayrılamazsın
Sonuç olarak Hotel Barcelona, iki yaratıcı ve kafası kırık ismin ortaya koyduğu deli dolu bir proje olmuş. Hikâyesi ve karakterleriyle kesinlikle merak uyandırıyor; özellikle otelin laneti, Dr. Carnival ile Justine’in çatışan kişilikleri ve ara sahnelerdeki anime tarzı sunumlar oyunun en güçlü tarafları. Ancak iş oynanışa geldiğinde aynı özeni göremiyorsunuz. Roguelike tarafı tekdüze, kontroller sorunlu, bölüm tasarımları sinir bozucu ve boss savaşları da dengesiz. Phantom mekaniği gibi orijinal fikirler olsa da, bunlar oyunu kurtarmaya yetmiyor.
Başlıklar
Hotel Barcelona, size sıra dışı bir evren ve tuhaf karakterler sunuyor olabilir ama işin sonunda keyif vermeyen bir deneyim bırakıyor. Eğer SUDA51 ve SWERY65’in absürt dünyalarını keşfetmek sizin için yeterliyse bir şans verebilirsiniz. Ama eğlenceli ve akıcı bir roguelike arıyorsanız, maalesef burada aradığınızı bulmanız çok zor.
- Sanat tasarımı
- Karakterlerin hikâyeleri
- “Phantom” Mekaniği
- Tepkiselliğin olmaması
- Düşman yapılarının sinir bozuculuğu
- Bölümlerin birebir aynı olması
- Boss savaşları





















