Bağımsız yapımların onca oyuna rağmen hala özgün deneyimler yaşatması beni hayranlıkla karışık şaşırtıyor. “Daha da yeni bir şey göremeyiz herhalde” derken suratıma birkaç tane oyun çarpılmasına, tekrar tekrar yanılmama çok seviniyorum. İşte Genesis Noir da o sevinci yaşatan yapımlardan biri oldu benim için. Big Bang, evren, caz, aşk, noir gibi birbiriyle ilişkileri olmayan kavramları almış, kendi tarzını da katarak oldukça özgün bir oyun olmayı başarmış.
Point & Click macera türündeki Genesis Noir, No Man olarak bilinen ana karakterimizin sevdiği sanatçı kadın Miss Mass’in öldürülmesini engellemeye çalışmak için evrenin tüm zaman dilimlerinde gezinerek çözüm aramasına tanık olduğumuz bir oyun. Ancak bu çözüm arama sanmayın ki gerçek hayat dinamiklerine göre ilerliyor. Oyun daha ilk dakikadan size soyut ve metaforik bir deneyim yaşatacağını Miss Mass’in kurşun darbesiyle ölmesini gördüğümüz sahneyle belli ediyor. Çünkü bu silah patlaması aynı zamanda “Big Bang patlaması” anlamına da geliyor. Ve kahramanımız No Man bu Big Bang’i durdurmak için büyük bir kara delik oluşturmak zorunda. Çünkü biliyor ki kara delikler her şeyi içine çekiyor. Bu yüzden No Man bunu nasıl yapacağını çözmek için evrenin ilk ortaya çıkışından günümüze kadar (oyuna göre 1920’ler) ipuçları arıyor.
No Man’in nasıl zamanda yolculuk yaptığını, ne yiyip ne içtiğini oyun size söylemiyor, çünkü oraya odaklanmanızı istemiyor. Belli ki Genesis Noir’ın saykodelik bir deneyim olmasını istemişler. Bu yüzden bulunduğunuz her ortam realiteden olabildiğince uzak. Bazen bir sahnede kendinizden onlarcasını görebilirsiniz, bazen de Güneş’e doğru yürürken. Ancak emin olun ki her sahne birbirinden farklı ve geliştiriciler belli ki ciddi kafa patlatmışlar (Ne kadar da “patlama“ dolu bir inceleme). Üstelik sahneler ilerledikçe evrende ve Dünya’da değişiklikler olduğunu da gözlemleyebiliyorsunuz.
Fragmanlardan da anlayabileceğiniz gibi Genesis Noir neredeyse tek bir renk paleti üzerinden, oldukça minimalist bir görsel tasarıma sahip. Ana karakterden gezegenlere kadar neredeyse her şey sadece dış hatların beyazla belirtilmesinden ibaret. Normalde çok fazla sevdiğim bir tarz olmasa da Genesis Noir’ın cazip bir estetiği var ve bu estetiklik beni fazlasıyla içine çekmeyi başardı. Bu tarz ayrıca oyunun “noir” havasını da yakalamasını sağlamış. Tabii oyunun sunumunun da payının büyük olduğunu belirtmek gerek. Bir sahneden bir sahneye geçerken kamera açıları, animasyonlar falan çok akıcı bir şekilde yapılmış. Ve bazen kendinizi çizgi roman okur gibi bulabilir, bazen 60’lardan kalma siyah beyaz bir noir filmi izliyor gibi, bazen de çizgi film (öhöm Pembe Panter) izliyor gibi hissedebilirsiniz. Zaten her sahnede farklı bir şeyle karşılaştığınız için üstüne bir de bu akıcılık eklenince oyunu merakla ve keyifle oynuyorsunuz.
Ne güzel ver elini Atlas, ver elini Mars geziyoruz ancak Genesis Noir buralarda ne yaptığımızı ya da ne yapmak istediğimizi anlatma konusunda hiç istekli değil. Özellikle bazı mekanları bir şeylere benzetmek oldukça zor ki “Ne oluyor ya” diye ekrana bakarak kaldım buralarda. Oyun size Hawking Radyasyonu gibi evrenle ilgili belli teoriler, bilgiler veriyor ama No Man’in ne yaptığını çoğu zaman siz kestirmek zorundasınız. Özellikle oyunun sonlarındaki olayları çözümlemek zaman alabilir.
Genesis Noir’ın özgünlüğü yukarıda bahsettiğim, daha çok “deneyim” diyebileceğimiz yapısından geliyor. Eğer oynanış anlamında bir özgünlük bekliyorsanız büyük hayal kırıklığına uğrarsınız çünkü oyunda “oynanış” adına çok fazla bir şey yok. Çoğu zaman nesnelere tıklayarak etkileşime girdiğimiz oyunda bazen de yürümemiz/koşmamız gerekebiliyor. Bu etkileşimlerin neredeyse tamamı herhangi bir “challenge” içermiyor ve bulmaca tarafı da yok. Yine de her etkileşim farklı bir şekilde sunulmuş. Ancak bunun “oynanış elementi” olarak kabul etmek fazla optimistik bir yaklaşım olur.
Genesis Noir’ın saykodelik dünyasını oluşturmadaki en önemli etmen görsel tasarımı tartışmasız. Bunun yanında oyun boyunca duyduğumuz caz tınıları da oyunun hem “noir” ayağını kuvvetlendiriyor hem de atmosferi güçlendiriyor. Çoğu zaman sakin giden, kontrbas ve saksafonu sıklıkla duyduğumuz müzikler yer yer oynanış elementi de olabiliyor. Çift taraflı kullanmışlar yani. Bu yüzden oyunun bu tarafı başarılı kullandığını düşünüyorum.
Genesis Noir, 4,5 saat civarı bir oynanış süresi vaat ediyor. Bu süre içerisinde birbirinden farklı mekanlar içerisinde kozmik, saykodelik, metaforlarla dolu farklı bir deneyim yaşıyorsunuz. Caz müzikler eşliğinde tek bir solukta bile bitirebilmeniz mümkün. Ancak “ölmek” diye bir şeyin olmadığı bu oyun oynanış odaklı oyunseverler için çok fazla tatmin edici olmayabilir. Yine de ben yaşattığı deneyim itibarıyla keyif aldım ve aradan vakit geçince iyi hatırlayacağımı düşünüyorum.
Başlıklar
Görsel tasarımın ve sunumun daha önemli olduğu bir oyun Genesis Noir. Farklı bir deneyim aramak isteyip “oynanış çok önemli değil” derseniz Genesis Noir’ı gözü kapalı alabilirsiniz. Ancak belli bir “challenge” ve daha somut bir hikâye anlatımı bekleyenler hayal kırıklığına uğrayabilir. Game Pass’iniz varsa denemekten de pek bir zarar gelmez.
- Özgün bir deneyim
- Başarılı sunum
- Müzikler atmosferi güçlendiriyor
- Oynanış elementlerinin eksikliği
- Hikaye yer yer muğlak olabiliyor