"Tatlım senin rengin sinema ışığıyla uymuyor, seni baştan yaratacağız."
Devamını okuMarvel's Guardians of the Galaxy - İnceleme
Beni Marvel’ın kozmik yağmurlarında ıslasınlar
Çocukluğun en güzel şeyleri de olasılıklara beslenen merak. Evrenin kurallarını büyüdükçe öğrenirsiniz ve o kurallar o kadar çok güzel yemeği, aperatifi, tatlıyı düşler sofrasının masasından kaldırıp alır ki büyümek insanı aç bırakır kimi zaman. Çizgi romanların en büyük avantajı da bir kısım insan için hayatın daralttığı o menüyü geri genişletebilmeleridir; müdavimleri çizgi roman evrenlerinde hemen hemen her şeyin olabileceğini bilir. Gözünden lazer atan adamlara “Sen var olamazsın” diyen fizik kuralları kâğıda sere serpe uzanmış çizimlerden tekme tokat kovulurlar. Utanmadan arlanmadan kurgudaki hayallerin bile inşasına karışan “bütçe” mereti mürekkebin iki boyutlu düzlemdeki dans figürlerine elini uzatamaz. Anlatılan hikâyenin tek sınırı yazar ve çizerin hayal gücüdür. Elbette alışkanlıklar, üst yönetimlerin müdahaleleri, hayranların muhafazakârlıkları her medyumu olduğu gibi çizgi roman medyumunu da sınırlar ancak bu mızmız efendilerin bir çift sivri zekânın şalterinin atmasıyla arka koltuğa geçebileceğini bilirsiniz. Watchmen, The Dark Knight Returns, Sandman gibi statükoya aykırı eserler böyle böyle ortaya çıkmıştır. Öyle ya da böyle, çizgi roman hayatın banalliklerine isyanını söndürmeden hayatta kalır. Karton kapakların arasına inci gibi dizilmiş sayfalar, ipini koparmış tasvirlerini size damardan zerk etmeye hazır ve nazır pusuda beklerler.
“Guardians of the Galaxy nasıl bir oyun?” derseniz de “İşte o çizgi roman sayfalarındaki katıksız hayal gücünü rafine edip video oyunu formatına eksiksiz taşımış bir oyun” derim. En baştan bir uyarı yapmayı da kendime görev bilirim: İncelemeye oyunun hikâyesiyle anlatımından çene çalarak gireceğim ve uzun bir süre o yoldan devam edeceğim. Bu da aslında bir turnusol kâğıdı görevi görecek çünkü benim bunu yapmamdan hoşlanmayacaksanız oyunun kendisinden de hoşlanmama ihtimaliniz yüksek. Sonra “demedi” demeyin.
2 saatlik değil 20 saatlik bir Marvel filmi
Hatırlayanınız vardır, 2016-2018 arasında Oyungezer Youtube kanalında Marvel & DC filmlerinin bol keseden goygoyunu yapıyorduk. Infinity War’a adım adım yaklaşırken bir ayağımızı diğerinin önüne her atışımızı sayıyor, aklımızda zuhur olan olasılıklara coşuyorduk kendi kendimize. Hele sona kalan Soul Stone meçhul konumunu ifşa etme yolunda gidilebilecek yerlerin ucu bucağı yok gibiydi. Ne de olsa Soul Stone’un içinde ruhların barındığı bir başka diyar, Soul World vardı. Son ve belki de en önemli Sonsuzluk Taşı Marvel Sinematik Evreni’ne nasıl bir etkisi olacaktı? Veyahut Thanos’un biricik aşkı Death’in beyaz perdede portre edilişine tanık olabilecek miydik? Marvel Universe’ün kozmik varlıkları evrenin dengesinin bozulmasına çizgi romanlardaki gibi ses çıkaracak mıydı? Böyle şeyler olmadı lakin. Gün gelip Infinity Saga sona erdiğinde Soul Stone’u bu kadar özel yapan şeyin adı bile anılmamıştı film evreninde. Death arz-ı endam etmemişti; kavramsal varlıklar ses çıkarmamıştı. İstediklerimizin yerine aldıklarımız, MCU’nun “Yapa yapa bunu mu yaptınız” dedirten pek çok tercihi gerçek dünyanın kurallarına uyma zorunluluklarından sakat doğmuştu muhtemelen.
Bize güzeller güzeli iki modern Deus Ex oyunu vermiş bulunan Eidos Montreal’in Guardians of the Galaxy uyarlaması ise bu açıdan nur topundan hallice, topaç gibi, al yanaklı ve sağlıklı bir bebek! Zira çizgi romanları sevenlerinizi yamacıma yaklaştırıp anlatsam “Yok artık, bunu da mı koymuşlar oyuna?” diyeceğiniz pek çok çizgi roman deliliği oyunun içinde var! Ben de bu yüzden kendimi spoiler kusmaktan zor alıkoyuyorum! Oyunun fragmanlarına baktığımda edindiğim izlenim her ne kadar görsel tasarımlarda kendi imzaları olacak değişikliklere gitmiş olsalar bile James Gunn’ın koca koca adamları ergen esprilerine güldüren mizahını taklit etmeye çalışabilecekleri yönündeydi ve gözüm korkmuştu. Nitekim boşa tırsmışım ve oyunun bu konuda beni çok utandırdığını mutlulukla itiraf ediyorum; anlatı direktörü Mary Demarle ile gedikli yazarları, Guardans of the Galaxy’de de Human Revolution ve Mankind Divided’dekinden daha az muazzam bir iş çıkarmamışlar. Marvel’s Guardians of the Galaxy, karakterlerin film versiyonlarının görsel aşinalığından faydalanıyor sadece. Geri kalan her konuda öncül hikâyelerinden %80 çizgi romanlar, %20 filmler diyebileceğimiz bir oranla besleniyor. Kendine de daha ilk oyundan, Insomniac’ın Spider-Man’inden daha başarılı, Batman Arkham evrenine ise denk bulduğum bir evren kuruyor.
Galaksinin Orman Korucuları
Ha malum, kimi anlatılar evreni iyi ve detaylı yaratıp karakter etkileşimlerini büyük resimde hiç ederler. Bu çizgi romanlardaki büyük olay hikâyelerinde çok olur mesela. Karakterlerin kişilikleri hayatlarını gölgede bırakan olaylar karşısında sık sık yok olur. Kimi anlatılar da tamamen karakter odaklı takılıp evrenlerinin kurallarını oldubittiye getirirler. Ne kadar sevsem de James Gunn’ın filmlerinde pek hazzetmediğim bir durumdur bu benim. Marvel’s Guardians of the Galaxy’nin bu noktada kurduğu denge, benim nezdimde oyunun en çok övgü hak eden kısmı.
Diyaloglara baksanız AAA oyunların çok çok azında, anca bir God of War’da, bir Red Dead Redemption’da, bir The Last of Us’da bulacağınız kalitedeler. Her biri harikulade seslendirilmiş karakterlerin aralarındaki etkileşimler tanık olmaya doyum olmaz cinsten. Rocket’in velet aksiliği, Drax’ın mecaza olan bağışıklığı, Groot’un anlaşılmaz yaşlı çınar bilgeliği, Gamora’nın “sosis partisine düştük” bıkkınlığı, Peter Quill’in Terran ameleliği… Bu “uyumsuz personalar birliği” üyeleri çarpışan arabalar gibi birbirine tos atıp duruyor. Hikâyede olanlara verdikleri tepkiler bir yana, grup üyeleri oyunu oynarken daima yanınızda oldukları için siz Peter Quill rolünde bulmaca çözer veya ıvır zıvır toplamak için ana yoldan uzaklaşırken bile susmuyorlar. Sürekli devam eden ve yer yer yüksek sesli güldüren bir goygoydan bahsediyorum. Cidden o kadar çok diyalog kaydetmişler ki, oyunu benim gibi sündüre sündüre oynasanız bile bitirdiğinizde hepsini duymamış olacaksınız.
(Oyunda “yerlerde görünmez çizgiler” var. Bunları aştığınızda spesifik diyaloglar tetikleniyor ve o sırada halihazırda dönmekte olan muhabbeti biraz piç ediyorlar. Bunun olmasının önüne nasıl geçilebilirdi pek bilemesem de, dümdüz gezinirken keyifle dinlediğim çok konuşma yarıda kesildiği için üzüldüm. Büyük bir eksi değil ama notunu almak da lazım.)
Yemeğimizin hafif diyalog seçim sosu da bu çarpışmalara yer yer etki edebilmemize olanak tanıyor. Ekip kendi arasında didişirken taraf tutabiliyor, aralarından biri bize laf sokarken kendimizi savunabiliyor veya uzlaşmacı davranabiliyoruz. Bunları hem ara sahneler sürerken hem de oyun akışı içerisinde yapabiliyoruz. Oyunun anlatısı bu sayede sakin keşif anlarında oynanışa da sızmayı başarıyor. Bize ucundan azıcık kontrol edecek ekstra bir katman sunmuş oluyor ki sessiz kalmayı da tercih edebiliyoruz; bu durumda kendi kendine gideceği yere varıyor. Bu açıdan GotG, yukarıda bahsini ettiğim oyunlardakiyle başa baş kalitedeki diyaloglarına müdahale etmemize de olanak sunmasıyla elini daha bir güçlendiriyor.
Sanat için sanat değil, galaksi için sanat
Madalyonun öbür yüzünde de oyunun hikâyesinin epey büyük olması yatıyor. Oyunun senaryosu grubumuzun ekmek parası kazanma dertleriyle başlayıp katman katman açılarak Marvel’ın(çizgi romanlardaki) pek sevgili kozmik hikâyelerini hiç aratmayan bir skalaya erişiyor. Kahramanlarımız, onları “Galaksinin Koruyucuları” ismini yıldızlı pekiyi ile hak etmeye taşıyacak bir olaylar zinciriyle karşı karşıya kalıyorlar. Bu şekilde mevzu büyürke, oyunun duygusal çekirdeği, teatral ölçeğinin kütlesi altında ezilip parçalara ayrılmıyor. Yürekten bağlandığınız herkes karakter gelişimi pastasından payını alıyor. E komşuda pişen size de düşüyor tabii, onlar bir şeyler hissettikçe siz de hissediyorsunuz. Çizgi romanlardan pek çok özel şahsiyetin kimi zaman sadece adını, kimi zaman da noksansız endamını gördüğümüz, bunlara kendi arka plan hikâyelerini yazan tam bir “lore cümbüşünün” orta yerinde insana sadece bu oyunu ilgilendiren kalemde bir şeyler hissettirebilmek sizi bilmem ama bana göre yazım cephesinde turnayı gözünden vurmak demek.
Hikâyenin o devasa ölçeğini rengarenk bir hediye paketi yapan da sanat tasarımı elbette. Stüdyonun geçmiş işlerine aşinaysanız bileceğiniz üzere Eidos Montreal’ın yazarlarının yanı sıra tasarımcıları da piyasa standardının epey üzerinde. Hani çizgi roman okurken sayfayı çevirirsiniz de karşınıza çift sayfalık, detayları ince ince ilmek gibi dokunmuş bir çizim çıkar ya… Koca koca savaş gemileri, rengârenk gezegenler, karakterler, sayfadan fırlayıp çıkacakmış gibi dinamik bir aksiyon görürsünüz. Gözlerinizin önündeki sayfayı nasıl bir manyak çizmiş merak edersiniz. İşte insanı aynı bu hislere gark eden, MCU görselliğini de tozu dumanı içinde öksürür bırakan tam gaz pek çok anı, tam teşekküllü de pek çok mekânı var Guardians of the Galaxy’nin. Oyun da uzun olduğundan (15-20 saat) hikâye odaklı çizgisel bir yapımdan beklemeyeceğiniz kadar farklı mekâna gidiyor, sürüyle maceraya atılıyorsunuz. Senaryo odağını zerre dağıtmadan giderken, o odağı dara düşürmeden bunu yapabilmek de apayrı bir başarı.
Jetli bot ile uzay horonu tepmek
Oyunun en güçlü olduğu iki kısmı övüp aradan çıkardığımıza göre, zayıf olduğu noktaya da parmak basmamız lazım. Oyunun savaşları maalesef pek bir “vanilya” arkadaşlar. İnternette oyundaki savaşları çok sıkıcı bulduğunu söyleyen bir kesime denk geldim ve buna çok katılmadığımı itiraf etmeliyim. Ben sıkılmadım. Sıkıcı olmaktan ziyade Eidos’un Deus Ex gibi oyunlardan kalma kimi tasarım alışkanlıklarının kurbanı olduklarını ve tam da pişemediklerini düşünüyorum. Ne demek istediğimi anlatabilmek için elbette mekanikleri açıklamam lazım:
Şimdi oyunda malumunuz Peter Quill’i, yani namı diğer Star-Lord’u yönetiyoruz. Kendisinin pek teknolojik botları sayesinde çift zıplayıp hava sürülebilmek gibi becerileri, iki adet de cıvcıvlı Blaster tabancası var. Oyunda ilerledikçe bu tabancalara element bazlı saldırılar da açılıyor. Peter’ın kendisini yönetmek, ekrana yansıttığı görsellik hoş olsa bile incelikli olmadığından tatminkâr olmaktan uzak. Bu yüzden de savaş içinde takımın diğer üyelerine emir verip becerilerini kullanarak liderliğin tadını çıkarmak durumundayız. Gruptaki herkesin işlevi de farklı. Groot düşmanları topluca veya teker teker yere sabitlerken, Rocket bombaları ile alan etkili saldırı yapıyor. Gamora tekil hedeflere yüksek hasar verirken, Drax sersemletici darbeler vuruyor. Bunlara ek olarak bir de çevre kullanımı var, Rocket’e belli yerlere mayın kurmasını, Groot’a zemindeki çatlaklardan dikenler çıkarmasını, Gamora’ya tavanda asılı nesneleri onları tutan ipi kılıcıyla keserek milletin kafasına düşürmesini ve Drax’a da yerdeki ağır veya patlayıcı cisimleri millete fırlatmasını söyleyebiliyorsunuz.
Tüm bu anlattığım şeyleri uygulamak çok rahat. Guardians’a kendi özel becerilerini kullandırtmak da, çevresel etmenlere başvurmalarını sağlamak da zahmetsiz. Guardians Mode’a girip önce karakter sonra da beceri seçtiğimizden başlarda biraz eliniz ayağınıza dolanacak ama ufak bir alışma süreci ardından rahat bir şekilde altından kalkabilmeye başlayacaksınız. Bu yüzden epey eğlenerek oyuna dalıyor ve “Faha başları böyleyse sonlara doğru geliştikçe nasıl da keyifli bir sistem haline gelecek bu dövüş sistemi?” düşüncesi saman alevi gibi sarıyor gri hücrelerinizi. Lakin dövüş sistemi daha keyifli bir hale gelmiyor. Daha doğrusu buna uğraşıyor da beceremiyor. Aslında oyunda dövüşlerden kazandığınız puanları harcayarak aldığınız yeni beceriler var. Her ekip üyesinin ikişer yeni özelliği daha açılıyor. Lakin geliştiriciler bunları açma sırasını size bırakmışlar ve bu oyundaki mekanik gelişim ve genişlemesini neredeyse tamamen boşa çıkararak oynanış döngüsünü kısırlaştırmış. Eğer varlığı ile yokluğu belli olmayan bir beceri puanı sistemi kullanmak yerine, karakterlerin yeni becerilerini hikâyede belli noktalarda açsalarmış ve dövüşlere spesifik olarak bu yeni becerilerle haklamak gereken düşmanlar serpiştirselermiş oyunun savaşları çok tatmin edici olabilirmiş. Şu haliyle yeni gelen beceriler oyunun başında açık olanlardan yeteri kadar ayrışmadığı ve üzerine bir de aynı dolum süresini paylaştıkları için eliniz sürekli ilk becerilere gidiyor. Düşman tiplerinin de aslında farklı zayıflıkları var ama bu zayıflıklar Guardians üyelerinin becerilerine değil, Peter’ın elemental saldırılarına karşılık geliyor. Farklı Blaster modları maalesef oynanışa ihtiyaç olan oranda tazelik katacak özellikler de değiller. Kimi düşmanı yakmak, kimisini dondurmak, kimisini “cereyana çarptırmak” 2021’de orijinal değil. Eğer daha iyi pişseydi ve Eidos Montreal sanıyorum Deus Ex’ten gelen alışkanlığıyla oyuncu inisiyatifini işin içine tekrar dahil etmeseydi oyunun mekanikleri de orijinal olurdu ama.
Ha aslında oyunun savaşları bundan ibaret değil. Bahsetmek gereken iki nokta daha var. Bunlardan birincisi “Huddle.” Savaş içerisinde ekip üyelerinin portrelerinin sağında bulunan pembe renkli bar dolduğunda “Huddle” başlatıp, Peter’ın takım arkadaşlarını yamacına çağırdığı temsili bir diyalog sahnesi izliyoruz. Bizimkiler savaş kötü gidiyorsa “Yandık, bittik kül olduk!” iyi gidiyorsa da “Ezip geçiyoruz haniiii” lafları etmeye başlıyorlar. Burada karşımıza iki diyalog seçeneği çıkıyor; doğru olanı seçersek gerekli motivasyon konuşmasını yapmayı başarıyor ve hem bize hem de ekip üyelerimize hasar bonusu kazandırıyoruz. Peter’ın walkman’inden oyunun lisanslı müzik listesindeki klasik parçalardan birini açıyor, müzik eşliğinde düşman pataklamaya devam ediyoruz. Yanlış şıkkı seçersek takım arkadaşlarımız “Biz ne diyoruz, sen ne diyorsun?” tepkileri verip savaş dönüyor, sadece Peter hasar bonusu alıyor ve arkada çalan şarkı daima Rick Astley’den “Never Gonna Give You Up” oluyor.
“Huddle” zaten komik olan oyunu daha da komik yapan etmenlerden ancak hem her seferinde savaş ortasında geçilemeyen bir sahne izlemek bir noktadan sonra bayıyor, hem de genelde bu moda girdikten çok kısa bir süre sonra dövüş sona erdiği için şarkılar piç oluyor. Geliştirilmesi gereken bir başka mekanik.
İkinci nokta da karakterlerin hikâyedeki dönüm noktalarında açılan “Ulti” becerileri. Bunlar standart becerilerinkinden bağımsız dolum sürelerine sahip olduklarından, nihayet repertuvarımızı anlamlı bir şekilde güçlendiriyorlar. Buna ek olarak kahramanlarımızın karakter gelişimi yaşadıkları noktalarda açıldıkları için anlatıma da hoş bir katkıları oluyor.
Uzay gemisi kullanmak hiç bu kadar sinir bozucu olmamıştı
Oyunun bölüm tasarımları görsel cephenin yanı sıra işlevsel olarak da güzel. Guardians’ın özelliklerini kullanarak çözmemiz gereken basit bulmacalarla renklendirilmişler. Drax ağır nesneleri oradan oraya taşıyıp üzerine çıkabileceğimiz platformlar sağlayabiliyor. Gamora akrobatik yetenekleri ve kılıcı ile duvarlara yapışıp bizi daha yukarılara fırlatabiliyor. Rocket havalandırma borularından geçebiliyor veya kapı kontrollerini hackleyebiliyor. Groot da yerden çıkardığı kökler platform yükseltebiliyor veya köprüler kurabiliyor. Alengirli şeyler değiller ancak iş görüyorlar.
Oyunda grubun gemisi Milano’yu kullandığımız birkaç bölüm de var ancak bunları beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Insomniac’ın Spider-Man’indeki Mary Jane ve Miles ile oynadığımız kısımlar vardı ya hani? Ben onları sıkıcı bulmuştum, buna rağmen hikâyede yerleri olduğu için oyuna bir katkıları vardı. Guardians of the Galaxy’nin Milano bölümleri oyun esas rotayı kendi kontrol edip size sadece iki boyutlu bir düzlemde sağa sola, yukarı ve aşağıya gemiyi kaydırma imkânı tanıdığı için zaten oynanış olarak da çok kısırlar. Buna ek olarak bir de kontrollerinin berbat olduğunu düşünürseniz, iyiden iyiye angarya haline geliyorlar. İlk bölümün sonundaki hoş sadece, ondan sonrakiler ara sahne de olsa yeğ.
Spartoi teknolojisi maalesef daha buralara uğramamış
Son olarak da oyunun teknik yeterliliğinden bahsetmek lazım. Deus Ex: Mankind Divided’ın motoru olan Dawn Engine’in güncel sürümünü kullanıyor Marvel’s Guardians of the Galaxy. Grafiklerin nicel kalitesi gayet yüksek; doku kalitesine, efektlere, animasyonlara, mimiklere, dudak senkronizasyonuna ince ince çalışılmış. Ayar çeşitliliği orta karar, ışın izleme ve DLSS desteği mevcut. Öte yandan oyunun sistem ihtiyaçları eski nesle de çıkmasına ve PS4-Xbox One’da gayet iyi görünmesine rağmen PC’de biraz yüksek. Bu yüzden genel performans optimizasyonunun pek de iyi olduğunu düşünmüyorum. RTX 30 serisi ekran kartı kullananların kaba kuvvetle milyon FPS alabiliyor olması bir oyunun iyi optimize edildiği anlamına gelmiyor. Nvidia’nın 900 serisi ile AMD’nin bazı spesifik modellerinde de ciddi problemler yaşanıyor. Hadi 900 serisi kartlar düz PS4’ten daha güçlü olmalarına rağmen “eski kartlar” diyelim geçelim ama AMD sahiplerinin sistem ihtiyaçlarının üzerindeki, çok yakın zamanda çıkmış kartlarla bile berbat performans alması pek kabul edilebilir değil. Zaten oyunun cilası da gözle görülür biçimde eksik. Ben çok sayıda hata ile karşılaştım, tetiklenmesi gereken yerde tetiklenmeyip ilerlemeyi tıkayan ara sahneler çoktu mesela. Grafiklerde konsollarda olmayan bir pop-in sorunu gözle görülür biçimde mevcut. “Ragdoll” fizikleri cidden gülünç halde; düşmanlara yapabildiğiniz bitiriş vuruşlarında ve Peter’ın ölümlerinde animasyonlarında iyiden iyiye saçmalayabiliyor. Prodüksiyon kalitesi bu derece yüksek bir oyunda karizmayı fena çizen şeyler bunlar.
Dövüş sistemindeki hamlıktan ve bu son bahsettiğim bariz cila eksikliklerinden, Marvel’s Guardians of the Galaxy’nin pandemi yüzünden potansiyelinin altında kalan oyunlardan bir başkası olduğuna ve gerekenden erken çıkarıldığına ikna oldum ben. Olası bir devam oyununda dövüş sistemi geliştirilip derinleştirilirse ve bu süreçte benzer bir yazım kalitesi yakalanırsa God of War kalitesinde bir başyapıtla karşı karşıya kalmamız işten bile olmayacak. Ancak ilk oyun itibariyle en sıkı Marvel fanları hariç hiç kimse için bir ıslak rüya olacağını sanmıyorum. İsterdim ki şu oyundan aldığım muazzam keyif seviyesini herkes benimle paylaşsın ama durum böyle değil. Sizin için çok iyi bir hikâye, vasat oynanışı kompanse edebiliyorsa indirime girdiğinde kesin alın. “İlle de oynanış” şeklinde bir katı kuralınız varsa verdiğim nota bakmayın çünkü tavsiye edemiyorum.
Başlıklar
Marvel seviyorsanız öncelikle hikâyesi için kesinlikle tecrübe etmeniz gereken bir yapım.
Grafikler harika
Sanat tasarımı muazzam
Senaryo ve diyaloglar daha da muazzam
Savaş mekanikleri çok çiğ kalmış
Oyunda gözle görülür bir cila eksikliği var
Yüklemeler bir tık uzun