Marvel's Spider-Man 2 - İnceleme
Bu aralar favori cümlem şu: Then we doubled it!
“Marvel’s Spider-Man 2, ilk oyun ve Miles genişleme paketiyle ne yaptıysa tammm 2 katını yapıyor! Daha büyük bir şehir, onlarca yeni düşman, tonla dövüş manevrası, yeni güçler, yepyeni görevler, birbirinden zevkli mini oyunlar...” diye başlasam ne güzel olurdu yazıya. Hoş başlasam yine başlarım ama şu “2 doğru 1 yalan” cümleleri gibi olur. Durun ama gitmeyin hemen bir yere. Spider-Man 2 belki hayal ettiğim, çıtayı yerleştirdiğim irtifaya ulaşabilmiş değil ama yine de son dönemlerde çıkan en hareketli, en göz alıcı, süper kıvrak senaryolu ve eğlenceli oyunlardan biri.
Spider-Man 2 normal olarak Miles Morales genişleme paketindeki olayları takip ediyor. Belki de arada Miles paketinin olması, ana oyunun PS5 remasterinin çıkması da serinin bu oyununa bakış açımı farklılaştırmış olabilir ama oraya geleceğiz.
Artık New York’un bir değil iki Spider-Man’i birden var. Şehir büyük, suçlular hiç olmadıkları kadar azgın. E kolay değil. Peter kendine iş hayatında bir yer edinmeye çalışırken bir yandan da özel hayatının iniş çıkışlarıyla meşgul. Miles ise sanki eğitimini tamamen geri plana atmış, örümcek maskesinin ardına saklanarak dünyanın tüm dertlerinden kaçıyor gibi. Tabii bir tanesi hariç: Martin Li, bilinen adıyla Mister Negative. Babasının ölümünü ve sorumlusu Martin Li’yi aklından çıkaramamış, hayatına pek de devam edememiş bir Miles var karşımızda. O enerjik, genç Miles gitmiş yerine depresyonda, yalnızlık çeken, hayatının yönünü kaybetmiş bir Miles gelmiş sanki. Spider-Man olmanın zorluklarını sonuna kadar yaşıyor ve Peter’a duyduğu ihtiyaç günden güne artıyor. Ama Peter’ın da derdi başından aşkın. E bir de can dostu Harry geri dönmüş, yeni fırsatlar ortaya çıkmış durumda. May halasını hatta tek aşkı MJ’i bile pek umursamıyor gibi. Peter “dünyayı iyileştirmeye” o kadar odaklanmış ki etrafında ne olup bittiğinden bihaber gibi.
Senaryosu Spider-Man 2’nin en çarpıcı kısmı. Hoş onda bile ciddi iniş çıkışlar var. İlk 1/3 lük kısmı geçmek biraz sabır istiyor. Marvel’in filmlerinden alışık olduğumuz üzere oyun inanılmaz hareketli başlıyor. Oradan oraya ağ atıp son gaz ilk kötümüzün peşinden gidiyoruz. Hoş oyunda kim iyi kim kötü o da biraz muallak kalıyor başlarda. Bu yönüyle son film olan No Way Home’u andırmıyor değil. Peter ve Miles arasındaki kusursuz geçişler, son derece doğal hissettiren sinerji, iki Spider-Man’i aynı anda ekranda görmenin verdiği heyecan oyunun ilk saatini unutulmaz kılıyor. Az önce bahsettiğim 3’te 1’lik bölüm bundan sonra başlıyor işte. Senaryo gereği biraz ayaklarımız yere basıyor bu anlarda. New York’un azılı çetelerinden çok Peter ve Miles’ın gençlik sıkıntılarıyla, psikolojik dertleriyle, ekonomik buhranlarıyla uğraştığımız bir kaç saat bizi bekliyor. Tabii ilerledikçe neyi neden yaptığımızı, Insomniac’ın neden oyunun hızını zırt pırt “gündelik” işlerle kestiğini anlar gibi oluyoruz ama Spider-Man gibi özü hızında yatan bir oyunda pek karşılaşmayı ummadığımız görevler bunlar.
Tabii hızını kesmemek ya da en azından kaptırmışken öyle devam etmek isteyenler için senaryoda ufak ufak ilerledikçe envai çeşit yan görev de birer birer karşınıza çıkmaya başlıyor. Bunlardan bazıları klasik onu bunu topla, koleksiyon olsun görevleriyken bazıları ileride yaşanması muhtemel büyük kapışmalara zemin hazırlıyor.
Peter’ın sırt çantalarını toplamaktan sıkılanlar için mini örümcek robotları topluyoruz mesela yeni oyunda. Ya da önceki oyundaki çete üslerini basmaktan sıkılanlar için eski bir dost/düşmanın anılarını kovalamak, simbiyot yuvalarını basmak gibi alternatifler var. Kısacası aktiviteler isim ve kılıf değiştirmiş gibi ama altında yatan işlev önceki oyuna oldukça benzer. Tabii tamamen yeni aktiviteler de var ama bunların sadece devasa haritayı doldurmak için mi şehre serpiştirildiği, yoksa oyuna biraz daha derinlik katma amacı mı taşıdıkları tartışılır.
Devasa deyince gerçekten çok büyük bir haritadan bahsediyoruz Spider-Man 2’de. Başta Brooklyn ve Queens’in de eklenmesiyle şehrin büyüklüğü neredeyse 2 katına çıkmış durumda. Oyunun teknolojik ve tasarımsal olarak arşa çıktığını anlamak için şehirde bir kaç dakika geçirmeniz yetiyor da artıyor bile. Çoğu PS5 oyunu (ki önemli bir kısmı grafiksel olarak Spider-Man 2’nin gerisinde) performans modunda 60 kare görüntü hızı sunarken en yüksek grafik ayarlarında 30 kareyi hedefliyor. Spider-Man 2 de görünüşte bunu yapıyor ama için içine VRR (Variable Refresh Rate) girince işler karışıyor. Oyun Fidelity modda vadettiği 30 kare görüntü hedefini VRR’la 40’a çıkarıyor. Standart ev kullanımı cihazlarımla tam değeri tespit edememiş olsam da VRR destekli televizyonumda yaşadığım deneyimin kesinlikle 40 kare olmadığını, en azından öyle hissettirmediğini söyleyebilirim. PS5’imi ilk kurduğum günden beri her zaman 60 kareyi, 3-5 görsel iyileştirmeye tercih eden biri olarak “Fidelity böyleyse Performance modu nasıldır” merakımı gidermek dışında Performans ayarına hiç ihtiyaç duymadım.
New York’un en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş detaylarını, günün her saatinde kaldırımlarını dolduran insanları, akşam saatlerinin çekilmez trafiğinde sıkışan arabaları, her tarafın camdan kulelerle kaplı olduğunu ve o her camdan kulenin karşısındaki görüntüyü ışın izleme sihirbazlığıyla yansıttığını ve tüm bunlar olurken ışık hızıyla oradan oraya ağınızı fırlattığınızı düşündüğünüzde Insomniac’ın şapka çıkarılacak bir esere imza attığını iyice anlıyorsunuz. Tabii grafiksel etkileyicilik oyunun tek teknolojik başarısı değil. Spider-Man 2’de tüm fragmanlardan da gördüğünüz gibi her iki Spider-Man’i de kontrol edebiliyoruz. Şehrin tamamen farklı yerlerinde bulunan Peter ve Miles arasındaki geçişlerin saniye sürüyor olması ağız açık bırakacak türden bir teknoloji. Her ne kadar kısa bir yükleme sahnesini umursamayacak olsak da bu değişimi oldukça sık yapacağınız düşünüldüğünde ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlıyorsunuz. “Sık” diyorum çünkü oyunun ana görev / yan görev sistemi çok akıllıca şekilde iki kahramanımıza bölünmüş durumda. Başta da bahsettiğim gibi Peter ve Miles’ın oldukça farklı hayatları, uğraştıkları bambaşka işler ve sorunlar var. Hem ana senaryonun akışında hem de yan görevlerde hangi Spider-Man’in devreye girmesi gerektiği belirtiliyor. Bazı aktiviteler de istediğiniz Spider-Man’i kullanabiliyor olsanız da görevlerin geneli ya Peter’ı ya da Miles’ı olay mahalinde istiyor. Ha bir de MJ var. Oyunda MJ sadece Spider-Man’in gazeteci sevgilisi olmaktan çıkıyor; başına birşey geldiğinde ilk elden olayları tecrübe etmenize imkan veriyor. MJ’i genelde gizlilik bazlı görevlerde kullansanız da çevikliği ve teaser tabancasıyla yapabilecekleri sizi hayrete düşürebilir. (İlk oyunda en sevilmeyen kısımlardan birisi bu gizlilik görevleriydi ama bu sefer MJ kesinlikle ilk oyundakinden çok daha iyi yansıtılmış ve kesinlikle savunmasız da değil. Hatta yer yer zekâsı ve cesaretiyle Kraven’ın avcılarına bile taş çıkartan bir karakter. Zeb Wells bakıp da örnek alsa keşke çizgi romanları yazarken… -Can)
Oyunun bu zorlaması belki de en takdir ettiğim tarafı oldu. Normalde seçeneğinizin olması güzel, bunlardan birine zorlanmak tatsızdır. Standart saldırılar dışında Peter ve Miles’ın birbirinden tamamen farklı oynanışlarının olması işin büyülü tarafı. Dövüşlerde sıkça başvuracağınız özel güçleriniz iki karakterin de kendilerine özgü. Her iki karakterin de kendilerine ait ve bir de ortak yetenek ağaçları var. Peter bir de şey yapabiliyor... şey... Neyse! (Aslında bu State of Play'de göstermişlerdi ama yine de oyuna hiçbir şey izlemeden girmiş olmak isteyenler vardır belki - Eser). Farklılar yani anlayacağınız. Miles biraz daha sinsi mesela. Görünmez oluyor adam daha ne olsun! Belki de oynanışa en büyük etkiyi yaratan yeni beceriniz duvarlara fırlattığınız ağlarla kendinize özel ağ köprüler oluşturabilmeniz. Bu beceri sayesinde gizlilik gerektiren bölümlerde öncesine nazaran çok çok daha avantajlı hale geliyorsunuz. Serinin önceki oyununda duvara, tavana, kirişlere asılıp düşmanlarınızın altından geçmesi için dua etmek zorundaydınız. Yeni oyundaysa akıl dışı mesafeler olmamak kaydıyla istediğiniz yere ağınızı atıp kendinize özel köprünüzü yapabiliyorsunuz. E haliyle kapalı bir hangarın çatısını ağlarınızla donattıktan sonra elbet altınızdan geçen birileri oluyor. Bir de sağ analog tuşa basıp dikkat dağıtıcı objeleri tespit ettikten sonra tıst tıst diye ağlarınızı atınca millet sesin geldiği yere doğru hareketleniyor. E tabii o zaman da sürüden ayrılanı örümcek kapıyor…
Insomniac bazı noktalarda en iyisini başardığını gururla sergilerken bir yandan da kendi yarattığı problemleri ortadan kaldırmaya çalışıyor oyunda. Bunun en iyi örneği şehrin büyüklüğü. Hani az önce büyük bir keyifle anlattığım şeyin aynısı. Şehir devasa, gönül de istiyor ki yeni yerler keşfettikçe bölgeleri açayım; bir sonraki görevimin 4000 metre ileride olduğunu gördüğümde hızlıca oraya ulaşabileyim. Yok, en azından angarya işlerle uğraşmadıktan sonra öyle bir şansınız yok. Bir şeyi açıklığa kavuşturalım: Spider-Man’in yan görevleri sadece yan görev. Yapın ya da yapmayın. Baldur’s Gate oynamıyorsunuz sonuçta. Oyunun senaryosu çizgisel ve yaptığınız diğer aktivitelere göre oyunun sonu şekillenmiyor. Ama oyun size diyor ki eğer hızlı ulaşımı açacaksan her bölgedeki aktivitelerin en az yarısını (%60 da olabilir) yapmanız gerekiyor. Aksi takdirde o bölge için hızlı ulaşım hakkınız olmuyor. İşte bu noktada Insomniac farklı seçenekler sunmaya kalkıyor size. Yeterince yukarıya sıçradığınızda ya da bir binanın tepesinden aşağı süzüldüğünüzde açabildiğiniz örümcek kostümü kanatları bunlardan biri. E tabii o kanatlar sizi pek bir yere götürmüyor, o nedenle şehrin rüzgar tünellerini kullanarak hız kazanmanız gerekiyor. Ha ben bunlarla uğraşamam derseniz şehrin çeşitli yerlerindeki “sapan”ları kullanıp kendinizi fırlatma şansınız da var. Hatta bu beceriyi yetenek ağacınızdan da kazanmanız olası. Ama neden? Orasını anlayamadım. Muhtemelen bu yaşayan şehri yaratmak için bunca ter döken geliştiriciler insanların sürekli hızlı ulaşımı kullanıp şehrin güzelliğinden mahrum kalmalarını istemediler.
Güzellik bir yana şehirde ağ atarak ilerlemenin biraz da gereklilik olduğunu söylemem gerek. Oyunda edinebileceğiniz 65 farklı kostüm, bu kostümlerin iyileştirmeleri, yardımcı araç gereçler, hepsi farklı farklı (ya da birkaç çeşit) oyun içi kaynağa ihtiyaç duyuyor. Normal teknoloji parçaları, ender teknoloji parçaları, kahraman ve şehir tokenleri farklı aktivitelerden elde ediliyorlar. Her ne kadar oyunu dümdüz ana görevden oynayıp bitirmenize bir engel yoksa da yan görevleri yapmanız, yanı başınızda aniden beliren kapkaç olayına müdahil olmanız ya da olası bir silahlı çatışmayı engellemenizin size kazandırdığı puanlar, seviyeler ve dolayısıyla geliştirmelerle üst zorluk seviyelerinin hakkından gelmenize kesinlikle yardımcı oluyor. Bu arada hızlı ulaşımı falan boşverin de kostümleri toplamak için vakit harcamanıza değebilir. Kostümler ilk oyundaki gibi ekstra bir özellik sunmuyorlar ama bazıları o kadar güzel ki sırf o kıyafetlerle dolaşabilmek için bile peşlerinden koşulur. Burada Insomniac akıllıca bir iş yapmışa benziyor. Kostümlere özellikler ekleyip istemediğiniz bir tiple dolaşmanıza da neden olabilirlerdi.
Bir oyunu oldukça beğenmeme rağmen her yazdığım kelimenin olumsuzmuş gibi hissettirmesi çok tuhaf gelse de aslında satır aralarında Spider-Man 2’nin ne olduğunu ve ne olabileceğini aktarmaya çalışıyorum. Bazı yan görev grupları çok güzel; bazı aktiviteler direkt sıkıcı. Ama içerikleri ne olursa olsun yazının başında söylediğim 1/3’lük kısmı geçtikten sonra hiçbirini oynayası gelmiyor insanın. Oyunun senaryosu bir oraya bir buraya salvolar atarak öyle bir ilerlemeye başlıyor ki ana görev ışığı yansın da koşturayım diye bekliyorsunuz. Özellikle oyunun ivmelenmeye başladığı ikinci 1/3’lük kısım böyle. Kraven ne zaman sahneye çıksa bir rockstar gibi tüm ilgiyi üzerinde topluyor. Kötü bir adam olmasına rağmen öyle nefret edilesi bir tip değil. Gizli ajandasını açık etmemesi onu çok daha iginç bir karakter kılıyor. Oyunun duyurusundan beri kimdir diye merak ettiğimiz Venom’un varlığını bile unutturuyor açıkçası Kraven.
Bir süre sonra senaryo artık iyiden iyiye merak uyandırmaya başlıyor. Miles’ın ergenlik problemleri bile rahatsız etmiyor, o derece. Bazen bir ana görevi bitirince diğeri hemen açılmıyor. Diyorsunuz ki “Bari boş durmayayım da birşeyler yapayım”. İşte o anlarda yan aktiviteler işe yarıyor; bir sonraki ana görev karşınıza çıkana kadar vakit geçirtiyorlar. Son düzlük zaten muhteşem. Oyunun hızı hiç kesilmesin, hem içinde olduğunuz görev biraz daha sürsün hem de bir an önce bitsin istiyorsunuz. Bir sonraki adımda olacaklara duyduğunuz merak her şeye baskın geliyor ve son hız oyunun sonuna doğru koşuyorsunuz.
Spider-Man 2, şikayet ettiğim tüm özelliklerine rağmen bir oturuşta bitirdiğim bir oyun oldu. Araya başka oyun karıştırasım gelmedi. Soluklanmak için kapattığımda bile aklım Peter’da kaldı. Her boş vaktimde New-York’a dönmek, Spider-Man olmanın keyfine bir kez daha varmak istedim. İşte tam da bu nedenle Spider-Man 2 sadece serinin takipçilerinin değil, tüm aksiyon severlerin oynaması gereken bir oyun.
PÜF NOKTALARI
|
Mister Negative İlk defa Mayıs 2007 yılında The Amazing Spider-Man’de ortaya çıkan Mister Negative bu evrenin en değişik “kötü” adamlarından biri. Bir yandan Martin Lee olarak etrafındakilere iyilik yapmaya çalışıyor bir yandan da Mr. Negative kimliğiyle “Inner Demons” isimli azılı suç örgütünü yönetiyor. Dokunuşuyla insanları iyileştirme gücüne de sahip olan Lee, serinin ilk oyununda negatif elektriğe benzer bir güce sahip olmasıyla aklımıza kazınmıştı. |
Lizard Lizard çok eski bir dostumuz / düşmanımız. İlk kez çizgi romanlarda boy gösterdiğinde tarih Kasım 1963’tü. Her ne kadar etrafına korku salan kötülerden biri olsa da yıllar içinde kendi asıl kimliğiyle Spider-Man’e yardım ettiği de olmuştur. Dr.Connors sürüngenlerin uzuvlarını yenileyebilmeleri üzerine yaptığı genetik çalışmaların meyvesini onlardan biri olarak toplamış bir bilim insanı. Kayıp kolunu yeniden yaratmak isterken vahşi bir sürüngene dönüşen Connors, Spider-Man evreninin belalılarından. |
Kraven the Hunter Tüm Amerikan hikâyelerinde çılgın bir Rus olmazsa olmaz değil mi? İşte Kraven da Spider-Man’in başının belası olan o Rus(lardan birisi. Kardeşi Chameleon’u da unutmayalım -Can). İlk ortaya çıkışı Ağustos 1964’e kadar geri gidiyor. Kraven biraz tuhaf bir karekter. Salt kötü olduğunu söylemek ona haksızlık olur. Ama hedefine ulaşmak için yaptıkları pek de iyi adamların yapacağı şeylerden değil. Yine de rakiplerine duyduğu saygı – hak edenlere – takdire şayan. Aslına bakarsanız tek derdi kendi gücüne eş değer bir rakip bulup onu yenerek avcılar dünyasının en iyisi olduğunu kanıtlamak. Tabii Kraven için değerli bir düşmanın ellerinden gelecek ölümün, hasta yatağında yaşlılıktan ya da hastalıktan ölmekten çok daha önemli olduğunu söylemeye bile gerek yok. |
Venom Simbiyotun ilk görünüşü Mayıs 1984 olsa da Venom adıyla ortalığı birbirine katmaya başlaması Mayıs 1988’e tekabül ediyor. Venom bu evrenin belki de en ilginç karakterlerinden biri. Bir defa kendisi uzaylı; en azından simbiyot denen varlık öyle. Diğer kahramanlar ya da baş kötüler gibi kendi diktiği taytlara da ihtiyaç duymuyor; çünkü kendisi zaten kostüm görevi görüyor. Görüntüsü Spider-Man’in karanlık versiyonunu andırdığı için J. Jonah Jameson’a da epey bir malzeme çıkarmışlığı var. Ama gelin görün ki o karanlık görüntünün, keskin dişlerin arkasında zaman zaman yumuşamaya elverişli bir kalp de var. Yıllar içinde defalarca Venom’un insanlara yardım ettiği hatta bazı mücadelelerde Spider-Man’le omuz omuza savaştığı bile görülmüştü. |
Başlıklar
Insomniac PS5’in kitabını yazmış gibi görünüyor. Spider-Man 2 teknolojik olarak muazzam, senaryosuyla tırnak kemirten, oynanışıyla “bozuk olmayanı tamir etmeyen”, yine de 17-30 saatinizi fazlasıyla hak eden bir oyun.
- Senaryo çok iyi. Hele son kısımlar çok çok iyi.
- PS5’in gücünü son damlasına kadar kullanıyor. VRR destekli bir televizyonda oyun keyfinin sınırlarını zorluyor.
- İki Spider-Man’in aynı anda ekranda olduğu anlar çok keyifli
- Spider-Manler arası geçiş, hızlı ulaşım anlık gerçekleşiyor. Bekleme yok, yükleme yok
- Yan görevlerin / aktivitelerin çoğu çok itici, can sıkıcı
- Karakterinizin bazı özelliklerini çok uzun süre kullanamıyorsunuz. Yaptığınız yatırıma yazık oluyor.
- Senaryo çok ağır başlıyor; zaman zaman gereksiz yere hızı kesiliyor