My Time at Sandrock - İnceleme

Kum... Kaya... Biraz da kaktüs

Bazen bana gelenler geliyor, şöyle türlü türlü ürün yetiştirdiğim, hayvanlara baktığım, balık tuttuğum, millete hediye vermeye kastığım bir kasaba simülasyonu aşeriyorum. Oyunlarda gerilmekten, kan ve vahşet görmekten biraz sıkılıp yorulduğum zaman oluyor genelde bu. My Time at Portia'yı da öyle bir zamanda oynamıştım, oynadığım dönemde bana aşırı huzur vermiş olan Stardew Valley'nin 3 boyutlusu diye reklamı yapılıyordu hep o zamanlar. Ama gel gör ki oyunun ağır işlemesi ve bir tür "olmamışlık" hissi sebebiyle kısa zaman içinde bunalmış, birkaç saat oynayıp bırakmıştım. O yüzden ilk başta Sandrock'a da pek istekli yaklaşamadım açıkçası. Uzun süredir erken erişimde olmasına rağmen hiç dokunmamıştım. Portia'ya göre daha oyuncu dostu olduğuna, genel olarak daha iyi bir oyun olduğuna dair yorumlar okuyunca, bir de hazır o aşerme dönemindeyken, hadi bu riski alayım dedim.

Sandrock ismini kim bulduysa tebrik ediyorum, yaratıcılık ödülü verilmeli kendisine. Oyun Portia'nın kuzeyinde, bir çöl bölgesine kurulmuş ufacık bir kasabada geçtiğinden, her yerde kum ve kaya var, başka da pek bir şey yok. Ha işte bir de, kesmenize izin verilmeyen kaktüs ağaçları var. Oyunlarda çöl temasını hiçbir zaman sevememişimdir (Diablo 2'de Act 2'yi düşündükçe hâlâ içim sıkılır mesela). Beni çok bunaltıyor nedense o sarı ve kahverengi tonları, uçsuz bucaksız, geniş kum manzarası, güneşin tepemde tüm enerjimi emmesi falan... Sanki hayatımda çölde mahsur kaldım da, hissiyatını biliyorum da... Bilmiyorum tabii ama çöl temasının bana hissettirdikleri bunlar işte.

Bir de mevsim farkları hissedilmiyor hiç, sadece kışın az bir beyaz örtü oluyor ama o örtü nasıl oluşmuş göremiyorsunuz, kar yağışı yok. Yağmur da çok ama çok nadir yağıyor, diyorum ya işte çöl teması çok sıkıcı diye! Tek hava olayı ara sıra çıkan kum fırtınası.  Portia o anlamda çok daha iç açıcıydı örneğin, renk paleti ve doğa çok daha dinlendiriciydi, mevsimlerin farkı hissediliyordu. Her neyse, Sandrock bu çölün ortasında kurulmuş, vahşi batıdan oldukça esinlenilmiş bir kasaba. Ama eski günlerinden eser yok, o yüzden neredeyse her hayat/kasaba simülasyonunda olduğu gibi, her konuda bizden medet umuluyor. "Aha kasabaya yeni biri geldi (bu sefer dedemizden bize kalan eve yerleşmiyoruz neyse ki), elinden her iş gelir gibi duruyor, biz sürekli bundan bir şeyler isteyelim" diye tepemize üşüşüyor kasaba halkı. Amaç da tahmin ettiğiniz üzere, Sandrock'ı eski ihtişamlı günlerine geri döndürmek.

Başlangıçta etraftaki kaynakları toplayıp en temel maddeleri ve makineleri ürettikten sonra yavaş yavaş fabrika kıvamına getiriyoruz huzurlu olması beklenen yaşam alanımızı. Bu noktayı sevmiyorum işte, Portia'da da bunu sevmemiştim. Oyunda gerekli hammaddeleri üretmek için devamlı koca koca makineler yapmak gerekiyor ve onların görüntüsü, boyutu  beni "huzur veren kasaba simülasyonu" noktasından uzaklaştırıyor. Yani evimin yanında bir dolu endüstriyel makine olması bana itici geliyor. Ama siz üretim ağı kurmaktan hoşlanıyorsanız o anlamda gayet doyurucu tabii, orası yadsınamaz.

Bıraksanız da biraz çöl havası alsak

Oyunda içerik bol kepçeden verilmiş. Üretilebilecek bir dolu eşya, kıyafet, mobilya, yemek, oynanabilecek mini oyunlar, yakınlık kurduğunuz kasaba sakinleriyle vakit geçirmek, zindan ya da madenlerde yağma yapmak derken, asla boş kalmıyorsunuz. Defalarca "bir dakika şunu yapacaktım, buraya neden gelmiştim, aaaa şunu yapmayı yine unuttum" dediğim oldu. Bazı günlere özel etkinlikler, belirli günlerde gelen satıcı vs. de var tabii. Neyse ki takvime hatırlatıcı ya da yapılacaklar listesi koyarak istediğiniz gibi düzenleme yapabiliyorsunuz, bayağı hayat kurtarıyor. Aksi halde her şey bir karmaşaya dönüşebilir. Zira Sandrock sakinleri sağolsunlar, sürekli üstünüze bir iş atıyorlar. Bunlar hikâyeyi devam ettiren ana görevler, çeşitli ödüller veren yan görevler ve belediyeden aldığınız siparişler şeklinde ayrılıyor.

Portia'yı oynayanlar hatırlayacaktır, belediye binasındaki panoda "5 tane demir çubuk üret, 10 tane elma getir" gibi görevler oluyor, bunlar sizin atölyenizin puanını ve tanınırlığını arttırmaya yaradığı gibi, o görevi veren kişiyle olan ilişkinizin de ilerlemesini sağlıyor. Ayrıca en iyi gelir kaynağı bunları yapmak. Atölyenizin seviyesine göre alabileceğiniz günlük sipariş miktarı sınırlı oluyor, yani bütün bir gün sipariş yapıp para ve ilişki ilerlemesi kasmak diye bir şey yok haliyle. Bunları yapmak tamamen isteğe bağlı gözükse de, yani sadece ana görevden ilerlemeniz mümkün gözükse de, işler öyle olmuyor, çünkü ana görevlerde sizden kasabada bozulan, yıkılan vs. büyük yapıları onarmanız isteniyor genelde. Onlar için de bir dolu materyale ihtiyacınız oluyor ki bunları yapabilmek için hem ev alanınızı genişletmek, hem makinelerinizi geliştirmek gerekiyor. Eh, bunların hepsi de para. O yüzden el mahkum her gün bu siparişleri yapıyorsunuz.

Şimdi bu noktada bir durayım. Oyunun ilk 15-20 saati falan kendinizi bu işlere kaptırıp zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, bağımlılık sizi ele geçiriyor, ben de gayet keyif aldım bu süreçte. Ama sonra bu koşuşturmacadan bunalmaya başlayıp, "neden herkes her şeyi benden bekliyor kardeşim!!" diye isyan ede ede oynamaya devam ettim. E hani ben huzurlu ve rahatlatıcı olsun diye oynamak istemiştim bu oyunu? Gerçek hayattaki koşturmacanın 10 katını burada yaparken yakaladım kendimi, "aman şu demir çubuklar oldu mu, aman bakır bitmiş gidip toplamam lazım, aman para kalmamış birkaç sipariş almam gerekiyor, aman da aman" diye diye, bir huzurlu nefes alamaz hale geldim. Bir de üstüne zaten etraf çöl, içimi açacak bir manzara da yok :P

Onun da üstüne, bazı görevlerde ve bahsettiğim pano siparişlerinde süre sınırı var, onun baskısını da hesaba katın yani. Üretim sistemi -kanımca- keyifli olmadığı için, sürekli bir şeyler yapmanızı isteyen tipler geldikçe "eeeh yeter be" diyorsunuz. Ben dedim çünkü. Böyle olunca da rahatlatıcı oyun kategorisinden çıkıyor oyun benim gözümde. Ha belki üretmek böyle angarya gibi hissettirmese, keyifli bir sistem olsa bu kadar bunaltmazdı, ama çok fazla "grind" istiyor maalesef. Stardew Valley'de de sürekli bir şeyler üretiyoruz, ama orada böyle bir koşturmaca hissi yok, huzur var, dinginlik var mesela. Ama kanımca Sandrock'ta bu hisler yok.

Her gün selam vermek de yetmiyor

Üretim kısmı böyle biraz angarya, peki sosyal hayat kısmına geçelim. Evinizi istediğiniz gibi -hem içini hem dışını- tasarlayıp, büyütüp dekore edebiliyorsunuz. Mobilyalar size enerji, sağlık arttırımı gibi çeşitli faydalar sağlıyor. Sosyallik ise oyunun ağır işlemesinden nasibini almış . Kasabadaki insanlara her gün selam verip, hediye verseniz dahi, ilişki barınız aşırı yavaş ilerliyor. Hangi hediyeyi sevdiğini, doğumgününü öğrenmek için belli bir noktaya gelmeniz gerekiyor örneğin. Flört ya da yakın arkadaş aşamasına gelmeyi başardığınızda ise beraber çeşitli aktiviteler yapabiliyorsunuz, yemeğe gitmek, oyun oynamak gibi. Evlenip aile kurmak da var, ama sabredip de o noktaya gelebilirseniz tabii :P Hayır bir de her gün selam vererek 1-2 puan ilerletiyorsunuz mesela ilişkiyi de, her gün selam verdiğin insan zaten yakın arkadaşın olur belli bir süre sonra ister istemez değil mi? I ıh. Evcil hayvan edinmek için bile -kedi ve köpekleri aşırı sevimli yapmışlar bak ona lafım yok- hayvanla samimiyet kurmanız gerekiyor. Her gün selam vermek (!), hediye vermek onlar için de geçerli yani. Hayvanı sahiplenme noktasına gelene kadar ilişki barını ilerletmeniz gerekiyor. O yüzden sahiplenmek istediğiniz hayvan (ben sarman kedi Macchiato'ya göz koymuştum) ve sevdiğiniz Sandrock sakinleri ile ilişkinizi ilerletmek için en mantıklısı internetten bakıp sevdiği hediyeleri vermek ve onların pano görevlerini kabul etmek. Bu şekilde bir nebze daha hızlı ilerletebilirsiniz ilişkiyi. Her şey ama her şey neden bu kadar yavaş gelişiyor, bilmiyorum.

Acaba inceleme yazacak olmasaydım da bu yavaşlık beni bu kadar rahatsız eder miydi diye düşünüyorum, açıkçası evet ederdi, bundan eminim. Ama bu biraz kişisel bir şey tabii, oyunun temposu size gayet yerinde gelebilir, ağır ağır ilerlemeyi tercih ediyor olabilirsiniz. İlişki kurmak demişken, kasabadaki karakterler ne çok canlı ne çok cansız, ortalama diyebilirim. Öyle çok sevdiğim, bağ kurabileceğimi hissettiğim bir karakter olmadı, yavşak belediye başkanı dışında gıcık olduğum bir karakter de olmadı. Klasik bir "ufak kasaba oyunu halkı" yaratılmış yani, öyle diyeyim. "Bu kasabayı beraber geliştiriyoruz, birbirimize hep destek oluyoruz, birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için" klişeleri gırla gidiyor. Ona rağmen her şeyi kasabaya yeni gelen gariban oyuncudan istemeyi de iyi biliyorlar ama.

Görsellik Portia'ya göre geliştirilmiş, daha ayrıntılı ve göze hoş gelen bir tarzı var. Kasabanın çevresi çölden ibaret ve son derece sıkıcı ama kabul etmek lazım ki, kasaba sevimli ve kompakt dizayn edilmiş. Kısa sürede hangi dükkan nerededir öğreniyor ve haritaya bakma gereği duymuyorsunuz. Ayrıca yan görev olarak yaptığınız geliştirmeleri de kasabada  görebilmek çok tatlı olmuş, diktiğiniz çiçekler, bir dükkana yaptığınız tabela, meydana koyduğunuz bank vs. kalıcı olarak ekleniyor kasabaya ve bu da "ben bu kasabada bayağı işe yarıyorum be!" hissini güzel veriyor. Kasaba içinde ve dışında oynayabileceğiniz çeşitli mini oyunlar da beklemediğim kadar keyifli çıktı. Yakuza serisi seviyesinde olmasa da ona yaklaşan bir mini oyun güzelliği de var yani. Sık sık kum fırtınası çıkması sebebiyle makinelerinizi düzenli olarak temizlemenizin gerekmesi, çöl ortamı olduğundan suyun çok değerli olması ve makinelerinizin ısınmaması için güç dışında suyun da elzem olması gibi tatlı ayrıntılar düşünülmüş. Benim deneme şansım olmadı ama Portia'dan farklı olarak arkadaşlarınızla oynama seçeneği de getirilmiş. Belli bir yerden sonra oyunun bunaltmaya başlamasını hesaba katarsak, arkadaşla muhabbet ede ede oynamak çok daha zevkli olur diye düşünüyorum.

Dövüşler ise ilk oyundaki gibi, son derece sıradan ve basit tutulmuş. İlk edindiğim dandik silahla uzun süre sorun yaşamadan takıldım diyeyim de basitliği ve sığlığı anlayın. İlk oyuna göre daha fazla silah seçeneği var, kılıç ve balta dışında hançer, mızrak, yay, tabanca gibi silahlar arasında seçim yapabiliyorsunuz. Ekipmanlarınızın da kalite seviyesi (klasik yeşil, mavi, mor gibi) ve rastgele özellikleri oluyor. Ama bunların oynanışa etkisi, dövüşlerin sığ ve basit olması sebebiyle pek yok tabii. Ana hikâyeyi devam ettirmek ve gerekli bazı maddeleri alabilmek için dövüşmek zorunlu, ama onun dışında "silahlarımı geliştireyim gidip daha çok dövüşeyim" gibi bir motivasyon yok. Çeşitli zindanlar var ama bunlar da ilerle, önüne çıkan düşmanları patakla, sandık aç şeklinde otomatiğe bağlanan, sıkıcı ama materyal elde etmek için ara sıra yapmak zorunda olunan bir işten ibaret oluyor.

My Time at Portia'yı sevdiyseniz ve sıkılmadan bitirdiyseniz, Sandrock size daha fazlasını vadediyor. Ağır ilerleyen, sürekli bir şeyler üretmeniz, koşturmanız gereken oyunlardan sıkılmıyorsanız ve türü de seviyorsanız My Time at Sandrock'a keyifle saatlerinizi verirsiniz. Ama biraz Stardew Valley tarzı huzur ve dinginlik arıyorsanız, bu o "kafamı dinleyeyim, sakinleşeyim" oyunu değil bana kalırsa. Yani, ben türü çok sevmeme rağmen, aynı Portia gibi Sandrock da pek bana hitap edemedi yapısı sebebiyle. Muhtemelen aynı evrenin başka bir bölgesinde (tahminim Highwind) geçecek bir 3. oyun da gelecektir, ama köklü değişimler yapmadıkları müddetçe beni pek heyecanlandırmayacak diye tahmin ediyorum.

SON KARAR

Portia'yı veya ağır ilerleyen, üretim odaklı oyunları sevenleri zengin ve dopdolu bir oyun bekliyor. Ancak türü sevmiyorsanız kısa sürede sıkılabilirsiniz.

My Time at Sandrock
İyi
7.5
Artılar
  • Dopdolu içerik
  • İlk 15-20 saati (Portia'yı sevenler için ise tüm oyun) bağımlılık yapıcı
  • Görsellik gayet sevimli
  • Kasaba işlevsel ve güzel dizayn edilmiş
  • Çeşitli ve zevkli mini oyunlar
  • Çoklu oyuncu özelliği
Eksiler
  • Bir noktadan sonra tekrara düşüyor, bunaltıyor
  • Karakterler ve ana hikâye fazlasıyla sıradan
  • Her şey yavaş ilerliyor
  • SSD'de bile bir nebze uzun süren yüklemeler, bazı bug'lar
YORUMLAR
Parolamı Unuttum