Serinin geçmişine detaylı bir bakış
Devamını okuThank Goodness You're Here! - İnceleme
Ya sen sorgulama! Yorma o güzel kafanı!
Bu hafta kendime yıpranmışlık tehşisi koydum. Kötü hissetmiyorum ama her şeyi unutuyorum. Bir gün içinde çantam ve yemeğimi unutup sonra da anahtarı kaybetmeyi başardım mesela. Evden çıkarken cüzdanları unutmalar, iş yerinde çok garip hatalar falan derken dinlenmem gerektiğine karar verdim. Hiçbir şey yapmadığım bir haftasonu, eğlenceli ve hafif oyun tedavisi yazdım reçeteye.
Geçen senenin Gamescom'unda sinematiğini gördüğüm an gülmeye başladığım Thank Goodness You're Here! daha doğru bir zamanda çıkamazdı anlayacağınız!
Gelmesine geldim de bu ne?
İnanın ki ben de bilmiyorum. Sinematiğini gördüğümde anlamamıştım, oyunu bitirdim hala anlayabilmiş değilim. Evet sinematiği izlerken gülmüştüm. Evet oyunu oynarken de güldüm. Yine olsa yine gülerim. Ama anlatamam. Anlatınca komik olmuyor zaten. Gidin oynayın ki komik olsun. Ne oynadığınızı anlarsanız bana da anlatırsınız hem. Böylece herkes işin içinden karlı çıkacak.
Enseye şaplak. Totoya da şaplak. Herkese şaplak!
Şimdi olay şu: biz bir satış elemanıyız ve İngiltere'nin Barnsworth kasabası bizim sattığımız şeyi istiyor. Bunun için bir dakika vakit kaybetmeyip Barnsworth'a gidip belediye başkanı ile konuşmamız lazım. Biz de bir dakika vakit kaybetmeden damacanayı deviriyoruz ve patronun onuncu kattaki ofisinden atlıyoruz. Ve otobüsün içine düşüyoruz.
Ama tabii belediye başkanı oldukça meşgul. Sekreteri biraz beklememiz gerektiğini söylüyor. Birkaç saat bekliyoruz, başkan bizi çağırıyor ve oyun bitiyor. Olur da bir sebepten ötürü birkaç saat beklemek istemezseniz dışarıya çıkıp Barnsworth'u keşfedip insanlarına yardım edebilirsiniz tabii.
İnsanlara yardım dediğim zaman aklınızda getir götür işleri falan canlanıyor değil mi? Ya da eski macera-bulmaca oyunları misali envanter bulmacaları. Böyle arkaik ve sıkıcı oyun tasarımlarını hemen aklınızdan çıkarın! Thank Goodness You're Here! çok daha gerçekçi bir oyun. Aynı gerçek dünyada olduğu gibi bütün problemlerimizi herkese ve her şeye şaplak atarak çözüyoruz. İnsanların derdini şaplak ile öğreniyoruz. Ne? Siz öyle yapmıyor musunuz? Hmm... İnsanların dikkatini nasıl çekiyorsunuz peki?
Neyse efenim. Kısaca oyun boyunca insanları şaplata şaplata dertlerini dinliyoruz sonra da dertlerini çözecek şeylere şaplak atıyoruz. Ya da dertlerini çözecek şeylere binip geliyoruz. Mesela belediye binasının hemen dışında eli su giderine sıkışmış bir arkadaş var. Elini çıkarması için meydanın karşısındaki dükkana gidip tereyağına biniyoruz ve kaya kaya eli sıkışan arkadaşın yanına geliyoruz.
Bu arada ortalıkta dolaşıp doğru insanlara şaplak atarsanız birçok küçük yan göreve ve diyaloğa denk gelmeniz mümkün. Fakat oyunda bir görev listesi olmadığından söylediklerini dinlemeniz lazım. Neyse ki diyaloglar saçma oldukları kadar komikler.
O zaman dans! Renk!
Zaten oyunun genel tarzını Yiğit Özgür'ün ve Selçuk Erdem'in İngiliz versiyonu diye tarif edebilirim. Diyalogları en az sanat tarzı kadar absürd, komik ve eğlenceli. Ama tabii İngiliz Yiğit Özgür ve Selçuk Erdem bunlar. İngiliterenin derinliklerinde, küçük bir kömür madeni kasabasında doğup büyümüşler. Dolayısıyla espri anlayışları herkese hitap etmeyebilir.
Eğer espri anlayışı size hitap etmiyorsa sıkıntı büyük. Çünkü oyunu eğlenceli hale getiren diyalogları ve karakterleri. Evet herkese şaplak atmak ve tepkilerini görmek de eğlenceli ve sanat tarzı çok güzel. Fakat Goat Simulator'da olduğu gibi ragdoll'lar, saçma sapan fizik sistemi falan yok. Dolayısıya 10-15 dakika şaplaklarla eğlendikten sonra sıkılmanız olası.
Üstelik keşfedeceğimiz çok fazla bölüm de yok. Yaklaşık yarım saat içinde hemen hemen bütün ortamları görmüş oluyorsunuz. Sonrasında da aynı ortamlarda birkaç tur daha atıyorsunuz ve oyun bitiyor. Tabii ki hikaye ilerledikçe ortamlar da ufak ufak değişiyor. Ancak oyunu tek başına sırtlayacak kadar ilginç değişiklikler değil bunlar. Hikayesi ve esprileri sarmadıysa bölümler de sarmayacaktır.
Son olarak oyunu yerel ağız ile oynayabileceğinizi belirteyim. Özellikle İngilizceniz iyiyse o şekilde oynamanızı tavsiye ederim. Korkmayın, bir İrlanda aksanı kadar sıkıntılı bir şey yok ortada. Sadece ortama biraz daha eğlenceli bir hava katıyor.
Thank Goodness You're Here! çok uzun bir oyun değil, birkaç saatte bitirmeniz mümkün. Bütün başarımları toplamak isterseniz de bir iki defa daha baştan oynamanız gerekebilir. Hiçbir şey düşünmeden kafa dağıtmak istediğiniz bir akşamınız olursa ve İngiliz espri anlayışı hoşunuza gidiyorsa kaçırmayın derim. Emin değilseniz de birkaç dakika oynanış videosu izleyebilirsiniz. Merak etmeyin, spoiler falan yemezsiniz. Zaten oyun o kadar saçma ki bitirdikten on dakika sonra olayları unuttum. Ama iyi ki unuttum. Bir daha oynarsam bir daha eğlenirim çünkü.
Başlıklar
Yiğit Özgür veya Selçuk Erdem gibi karikatüristler İngiltere'nin bir kasabasında büyüyüp bir oyun yapsalardı nasıl olurdu sorusunun cevabı.
- Espri anlayışı çok saçma, çok anlamsız ama insan gülmeden duramıyor
- Görsel dili şahane, her sahnesi karikatürden fırlamış gibi görünüyor
- Yormayan basit oynanışı
- ŞAPLAK!
- Başarımlarını toplamak için baştan oynamak gerekiyor