Alien: Isolation İnceleme

BU KARANLIK KORİDORLARI ÇOK İYİ TANIYORUM

 

Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.

Alien’la ilk tanışmam, yanlış hatırlamıyorsam, 80’li yılların sonunda bir yaz günüydü. Pendik’teki mahallemizde arkadaşlarla aramızda o haftanın iki konusu olan He-Man oyun kartları ve “Sakallı Bebek”le ilgili tartışmalar hararetle sürerken, benim gibi bilgisayar meraklısı olan arkadaşım Kaan geldi yanıma bir öğleden sonra. “Bu akşam TRT 2’de Alien varmış biliyor musun?”...

 Alien mı?

Şimdi, şunu bilmelisiniz ki bambaşka bir dünyada yaşıyorduk o zaman... Herkesin her şeyi bilmesinin mümkün olmadığı, internetin, cepte taşınan bilgisayarların bilimkurgularda bile hayal edilmediği zamanlarda yaşıyorduk. Rambo, Rocky ve Terminatör'ü biliyorduk elbette ama Alien mı? O da neydi?

alien-isolation-1

Android'ler soğuk bakışları, yanarak bile üstünüze gelmekten vazgeçmemeleriyle Alien kadar ürkütücü olabiliyorlar.

Merakıma yenilip o akşam saat 10’da evdeki küçük TV’nin başına geçtim (niye bu kadar geç saatte veriyorlardı ki filmi?). Büyük TV’de annemle babam başka bir şey seyredecekti çünkü... Ayrı bir odada, karanlıkta Alien başladı... Şunu da bilmelisiniz ki, karanlıktan son derece korkan ve bu konuda sürekli kâbuslar gören bir çocuktum...

O uzay gemisinin mürettebatının LV246’ya indiği andan itibaren nasıl bir gerilim içinde olduğumu anlatamam... Her an ya o küçücük TV’den ya da hemen yanımdaki şifonyerin altından bir şeylerin uzanıp beni çekmesini bekleyerek, hayatımın en dehşetli yarım saatini geçirdim. Ama dayanıyordum. 

Taa ki, yemek masasındaki Kane’in karnından o “şey” kan revan içinde fırlayıncaya dek! (O korkuyla karnından fırlamış gibi gelmişti). Televizyonu kapatıp içeriye öyle bir hızla koşmuştum ki, ben bile şaşırmıştım.

“Bitti mi oğlum filmin?”

“Bitti baba!”

alien-isolation-2

Yihhuu! Hareket Sensörü'm var, artık beni hiçbir şey durduramaz! (durdurdu)

DOĞUM GÜNÜM BUGÜN...

O korkunç sahnenin ardından karanlık temalı kâbuslarıma nurtopu gibi alien’lar da eklendi. Sonradan hangi cesaretle geri dönüp o filmi baştan sona seyrettiğimi hatırlamıyorum (inat etmiştim herhalde, ama doğum sahnesini yine gözlerimi kapatarak izlemiştim :) Ardından sular seller gibi geldi Alien’lar... Devam filmleri, Alien oyunları gırla gitti. O gemi, o gezegen, Ripley ve o yaratık hayatımda yer ettiler resmen. Şu anda bir bilimkurgu manyağı isem, o dehşetli gecede beni TV’nin başından kaçırtan yaratığın sayesindedir.

Ve şu anda çok mutluyum, çünkü o geceki dehşeti bana yaşatan, yıllardır beklediğim Alien oyunu en sonunda geldi. Hem de hiç beklemeyeceğim bir yerden, Total War’un yaratıcıları olan Creative Assembly’den.

Alien Isolation, seni o kadar uzun zamandır bekl... (hesssss) [COAAART]

Peki, başlayalım o zaman.

NASIL OLACAK BU İŞLER?

Alien Isolation duyurulduğundan beri iki korkum vardı: Birincisi; tek bir Alien’la köşe kapmaca oynamak bir oyunu ne kadar ayakta ve ilgi çekici tutabilirdi? Bu tarz oyunların süresi şimdiye kadar 4-5 saat olmuştu maksimum (Amnesia, Outlast ve Slender), bu daha da mı kısa olacaktı? İkincisi de; Creative Assembly Total War strateji sersiyle bilinen bir firmaydı ve şimdiye kadar bu serinin dışında elini attığı tüm oyunlar patladı (Viking: Battle for Asgard, Stormrise, Spartan: Total Warrior vs.). Bu kadar büyük bir isimi taşıyan bir korku FPS oyununun üstesinden gelebilecek miydi?

alien-isolation-3

Bir kahvaltı masası bile yapımcıların eski-bilim kurgu havasına gösterdikleri özene delil teşkil ediyor.

Oyun başladıktan sadece 1 saat sonra bu korkularımı yutmuş, içimde daha büyük bir korkuya dönüştürmüştüm:

Bu oyun bitince bir daha bu kadar “doğru” bir Alien oyunu yapılabilecek miydi?

Çıkan tüm Alien oyunlarının ortak bir derdi vardı: Filmleri takip edenler olarak, karşımıza neyin çıkacağını biliyorduk. O yaratıkla karanlık bir koridorda karşılaşmak tabii ki korkutucu oluyordu, ama pulse rifle'ı ele bir kez aldık mı, karşımıza çıkanın ne olduğu fark etmiyordu. Ölsek de kendimizi koruyamadığımızdan oluyordu bu. Bir Xenomorph'la aynı mekanda bulunmanın dehşeti çok kısa sürede etkisini kaybediyordu ve bu yüzden de yapımcılar çareyi yüzlercesini üstümüze salmakta ve hepsini giderek daha kırılgan hale getirmekte buluyordu.

Halbuki Alien'ın özü bu değildir. Alien en mükemmel ölüm makinasıdır. İnsanlığı yok etmek için yaratılmıştır. Vücudunun her parçası, kanı bile insan için ölümcüldür ve bir kez erişim mesafenize girdi mi kurtulamazsınız. Bu nedenle şimdiye dek çıkan tüm Alien oyunlarını, AvP'leri, en son çıkan rezil Colonial Marines'i Alien ruhuna aykırı olmakla itham edebiliriz.

alien-isolation-4

Sevastopol'dekilerin hikayesini bilgisayarlardaki yazılar ve ses kayıtlarından öğreniyorsunuz. Oyun sırasında değil, harita ekranına girince yukarıdan seçip okumanız tavsiyemdir.

Ama Alien Isolation'ı değil. Tek bir Xenomorph'un ne kadar ölümcül olabileceğini birebir yaşatıyor bu oyun. Siz o meşum koridorlarda gezerken, tepenizdeki havalandırma boşluğunda takırdayarak dolaşan yaratığın ne zaman, hangi delikten fırlayacağını bilememenin korkusunu daima iliklerinizde hissediyorsunuz. Kendi elinizle yaptığınız onca alete, bulduğunuz onca silaha rağmen tek bir yaratığa ancak kaçıracak kadar hasar verdiğinizi bilmenin korkusuyla boğuşmak, Alien Isolation'ın en büyük başarısı.

Evet, Alien'ı sadece kaçırabiliyorsunuz. Ve biliyorsunuz ki az sonra daha da öfkeli olarak geri dönecek.

SEVASTOPOL'ÜN SON GÜNLERİ

Arka planını bilenler farkındadır, tüm Alien hikâyesi aynı zamanda kapitalizmin gelecekte en vahşi halini alacağı zamana da bir göndermedir aslında. Dünyadaki her türlü kaynağı sınırsızca tüketen şirketlerin gözlerini yeni ve sınırsız bir kaynağa, uzaya dikmesiyle başlayan genişleme ve açlık, iyice çığırından çıkmıştır. Alien mitosunun her köşesinde Weyland-Yutani'nin karşımıza çıkması işte bu yüzdendir. Ancak, Alien Isolation bizi bu "başarılı" şirketin değil, geleceği görememiş, bu yüzden de ölüm döşeğinde olan bir şirketin, son günlerini yaşayan uzay üssüne götürüyor: Sevastopol'e.

Oyundaki ana karakterimiz Amanda Ripley, filmlerin baş kahramanı Ellen Ripley'in kızı. 11 yaşındayken annesinin Nostromo yük gemisiyle birlikte kaybolmasını bir türlü anlayamamış, Nostromo'nun ve haliyle annesinin akıbetini öğrenmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Bir gün, Şirket'in adamlarından biri, Samuels, ona Nostromo'nun kara kutusunun bulunduğunu ve  Sevastopol adlı bir uzay üssüne getirildiğini haber verir. Amanda bu fırsatı kaçırmaz ve üsse doğru yola çıkar.

alien-isolation-5

Yihhaaa! Bir silah buldum! Artık benim karşımda kimse duramaz! (durdu)

Sevastopol, Seegson adlı bir uzay menşeili firmaya aittir. Dış uzaya hızla ve plansızca yayılıp koloniler, üsler kuran tüm şirketler gibi Seegson da batmak üzeredir ve işlevini kaybeden Sevastopol'ü hızla elden çıkarma niyetindedir. Biz üsse gelmeden bir ay önce Sevastopol'de ticaret neredeyse sıfıra inmiş, üssün tamamen terk edilmesine az kalmış, geriye kalan insanlar da ya yapacak daha iyi bir işleri olmadığından ya da aileleri hâlâ buradaki az sayıdaki işlerden birisinde çalışıyor olduğundan burada kalmıştır.

Hayatlarının hatasını yaptıklarını bilmeden.

Herkesin birbirine karşı paranoyakça ve saldırgan davranması, Bioshock’un yıkılan ütopyası gibi bir ortamı andırsa da, aslında su, yiyecek ve hayatta kalma derdine düşen hepimizin yapacağı daha gerçekçi bir durumu yansıttığı için daha da korkunç. Hikâyedeki karakterler ve isimler biraz havada kalmış. Genel olarak fikrim Alien Isolation’ın Alien filmlerinin hikâye akışına büyük bir katkısının olmadığı yönünde. Ancak bugüne dek çıkan tüm Alien ve AvP oyunlarından daha iyi bir hikâye bu. Bunda eski PC Gamer editörü Will Porter'ın, oyunun hikâye yazarlığını yapmasının da etkisi vardır elbet. Biz oyun editörlerinden iyi oyun senaristi çıkıyor genellikle.

Oyuna başladığınız ilk 2-3 saat boyunca üssün her yerindeki bilgisayarlardan Sevastopol'ün insanları ve geçmişi hakkında bilgiler öğrenecek, birkaçıyla bizzat tanışacak ve korku içinde hayatta kalmaya çalışan küçük gruplar arasındaki çatışmalara şahit olacaksınız. Bir mühendis olan Amanda'nın yeteneklerini kullanarak bulduğunuz parçalardan flashbang, duman bombası, ses bombası gibi eşyalar yapacaksınız (alayı asker olan FPS kahramanlarından sonra kadın bir mühendisi yönetmek nasıl ferahlatıcı geldi, anlatamam).

Ama eninde sonunda siz onu değil, "O" sizi bulacak.

XENOMORPH'LA KARANLIK BİR TÜNELDE

Alien'ın her şeyine gösterilen özene şapka çıkarmak istiyorum. Sürekli ensenizde olduğu hissi gerçek olup da mekâna giriş yaptığında yavaş yavaş formunu bulduğunu görüp dehşete düşmemek elde değil. Onunla aynı odada sıkıştığınızda, bir dolabın içine veya masanın altına saklanıp dua etmekten başka yapacak bir şey gelmeyecek elinizden (en azından başlarda). Yaratığın ne zaman ne yapacağını kestirmek mümkün olmuyor ve bu, çoğu korku oyununda "Hah, şimdi şöyle yapacak" dediğiniz an yitip giden dehşet duygusunun oyun boyunca içinizde çakılı kalması demek. Her an tetikte olmanız lazım. Çoğu kez benim saklandığım odanın kapısının önünden geçip giden yaratığın, hiç kıpırdamadığım halde, birden geri dönüp haşırt diye üstüme atladığı oldu. Sırf hafif bir ümit verip akabinde korkudan dilimi yutturmak için böyle yaptığına yemin edebilirim.

alien-isolation-6

Bu Alien'ın işi değil. Alien'dan başka düşmanlarınız da var. Dikkatli olun.

Oyunda ilerledikçe bulacağınız planlar ve çeşitli parçalar sayesinde kendinizi savunacak, düşmanlarınızı şaşırtacak cihazlar yapabiliyorsunuz (tek düşmanınız Alien değil, androidler ve insan gruplarına da dikkat etmelisiniz). Bir süre sonra envanterinize tabancadan alev makinasına, hatta başta ölümsüz görünen androidleri tek atışta indiren bolt gun'a kadar birçok silah da ekleniyor. Ama asla kendinizi güvende hissedemiyorsunuz. Tabii bunca silahınız olmasına rağmen, oyun asla normal anlamda bir FPS'ye dönüşmüyor. Daima yavaş yavaş hareket ediyor ve dikkatle her tarafı inceliyorsunuz. Ama bazen, panik öyle bir ağır bastırıyor ki, çıkış olduğunu tahmin ettiğiniz yöne doğru körcesine koştururken buluyorsunuz kendinizi, arkanızdan çığlıklarla koşan şeyden asla kaçamayacağınızı bildiğiniz halde yapıyorsunuz bunu hem de. Bazen kaçabiliyorsunuz. Çoğu zaman kaçamıyorsunuz.

Oyunun tüm görselliği yapımcıların "lo-fi" dediği bir tarzda yaratılmış. Bu kelimenin anlamına yaklaşık olarak, "eski bilimkurgu" diyebiliriz. Yani 1979’da 2137 yılı nasıl hayal edildiyse, ilk Alien filminin görselliği nasılsa, ona uygun olarak hazırlanmış Alien Isolation. Analog düğmeler, parlayıp sönen ışıklar, ağır manivelalar, yeşil monitörler ve ASCII karakterli ekranlarla dolu bu dünyaya gösterilen özen göz yaşartıcı. Alien filmlerini gerçekten seven, daha doğrusu saygı duyan bir ekip tarafından yapıldığı o kadar bariz ki... Hep aynı tarz koridor ve odalarda gezinmek bazılarını sıkabilir ama oyun boyunca ben hiç sıkılmadım. Tam sıkılmaya başlayacak gibi olurken, yeni ve ilginç mekanlar oyunun tadını değiştiriyor.

AFFETMİYOR

Hiç affı olmayan, oynanışını öğrenmek ve hızına alışmak için çaba sarf etmezseniz çabuk sıkılabileceğiniz bir oyun Alien Isolation. Oyunun o kadar affı yok ki, bilgisayarlara bakarken, bir şeyler üretirken, hatta oyunu save ederken, hatta ve hatta bölümü geçeceğiniz asansörün düğmesine bastıktan sonra ekran kararırken dahi arkanızdan gelen Alien tarafından öldürülebiliyorsunuz! Pes vallahi, bu kadarını Amnesia bile yapmamıştı. Oyunun ortalarından ve Yaratık’a karşı hangi durumda nasıl davranmanız gerektiğini yavaş yavaş anlamaya başladıktan sonra oyun kolaylaşıyor mu derseniz, ehhhh işte derim. Oyun sonuna dek sürprizleriyle sizi tetikte tutuyor. Hem de ne sürprizler :)

alien-isolation-7

Bu sahneyi çok, ama çok yaşayacaksınız.

Oyun zor demiştim. Bunun bir sebebi de sadece iki save tutulması. Save ederken sizi "yakınlarda düşman var" diyerek uyarıyor, çünkü bir sonraki yükleyişinizde o düşmanın ensenizde olduğunu görebilirsiniz. O durumda da bir önceki save'inize dönüyorsunuz. Save noktalarının arası bazen bir ömür kadar uzak geldiğinden her öldüğünüzde bazen 15 ila 30 dakikalık oynanışları kaybedeceksiniz ama yaşayacağınız belirsizlik ve heyecana o kadar bağımlı hale gelmiş olacaksınız ki, umursamayacaksınız.

Allah'tan bir haritanız var, ancak oyun size gitmeniz gereken yeri yaklaşık olarak gösteriyor. Gideceğiniz yollar ise genellikle kapalı ve Alien’dan uzak durmak için yavaş yavaş, sürünerek gittiğiniz yolun kapalı çıkması çok can sıkıcı olabiliyor. Oyunun 20 saatlik oynanışının (evet, yanlış duymadınız!) çoğu, yerde sürünerek geçiyor.

SONUÇ

Alien Isolation hayal edemeyeceğim kadar güzel bir tecrübe yaşattı bana. Dehşet verici ama güzel. 20+ saatlik oynanışın sadece kaybolup aynı yerleri yavaş yavaş dolaşmak zorunda kaldığım kısımları sıktı, ancak oyunun doğası gereğiydi bu. Bazı bölümler daha kısa olabilirdi belki, hikâye biraz daha yaratıcı olabilirdi... Ama pek az şikayetim var bunlarla ilgili. Eğer devam oyunu gelirse, yine o karanlık koridorlara adım atarım sizinle birlikte.

NOT

8+

Künye

ALIEN ISOLATION (PC)

 Tür: Korku/FPS

Yapım: Creative Assembly

Dağıtım: SEGA

Kutulu Fiyatı: 72 TL

Dijital İndirme: Playstore (72 TL), Steam (75 TL)

Yaş Sınırı: 18+

Bulunduğu Platformlar: PC, PS3, PS4, XBOX ONE, XBOX 360

Ne İyi?

-Alien evreni içinde geçen, özüne en sadık oyun.

-Görsel ve işitsel olarak inanılmaz düzeyde.

-Çok uzun olmasına rağmen sıkmıyor.

-Daima sizi şaşırtacak bir sürprizi var.

-"Böh korku" oyunlarından sonra anlamlı bir oyunda korkmak iyi geldi.

Ne Kötü?

-Aynı koridor ve odalarda gezmekten bunalabilirsiniz.

-Gideceğiniz yeri bulamayıp kaybolmak her zaman sizin suçunuz olmayabiliyor.

-PC'de ve PS4'te ilerlemeyi engelleyen ufak bug'lar olabiliyor.

-Hikaye çok daha orijinali olabilirdi.

-Sonlara doğru aynı mekanlarda gezdiriyor oyun.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum