“Bu dünya bir makine. Bir domuz makinesi. Sadece domuzların katledilmesine yarayan…”
Bugüne kadar kaç oyun sizi iliklerinize kadar titretti? Kaç oyuna sadece ama sadece korktuğunuz için devam edemediniz? Kaçını ışıklar kapalıyken oynayamadınız ve bir daha açmamak üzere kapatıp yarım bıraktınız? Dört mü? Belki de beş? Sayıları iki elinizin parmaklarını geçmez büyük ihtimalle, ama Amnesia: The Dark Descent’ın kesinlikle aralarında yer aldığına bahse girerim.
2009 yılında, tam da “Korku oyunları artık öldü,” dediğimiz sırada aniden karanlıklardan fırlayıp üzerimize atılan, tüylerimizi diken diken eden, ses tellerimizi pek de alışılmadık bir yolla açmamızı sağlayan ve saçlarımıza ‘Cırt! Ayşe Teyze’ beyazlığı kazandıran bir yapımdı Amnesia. Elimizde gaz lambamızdan başka hiçbir şeyimiz olmadan dolaştığımız o karanlık koridorlar, Lovecraft evrenini hatırlatan yoğun atmosferi ve tabii ki de sonuna kadar hissettiğimiz yalın, çıplak çaresizliğimiz yapımı çabucak unutulmazlar arasına sokmayı başarmıştı. Hepimiz korkuya doymuştuk. Ama anlaşılan o ki yapımcılar bizi korkutmaya doyamamış çünkü Amnesia yepyeni bir macerayla kemiklerimizi titretmeye geliyor.
Çarklar kimin için dönüyor?
Amnesia: A Machine For Pigs (AMFP), ilk oyunla aynı evrende fakat tamamen farklı bir zaman diliminde geçiyor. Bu kez Londra’da, 1899 yılının yılbaşı gecesindeyiz, yani ilk oyunun tam 60 yıl sonrasında. Ana karakterimiz Oswald Mandus adında zengin bir fabrikatör. Bir gün Meksika’ya keşif gezisine çıkan Mandus burada bazı felaketlerle karşılaşır ve zor da olsa evine geri döner. Fakat yaşadığı olayların şokunu üzerinden atamaz ve hummalı bir hastalığa yakalanır. Ateşler içinde yatarken devasa bir makine hakkında kabuslar görmeye başlar. Derken evin içinde bir yerlerde karanlık bir motorun homurdanıp kükreyerek çalışmaya başladığını duyar ve gözlerini açar. Ne kadar zamandır orada yattığını bilmiyordur. Günler? Haftalar? Aylar? Bildiği tek şey çocuklarının başlarının belada olduğu ve ne yapıp edip onlara yardım etmesi gerektiğidir. Böylece hasta yatağından kalkar ve oyunumuz başlar.
Oyunu bu kez iki farklı firma geliştiriyor. Birincisi ilk oyundan hatırladığımız Frictional Games, diğeriyse Dear Esther’ın başındaki ekip olan thechineseroom. Frictional Games oyunun son cilası ve optimizasyonu gibi konulara el atarken senaryo ve yapım tamamen thechineseroom’a ait. Ama bu sizi endişelendirmesin, çünkü ekibin başındakiler ilk oyunun sıkı birer hayranı. “İlk Amnesia’yı bana sevdiren şey oyunun ilk yarısını ‘Burada neler döndüğü hakkında hiçbir fikrim yok ve bundan hiç hoşlanmıyorum,’ diye düşünerek, geri kalanını ise ‘Artık neler olduğunu biliyorum ama hiç öğrenmemiş olmayı dilerdim,’ diyerek geçirmemizdi. İkinci oyunda yapmaya çalıştığımız şey de tam olarak bu,” diyor thechineseroom’un baş tasarımcısı Dan Pinchbeck, verdiği bir demeçte.
Yapımcı ekip, Dark Descent’ın o korkutucu atmosferini, seslerini ve karakterimizin çaresizlik hissini oyunda korumayı amaçlıyor. Mandus ne oyuncuların sevebileceği ne de yerinde olmak isteyeceği biri olarak tasarlanıyor, bunların yerine korkuları ve endişeleri olan gerçek bir insan gibi görünmesine önem veriyorlar. Böylece verdiği tepkileri ve oyunun sunduğu psikolojik gerilimi daha iyi yansıtmayı hedefliyorlar.
"Hayallerine gıpta ediyorum, gerçekten, ama gerçek şu ki tüm Londra’da bile böylesine bir makinenin iştahını doyuracak kadar domuz yok."
"Bu, profesör, kimleri domuz olarak algıladığınıza göre tamamen değişir."
Gerilimi arttıracak birkaç ufak dokunuş
Elbetteki ilk oyunla tamamen aynı özellikleri taşıyan bir yapım olmayacak karşımızdaki. Sonuçta bu yepyeni bir oyun ve içinde yeni fikirler, yeni mekanikler ve bazı değişiklikler de barındıracak ama bunu serinin özünü bozmadan yapmaya gayret ediyor yapımcılar. Buradaki amaç sadece yenilik katabilmek değil, aynı zamanda ilk oyunu oynayan ve mekaniklerini iyice öğrenen oyuncuları da aynı derecede korkutabilmek. Hatırlarsanız önceki yapımın en büyük eksilerinden biri düşmanlarımızın nasıl hareket ettiğini bir kez öğrendikten sonra onları atlatmanın daha da kolaylaşmasıydı. Gerçi bu kalbimizin deli gibi çarpmasına engel olmuyordu ama işimizi bir parça basitleştirdiği de yadsınamaz bir gerçekti. AMFP’de ise bu taktik işe yaramayacağı gibi sadece bir kükremeleriyle iç çamaşırlarımızın rengini değiştirebilen yeni düşmanlarımız da olacak. Peşinizden hem canavarca homurtular hem de domuz sesleri çıkaran bir şeyden saklanmaya çalışmak gayet uyku kaçırıcı bir deneyim, inanın.
Tıpkı önceki oyunda olduğu gibi düşmanlarımıza hiçbir şekilde saldıramayacağız AMFP’de de. Yapabileceğimiz tek şey kaçmak ve saklanmak. Işığın ve gaz lambasının önemi yine yerini koruyacak. Hatta bu sefer zifiri karanlık, gözün gözü görmediği ortamlarda dolaşacağımız için önemleri bir kat daha artacak bu iki unsurun. Işık kadar hayati önem taşıyan bir diğer unsur olan ses içinse çılgınca bir yönteme başvurmuş thechineseroom çalışanları. Bir e-mail adresi açıp hayranlarından en vahşi çığlık, inleme ve haykırış kayıtlarını kendilerine yollamalarını istemişler. Aralarından seçim yapıp en beğendiklerini de oyuna koymuşlar (çılgınca olduğunu söylemiştik).
AMFP’de bir değil, iç içe geçmiş birkaç hikâye anlatılacak. Bunlardan bazıları şimdiki, bazılarıysa geçmiş zamana ait olacak. Bazıları tartışmasız bir biçimde gerçekleri konu alırken bazıları da belki de sadece birer hayal ürünü olacak. Oyunun geçtiği mekanlar ise önceki yapıma göre daha büyük ve daha geniş olacak. Hatta bazen açık arazilerde bile dolaşmamız gerekecek. Yapımın Viktorya Dönemi İngiltere’sinde yani simyanın sınırlarının keşfedildiği, vücutları doğrayarak anatominin araştırıldığı, büyünün kol gezdiği bir çağda geçecek olması da atmosferi körükleyen bir başka etmen.
Hatırlarsanız Dark Descent hakkında en çok konuşulan iki konu zamanının gerisindeki grafikleri ve başarılı fizik motoruydu. AMFP’de hâlâ aynı oyun motoru kullanıyor, fakat iyice geliştirilmiş ve cilalanmış bir versiyonunu. Yapımcıların dediğine (ve tanıtım videolarından anladığımıza) göre grafik anlamda öncüsünden çok daha iyi durumda olacak AMFP. Bu kez oyunda bir inventory ekranımız da bulunmayacak. Bu da karşımıza çıkan bilmeceleri, nesneleri birleştirmekten çok fizik motorunun nimetlerinden faydalanarak çözeceğimiz anlamına geliyor.
Korkuya çeyrek kala
Aslına bakarsanız A Machine For Pigs’in geçtiğimiz Ekim ayında bizlerle olması gerekiyordu. İlk başta sadece birkaç saat sürecek deneysel bir oyun olarak tasarlanıyormuş çünkü ve hazırlamak için çok fazla uğraş gerekmiyormuş. Fakat iki stüdyo arasındaki beyin fırtınaları sırasında ortaya çıkan parlak fikirler projenin gidişatını bir anda değiştirivermiş. Kolları sıvayan iki stüdyo oyuna pek çok yeni bölüm ve pek çok yeni fikir eklemeye başlamış. Oyun için Dear Eshter’da harikalar yaratan Jessica Curry tarafından yeni müzikler bestelenmiş, yeni hikayeler eklenip yeni bölümler tasarlanmış. Böylece bir anda kendilerini gerçek bir devam oyunu yaparken bulmuşlar. “İnsanların bu oyunu sabırsızlıkla beklediklerini biliyoruz. Ama güvenin bize, beklediğinize değecek,” diyor Dan Pinchbeck. Biz de öyle umuyoruz.
Amnesia: A Machine for Pigs, 2013’ün ikinci çeyreğinde sadece PC için bizlerle olacak. O zamana dek oyunla kalın…