Post-Apokaliptik Bir Nükleer Makale
Devamını okuBiz kolaycılığa, mutlu sonlara ve her şeyin CGI ordularıyla büyük bir savaşa bağlandığı finallere öyle alışmışız ki League of Legends evreninden kopup gelme Arcane’in finalinin teatral şekilde düzenlenmiş bir Hannibal Lecter sofrasında yaşanabilecek türde bir gerilimle aşık atabileceğine hiç mi hiç hazır değilmişiz vallahi.
Riot ve Fortiche her nasıl yapmışsa yapmış ve ortaya inanılmaz bir görselliğe, gaz müziklere, ayağı yere basan sağlam motivasyonlu karakterlere ve sürprizlerle dolu anlamlı senaryosuyla dört başı mamur bir uyarlamaya imza atmış. Ve tüm bunları yazarken klavyemin abartı ayarını açmaya gerek bile görmedim zira tek kelimesi abartı değil söylediklerimin. Bölümleri özellikle ikişer kez izledim ve ikinci izleyişimde keşfettiklerim beni yine allak bullak etmeyi başardı. Muhtemelen ilk sezon bittikten saatler sonra duyurusu gelen 2. sezonda da hayret katsayım, görselliğin verdiği ilham ve yaşattığı duygular da katlanarak devam edecektir. Serinin kalp kıran ve ağızda leziz ama buruk bir tat bırakan finaline gelmezden önce de acayip gelişmeler yaşadık ki bunlardan en önemlisi Mel Medarda’nın savaşçı annesinin Piltover’a gelişi ve yaklaşan savaş için Hextech silahları talep etmesiydi. Tabii bu esnada Undercity ve Piltover arasında da tansiyon iyice yükselirken delifişek Jinx yine ortamın canına okuyarak her şeyi herkes için daha zorlu bir hale getirmeye devam etti.
Şimdi şu var ki Jinx trajik bir karakter, yaptığı kötülüklerin arkasındaki motivasyonları hep anlaşılır ve empati kurulabilir şeyler. Bu da onu “sevelim mi nefret mi edelim bilemiyoruz” minvalinde bir karaktere dönüştürüyor ki Riot’ın senaristleri bu ince çizgide yürürken ellerini hiç de korkak alıştırmayarak yine şoke edici anları sıralamışlar. Tabii elini taşın altına tek onlar sokmamış, 7. bölümün sonlarındaki ileride efsanevi diyeceğimiz Ekko vs Jinx düellosu hem biçim hem içerik olarak o kadar doyurucu ve animasyon sanatının neler yapabileceğinin o denli güçlü bir örneği ki… Anlatılmaz yaşanır cinsinden bu sekans unuttuğumuzu düşündüğüm pek çok anlatım tekniğini bir araya getirerek hem yürekleri bir kez daha dağlıyor hem de serinin epik duygusunu perçinliyor. Özellikle yüz mimiklerinin gerçekle animasyon arasında kurduğu eşsiz denge ve sanat yönetiminin coşturması serinin her karesine çıktı alıp duvara asmalık bir kalite getirmiş. Bakın yeterince övemediğimi hissediyorum ve sanki Riot’tan para almışçasına övesim geliyor seriyi.
Bu sırada beklenen ortaklık gayet doğal bir biçimde gelişiyor ve hem Jayce’in çekici hem Vi’ın yumrukları maksimumda çalışarak bize başka bir aksiyon ziyafeti sunarken midemize de koca bir yumruk atmayı ihmal etmiyor. Zaten serinin yazarları aksiyonun arkasında dramatik bir altyapı olmadığında yani olayı “Transformersladığınızda” seyircide bir karşılık bulamayacaklarını biliyorlar o yüzden de ince elenip sık dokunmuş, az ama öz aksiyon izledik hep seride. İşin iki şehir arasında görkemli olabilecek ama sıradan bir savaş sahnesiyle bağlanmayıp çok daha gerilimli ve duygusal bir finalle bağlanması da aynı sebepten. Bu kesinlikle çocuklara yönelik bir seri değil, hatta 18 yaşındakilerin dahi belli hayat tecrübeleri edinmeden anlayamayacağı, kaçıracağı çok detay var.
Ha ama kaçırsanız bile bu doneleri genel akış elbette zihninizin karanlık koridorlarından içeri sızıp size üzüntü, sevinç veya heyecan veren hormonları harekete geçirip bir şeyler hissettirebilecektir. Sanat budur. Hayal gücünün kimyayla harmanlanıp soyut kavramları elle tutabilecekmişsiniz kadar gerçek kılan o en tehlikeli silahtır. Ve Riot bu silahı beynimize doğrultup şarjörü boşaltmaktan çekinmemiş kesinlikle. Arcane işte öylesine vurucu ve vermek istediği duyguyu bu geniş karakter galerisinde bir oraya bir buraya dolanarak verebilen ve bu esnada yolunu her nasılsa hiç kaybetmeyen mükemmele çok yakın bir dizi. Ve neden ikinci sezon da aynısını tekrarlamasın ki? Zamanla birer efsaneye dönüşecek bu karakterlere elbette yenileri de katılacak ama Vi, Caitlyn, Jinx, Jayce, Ekko ve Viktor gibi şampiyonların nerelerden nerelere geldiğini göreceğimiz bu uzun olmasını ümit ettiğim yolculukta kalbimiz daha çok kırılacak belli ki. Ama katarsis de bu ya zaten, yola birlikte çıktığın kahramanın yolculuğu esnasında yaşadığı dönüşümdür bizi etkileyen ve ona bağlayan.
Bu antik kuralı ustaca uygulayan Arcane’in yaratıcı ekibine ne kadar övgü dizsek az gelir gerçekten de. Adamlar hem animasyonlarda bir çığır açtılar hem de “oyun uyarlamalarından iş olmaz” lafının tabutuna son çiviyi çaktılar. Bence ilerleyen yıllardaki işlerin yükü artık daha fazla çünkü Arcane adında yeni ve oldukça yüksek bir çıta olacak geçmeleri gereken ki oraya yaklaşmaları bile biz seyircilere yeter de artar zaten.
Toparlayacak olursam ben bu 9 bölümden cidden nefis bir tat aldım, siz de “ıyy League of Legends” falan demeyip izleyin bu seriyi. Bundan sonra herhangi bir Pixar veya Disney animasyonuna nasıl tahammül edeceğimi düşünüyorum misal ben şimdi. Ama fantastik işleri de sevseniz, oyunlarla da aranız varsa (yoksa niye buradasınız zaten?) veya sadece makul düzeyde karanlık bir yapım izlemek istiyorsanız Arcane şiddetle önerilir dostlar. Burada hemen herkese göre bir şeyler var ve olmasa dahi her karesi tablo gibi olan görselliğe bakıp içinden kaybolmak bile muazzam bir deneyim. İZLEYİN!
IMDB Notu: 9,4
Yayınlandığı Kanal: Netflix
Editörün Notu: Arcane ilk sezonuyla oyun uyarlamalarının makus talihini (ve arada kalplerimizi) kırarak kendinden sonra geleceklere ders niteliğinde bir yol haritası çiziyor. Karşımızda yeni bir klasik var artık.
NOT: 5/5