Devasa uzay gemileri, şaşaalı dekorlar, evrenin dört bir yanına saçılmış halkların küçük yaşamları ve onlarla iç içe geçen intergalaktik saltanat dramaları… Space Opera dediğimiz türden de zaten beklentimiz bu. Ve ben bu türü seviyorum arkadaşlar. Ver bana küçük köylü uzay çocuğu aslında seçilmiş kişi, şimdi de dünyayı kurtaracak; biraz da göze güzel görünen bir evren kur, ben izleyeyim.
O nedenle ilk fragmanlarını gördüğümden itibaren Rebel Moon için heyecanlıydım. Evet, belki fragmandan tam olarak filmin konusunu çözememiştim ama… O bir Gülhis problemiydi, değil mi? Yani, büyük ihtimalle ben, “Aaa ne güzel kostüm, ay ne iyi karakter tasarımı lan o,” falan derken arada kaynamıştı konu. Sonuçta bu fragmandı sadece. Değil mi?
Şey… Pek de öyle değil. Gelin görün ki gerek Zack Snyder’ın Rebel Moon’un içine sıkıştırmaya çalıştığı şeylerin kabına fazla gelip dışarı taşması, gerek filmin iki parça olması, Netflix versiyonunun Director’s Cut’tan kısa olması gibi birçok sebepten konunun etli butlu kısımları harbiden Part I’in dışında kalmış. Ama öbür yandan, bu kadar düşük notlar almayı da hak etmiyordu bence Rebel Moon. Gelin anlatayım.
O hipogrif olmasa da olurmuş, onu ben de savunamıyorum pek…
Rebel Moon’un hikayesi hükümdar kraliyet ailesinin suikastiyle bir güç savaşının ortasında kalmış evrenin tarımla uğraşan küçük bir gezegeninde başlıyor. Bu çekişmenin taraflarından biri olan Imperium’un savaş çarklarını döndürebilmek için yağmadan geri durmayan militarium askeri Admiral Noble’da gözünü bu gezegenin kaynaklarına dikince, ana karakterimiz Kora birden bire köydeki herkesin tek umudu haline geliyor.
Rebel Moon’un hamuru, belli ki Zach Snyder’a şu ana kadar ilham veren her şeyin birbirine karılmasıyla yoğrulmuş. Ki bence bu bir eksi değil. Her ne kadar ilhamın bu kadarı da fazla diyen eleştirileri anlasam da… Ben izlerken bu durumdan rahatsız olmadığım. Hatta bu esin kaynaklarını çıkarmaya çalışarak izlemek bence Rebel Moon’un keyifli yanlarından biriydi.
Bir tek hipogrif sahnesini savunamıyorum. Hayır, adı neydi onu da unuttum. Benim için düz hipogrif o yahu!
Neyse, demem o ki; Rebel Moon’dan derin sinema, çok büyük sanat sepet gibi bir beklentiniz vardıysa, zaten bence Space Opera türünü bir tık yanlış anlamış olabilirsiniz. Benim de çok param, nüfuzum ve Zack Snyder gibi adım olsa, ben de biraz Matrix’e, biraz Alien’a, biraz da The Fly’a benzeyen ama üçü de olmayan bir film çekmek isterim mesela.
Rebel Moon da bu kafada, Zack Snyder’ın belli ki bizden çok kendisi için çektiği bir film. Beğendiği ne varsa koymuş içine. Belli de oluyor. Ben eksiklerini görmekle birlikte, kendisiyle bu yolculuğa çıkmaktan pek de gocunmadım. Demedim yani, “Zack şimdi bizi buralara niye getirdin, oğlum biz neden gezegen gezegen gezip adam topluyoruz?”
Ama Part I bittiği anda biraz şaşakaldım. Film bitmiş olamaz, daha başlamadı ki film? İşte en büyük sıkıntısı bu bence Rebel Moon’un.
Bana acilen Part II’yi getirin, Pazartesi masamda olsun!
Zach Snyder’ın uzun film sevdası nedir yahu. Allah için Rebel Moon hiç de iki küsür saat gibi hissettirmedi izlerken. Kora’yı canlandıran Sofia Boutella’nın performansına filmin ilerleyen dakikalarında ısındım açıkçası. Ama Gunnar’ı canlandıran Michiel Huisman ve Kai rolünde izlediğimiz Charlie Hunnam’la kimyası gayet güzel.
Evet, demeyeyim demeyeyim diyorum, herkes on defa tekrarladı ama Part I bayağı Seven Samurai kafası, gidip adam topluyoruz çünkü koca Imperium’a karşı iki kişi artı eksi on beş köylüyle savaşamayız.
Karakterlerin hepsinin kendine has bir havası var, oyuncu seçimi de gayet yerinde yapılmış bence. Çevre ve kostüm tasarımları zaten bütün filmi sırtına alır götürür.
Gerçekten en çok etkilendiğim nokta bu oldu. Son zamanlarda sözde yüksek bütçeli yapımlarda bile o kadar dandirik saç, makyaj ve set tasarımları gördük ki gözlerim Rebel Moon’da resmen bayram etti. Kostümlerin ve ekipmanların detayları, kalabalık sahnelerde 2-3 dakika anca görünen uzaylı türlerin tasarımına ve makyajına belli ki gösterilmiş olan o özen…
Böyle şeylerin hakkını vermek lazım gerçekten.
Ama gelin görün ki film yarıda kalıyor. Biz grubumuzu topluyoruz ve bitiyor Part I. Hayır, Director’s Cut’ı da merak ediyorum. Çünkü bu grubun arasında bir silah arkadaşlığı, bir omuzdaşlık oluşturmaya da vakti kalmıyor filmin. Höt oraya gittik, hebele buradayız şimdi, aney bir adam daha var acaba buraya nasıl geldik… Son bir çatışalım! Bittiii!!
Araya da serpiştirilmiş bir geri plan hikayesi var Kora’nın, onu da cımbızla çekip alırsak Rebel Moon Part I’in hiçbir konusu yok diyebiliriz rahatlıkla. E bu da beni biraz üzüyor.
İzleyeceğiniz Warhammer 40K olmayan en Warhammer 40K film (Yasal sebeplerden bu bir şakadır)
Ki kendisine de sordum röportajda. Ben bir oyun dergisi yazarıyım yahu, ne yapayım! Dedim Sn. Snyder, ben buradan FECİ bir Warhammer 40K kokusu alıyorum, itiraf edin, Henry Cavill çaktırmadan cebinize figür mü sıkıştırdı, ne yaptı?
Warhammer’a aşinayım, ama ondan öte Britanya’nın imparatorluk ekolü üzerinden şekillendirdim Imperium’u, ister istemez terminolojisinde benzeyen yanlar olacaktır dedi kendisi de. Ama siz gelin beni dinleyin. Zack Snyder’ın arkasından kostüm ve aksesuar departmanları iş çevirmiş. Açmışlar Core Book’u, başlamışlar Astra Militarum sayfalarını yırtıp ceplerine doldurmaya. Hiç de fena olmamış vallahi.
Warhammer 40K seviyorsanız sırf bu sebepten izlemelisiniz bence Rebel Moon’u mesela. Bunu da bir araya sıkıştırmak istedim.
Neyse, sonuç itibariyle ortaya tasarımda ve sinematografide çok başarılı, izlerken eğlendiren ama kurgusal içerikte üstüne düşündükçe biraz yavan ve boş kalan bir film çıkmış. Director’s Cut çıktığında içinin birazcık daha konu bakımından doldurulup doldurulmamış olacağını da ayrıca merak ediyorum. Bunun nasıl başarılabileceği de ayrı bir mesele.
Üstüne, bu filmin bir de Part II’sinin olacağını hatırlatmam gerek. Yani hikayenin asıl döneceği yer orası olacaksa gerçekten, bize Part I’de dünyayı kurduktan sonra Part II’de de çarkları döndürecekse Zack Snyder, bence topluca uzun ama zevkli bir filme dönüşebilir Rebel Moon. Çünkü ucundan kokladığımız senaryo ilgimi de çekti… Bir de harbiden görebilirsem o olay örgüsünü, çok mutlu olacağım.
Not: 3 / 5
Editörün Notu: İzlerken görselliğiyle ve popüler kültür enstantaneleriyle insanı kendine bağlasa da, Rebel Moon Part I bittiği ve üstüne düşünmeye başladığınız anda parça parça elinizde kalmaya başlıyor. Ama devamının gelecek olması, bu konuda çok da yermekten alıkoyuyor şimdilik beni. Çok mu iyimserim? Göreceğiz.