Valla ne yalan söyleyeyim World of Warships’in bende çok farklı bir yeri var. İşte geçtiğimiz günlerde Güney Fransa’nın şirin diyebileceğimiz ama aslında pek de şirin olmayan kenti Toulon’da, World of Warships’e eklenen Fransız gemilerinin lansman etkinliğinde bunları düşünüyordum. Sordular efenim, dediler ki "Nedir bu oyunla ilgili düşüncen?" ben de dedim "Yeri farklı valla," diye. (Bu diyaloğun oyunun yapımcısı (producer) ile benim aramda geçmesi çok absürt, zira bu soruyu benim ona sormam gerekiyordu ayrı konu)
Şimdi, Tanklı-Uçaklı oyunlara ısınmak beni zorladı efenim. Sevmiyorum abi ilk seviyede traktör kullanmayı ya da ışın topu gibi ateş eden uçaklardan kaçmayı. Ha sonrasında tabi tank gibi tanklara ulaşınca insan ısınıyor ayrı konu. En çok da bu yüzden World of Warships’i seviyorum çünkü başlangıçta sana taka kullandırıyor hissi vermiyor efenim. Nasıl mı? Burada biraz detaya gireyim:
Ata sporu MOBA ve FPS olan Türk Genci. (Temsili)
Biz Türkler artık ata sporlarımız arasında yerini almış FPS ve MOBA türü dışında hızlı aksiyon ve çok karmaşık sistemler gerektirmeyen türde oyunlara daha çabuk ısınıyoruz. İkinci türde oyunlarla kurduğumuz ilişki ise ilk gruptakilerden biraz daha farklı oluyor. World of Tanks tam bu anlamda baktığımızda ikinci gruba tam oturan bir yapıya sahip. Ancak World of Warships biraz daha ilk gruptakilerin de hoşlanabilecekleri bir yapıya sahip. Neden mi?
Mesela karşılaştırma yapmak gerekirse MOBA’lardaki karakterinizi oyun içinde altıncı seviyeye (Tier) getirene kadar denk gelen bir süreyi geçirdikten sonra asıl aksiyona başlıyorsunuz. Roller belli; ya hızlı-kırılgan ve ölümcül olacaksınız, ya da harita kontrolü ve rol dağılımında ustalaşıp daha dengeli ilerleyeceksiniz. Tabii ki bu noktaya gelinceye kadar maça başlamadan önce tüm alet edevat, kaptan-tayfa seçimi, silah-mermi kombinasyonları, teknoloji ağacı ve ilerlemek istediğiniz ülkenin gemilerini tanımanız gerekiyor. Tıpkı rün dizilimi, yetenek seçimleri gibi.
World of Warships’de Rus, Amerikan, İngiliz, Alman, Japon ve bu etkinlik vesilesiyle tanıdığımız Fransız gemi ailelerinin tümü bulunuyor. Buna ek olarak da İtalya, Polonya, Pan-Asia (Çin gibi düşünebilirsiniz) ve Birleşik Krallık Ülkeleri (Avustralya, Yeni Zelanda gibi) için de ek gemiler bulunmakta. Oyunun başlangıç zamanının Birinci Dünya Savaşı dönemine denk geldiğini düşünürsek bu şekilde bir kategorizasyon yapılması normal karşılanabilir. Savaşlara katılıp deneyim puanı kazandıkça başlangıç noktamız olan birinci seviyeden alıp onuncu seviyeye kadar gemileri geliştirebiliyoruz. Gemiler kendi içinde Muhrip (Destroyer), Kruvazör (Cruiser), Zırhlılar ve Uçak Gemileri şeklinde farklı sınıflara ayrılıyor. Seçiminizi yaptıktan sonra 12v12 modunda savaşa ve aksiyona giriyoruz.
Oyuna alışma anlamında düşünürsek World of Tanks oyunundaki gibi nispeten ağır bir işleyiş bulunmuyor ama tabii ki hız pozisyon ve takibin gideceği yeri kestirme gibi yeteneğin devreye girdiği noktaları iyi değerlendirmek gerekiyor. Bütün bu bahsettiğim noktaları Toulon kent müzesindeki sunumda da oyunun yapımcıları farklı şekilde dile getirdiler. World of Warships, Fransız gemilerini oyuna eklerken Toulon Müzesi ve emekli 2 Fransız amiralinin danışmanlığıyla süreci ilerletmiş. Gerçek anlamda deli işi diyebileceğimiz bir ciddiyette ve tarih bilinciyle iş yapıyorlar. Etkilenmemek elde değil. Zira bizim İstanbul Deniz Müzesi’nin herhangi bir proje için bu çapta bir iş birliği talebi ya da destek aldığını tahmin etmiyorum.
Keza Fransız gemilerinin oyuna eklenmesi için neden Toulon kentinin seçildiğini sonrasında idrak etmeye başladım çünkü Fransa’nın en büyük donanma limanı bu kentte yer alıyor. Tarihsel olarak baktığımızda Barbaros Hayrettin Paşa’nın da Kanuni Sultan Süleyman döneminde bu kentte Osmanlı Donanmasını bir buçuk yıl tuttuğunu ve bu kentte kaldığı süre içinde donanmayı yenilediğini de belirtmem gerekiyor. Yani aslında tahmin ettiğimizden daha fazla bağ kurabileceğimiz bir yer burası. Etkinlikte sunumdan sonra açıkçası bir daha benzerini zor yaşayacağım bir tur bizi bekliyordu. Çünkü bizi Fransız donanmasında hala aktif görevde yer alan Jean Bart fırkateyninde görevli subay eşliğinde bir saatlik bir tur bekliyordu. Turla ilgili detayları ayrı bir değerlendirme yazısında sizlerle paylaşacağım ancak genel olarak fark ettiğim şey World of Warships ekibi gerçekten yaptıkları işin ciddiyetinin çok farkında. Grafik anlamında gemiler neredeyse birebir aynı modellenmiş. Tek bir model için bir araba dolusu geliştirici 4 ay çalışmış. Bir de bizim Gencer’in ve Karaoğlan Emre’nin dört ay da neler yaptığını düşünüyorum. Bir daha etkileniyorum valla bu durumda.
Peki, Fransız gemilerinin oyuna eklenmesi, bizi nasıl etkileyecek? Çok basit bir şekilde anlatmak gerekirse ilk 6 seviyedeki gemileri hangi ülke için oynuyorsanız oynayın ısınma aşaması gibi görmeniz ilk etapta faydalı olacaktır. Bu durum Fransız gemileri için de geçerli. 6. seviyede açılan La Galissonniére ve 7. seviyede akabinde takip eden Algérie ve sonrasında açılan gemiler esas ağır toplar durumunda. Ancak tabii ki oyun içi dengeyi nasıl etkileyeceğini görmek için oyundaki en son hallerine odaklanmak lazım. Eğer ki La Galissonniére, seviye 6’yı domine eden Mutsuki, Cleveland ve Bayern gibi gemilerle aşık atacak seviyede olursa üstüne seviye 8’de açılacak olan Charles Martel (Game of Thrones’daki Martell’lerle bir alakası yok) Bismarck, Benson gibi bir etki yaratırsa çarşı fena karışır diyeyim ben size. Siz de Fransız gemileri ve daha öncesinde oynadığınız gemilerle ilgili fikirlerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz.