Bazen yabancı oyun dergilerini feci kıskanıyorum. Adamlar oyun stüdyolarıyla direkt bağlantıya geçip canlarının istediği zaman stüdyolarına konuk olabiliyor, özel etkinliklere şıp diye damlayabiliyor ve son oyunlarını herkesten önce oynama fırsatı bulabiliyorlar. Hele o oyunun adı The Wicther 3 olunca iyice ifrit oluyorum!
Geçtiğimiz Hands-on etkinliğinde Geralt’ın son macerasını yakından deneme fırsatı bulan ekiplerden biri de Kotaku’ydu. Ancak görünen o ki bu şansı elde eden editör umduğunu pek bulamamış. Çünkü The Witcher 3’ü, “Eh, oyundu işte,” diye tanımlıyor kendisi.
“San Francisco’da düzenlenen The Witcher 3: Wild Hunt özel gösteriminden döndükten sonra oyunun nasıl olduğunu soran bir arkadaşıma aynen böyle söyledim. ‘Bilmem, sanırım fena değildi,’ diye ekledim sonra da.
“Doğaüstü yaratıkları ve doğaüstü olmayan haydutları kovalayarak, diyaloglarda karşımdakilere sert çıkarak pek çok saat geçirdim ama bana ‘vay canına’ dedirtecek hiçbir şey yaşamadım. Her şey oldukça güzel görünüyordu aslında, ama ‘ben bunları daha önce de yapmıştım’ hissinden bir türlü kurtulamadım. Görevler almak, NPC’lerin üzücü hikâyelerini anlatmalarını dinlemek, gizemli bir at diyarında yaşayan ve her daim hazır bulunan bineğimi bir ıslıkla çağırmak… tüm bunlar Skyrim ve Dragon Age gibi açık dünyamsı RYO oyunlarından alışık olduğumuz bir ritim. Attığım her adım, iyi ya da kötü, alışkanlıktan kaynaklıydı.”
Kotaku editörü makalesine savaş sisteminin artık daha iyi, ama hâla biraz hantal olduğunu; savaşları tıpkı ikinci oyundaki kadar zor bulduğunu, pek çok ufak hatayla karşılaştığını; envanter ve iksir ekranlarının henüz tam oturmadığını; Geralt’ın zıplama ve tırmanma yeteneklerini beğenmediğini belirterek devam etmiş.
Bununla birlikte, daha sonra eve döndüğünde kendini Witcher 2’yi tekrar kurarken bulduğunu itiraf etmiş. Ayrıca her quest’in sahiden de bir hikayesi olduğuna, oyunun gerçekten de bir Witcher gibi hissetmenizi sağladığına ve yeni ‘Witcher-Sense’ özelliğini çok beğendiğine deyinmeyi de ihmal etmemiş.