Uzaylılarla savaşmak mevzubahis olduğunda laf dönüp dolaşıp X-COM ekibiyle elde ettiğimiz muhteşem zaferlere gelir asker. Dile kolay, taaa 1994’ten beri devam eden, Amiga ve MS-DOS cephelerinden kalma bir harpten bahsediyoruz burada. Hepsinin öyle ya da böyle ayrı bir yeri vardır şanlı tarihimizde. 2012 yılında ismimizdeki tire işaretini atıp, XCOM olarak yeniden cepheye çıktığımızda da çok canlar yakmıştık doğrusu. Ve şimdi, aradan geçen üç senenin ardından XCOM 2 operasyonu altında uzaylıların canını okumaya atılıyoruz bir daha. Ve sen, asker, bu savaşın önemli bir parçası, hatta şansın yaver giderse madalyalı bir efsanesi olmak üzeresin!
Üzgünüm, kaybettik!
Biliyorum, bu senin için şok edici bir gelişme olacak ama son savaşımızı kaybettik asker. Evet, kaybettik. Bana tarihimize kara bir leke, uğursuz bir gün olarak geçen o günü hatırlatma… sakın hatırlatma… (yoksa sana bir hafta patates soydururum). Nasıl mı oldu? Aslında senin de bildiğin gibi Enemy Unknown operasyonu gayet iyi başlamıştı. Ama her nasılsa adına şans denen o nankör olgu bir noktadan sonra bizi terk etti ve uzaylı düşmanlarımız savaştan galip çıkıp dünyayı tamamen ele geçirdi. Tamamen! (XCOM 2, ilk oyunun genişleme paketi olan Enemy Within’i yok sayıyor ve ana oyun olan Enemy Unknown’un ortalarında bir yerde insanlığın savaşı kaybetmeye başladığını kabul ediyor. Yani mechlere, genetik askerlere ve tüm o diğer eklentilere bay bay deyin). Maalesef durum bu…
Şu televizyonlara, radyolara, meydanlara asılı afişlere bak. Bak ve uzaylıların bizi karalamak, kendilerini yüceltmek için giriştiği propagandaları kendi gözlerinle gör. Neymiş? Güya yıllar önce bizi kurtarmaya, aydınlatmaya gelen barışçıl bir halkmışlar da başımızdaki kana susamış kişiler, yani biz, onlara boş yere saldırıp hiç yoktan milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuşuz. Ama neyse ki uzaylılar o kadar bağışlayıcı ve cömert (!) bir ırkmış ki bizi affedip medeniyetlerini bizimkiyle birleştirmişler. Hah! Duy da inanma! Ama işin acı tarafı ne biliyor musun asker? Siviller onlara inanıyor, onlara güveniyorlar. Ve bizleri de terörist sanıp bizden korkuyorlar. Ahmaklar…
Ama üzülmek yok! Asker dediğin düşünce değil, icraat adamıdır. Mağlubiyetimizin üzerinden 20 yıl geçmiş olabilir, uzaylılar tüm dünyayı hakimiyeti altına almış olabilir. Fakat bu vazgeçeceğimiz, kanımızın son damlasına kadar savaşmadan teslim olacağımız anlamına mı geliyor? Efendim? DAHA YÜKSEK! Ha, şöyle… Tabii ki hayır! Savaşıyoruz! Ama eskisi gibi değil. Çünkü uzaylılar çok kalabalık. Yeni kurdukları Advent birlikleri bize göre sayıca çok üstün… O nedenle vur-kaç taktiği uygulayarak, gizlice çarpışıyoruz. Gerilla taktiği uyguluyoruz. Yoksa yok olup gitmemiz işten bile değil.
Ne dedin? Advent kim mi? Uzaylıların hesabına çalışan, şu zırhlı ve silahlı güvenlik güçleri tabii ki. Dış görünüşleri tamamen insanca. Ama o kaskların altındaki düşünceleri kim okuyabilir ki? Para için mi onlarla çalışıyorlar? Onlara gerçekten inandıkları için mi? Yoksa kaçırılıp değişime uğratılmış, beyinleri yıkanmış köleler mi bu askerler? Bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bizi öldürmekten çekinmedikleri. Ve bir de kanlarının aktığı… hehehe!
Sessiz ve derinden
Her şeyden önce şunu kafana sok asker: dünyanın belirli bir noktasına göstere göstere kurduğumuz üssümüz artık yok. Var ama yok. Çünkü kaçak hayatı yaşıyoruz ve üssümüz de tıpkı bizim gibi sürekli yer değiştirebilecek bir şekilde tasarlandı. Olay yerine göz göre göre indiğimiz ve düşmanlarımıza direkt olarak saldırdığımız günler de geride kaldı. Vakit, gölgeleri dost edinme ve hedefimize gizlice, görünmeden yaklaşma vakti…
Tabii bu demek değil ki tüm görevleri ateş etmeden, sadece gizlenerek geçebileceğiz. Hayır! Yoksa bu bir XCOM operasyonu olmazdı. Gizliliğin esprisi hedefimize olabildiğince yaklaşmak ve düşmanlarımızın işini en kısa sürede bitirmekten geçiyor. Adamlarımızı istediğimiz konumlara yerleştirdikten sonraysa (sıra tabanlı) savaş bizim ilk atışımızla ve yerimizi belli etmemizle başlayıveriyor (Oraya kadar görünmeden gidebilirsek elbette). İşin kötüsü çok fazla oyalandığımız takdirde Advent’in destek birimi çağırabilmesi… Ve bunu çatışmanın herhangi bir noktasında, başında, ortasında ya da sonunda yapabiliyorlar. O nedenle sürekli tetikte olmamız gerekiyor asker.
Cephede sadece Advent güçleriyle çatışmıyoruz elbette. Uzaylı istilacılarımız da hemen oralarda bir yerde bizleri bekliyor. Eski düşmanımız Yılan-Adam’ın Snake Lady kod adı altında yeniden savaş alanına döndüğünü söyleniyor. Kendisi için tam bir femme fatale (ölümcül kadın) desem abartmış olmam herhalde… Diliyle adamlarımızı dibine çekebiliyor, vücudunu etraflarına dolayıp canlarını çıkarıveriyor, tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de silah kullanıyor. Tabii bir de eski belalımız Berserker’in geliştirilmiş versiyonu var. İstihbarat kanalımızın dediğine göre oluşturduğumuz tehdit arttıkça karşımıza çıkan uzaylıların sayısı, boyutu ve türleri de artacakmış. O nedenle gevşemesen iyi edersin asker!
Peki bizim ellerimiz armut mu topluyor? Tabii ki hayır! Aksine emrimizin altında Ranger, Specialist, Sharpshooter, Grenadier ve şimdilik adı bir sır gibi saklanan beş yeni birim var. Ranger, adından da anlaşılacağı gibi, bir yakın dövüş ustası ve kılıç kullanma konusunda da pek bir maharetli. Specialist peşi sıra uçan minik drone’u sayesinde pek çok teknolojik numara yapabiliyor (Bunların arasından şimdilik sadece hacking kabiliyetini biliyoruz fakat oyun çıkmadan daha fazla detayın geleceği kesin). Sharpshooter yeni keskin nişancı sınıfımızı oluştururken Grenadier ise el bombası uzmanımız olacak. Belirli sayıda görevi başarıyla (ve de canlı) atlayan birimlerimizin yetenekleri kazandıkları tecrübelere oranla gelişecek (Ayrıca dış görünüşlerini kafamıza göre modifiye etme, onları isimlendirme gibi seçeneklerimizin ikinci oyunda da yer alacağını ekleyelim. Hatta bu sefer cinsiyetlerinden tutun da hangi ülkenin vatandaşı olduklarına kadar her bir şeylerini kurcalamak mümkün olacak).
Ama bunun bir savaş olduğunu da unutma. Eğer bir birimin savaş alanında ölürse onu kaybedersin. O nedenle ekibine gözün gibi bakman, onları sevmen, başlarını okşaman ve kundaklaman gerekecek. Ancak ağır yaralı ya da ölü bir birimi omzuna atıp tahliye noktasına götürmeyi başarabilirsen onları kurtarabilirsin de… Tahliye noktası demişken artık onu da görev sırasında senin belirlediğini, taktiksel düşünmek zorunda kalacağını belirteyim.
Rastgele!
Hatırlayacağın gibi Enemy Unknown operasyonunda hangi görevi seçersek seçelim aynı haritaya gidiyor, belirli görevleri yerine getiriyorduk, ki kendi adıma o operasyonun en zayıf bulduğum yanı buydu. Ama o günler artık geride kaldı! Çağ atlama zamanı geldi! Bundan böyle hem haritalar hem de görevler bölüm başlarında rastgele olarak oluşturulacak (Tabii bu nasıl olur, sağlıklı bir sonuç verir mi, yoksa durmadan aynı haritalara denk gelip kafayı yer miyiz henüz bilemiyoruz ancak yılların deneyimi Firaxis’in boş vaatlerde bulunmayacağına güvenebiliriz. Gibi. İnşallah).
Buna ilaveten XCOM tarihinde ilk kez savaşa ikincil görevler de ekleniyor. Bunlar genellikle falanca terminali hackle, düşman destek birimi çağırmadan önce alanı terk et gibi şeyler olacak gibi görünüyor. Ama yine de savaş alanındaki her şeyi yapmayı seven benim gibi kimseler için işin içine yeni bir tat ve heyecan katacakları kesin.
Hatırlarsan Enemy Within’de “meld” görevleri vardı. Bazı düşman teknolojilerini belirli bir turn sonucunda ele geçiremezsek kendi kendilerini imha ediyorlardı. O özellik de (Enemy Within yok sayılmasına rağmen) XCOM 2 operasyonunda yerini koruyacak. Hatta bu da bir parça geliştirilip üstüne yeni bir loot sistemi eklenmiş. Öldürdüğünüz düşmanların üzerini aradığınızda rastgele bir silah, ekipman parçası vb bulabilecek, bunları üssünüze geri götürmeyi başardığınız takdirde onları kullanabileceksiniz.
XCOM 2 operasyonuyla ilgili şimdilik vereceğim bilgiler bu kadar. İlk saldırı önümüzdeki kasım ayında PC cephesinde başlamış olacak. O zamana dek yeni detaylar için bizimle kal asker! Çekilebilirsin!