İnceleme - Killzone: Shadow Fall

Yeni Bir Nesle Endüstriyel Bir Merhaba.

 

 Bu yazı daha önce Oyungezer Dergisi'nde yayınlanmıştır.

PlayStation 4 ile yatıp kalkıyorum resmen.

Aralık ayının dergi dosyasını hazırlamak için de, oyunları test etmek için de DualShock 4'ü kaptığım gibi kimseye koklatmamamın ceremesini çekiyorum. Konsolda FPS ve ben. Asla uyuşamadık. Sadece bir kez, o da Dust 514'ün klavye - fare desteği olduğundan, yakınlaşır gibi olduk. Sonra ı ıh. Yine karanlık. Ama işte sen misin hevesli çocuk gibi aleti ablukaya alan... Killzone: Shadow Fall da ellerimden öper.

Yeni nesil bir konsola bakarken exclusive bir oyun seçmek önemlidir. Çünkü eldeki cihazı mümkün mertebe layığıyla kullanan bir oyun olacaktır elinizdeki. Konsolun parlak yönlerini öne çıkaracak, onu daha çabuk tanımanızı sağlayacaktır. Killzone: Shadow Fall, (Adın Darth KSF olsun) türlü eksikliklerine rağmen bu görevi yerine getiriyor gibi gözüküyor. O eksikliklerin sizin için ne derece önemli olduğunu ise, yazının devamında öğreneceğiz.

Sen Kalk, Patlat...

Oyunumuz, Killzone 3'teki patlama ve Helgan'ın yaşanamaz hâle gelmesi ile açılıyor... ve Türkçe olarak. Evet, oyun hem dublaj hem de altyazıda Türkçe desteği sunuyor. Yuppa!... değil tam olarak. Çünkü çeviride bazı aksaklıklar var ve cümlelerdeki vurgular, coşkular birbirini tutmuyor. Bunun için sizi son sayfadaki ekstraları okumaya davet ediyor ve ön bilgi veriyorum: Bu tümüyle K:SF'un suçu değil.

Neyse, hikâyeye devam edelim biz. Helgan'a olanlardan sonra ISA da mültecilere Vekta'da bir şehir tahsis eder. Bu şehirle Vekta'lıların arasında Duvar inşa edilir, arada da geçişler yasaklanır. Tahsis edilen New Helgan (Yeni Helgan)'da yaşayan Vekta'lılar ise yaka paça evlerinden atılır. Biz, Lucas Kellan da burada başlıyoruz oyuna. Bir çocuk olarak. Bu noktadan sonrasını oyuna saklayıp erişkin hâlimizle göreve çıkmaya başladığımıza gelebilirim. Çünkü bu noktada iş hikâyeden çok yeni nesil cihazımızın yapabildikleri ile alâkalı.

K:SF, çok güzel görünüyor. Hele büyük bir televizyonda, iyi imkânlar verildiğinde muhteşem oluyor. Tamam, Frostbite'ın bazı ışık alaverelerine sahip olmayabilir ama sağlam temellerle, güzel görünüyor. Guerilla da bu grafik motorunu güzel tasarımla birleştirince, K:SF görsel bir şölen yaşatmayı biliyor.

Üstelik, oyun sizi yükleme ekranlarıyla sıkmıyor. Evet, oyunda ilk açtığınızda olan bir yükleme dışında hiçbir ekran yok. "İşte," diyorsunuz, "yeni nesil böyle kaput altı şeylerle de geliyor!" Demiyorsanız da deyin şimdi, çünkü benim dilimde tüy bitti PS2 => PS3 geçişini bekleyen insanlara. Perde arkasında da ciciler var artık.

Bu görsellik sadece modellerle, anti aliasing'le bitmiyor üstelik. Işıklarla, parçacıklarla, yansımalarla, tümüyle güzel etraf. Üstelik K:SF sizi dar koridorlara da hapsetmiyor (ara ara sunsa da). Oyunun başlarını açık bir alanda geçiriyorsunuz. Haritalar çok büyük değil ama, sizi boğmuyor. Ormanlar, uzay, endüstriyel şehirler, lüks yaşam alanları. Ne ararsanız var oyunda. Kapalı mekânlar bile senaryo gereği öyle.


...O Senaryoyu

Tam bu güzelliklerin arasında hikâyeye geri dönmek lazım diyor ve heyecanı düşürüyorum. Killzone serisi, kendince ortalamanın üstünde bir hikâyeye sahip. Arada birkaç zayıf halkası olsa da (hangi dünyanın yok ki) ilgi çekici kalmayı başaran bir seri. K:SF'da bu işi batırmıyor. Yani, fazla batırmıyor.

Ortada çok güzel bir iyilik-kötülük-grilik tartışması var. Oyunun ilk repliklerinde anlıyorsunuz bunu. Ama, oyundaki karakterler sanki bunun altını dolduramıyorlar gibi. Karşınızdaki tüm o yeni nesil karakterler bir robot sanki. Beyinlerine 4 cümle yüklenmiş, çevrelerinde dönüyorlar sadece. Karakterlerin bir sevilebilirliği, tutunabilecek bir vasıfları yok gibi. Size sadakati 10 küsür yılla perçinlenmiş bir karakterin sizi silmesi tek bir cümleye bağlı iken, hangi ilişkinin değerini tartışabilirsiniz ki?

Üstelik, ufak detaylarını yine ekstralarda bulabileceğiniz Killzone tarihçesi de biraz irdeleniyor burada. Uzunca süren bir savaş var, bir tarafta Neo-Nazi ("Ama kendilerine Neo-Nazi onlar" -Sinan) diğer tarafta faşist bir demokrat topluluk ve bunların amansız savaşı söz konusu (demokrasiyi faşizmle yayıp zorla gırtlaktan sokma eylemi efendim, var öyle bir şey).

Ama bu savaşın nedenselliğinin altı dolacak gibi oluyor, sonra dolamıyor. Uğruna edilen laflar var, bölüm arasındaki 2 dakikalık videoda çöpe gidiyor herşey. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki, hikâyedeki taraflar artık değersiz geliyor gözünüze. Ölseler de, kalsalar da, savaşsalar da aynı yani.

Tam Bu Anda Ta Ta Ta!

Yine de oynanış yetişiyor imdadınıza, tok vuruşlu silahlarla düşmanların önüne atılıyorsunuz. Oyunun vuruş hissi seriye sadık. Silah yelpazesi de öyle. Burada, yanınıza OWL adında bir robot geliyor ve kendisi dokunmatik alanı kullanıma sunuyor. Doğru yöne parmağı itip direktifi veriyor, L1 ile hedefe yolluyorsunuz. İlk başlarda rahatsız gibi gelse de çok hoş bir hava katıyor oynanışa.

Üstelik PS4'e dair özellikler bu kadar da değil. Etrafta bulduğunuz ses kayıtları DS4'ün hoparlöründen geliyor, canınızın durumunu koldaki ışık belirtiyor. Yeşilden sarıya, oradan yanıp sönen kırmızıya doğru gidiyor. Ölünce de kıpkırmızı kalıyorsunuz. Adrenalin paketlerinizle OWL sizi kaldırıyor, kaldığınız yerden devam ediyorsunuz.

Hoparlör kısmı güzel olsa da, ölme kısmına fazla maruz kalıyorsunuz. Çünkü K:SF deneme-yanılma ile oynanıyor. Mesela ikinci bölümde enerji çubuklarının yerlerini değiştirerek ilerleyeceğinizi kimse söylemiyor size. Ben “bu ne bu ne” diye dolandığım için buldum ama, sıkıntı çekenler olmuş. Aynı şekilde düşmanla çatışırken de ilerledikçe iş standarda bağlıyor. Tek yol var, başka türlü geçemiyorsunuz bölümü.

Diğer bir sorunsa terbiyesizlikten geliyor. Görsel kalite ve detay artınca, düşman çevreden ayırt edilemez oluyor. Kaliteli görselliğin böyle bir yan etkisi olacağını öngörmemişiz işte. J.J. Abrams filmlerinden kalma lens flare efektleriyle ışıl ışılken bir anda taranıyor ve ölüyorsunuz. Düşmanların yerlerini belleyip tekrar deniyorsunuz. Sonra tekrar, sonra tekrar.

Arkadaşlarla İki El Atalım

K:SF'un bir de multiplayer ayağı var. Eski günlerden beri bu kadar detaylı harita kişiselleştirmesi yapmadığım bu sistem ilgi çekici. Neredeyse hangi yolların açık, hangilerinin kapalı olacağını bile seçtiğiniz bu ekrana rağmen haritalar küçük, ağır bir Call of Duty havası estiriyor. Oyun modları konusunda da yeni birşey sunmayan K:SF, fenomen olmasa da ilgilenenleri çekecek düzeyde. Dinamik görev yapısı zaten Killzone 2’den beri var. Gerçi Battlefield seven birisi olarak, kitlesel savaşları daha çekici buluyorum ben. Tercih meselesi.

Bu Nesil Olur Ama

Oyunun aksaklıkları var, evet. Ama onlara rağmen Killzone: Shadow Fall iyi bir yeni nesil temsili olarak geliyor bana. Bir önceki nesilde ilk gün alınacak oyunlarda bu kalite yoktu. Sabit 60fps, 1080P kalite, konsolun tüm yeni özelliklerini bir şekilde tanıtmayı başarma, atmosferi bunlarla kurup oyuncuyu ekrana kilitleme ve hikâyede en azından sonunda düzgün bir bağlama yapma oyunun artı yönleri. Multiplayer, oyunu almak için öncelikli sebep değil. Farklı yollarla ilerlemek de. Ama K:SF başarılı bir oyun olmuş.

Size konsol aldırmaz belki ama, konsolunuz varsa yanında durmayı hak eder. Eğer normal zaman oyunu olsaydı, bu kadar insaflı davranmazdım tabii. Yenilik zamanında anlayış gerekir bazen.

KÜNYE

Tür: FPS

Yapım: Guerilla

Dağıtım: Sony, PSN

Sistem: PS4

Kutulu Fiyatı: -

Dijital İndirme: 159 TL (PSN)

Yaş Sınırı: 18

Dahası İçin://www.killzone.com

 

NOTU:

7+ / 10

 


Ekstralar

AMA O DUBLAJ NEDEN ÖYLE?

K:SF'nin dublajlarının suçu oyunda değil aslında. Bu tür sistemlerin dublajı süregelen bir süreç değildir aslında. Tek tek ses dosyaları açılır, birbirilerinden bağımsız olarak tekrar kaydedilir ve oyunda birleştirilir. Bu da ne yazık ki başı sonu belli olmayan diyaloglar oluşmasına sebep olur. Shadow Fall bu konuda eksikli ama bu oyunun değil sistemin işleyişinin suçu işte (zamanında bir eğitim seti çevirisinde yer aldığım için, içeriden gizli bilgidir).

BU ADAMLARIN DERDİ NE!

Dünya ağır bir nükleer savaşta harabe olunca, kolonizasyon başlar. Bir tarafta UCA(Kolonistler) diğer tarafta ICA (İttifak) galaksiye açılır. Bir Güneş sisteminde Vekta ve Helgan'ı bulurlar. Vekta cennetir, Helgan volkanik ama metal dolu cehennem. ICA, UCA'yı Helgan'da yaşamya zorlayınca öfke birikir. Orada mutasyon geçiren halk Helghast ve Vekta halkı ta ki Helgan gezegeni yok oluncaya kadar kan kusturur birbirine. İşte, Killzone: Shadow Fall'a kadar olan süreç en kısa haliyle böyle açıklanır.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum