Bu yazı daha önce Oyungezer dergisinde yayınlanmıştır.
Suç denen şey üzerinde bulunduğunuz toprak parçasıyla doğrudan bağlantılı ve dolayısıyla göreceli bir kavram. Dürüstlük, diğerlerinin yaşam hakkına saygı gibi evrensel değerleri bir yana koyarsak, yaşadığınız ülkedeki birilerinin kararlaştırdığı kurallara göre yaşama mecburiyeti, ister istemez hepimizi biraz "suçlu" yapıyor. Bazen aklımıza geleni söyleyerek, bazen de bildiğimiz bir şeyi saklayarak suçlu ilan ediliyoruz.
Diğer yandan banka soyguncularını, kiralık katilleri ve diğer “kötüleri” bizim gibi sıradan suçlulardan ayıran bir şeyler var. Onların yaşamı ağır riskler ve ağır bedellerle çevrili. Belki kumarda bütün parasını, malını mülkünü, çocukları için sakladıkları birikimleri bir çırpıda ortaya koyan insanlardan o kadar da farklı değillerdir. Yine de ellerinde silahları ve taktıkları maskelerle bir bankaya veya dükkana girdiklerinde, kendilerini biz risk alamayan sıradan insanlardan üstün gördüklerine şüphe duymuyorum.
Payday'i muhtemelen duymamışsınızdır, zira güzel fikirleri olmasına rağmen ciddi kusurlara sahip bir oyundu. Left 4 Dead misali dört arkadaşınızı yanınıza alıp soygunlara çıkmak, farklı hedefleri haklamaya çalışmak kulağa güzel gelse de, oyun bu temayı yeterince sahiplenememişti, bir süre sonra tek yaptığımızın polis dalgalarını durdurmaktan ibaret olduğunu fark ediyorduk. Hedefler değişiyor, mekânların yerlerine yenileri geliyor ancak nihai durum değişmiyordu. “Biz çatıyı delerken, polisleri oyala” veya “Termal matkap çalışırken polisleri oyala” gibi iki görev tipinin özünde o kadar da farklı olmadığını hemen anlayıveriyor insan.
Payday kötüydü ama konsepti iyiydi. Zombilerden kaçmaktan sıkılmış oyuncular için bir suç çetesinin parçası olmak iyi bir seçenekti. Ama maalesef çete hep mutsuzdu. Görevler başarılsa, her şey yolunda gitse de soyduğumuz bankanın kapısından tek tek giren o 300 polis, ölürken yanlarında gerçeklik hissini de götürüyordu.
Payday 2 abisinin hatalarından ders almış, onun üstüne eklemekle kalmamış, adeta küllerinden doğmuş bir oyun. Sizi heyecanlandıracak, uğruna akşam planlarınızı değiştirmenize neden olacak türden bir eğlence. Silahlı soygun dendiğinde aklınıza ne geliyorsa, bu oyunda işte tam olarak o var. Gizliliğe, hıza, dikkate önem veren görevler, sürekli olarak değişen dinamikler ve hepsinden önemlisi adneralin hissi. Bir kuyumcuya girip havaya ateş ettikten sonra yaptığım şeyin bir soygun olduğunu söylemek ve muhtemel kafa karışıklıklarının önüne geçmek hiç bu kadar güzel hissettirmemişti. Verilecek o kadar çok örnek var ki...
Bütün suçluların bağlanabildiği Crime.net üzerinden bir kuyumcuda yüklü miktarda para olduğunu söyleyen bir iş alıyorsunuz. Bundan sonrası size ve değişkenlere kalmış durumda. İsterseniz maskeleri takar, vitrin camını kırıp içeri dalarsınız. İsterseniz de arka sokakları gezip bir arka kapı veya yan pencere bulmaya çalışırsınız. Elbette karşınıza bir sivil ya da güvenlik görevlisi çıkıp çıkmayacağını ya da kaç tane çıkacağını bilmiyorsunuz. Camdan bakan bir sıradan vatandaşın sizden şüphelenip polisi araması veya yoldan geçen birinin yine şans eseri herkesi yerde yatarken görmesi gibi ihtimalleri mümkün olduğunca göz önünde bulundurmanız gerekiyor.
BENİ SEVENLER ELİNİ KALDIRSIN
Payday 2'de olayların nasıl şekilleneceği, anlık kararlarınız kadar yeteneklerinize de bakıyor. Örneğin yanınızda keserle gezen bir Enforcer varsa, normalde dakikalarca uğraştıracak kapı ve ATM'leri anında açabiliyorsunuz. Techinican'larsa etrafa koydukları tetikli patlayıcılarla kasaları açabiliyor. Toplulukları kontrol etmek ve çatışmalarda çeşitli avantajlar kazanmak için Mastermind sınıfı var. Yalnız yakaladığı bir polisi sizin tarafa çevirmek, rehinelerin kalbini kazanıp onların sizi iyileştirmesini veya kurşun vermelerini sağlamak konusunda uzman kendisi. Kafanızda neden rehinelerin ceplerinde kurşunla gezdiği gibi bir soru oluşabilir ancak bu, cevabını sadece yapımcıların bildiği bir soru.
Payday 2 oynayan kitlede, seviyelere bağlı olarak biraz elitizm var yalnız. Yani yüksek seviyeli bir oyuncu değilseniz, çok belirli, ödülü sınırlı görevler dışında, gruplardan anında atılma ihtimaliniz yüksek. Buna başta gıcık olabilirsiniz ama elinizde bir keser, patlayıcılar veya gruba destek olacak bir yeteneğiniz yoksa gerçekten de o grupta yer almanızın da anlamı yok. O yüzden makul bir süre boyunca aynı basit görevleri tekrar tekrar yapmanız gerekecek. 31. seviyeye ulaşıp vücut zırhını kuşandığınızdaysa aşağı yukarı çoğu çatışmada ve pozisyonda etkili olacak hale geliyorsunuz. Buraya gelmenin kolay yolu, yüksek seviyeli arkadaşlarınızı yanınıza alıp basit görevleri hızlıca bitirmek. Ama öyle bir ekip kuramıyorsanız biraz sıkıntıya hazır olun.
Seviye dönemini atlattıktan sonra oyunun asıl zevkli olduğu kısımlar ufaktan başlıyor. Biriktirdiğiniz yeteneklerin, puanların ve tecrübenin ödülünü işte burada alacaksınız. Çünkü kabul edelim, herhangi bir hazırlığın ya da eylem planın olmadan bir bankaya veya dükkana dalıp “Bu bir soygundur” demek insanı gaza getirse de, polisle karşı karşıya gelmek Payday 2'de ceza niyetine koyulmuş. Çatışmalar zevkli değil çünkü polisler olay mahalline geliyorsa bir şeyleri yanlış yapıyorsunuz demektir. Bu ceza mekaniğinin içinde özel polisler, kalkanlı birimler veya helikopterlerle bindirme yapan özel timler olması çok şey fark ettirmiyor. Polis gördüğünüzde yaptığınız, iyi bir nokta bulup kesik kesik atışlarla sayıyı azaltmanın çok ötesine geçemiyor maalesef.
BİR SANA, İKİ BANA
Soygun sonrasında sıra geliyor para ve puanların paylaşımına... Paranın büyük bir kısmının deniz aşırı ülkelerde bulunan ve henüz kullanamadığınız hesabınıza ve küçük bir miktarın da normal hesabınıza geçtiğini göreceksiniz. Ben bu incelemeyi hazırlarken yapımcılar hâlâ "kazandığınız paralarla sığınağınızı ve arabanızı değiştirebileceksiniz" sözünü yerine getirmemişti. Ama başka ülkelerin bankalarında biriken paralarımızı bu değişiklikler için harcayacağız. Normal parayla ise başarılı görevlerin sonunda verilen bonusları satın alabiliyoruz. Şahsen bu bonusların "bir kart çek, arkasında ne varsa senin olsun" mantığıyla verilmesini biraz yadırgadım. 40. seviye olduğumda bile zibilyon tane silah eklentim olmasına rağmen bir tane maske düşmemişti henüz. Bu makus talihimi ortaya sermemek için birlikte oynadığım oyunculara “maskeleri önemsemiyorum", "bu tür oyunların asıl problemi maske takanlar” gibi ipe sapa gelmez yalanlar sallamaya başladım sonunda.
Payday 2'den şahsen çok keyif aldım, ama o keyfi alacak seviyeye gelene kadar biraz uğraşmam gerekti. Oyunun sunduğu deneyim Left 4 Dead gibi çerezlik eğlenceden ziyade planlı programlı oynamayı gerektirdiğinden, bunun hakkını verecek insanları bulmaya bakın. Yeteneklerine ve laf dinleyeceğine güvendiğiniz oyuncu bir çevreniz varsa sizi gerçekten güzel saatler bekliyor.