10 da yetmez 100 tane...
Devamını okuO kadar çok oyun çıkıyor ki, hangi birisini takip edeceğini şaşırıyor insan. Her birisinden söz etmek imkânsız elbette.
Bazı oyunları çıkar çıkmaz oynayamıyoruz. Arada oynayabildiklerimizin de hepsi için o anda bir şeyler yazmak imkânı olmuyor. Bazı oyunlar ilk çıktıklarında dikkat çekmeyip daha sonrasında radarımıza girebiliyor. Kimi oyunlar kötü çıkıyor, ama sonrasında toparlanıp iyi hale gelebiliyor. Bütün bu oyunlardan da bir şekilde bahsetmek, en azından oynayıp da fikir sahibi olduğumuz oyunlar hakkında bir şeyler paylaşmak istiyoruz.
Bunun için de ara formül olarak “Daha önce 1-2 defa yazdığımız ‘Oynadınız Mı?’ yazılarından yeni bir seri çıkarabilir miyiz?” diye düşündük, “Seriye de yakın zamanlarda oyun severlerle buluşan SCHiM ile başlayalım” dedik.
Gölgelerden şahitlik ettiğimiz bir hayat…
SCHiM, Ewoud van der Werf ve Nils Slijkerman tarafından geliştirilen bir oyun. Bir süre önce takibe almış, Steam Next Fest demo önerileri arasında kendisine de yer vermiştim.
O yazıda “Öyle Amerika’yı yeniden keşfedenlerden değil. Gayet basit, minimal bir oyun. Ama yine de dikkatleri çekmeyi başaracak; görsel tasarımı, renk seçimleri, müzikleri ve sözcükleri kullanmadan anlatmayı başardığı hikayesiyle “basit ve güzel” oyunlar arasına adını yazdıracak gibi görünüyor” demiştim. Oyunu oynadıktan sonra fikirlerimde bazı değişiklikler olmakla birlikte, 3 aşağı 5 yukarı benzer tespitlerde bulunmak mümkün.
Görsel yönden zaten nasıl bir şey beklememiz gerektiğini zaten demosunda görmüştük. Minimal tasarımını güzel renk tercihleriyle destekleyip karşımıza hoş görünen bir oyun çıkarmışlar. Müzikleri de oyunun görsel tarzıyla uyumlu. Bu açıdan demoda gördükleriniz sonrasında ne bekliyorsanız onu sunan bir oyun olduğu söylenebilir.
Hikâye anlatımı konusunda da bir değişiklik yok beklendiği üzere. Herhangi bir diyalog kullanmadan, sadece görselleriyle anlatıyor hikayesini. Bu da iyi uygulandığında sevdiğim yöntemlerden.
Oyunun hikayesini özetleyecek olursak, gölgelerde yaşayan bir nevi “ruh” olarak değerlendirilebilecek bir varlığı yönetiyoruz. Sahibiyle ayrı düşen bu gölge-ruh, oyun boyunca bir gölgeden diğerine zıplaya zıplaya sahibine kavuşmaya çalışıyor.
Tabii anlatılan tek şey ayrı düşen gölge ile sahibinin buluşması değil, bu yolculukta bir yandan da o kişinin hayatına ve geçirdiği evrelere şahitlik ediyoruz. Oyunun başlarında hızlı akıyor hikâye. Bir nevi öğretici bölüm işlevi gören ilk birkaç bölümde çocukluk yılları ve üniversite hayatı hızlıca akıp geçiyor. Yeri geliyor arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp bisiklet sürerken görüyoruz, yeri geliyor kız arkadaşının terk etmesiyle kalbinin nasıl kırıldığını. Mezuniyet sonrasında da iş güç sahibi oluyor tahmin edilebileceği gibi.
Günün birinde işten kovulunca hayat kahramanımız için çekilmez bir hal alıyor. Tam olarak bu noktada gölge ile sahibinin birbirlerinden koptuklarını görüyoruz. Bu noktadan sonra da gölge-ruhun sahibi ile buluşma çabalarını izliyoruz. Oyunun finali de fena sayılmaz. Karakterimizin hayatına anlam katan bir şey yaşadığını söyleyeyim, spoiler vermeden geçeyim bu bölümü.
Hikayeyle oynanışı birleştiren şey “gölgeler”. Zaten “Schim” Felemenkçe’de gölge demek. Oyunun odak noktasının gölgeler olması da gayet doğal, öyle değil mi? Küçük ve sevimli varlığımız, bir gölgeden diğerine zıplaya zıplaya takip ediyor sahibini.
İki gölge arasındaki mesafe atlayıp da aşamayacağı uzunluğa ulaştığında da alternatif yöntemler denemesi gerekiyor; yürüyen insanların, hareket eden araçların gölgelerine atlamak veya bir ipten diğerine sallanmak gibi.
Kimi zaman da tuşlara basıp kapıları açıyor, trafik ışıklarını kontrol edip trafiğe yön veriyor, forkliftlerin taşıyıcı bölümlerini hareket ettirip gölgeleri uzatıyor, daha önce ulaşamadığımız noktalara ulaşabiliyoruz.
Bu noktaya kadar genel itibariyle iyi olarak değerlendirilebilecek yönlerinden bahsetmiş olduk. Öte yandan bazı sıkıntıları da belirtmeden geçmemek lazım.
Oyun mekanikleri çok da çeşitlilik göstermiyor. Aslında yaptığımız şey hep aynı, bir gölgeden diğerine zıpla dur. Arada yukarıda bahsettiğim gibi bazı mekanizmalardan istifade edip daha uzun mesafeleri aşmamız gerekiyor, o kadar. Gerçi çok da acımasız yorumlamak istemem, böyle bir oyundan daha fazlasını beklemek de haksızlık olabilir.
Fakat mekaniklerin değişmemesinin yanında bir nokta daha var ki, işte onunla birleştiğinde oyunun yaşattığı genel tecrübeyi aşağıya çekiyor bu durum. Bir noktadan sonra bölümlerin tekrara düştüğünü ve bazı bölümlerin de lüzumundan fazla uzun tutulduğunu söylemek mümkün. Arada tasarımdan kaynaklanan sebeplerle birkaç bulmacayı ilk seferinde geçemeyip yeniden denemek durumunda da kalabiliyorsunuz. Hal böyle olunca da aldığınız keyif ister istemez düşüyor. Bana kalırsa en çok eleştirebileceği nokta da tam olarak bu “tekrara düşme” konusu.
Öte yandan kendimce bir çözüm önerim de var bu sorun için. SCHiM’i bir oturuşta oynamaya çalışmamak. Evet, sadece 3-4 saatte bitirebilecek bir oyun. Öte yandan böyle oynadığınızda, en azından bazı bölümlerde, “bitse de gitsek” noktasına gelebilirsiniz. Bunun yerine, ara ara açıp birkaç bölümü oynarsanız, bu sıkıntıyı aşmanız mümkün.
Toparlayacak olursak, demosunu oynadıktan sonra düşündüğüm gibi “basit ve güzel” bir oyun olarak değerlendirilebilir SCHiM. Büyük beklentilere girmez, arada birkaç bölüm oynayıp çıkacağınız basit bir bulmaca oyunu olarak görürseniz, hayal kırıklığı yaratmayacaktır. Fiyatı da bir miktar yüksek kalıyor bizler için. Ama onun da indirimlerde makul bir düzeye inebileceğini düşünüyorum. Böyle bir indirimde denk getirirseniz, bir şans verilebilir.