Bazen düşünüyorum da benden iyi bir misyoner olurmuş. Son Jeton köşesini ne zaman devralsam hangi oyunu yazsam diye değil de bu sefer hangi macera oyunundan bahsetsem diye düşünmeye başlıyorum. Tabi misyonerlik kolay iş değil. Şimdi balta girmemiş bir ormandaki yerli bir kabileyi ziyaret etsem, onlara macera oyunu sevgisi aşılamaya, gözden kaçmış olabilecek efsaneleri tanıtmaya çalışsam muhtemelen önce temiz bir dayak yerim, sonra da kendimi bir kazanın içinde akşam yemeği olarak yavaş yavaş pişiyor halde bulurum. Neyse ki bu sayfalar o bakımdan daha güvenli. Yani umarım öyledir ve aranızda “akşama şunu bi pişirek” diye kötü düşünceler besleyen birileri yoktur.
GOBLIINS 2: THE PRINCE BUFFOON
|
Oydi oydi oydi, dirik oydi, dirik oydi
Şimdi ben cümleye böyle başlasam eminim ki çoğunuz Eser yine kafayı yemiş diye düşünür. Halbuki alsam telefonu elime, kardeşimi arasam, alo dediğinde “oydi oydi oydi, dirik oydi” desem bana ya “dobott doobot”, ya da “kukirinu, kurak kurak kukirinu” der. Neden mi? Çünkü Goblins serisi küçüklüğümüzün başında en çok vakit geçirdiğimiz, en çok eğlendiğimiz, en çok takıldığımız oyunlarından biriydi ve goblinlerin bu salak saçma diyalogları resmen aklımıza kazındı. Ama sizin için de geç olmuş sayılmaz; kimi zaman kahkaha atmaya, kimi zaman saçma sapan yerlerde takılıp kafayı sıyırmaya hazırsanız buyurun birlikte Goblins oynayalım. Böylece eğer bir yerde karşılaşırsak siz de bana gönül rahatlığıyla “doobot” diyebilirsiniz.
Dikkat edin de yerdeki post bir taraflarınızı ısırmasın.
Gobliins 2, Fransız Coktel Vision’ın müthiş Goblins serisinin ikinci oyunu. Sanıyorum oyunda (ve sayfadaki ekran görüntülerinde) ilk dikkatinizi çekecek olan şey ortam ve karakterlerin görselliği olacak. Coktel Vision’ın diğer bazı oyunlarında da rol almış Pierre Gilhodes’un kendine has çizimleri zaten başlı başına bir komedi unsuru. Buna bir de karakterlerin birbirleriyle olan etkileşimleri, birbirinden absürt olaylar, komik goblince diyaloglar girince ortaya tam bir eğlence çorbası çıkıyor.
Tabi hepimizin espri anlayışı farklı. Bana komik gelen size de komik gelecek diye bir kaide yok. Ama haydi ufak bir deneme yapalım. Oyunun açılış videosunda büyücü bize hikayeyi özetlemeye çalışıyor. Kral’ın oğlu Prens Buffoon kötü kalpli Amoniak tarafından kaçırılmış, bizim iki goblinimiz de prensi kurtarmak üzere görevlendirilmiş. Büyücü bunları anlatmaya çalışırken ekrana pırtlaya pırtlaya uçuşan bir arı giriyor ve büyücüyü taciz etmeye başlıyor. Önce büyücünün kendini tokatlamasını sağlıyor, sonra burnunu lastik gibi çekiştirip yüzüne çarpıyor, ardından kristal kürenin arkasına geçip “kıh kıh kıh” diye gülüyor. Bu sahneyi Goblins’in kendine has grafikleriyle izleyip de beğenmemek mümkün değil bence.
Winkle kibritle oynamayı bilmiyor, sürekli burnunu yakıp duruyor salak.
İnsanımsı Fingus ve tipsiz Winkle
Oyunda Fingus ve Winkle isminde iki goblini yönetiyoruz. Fingus zeki ve utangaç, Winkle ise aptal ama cesur. İkisi de envanterdeki ve ekrandaki eşyaları farklı şekillerde kullanabiliyor, karakterlerle farklı şekillerde etkileşime girebiliyorlar. Örneğin Fingus ilk ekrandaki sosisi almak istediğinizde deve kibarca sorarken, Winkle araklamaya çalışıyor ve kafasına sosisi yiyiveriyor. Bizim de amacımız genellikle iki üç ekrandan oluşan bölümleri çözüp ilerlemek. Bulmacaların çoğu hangi goblinle ne yapacağınızı doğru bulmak üzerine kurulmuş olsa da aralarda doğru zamanlama ile iki goblini birden kullanmanız gereken bulmacalar da var. Örneğin bunlardan bir tanesinde (ki küçükken Erce’yle beni en çok uğraştıran, çooook uzun süre geçemediğimiz bulmaca buydu) topumuzu araklayan ufaklığı yakalamak için Winkle ile doğru kapıdan girip çocuğu kaçırtıyoruz, tam bu sırada Fingus ile yine diğer bir doğru kapıdan girip yakalayıveriyoruz keratayı. Resimlerden de görebileceğiniz gibi bölümler birbirinden absürt detaylarla dolu. Özellikle de sonlara doğru bu absürtlük zirve yapıyor ve oyun git gide zorlaşmaya başlıyor, ne yapmanız gerektiğini çözmek için saçlarınızı tek tek yolmaya başlıyorsunuz. Ama bu tatlı bir zorluk, denediğiniz şey işe yaradığında mutlu oluveriyorsunuz.
Aman bıçağa dikkat, az daha gidiyordu kelle.
Bu yazıda çok fazla şirin, sevimli, eğlenceli gibi kelimeler kullandım ama oyunun müziklerinden de bahsetmesem olmaz. Müzikler resmen şirin ötesi :) Şu yazıyı yazdığım süre boyunca bir yandan da ıslıkla çeşitli bölümlerden melodiler öttürdüm durdum, çünkü oyunun kısacık tekrarlı parçalardan oluşan müzikleri müthiş derecede akılda kalabilme yeteneğine sahip. Tabi yıllardır beynime kazınmış olmalarının da etkisi olabilir, çünkü ben bu oyunu ilk Amiga’da oynadım, sonra defalarca PC’de oynadım, PSP’de oynadım, Android’de bile oynadım. ScummVM sağ olsun böyle klasikleri denemek istediğinizde bunu en kolay biçimde, istediğiniz platformda yapabilmenizi sağlıyor. Hatta oyun Android cihazlar için Google Play Store'da üçleme olarak 10 liraya satılıyor, aynı üçleme GoG üzerinden de 6$ karşılığında her türlü sistemde sorunsuz çalışan ve içinde serinin üç oyununu da barındırır halde mevcut. Yani bu oyunu denememek ve “vay be hakkaten ne şirinmiş, ne eğlenceliymiş arkadaş, ne güzel bulmacaları varmış” dememek için hiçbir bahaneniz yok. Çünkü eğer bir yerde karşılaşırsak, ben size “uylağ uylağ, uylağ la” dediğimde “ha” derseniz bozuşuruz.
İyi bir zamanlama sayesinde yaratığın ağız hareketleriyle Winkle'ın sesini birleştirebiliyoruz.
Gobliiins: İlk oyunda esrarengiz biri vudu bebeği kullanarak King Goblin’e işkence yapıyordu ve biz de üç küçük goblinimizle birlikte bu işin çaresini bulmak üzere yola koyuluyorduk. Büyücümüz Ignatius eşyalar üzerinde büyüler yaparak büyümelerini, hareket etmelerini, canlanabilmelerini falan sağlayabiliyordu. Grubun kası olan Asgard yumruklarını kullanarak eşyaları kırabiliyor ve devirebiliyordu, ayrıca merdiven haricindeki eşyalara da tırmanabilen tek goblindi. Grubun beyni olan Opus ise üçü arasında eşyaları alıp kullanabilen tek goblindi.
Goblins Quest 3: Üçüncü oyuna Blount ismindeki tek goblinle başlıyor, ama sonrada papağan Chump, yılan Fulbert ve büyücü Ooya gibi yol arkadaşları ediniyorduk. Ayrıca oyunun başlarında bir kurt tarafından ısırıldığımız için çeşitli bölümleri kurtadam olarak oynamamız gerekiyordu. Oyunun ileriki kısımlarında ise Blount’un Gobliins 2: The Prince Buffoon ile alakasını öğreniyorduk.
Gobliiins 4: Son oyunda amacımız King Balderone’un kayıp karıncayiyeni Riri’yi bulmak, ama elbette ilerledikçe karşımıza birbirinden tuhaf engeller çıkıyor. Karakterlerle konuşabilen ve envanter kullanabilen akıllı goblinimiz Tchoup, kardeşlerinden Perluis kaba kuvvet goblini, Perluis ise büyücü goblin. Bu üçleme de kesinlikle ilk oyunu çağrıştırıyor
Duvarımdaki tablolardan biri. Seviyorum diyorum, neden inanmıyorsunuz?
Çünkü bence en güzeli ikincisi :) İlk oyun seriyle yeni tanışmak isteyenleri olaydan soğutabilir çünkü oldukça zor kısımları var. Hotspot isimlerinin görülmemesi, karakterlerin ölebilmesi, hata yapma imkanı gibi özellikler yeni oyuncuları zorlayacaktır. İki ile üç arasında seçim yapmam zor oldu, çünkü Goblins 3’ü de çok severim.
Ama oyuna tek karakterle başlamamız, her ne kadar yanımıza aldığımız karakterler çok eğlenceli olsalar da bir Fingus-Winkle ikilisinin yerini dolduramamaları gibi sebeplerden dolayı eleme yaptım. Dördüncü oyun (2009’da çıktı) her ne kadar Goblins ruhunu koruyor olsa da 3D olması benim için bir artı değil. Goblins dediğin 2D olur arkadaşım!
[ Moderator Tarafından Silinmiştir. ]