Sevdiğiniz oyun için ne kadar harcamaya razısınız?
Devamını okuVanilya döneminden itibaren World of Warcraft oynayan bir oyuncunun, oyuna devam etmese bile dünyadan tam anlamıyla kopabileceğine inanmıyorum. Şahsen lise dönemindeki kadar boş vaktim yok ve dürüst olmak gerekirse oyundaki en iyi karakterlerden birine sahip olma düşüncesi de artık bana o kadar da anlamlı gelmiyor. Buna rağmen hayatımdan aylar verdiğim bu dünyadan haberdar olmak istiyorum. Birlikte kılıç salladığım yoldaşlarım neler yapmışlar, kötülerin başına neler gelmiş ve elbette “Nereye gidiyor bu Azeroth” sorusuna hep bir cevabım olsun istiyorum. Shadowlands belki şimdilik göstermiyor olsa da çok ama çok önemli bir ek paket olacak. Battle for Azeroth’da ucundan işlenen ama henüz bir yere varmayan ölüm ve ölüm tanrıları konusu biraz daha net hale geliyor.
Shadowlands’i ve beraberinde olay örgüsünü başlatan olay Sylvanas’ın perdenin diğer tarafındaki ortağıyla beraber belki de Azeroth tarihindeki en “yürek yemiş” hamlelerden birini yapmasıyla başlıyor. Sylvanas en güçlü kahramanların bile yaklaşmaya tereddüt ettiği, Lich King’in donmuş tahtına tek başına ulaşıyor. Orada Lich King ile bizzat karşılaşan Sylvanas, onu yenip Helm of Dominion’ı kırıyor ve yaşam ve ölüm arasındaki perdeyi belki de bir daha kapanmamak üzere kaldırıyor.
Yıllarca tahtından kalkmayan Bolvar, karşısında böyle bir kalabalığı görünce şaşırmış olsa gerek
Battle for Azeroth’daki olaylar planlı bir savaş hazırlığıydı. Buradaysa tam anlamıyla bir kaos hâkim. İki tarafın da önemli kahramanları, perdenin diğer tarafındaki bir güç tarafından Shadowlands’e kaçırılıyor ve kahramanlar apar topar onları kurtarmak üzere çaresiz bir hamle yapmak zorunda kalıyorlar.
Cesur ölü dünya
Blizzard’ı pek çok konuda eleştirebilirim ancak ek paket geçişleri artık bunlardan biri değil. Shadowlands'in açılışı bütün oyuncular için eş zamanlı oldu. Sunucular kapanmadı, arka planda işler değişirken biz bitmeyen bir video izlemek zorunda kalmadık. Paket geldiğinde bizi Shadowlands’e çağıran olay örgüsü başladı. 20 dakikalık görev zinciri sonuda kendimizi gidilebilecek en kötü yerlerden birinde, Shadowlands’in cehennemi olabilecek Maw’ın pençesinde bulduk.
Kyrian olmak bireyin bütün geçmişi ve kimliğinden vazgeçmesi anlamına geliyor.
Shadowlands’in başı bence en iyi Warcraft ek paketlerinden biri olan Legion’ı fazlasıyla andırıyor. Legion’daki tehlikeyi herkes iyi kötü biliyordu, ancak tehdidin boyutunun anlatılması için hem oyuncunun hem de hikayedeki karakterlerin zorlandığı ve hatta ucu ucuna kurtuldukları bir senaryo gerekiyordu. Shadowlands’de en kötü ruhların tutulduğu bölge olan Maw artık Jailer’ın alanı olmuş durumda. Oyuncular ve kahramanlar hiçbir ittifak kurmadan, ne ile karşı karşıya olduklarını bilmeden bu gücü doğrudan karşılarına alıyorlar ve işler elbette ki oldukça kötüye gidiyor.
Shadowlands’i heyecan verici yapan detaylardan biri de bu aslında; ortada sadece kötü bir karakter ve ona bağlı güçler yok. Aynı zamanda 16 yıllık sürede öldürdüğümüz bütün kötüler, kaybettiğimiz bütün kahramanlar da kendilerini o veya bu şekilde Shadowlands’de buluyorlar. Burası neredeyse sonsuz bir alan, ancak biz kritik olan beş bölgede macera yaşıyor olacağız. En kötülerin yuvası Maw, Ruhların bekçileri Kyrian’lara ev sahipliği yapan Bastion, doğaya bağlı ruhlar olan Fae’lerin yaşadığı bölge Ardenweald, savaşçı ruhların Maldraxxus’u ve kusurlu kişilerin gittiği Revendreth var elimizde. İçeriği henüz tamamen bitirmemiş olmama rağmen söylüyorum, Shadowlands oynayabildiğim kadarıyla en çok keyif aldığım Warcraft ek paketi oldu.
Eski dost düşman olmaz mı gerçekten?
Warcraft’ın eski paketleri ile karşılaştırmak gerekirse, oyuncuyu görevler ve hikaye elementleri ile kendine bağlayan, oyuncuların kendi maceralarını yaşamasına olanak vermeyen bir oyun ortaya çıkmış. Bunu kötü bir şeymiş gibi söylemiyorum. World of Warcraft’ın ilk hallerinde tasarımcılar ve yazarların anlattığı hikayeler yerine oyuncuların kendi maceralarını yaşamalarına imkân veren bolca küçük detay varken, Shadowlands örümcek ağı gibi işlenmiş bir olay örgüsü sunuyor. Biraz daha detaylandırmam gerekirse; Vanilya WoW’da Stranglethorn vadisindeki arenada belirli aralıklarla çıkan sandıkları kapabilmek için bütün gün savaşabilirdiniz. Burada öyle bir durum yok. Eğer boş bir alan varsa (ki yok) orası mutlaka bir görevle alakalı bir içerik için ayrılmıştır.
Warcraft’ın son dönemdeki hali için “eğlence treni” yakıştırılması yapılıyor ki bu yanlış bir tasvir sayılmaz. Level 50’den 60’a kadar olan süre boyunca bir oyuncu olarak zorlanmıyor, keşfetmeye çalışmıyor ve sadece oyunun ardı ardına sunduğu hikâye elementlerini sindiriyoruz. Bir süre sonra da hem bölgeleri tamamen bitiriyor hem de oyunun sonundaki içeriğe hazır hale geliyoruz. Vanilya ve oyunun erken sürümleri dünyayı biraz da bilerek boş bırakarak oyuncuya kendi hikayesini yaratmasına imkan verirken, özellikle Legion’dan itibaren biraz daha çizgisel bir yol izleniyor. Aralarından hangisinin “doğru yol” olduğu tartışmaya açık bir konu ancak Shadowlands hikâye anlatımı konusunda kesinlikle kardeşlerinden birkaç adım önde gidiyor.
Açık dünyada çok keyifli bölüm canavarı dövüşleri var. Örneğin Scmidt’i yenebilmek için çevredeki bombalarla kalkanını kırmak gerekiyor.
Bunda sadece oyun mekaniklerinin değil aynı zamanda kurulan dünyanın eski ve yeniyi layığıyla bir araya getirmesinin de payı büyük elbette. Oyuna ilk olarak Bastion’da başlıyoruz. Buraya gelmeyi hak eden asil ruhlar, geçmişleri ve endişelerinden arınarak ruhları gözeten yeni bir varlık olan Kyrian haline geliyorlar. Kyrian’ların taşıdıkları ruhlar ise öncelikle Arbiter tarafından gözetilip, yargılanıyor. Biraz Harry Potter’daki seçmen şapka durumu söz konusu yani. Bastion’da mesela hem bu ırkın çalışma prensiplerini görüp onlara yardım ediyoruz hem de eş zamanlı olarak bütün Shadowlands’i etkisi altına alacak bir isyanın başlamasına tanık oluyoruz. Görevler arasında içeriği boş olanlar yok değil ama onlar bile bir şekilde asıl hikâyeye hizmet ediyorlar. Bu sayede oyuncu daima dünyanın sunduğu senaryo elementleriyle ödüllendirilmiş oluyor.
Shadowlands’in bir güzel yanı da ölümleri sonrasında bir daha göremediğimiz karakterleri iyisiyle kötüsüyle bir kez daha görebiliyor oluşumuz olacak. Elbette kötülerden bahsetmek gerekirse onların çoğunu bizzat bu cehenneme yolladığımız için işler biraz daha karışık bir hal alabiliyor. Buna rağmen Uther Lightbringer gibi isimleri yeniden görüp onlarla etkileşime girebilmek güzel. Bu tanışmalar her zaman sıcak ve dostane olmasa bile…
Kyrian’lar nasıl “aracı varlıklar” olmuşlar anlamıyorum. Bizi değil de herhangi birini boynundan tutarak uçurmaya kalkanın illa ki sorunları olacaktır.
Shadowlands’in Jailer ve Sylvanas’ın henüz tam netleşmemiş komplosu üzerine kurulmuş daha derin bir hikayesi var ve olay örgüleri her zaman bir şekilde asıl hikayeye bağlanıyor. Bu sebeple de oyunda amaç olabildiğince çabuk son seviyeye ulaşmak değil de senaryo örgüsü dahilindeki taşların doğru yerlere yerleştiğinden emin olmaya dönüşüyor. Her ne kadar bölgeleri atlamak mümkün olmasa da, bir görevi atladığınızda veya görmezden geldiğinizden bir nokta olduğunda, adeta çok önemli bir yapı taşının eksik olduğunu hissediyorsunuz.
Bastion pek çok yönden kafamdaki cennet tasvirlerine uyuyordu. Geniş vadiler, akan sular ve az da olsa maceraya imkan verecek vahşi hayat… İyi veya kötü bir şekilde burası tamamlandığındaysa neredeyse tam tersi bir tema ve kültüre sahip bir bölge olan Maldraxxus’a geçiyoruz. Bu bölgeye sadece içinde savaş ateşi yanan güçlü ruhlar girebiliyor. Zaten girer girmez bütün oyunun nasıl karanlıklaştığını, karakterlerin Scourge’da görülen “zombilere” ve “abominationlara” ne kadar benzediğini fark ediyorsunuz. Bölgeler arasında daha önce de farklar vardı ama Warcraft’da şimdiye kadar bu kadar keskin bir fark görmemiştim. Açıkça söyleyeyim ben buna tam anlamıyla bayıldım. Oyun sürekli olarak rutini bozmaya çalışıyor. Tam görevlerden sıkılmaya başladığınız anda, bambaşka temalı bir görev geliyor. Bu sefer de Bastion’ın kırları banallaşmaya başladığında kendinizi bir anda zombiler ve canavarlarla dolu bir arenada buluveriyorsunuz.
Daha önce yapamadıklarım listesinden “kuş olup kur yapmak” maddesini tamamen siliyorum.
Bu yazıyı yazdığım sıralarda oyunda 58. seviyeye gelmiştim ve bunda biraz da Blizzard’ın suçu olduğunu söylemem yanlış olmaz. Oyunun kendisi yavaşlamasa da, metinlerin ve görevlerin saklandığı altyapı yükü kaldıramadı ve Shadowlands yoğun oynandığı akşam saatlerinde çalışmaz hale geldi. Bu yüzden iki akşam boyunca gelebileceğimin çeyreği kadar gelişme elde etmiş olmam o kadar da hoşuma gitmedi pek tabii.
Shadowlands hakkında konuşmak için biraz erken olsa da şimdiye kadar gördüğüm içerik beni fazlasıyla mutlu etti. Birazcık klişeler olsa da gerçekten nereye bağlanacağını merak ettiğim bir senaryo var. Oyun sonu içeriği ve Shadowlands’in oyuncularını ne kadar günlük görevler ve tekrarla boğacağı işin rengini belirleyen ana element olacak. Eğer sadece senaryoyu ve olay örgüsünü görmek üzere oyuna başlayacaksanız hiç düşünmeden ölümün perdesini aralayabilirsiniz. Eski dostları doğal ortamlarında görmek ve ölüme meydan okumak için pandemi döneminden daha güzel bir fırsat olabilir mi?
Ardenwealth’de gezerken sanat tarzının Ori and the Blind Forest ‘a olan benzerliği dikkatinizi bolca dağıtacak
Shadowlands gibi detaylı bir genişleme paketini max levele ulaşmadan ve endgame içeriklerini görmeden yorumlamak tabii ki olmaz. O yüzden biz de incelememizi bu şekilde oyunda ilerledikçe parçalar halinde paylaşacağız, buna bir nevi 'ilerlemeli inceleme' diyebilirsiniz.
Oyunun bana göre şimdilik artı ve eksileri şu şekilde:
+ Birbirinden farklı ve özgün 5 farklı dünya
+ Hikaye çok farklı noktalara ilerliyor
+ Sınıflar arası denge güzel
- Oyuncular “raydan çıkamıyorlar”
- Karakterler sanki biraz tutarsız davranıyorlar
Ara Karar: World of Warcraft Shadowlands pazara sağlam bir giriş yaptı. Kartlarını doğru oynarlarsa Legion kadar sevilen ve önemli bir ek pakete dönüşebilir.