Bazı oyunları tanıtırken farklı oyunlardan faydalanmayı seviyoruz aslında, kolayımıza geliyor. Mesela bu oyunu size anlatmaya çalışırken ‘Diablo gibi’ diyebilirim, böylece kafanızda anında bir şeyler canlanır. Ama aslında bunu yaparken işin hack’n’slash kısmını benzettiğimi de söylemem gerekir, aksi halde bunun da bir loot-fest olduğu yanılgısına düşebilirsiniz. Oyunun tür olarak roguelike oyunlara selam çaktığını da söyleyebilirim. Ama o zaman da oyunda kalıcı ölüm olduğunu düşünebilirsiniz; halbuki prosedürel yaratılan zindanları, rasgeleleştirilmiş eşyaları falan kast ediyorumdur. En iyisi siz şimdiye kadar söylediğim bu şeyleri aklınızın bir kenarında tutun, ben size Children of Morta’yı sıfırdan anlatayım.
Children of Morta bir aksiyon-ryo-hack’n’slash-roguelite oyun. Roguelite, unsurları gereği oyunculara gerçek anlamda yüksek tekrarlanabilirlik sunan bir tür ve CoM da bunun en iyi örneklerinden birini karşımıza çıkarıyor. Ama CoM her şeyden önce bir aile oyunu, bir aileyi anlatan, bir ailenin yaşadığı zorlukları, güzellikleri, heyecanları, birlikteliği, sıcaklığı, mücadeleleri anlatan bir oyun. Oyunun merkezindeki bu tema her şeyin üzerinde.
Daha önce kaç oyunda bir ailenin altı ferdiyle birden zindanlara girebildiğinizi bir düşünün bakalım, bulamadınız değil mi? O halde sizleri Bergson ailesiyle tanıştırayım. Nesiller boyunca Morta dağının koruyuculuğunu yapmış bir aile bu, kendileri de dağın yamacında yaşıyorlar zaten. Ancak son zamanlarda dağa bir şeyler olmuş, dağın derinliklerindeki yaşam kaynağı bozulmuş ve içinde yaşayan canlıları kana susamış canavarlara çevirmiş. Aile olarak görevimiz sorunun kaynağına inmek ve Corruption (yozlaşma) diye anılan bu olaya bir son vermek.
Oyunun başında John Bergson ile iniyoruz ilk zindanımıza. Oyunun aksiyon kısmı tıpkı Diablo gibi işliyor, bolca saldırı tuşuna basıp karşımıza çıkan düşmanları doğrayıp duruyoruz. Belli bir XP topladığımızda level atlıyor ve bir yetenek puanı kazanıyoruz. Altı karakterin de farklı yetenek ağaçları var ve bu yetenekler güçlü oldukları alanları öne çıkarıyor.
John kılıç ve kalkan kullanan adamımız, ailenin babası. Mark ailenin büyük oğlu, yumruk ve tekmelerini kullanıyor. Linda okçumuz, Kevin bıçakları büyük bir ustalıkla kullanan küçük oğul, Lucy ailenin büyücüsü, Joey ise Ben amcanın oğlu, elinde kocaman çekiciyle iriyarı bir genç. Örneğin John yetenek puanı kazandıkça zırhını geliştirebiliyor, Linda yayıyla ok yağmuru yağdırmaya başlayabiliyor, Kevin tam bir rogue olarak ortadan kayboluyor ve düşmanlara gizlenmiş halde müthiş zararlar verebiliyor vs vs.
Bu karakterler hikayede ilerledikçe açılıyor ve kısa süre içerisinde zindana inmeden önce altı karakter arasından seçim yapabilir halde buluyorsunuz kendinizi. Peki ama levelini iyice arttırdığınız, yeteneklerini açtığınız ve oyun stiline alıştığınız John yerine neden 1. Level Linda ile oynamak isteyesiniz ki? İşte oyunun bu noktada bulduğu çözüm harika ve ‘aile’ kavramını bir kez daha öne çıkarıyor.
Her karakter belli miktarda yetenek puanına (4, 8, 14 ve 20) sahip olduğunda bir ‘aile özelliğini’ açıyor. Mesela John tüm aile fertlerinin maksimum sağlığını arttırıyor, aile fertlerinin de kendine has bir rünü kullanabilmelerini sağlıyor, ölümcül bir zarar gördüklerinde ortaya çıkıp onları koruyabiliyor. Kevin tüm ailenin düşmanın zayıflıklarını anlamasını sağlıyor ve kritik vurma şansını yükseltiyor. Bunun gibi şeyler. Yani tüm aile üyeleriyle oynayarak ve onları geliştirerek aslında tüm aileyi birden güçlendirmiş oluyorsunuz ve oyunun ileriki kısımlarındaki zorluğunu düşünürsek bunu yapmanız da şart.
Ha benim yine de bunlarla işim olmaz, yemişim aileyi, tek tabanca takılırım diyorsanız öyle bir şansınız da yok :) Çünkü uzun zindan turlarının ardından oynadığınız son karakter yorulabiliyor (zindan süresine bağlı) ve dinlenene kadar da sağlığı ciddi ölçüde azalıyor. Yani bu durumlarda o karaktere ara vermek ve diğer aile üyeleriyle tura çıkmak zorunda oluyorsunuz.
Altı Bergson’un da oynanışı birbirinden gerçekten farklı, bazılarına alışmak diğerlerine göre daha zor. Mesela ben şu ok ve büyü işini bir türlü tam olarak beceremedim, özellikle de durarak atış yapmak beni bir hayli zorladı başlarda. Ama sonra karakterlere ısındıkça, yeteneklerini geliştirdikçe her birinin tam bir Bergson olduğunu ve düşmanlar karşısında harikalar yaratabildiklerini gördüm :)
Rasgele yaratılan zindanlar oyunun roguelite kısmının özelliklerinden biri. Genellikle her zindan 2 veya 3 kattan oluşuyor ve sonuncu katta da zindanın boss’uyla karşılaşıyoruz. Ancak burada da şöyle bir durum var, hemen aceleyle ikinci kata ineyim, koşturarak üçüncü kata ulaşayım, hop oradan da boss’u bulayım derseniz başarılı olma şansı düşük. Çünkü her katta sizi güçlendiren rünler, lütuflar, kalıntılar, cazibeler ve dikili taşlar var ve bunları buldukça ilerleyen katlar ve boss için güçlenmeye başlıyorsunuz.
Rünler yeteneklerinize katkıda bulunurken, lütuflar yanınıza bir bonus veriyor (mesela düşmanlarınıza saldıran menzilli bir yardımcı gibi), kalıntılar geçici olarak bazı özellikler kazandırırken (cooldown sonrası yeniden kullanılabiliyorlar), dikili taşlar tek seferliğine bazı özelliklerinizi geliştiriyor (kritik şansı, xp toplama hızı vs gibi), cazibeler ise yine tek sefer kullanabileceğiniz bazı bonuslar veriyor. Ayrıca yine haritaların çeşitli kısımlarında yan görevler ve hikayeler de bulabiliyorsunuz (ilk başlarda bulacağınız köpek, ailesi katledilmiş bir çocuk, yolları bir canavar tarafından kesilen bir tüccar grubu vs gibi) ve bu hikayecikler oyunun daha anlamlı hale gelmesini sağlıyor.
Ha bir de büyükanne Margaret var tabii. Zindanların bazı kısımlarında Rea yazıtları önünde buluyoruz kendisini ve böylece Rea Kitabı’nın güçlerine de kavuşuyoruz. Zindanlarda topladığımız morv (para birimi) ile satın alabileceğimiz bu güçler düşmanlardan düşen morv miktarını arttırmak gibi yine işe yarayan güçler sağlıyor bize.
Unutmadan, morv sayesinde Ben Amca silahlarımızı ve zırhlarımızı da güçlendirebiliyor, kritik şansımızı arttırıyor, saldırıları savuşturma şansımızı yükseltiyor falan. Klasik bir roguelite özelliği olarak zindanda ölene kadar topladığınız tüm parayı beraberinizde getiriyor ve bir sonraki tura satın aldığınız geliştirmelerle daha güçlü olarak başlıyorsunuz. Bu sayede hiçbir zindan turu boşa gitmiş gibi hissettirmiyor.
Children of Morta, bugüne kadar piksel grafikli bir oyunda gördüğüm en mükemmel sanat yönetimlerinden birine sahip. Oyunu her başlattığınızda karşınıza Bergson ailesinin evi geliyor ve bunun piksel piksel işlenmiş bir resim olduğuna inanmakta zorluk çekiyorsunuz (hemen ardından evin içine zoom yaparak girince o güzelim pikseller karşılıyor bizi). Sırf bu da değil, oyunun animasyonları olağanüstü. Tamam, zindanlarda onca harala gürelenin içerisinde animasyonlara pek dikkat edecek vakti olmuyor insanın ama eve döndüğümüzde, aile bireyleri arasındaki hikaye parçacıklarında gördüğünüz animasyonlar, karakterler arasındaki hareketler insanın ağzını açık bırakacak kadar iyi. Oyun bu konuda benden tam puan aldı.
Elbette bu kadar güzel bir oyunun da eleştirilecek noktaları var. Örneğin zindanların kendisini temizlemek, bossları öldürmekten daha zor. Onca uğraşla karşısına dikildiğiniz boss’u ilk seferde öldürmek hafif bir heyecan düşüşü yaratmıyor değil. Üstelik boss’lar genel olarak menzilli saldırılara daha açıklar, sürekli olarak etrafta çemberler çizmek ve menzilli saldırı kullanmak (bu yakın savaşçı John’un kılıç yağmuru da olabilir, ok ve yay da, Kevin’in etrafınıza bıçak fırlatması da) neredeyse her seferinde işe yarıyor. Boss’un tepenize atladığı anlarda da kaçınma hareketini kullandığınızda işler zaten iyice kolaylaşıyor. Halbuki normal zindanda bu taktiklerin sökmediği bir ton düşman var, boss’lar niye bu kadar aptal olmuş onu anlamadım.
Çok ender de olsa zindanın bir yerinde sıkışıp kalabiliyorsunuz, bu da gözden kaçmış bir hata olsa gerek. Her ne kadar başıma tek bir kez gelmiş olsa da sonuçta böyle bir şey olma ihtimali var ve bu durum iyice ilerlediğiniz bir zindanda başınıza gelince üzücü olabiliyor.
Oyunu oynarken çıkardığım notlarda eksi diye işaretlediğim iki şeyin bunlar olması aslında oyunun kalitesini gösteren bir detay. Elbette zorlasam birkaç eksi daha çıkarabilirim, mesela bunun temelinde hikaye tabanlı bir oyun olduğu için bitirince tekrarlanabilirliğinin acayip derecede düştüğünü söyleyebilirim. Sonuçta ortada bir loot manyaklığı yok Diablo gibi, tekrar oynamanın tek sebebi başarım tamamlamak olabilir. Ya da oyunun gamepad tanıması için gamepad’i oyunu açmadan önce çalıştırmak gerekmesi bir eksi yan ama verdiğim puanı etkileyebilecek düzeyde bir sorun değil bu.
Farkında olmadan yazdıkça yazmışım, ama kafanızda Children of Morta’nın nasıl bir oyun olduğu güzelce canlansın istedim. Güzelce canlansın ki birbirinden ihtişamlı AAA oyunlar arasında gözden kaçırmayın, bu yılın önemli cevherlerinden biri radarınıza takılsın, merak edin, bir şans verin. Üstelik oyunun Türkçe dil desteği de var ve fiyatı da gayet makul. Ben büyük çoğunlukla İngilizce oynadım (öylesini tercih ediyorum) ancak Türkçe çevirisine de göz attım ve hiç de fena olmadığını söyleyebilirim. Bence siz de “neymiş yahu bu Children of Morta?” diye sormuşsunuzdur artık kendinize, cevabın kalan kısmını da kendiniz bulun derim.
Başlıklar
Children of Morta, içinde barındırdığı hack'n'slash ve roguelite öğelerini aile kavramıyla nefis biçimde harmanlamış ve ortaya son derece kaliteli ve sarıcı bir deneyim çıkmış.
- Oyun içerisinde aile kavramını müthiş biçimde işlemeyi başarmış
- Animasyonları gerçekten çok üst seviyede
- Piksel grafiklerine bakmaya doyum olmuyor
- Karakterler çeşitli ve farklı hissettiriyor
- Anlatıcının tonlamaları çok iyi
- Türünün hakkını veriyor
- Ufak tefek buglar var ama göz ardı edilebilir
- Tekrarlanabilirliği zayıf
- Prosedürel zindan yaratımında biraz daha çeşitlilik olabilirdi