Pripyat'tan Normandiya'ya, Stalingrad'a ve Bastogne'a uzanan dev bir hikaye.
Devamını okuDays Gone - İnceleme
Başkası değil de kendi olduğu anlarda çok güzel oyun aslında
PlayStation 4'e özel olarak çıkış yapan oyunlar herhalde %90 oranında üst seviye oluyor diyebiliriz sevgili Oyungezerler. Aklıma gelen tek istisna The Order 1886, geri kalan tüm özel yapımlar için öyle ya da böyle standartın üzerinde bir kalite söz konusu.
Bend Studio'nun geliştirdiği Days Gone'sa ne yazık ki diğer yapımlarla The Order 1886 arasındaki bir bölgede takılı kalmış gibi gözüküyor. Zombiler (gerçi oyunda zombi değiller de Freak'ler), kıyamet sonrası dönemi ve hayatta kalma gibi detaylar beni hemen kendisine çekmeyi başarıyor. Ancak Days Gone aklınıza gelebilecek bir sürü yapımdan esinlenmiş, ama hepsinin iyi yanlarını almaya çalışırken bunu yarım yamalak becerebilmiş bir oyun.
Not: Freak'ler aslında zombi değiller, hastalanmış canlılar. Ancak sürekli olarak Freak demek yerine zombi demeyi tercih ettim.
Hikaye ve macera hissiyatı olarak The Last of Us'tan ödünç alınmış teknikler var, ama bunlar ustalıkla verilmediği için insanda aynı etkiyi bırakmıyor. Oynanış olaraksa bende çağrışım yaptığı ilk oyun Uncharted Serisi oldu. Bununla birlikte Nathan Drake gibi fantastik aksiyon sahneleri, dikey bölüm tasarımları falan da beklemeyin. Bu benzerlikler çatışma mekanikleri ve karakter kontrolüyle sınırlı diyebilirim. Esintiler saymakla bitmiyor, ama hiçbir esinlenme yeterli seviyede aktarılamamış onu da gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Oyunun kendisi olmaya çalıştığı yerlerse bunların tam zıttı, inanılmaz derecede başarılı. Ne yazık ki bunlar hikayenin sonlarına doğru karşımıza çıkıyor. Sanki bu güzellikleri "hak etmek" gerekiyor gibi hissediyorsunuz.
HİKAYE VASAT, YAN KARAKTERLER TATSIZ, AÇIK DÜNYA BAŞARILI
Days Gone'da Deacon St. John isimli bir motorcuyu oynuyoruz. Kendisi bir motorsiklet çetesi üyesi, aynı zamanda bir ödül avcısı ve kısmen de paralı asker. Baş yan roldeyse Boozer isimli kankası var, ancak olmasa da olurmuş. Aslında bir sürü yan karakter var ancak bir iki tanesi hariç hepsi alabildiğine sıradan ve unutulmak için yazılmış gibiler. Hatta hikaye boyunca karşımıza çıkacak iki baş kötü de hiç iz bırakmıyorlar.
Boozer'ı içeren görevlerin çoğu aslında temel mekanikleri tanıtmak için eklenmiş. Kağıt üstünde biricik dostumuz, ama karakter o kadar boş yazılmış ki onun için endişe duyamıyorsunuz. Başına gelen şeylere gram üzülmedim. Her ne kadar yapımcı biz The Last of Us klonu değiliz dese de hikaye bazında kesinlikle Naughty Dog'dan yararlanmaya çalışmışlar ve bunu da başaramamışlar. Bu hikayenin Tommy'si biraz da Tess'i Boozer, Sarah'ı ise şey aslında burada da Sarah ama bu sefer kızımız değil de eşimiz. Gerçi Sarah öldü mü kaldı mı bilemiyoruz.
Boozer, sadece senaryoda ona ihtiyaç olduğu için var gibi. Duygusal anlamda da olaylara hiçbir artı değer eklemiyor. Joel'ın kızı Sarah'ı hatırlayalım, Tess'in ısırıldığını öğrendiğindeki ruh halimizi bir yeniden yaşayalım... İşte bunların hiçbirini Boozer için hissetmeyeceksiniz. Yani Deacon'ın hikayesini yürütmeye çalıştıkları iki karakterden biri kendisi ve hatta %50-%60 Boozer için koşturuyoruz, ama yok, ı ıh. O duygusal bağ yok dostlar.
Karşımıza çıkan ilk iki yerleşke ve onların liderleri de sinir bozucu tipler aslında. Bir tanesi kafayı sıyırmış komplo teorisyeni, diğeriyse işçi kampının başındaki bir teyzemiz. İkisiyle de bolca diyalog kuruyoruz ve bir o kadar da görev alıyoruz, ama kendileri de Boozer kadar odun karakterler.
Üçüncü yerleşkeyle birlikte oyun şenlenmeye başlıyor aslında. Zira hikayeye etkisi olan, yaşaması için kendimizi feda edebileceğimiz isimler ilk defa burada karşımıza çıkıyorlar. Koca yürekli Iron Mike'ı anmış olayım böylece. Ancak bu karakterler bile bir Henry ve küçük kardeşi Sam kadar iz bırakmayacak. Muhtemelen oyunu bitirdikten birkaç ay sonra unutacaksınız.
Oyunun açık dünyası beni biraz ikilemde bıraktı diyebilirim. Yapımcıların şöyle bir sözü vardı: "Tüm dünya sizi öldürmeye çalışacak". Sezarın hakkı sezara, beklemediğiniz bir yerden çıkan zombi sürüsü, zombileşmiş kargalar, kurtlar, ayılar ve bunların enfeksiyon kapmamış normal hayvan halleri, hikaye ilerledikçe karşınıza çıkan yeni zombi türleri (gerçi çok fazla yok ama), farklı insan çeteleri, motorlu insan devriyeleri, özellikle benzin istasyonları civarlarında size pusu kuran insan grupları derken yerleşkeler dışında pek de güvende hissedemiyorsunuz.
Oyunun kontrolleri de belki yeni bir şey sunmuyor, ama bildiğimiz tüm her şeyi kusursuz bir şekilde işlemiş. Böylece oynanış yağ gibi akıyor (aynı şeyi ara sahneler ve görev yükleme anları için diyemeyeceğim). Silahlar ne yazık ki pek farklı hissettirmiyorlar. Vuruş hissi birbirine fazlasıyla yakın, silah türleri dışında farkı hissetmek güç. Üstelik düşmanlarımız da mermi yiyince pek sarsılmıyorlar.
Hayatımda hiç motora binmediğim için oyunun sürüş kısmı hakkında ne kadar isabetli yorum yapabilirim bilemiyorum. Bununla birlikte motor sürmek zorunda kaldığım anlar (ki oyunun yarısından fazlasıdır herhalde) pek de keyifli değildi. GTA V'teki gibi sevdiğim araçlara binip de sadece gezmek için gezdiğim hiç olmadı. Yahu etraf zombi kaynıyor, kurt kaynıyor, zombi ayılar falan var diyeceksiniz belki de ama zaman zaman tüm bu karmaşanın içinde huzur dolu anlar yaşamak oyuna değer katmıyor mu? Oregon'da bir zürafa besleyelim demiyorum, ama motorla uzun seyahata çıkarken iki defa çalan müzik de bu etkiyi yapmıyor.
Aslında ilk baştaki motoru sürmek yine keyifliydi, ancak hikaye gereği bu motoru kaybediyoruz ve sıfırdan bir motor toplamamız gerekiyor. Onu da güzel bir seviyeye getirene kadar uzun bir süre geçiyor.
ZOMBİ SÜRÜLERİ MUH-TE-ŞEM
Hatırlarsanız E3 2016'da Days Gone için bir oynanış videosu paylaşılmıştı, ağızlarımız açık kalmıştı. Deacon, koca bir zombi sürüsüne karşı hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Bunu da elindeki tüm mühimmatı kullanarak, çevresini avantajına çevirerek yapıyordu. Tabii ki oynanış videosu önceden kodlanmış şekilde bize sunulmuştu ve dikkatli gözler zombilerin mermi rüzgarından bile öldüklerini fark etmişti. Bununla birlikte daha önce hiç böyle bir şey görmediğimiz için yine de büyülenmiştik. Merak etmeyin zombi sürüleri oyunda mevcut. Hatta hikayenin sonlarına doğru açık dünya görevleri olarak her yerde karşımıza çıkıyorlar ve oldukça keyifliler. Aslında bu son aşamalara gelmeden önce de sürüleri birkaç defa görüyoruz, ama görev gereği ya sürüden kaçıyoruz ya da onları gizlice takip ediyoruz.
Ne yalan söyleyeyim sevgili Oyungezerler, en zor seviyede bu sürülere karşı savaş vermek bana inanılmaz keyif verdi. Hatta bunu alıp ayrı bir oyun yapsalar ve eş, dost ile sürülere karşı savaşsak tadından yenmez. Açık dünya görevi olan sürülerle başa çıkmak, hikayedekilerden çok daha kolay. Küçük sürülerde en fazla birkaç yüz zombicik oluyor, ancak ana görevlerdeki sürülerle kapışabilmek için harbiden tam donanım olmanız şart. Keza çevrenizi de çok iyi kullanmanız gerekli. Çünkü binlerce zombiden bahsediyorum efendim. Şaka değil, gerçekten binlerce zombiye karşı tek başınıza savaşıyorsunuz. Size nefes aldırmıyorlar üstelik. Sürekli ensenizdeler ve bazen sürüden kopan zombiler sağdan soldan önünüze de çıkabiliyorlar. Zaten en zor seviyede sürü sizi bir kere yakalarsa daha içinden çıkamıyorsunuz.
Sürülerle araya mesafe koymak için ya depara kalkmak gerekiyor (ki direnç güçlendirmelerini yapmadıysanız staminanız hemencecik bitiyor) ya da çevredeki araçları, engelleri, duvarları lehinize kullanmanız lazım. Ha, bunlar da size birkaç saniye kazandırıyor, dünya kadar vaktiniz yok. Artık etraftaki varili mi patlatırsınız, üzerlerine odun yığını mı düşürürsünüz, zayıf tahta bir köprüden aşağı düşmelerini mi sağlarsınız bilemiyorum.
Üstelik zombi dostlarımız grup halinde olduklarında daha da agresif hale geliyorlar. Hele çeşitli hava şartlarına göre hal ve tavırları da değişince alın başınıza belayı. Normalde 10 tane zombiyle başa çıkmak çok zor değil, ama bir sürünün son 10 zombisiyle uğraşıyorsanız hala dikkatli olmanız gerekli. Normal şartlar altında "Yok önce sen vur. Vallahi olmaz önce sen." şeklinde saldırıyorlar, ama sürü halindeyken o nezaketten eser yok. Kayıp Balık Nemo'daki martılar gibiler.
Tabii ki yapay zekanın yerin dibine utançla girdiği anlar da yaşanabiliyor. Keza bu zombi sürülerini parça parça yok etmek de mümkün. Yapay zekanın zaaflarını keşfettikçe sürüleri zorlanmadan temizleyebilir hale geliyorsunuz, ama keyif almak için bence tüm sürüyü tek bir seferde halletmeye çalışın efendim.
ARAYÜZE AŞIK OLMAK MÜMKÜNMÜŞ
Büyük bir artı da DS4 oyun kolunun dokunmatik bölümünün kullanılışına gelsin. Menüler hem akıcı, hem de her detaya anında tek bir el hareketiyle ulaşabiliyorsunuz. Güçlendirmeler, yetenek ağacı, hikaye, harita, hepsi dokunmatik padle anında önümüze geliyor.
Buna ek olarak oyunun büyük bir parçası olan kaynak toplama ve kaynak kullanımı da yine oyunun akışını azıcık bile bozmadan yapılabiliyor. Aslında aşina olduğumuz, zamanın yavaşlamasını sağlayan bir sistem var karşımızda. Bununla birlikte sistem kendi içerisinde çeşit çeşit dallara ayrılmış durumda ve her bir eşya yapma formülüne oyun akışından kopmadan ulaşabiliyoruz.
Hızlı seçimler de en kritik ihtiyaçlarımızı karşılıyor. Üçgen tuşu ile silahlarımız arasında gezebiliyor veya özel silaha geçiş yapabiliyoruz.
Yerden kaynak toplamak oyunun önemli bir parçasıve bu da oyunun temposuna zarar vermeden yapabildiğimiz bir şey olmuş. Bu ne kadar önemli olabilir ki diyorsanız The Division oynamanızı öneririm. Açacağınız her kutu için bir buçuk saniye kadar bir animasyona giriyorsunuz. Days Gone bir looter shooter değil, ama The Division kadar sık loot yapmanız gerekiyor. Eğer benzeri bir sistem olsaydı herhalde minik çaplı sinir krizleri geçirebilirdim. Aksine oyunun ritmi hiç bozulmuyor. Çevreyle etkileşimlere kadar her şey tıkırında.
DÜZ PLAYSTATION 4'TE PERFORMANS BİRAZ DALGALI
Konsola özel çıkış yapan oyun için böyle bir konuya parmak basacağım aklıma gelmezdi, ancak durum gerçekten düşündürücü. İnceleme kopyası elimize ulaştığında oyun gerçekten kan ağlıyordu. Motorun üzerindeyken 15 fps'yi geçemediğim anlar bile oldu. Düşük kare hızının yanında kaplamaların eksik yüklenmesi, görüntü ayarlarının düşmesi, partikül efektleri yüklenmediği için molotofların hasar vermemesi gibi sıkıntılar yaşadım. Ben oyunu bitirdikten günler sonraysa devasa bir güncelleme geldi ve bu sıkıntıların çoğu yok oldu. Oyunun kullanıcıyla buluşacağı hali düzgünse bundan neden bahsediyorum peki? Çünkü oyunun hikayesi ziyadesiyle uzun ve oyunu baştan sona tekrar bitirecek vaktim yok sevgili Oyungezerler. Güncellemeli halini de yaklaşık sekiz saat oynadım, performans sıkıntıları büyük oranda ortadan kalkmış, fakat yer yer kare sayısı rahatsız edici seviyelere düşebiliyor. Bu da %99 siz motor kullanırken oluyor ve beklenmedik kazalar yapmanıza sebep olabiliyor. PlayStation 4 Pro'daysa güncelleme sonrasında hiçbir performans sıkıntısı yaşamadım. Fakat belirttiğim gibi tüm hikayeyi baştan sona ikinci defa oynayamadığım için oyunun tamamına referans olma şansım şu an yok.
Bu sıkıntıyı en son Middle-Earth: Shadow of Mordor'da yaşamıştım. Fazla sayıda orku kendi saflarıma kattığımda performans sıkıntısı yaşıyordum, ancak bu sıkıntı daha sonra çözülmüştü. Days Gone bu açıdan daha iyi bir durumda ve çözülmeyecek bir sıkıntı değil gibi. Belki de ilk gün güncellemesiyle bu sıkıntıyı da ortadan kaldırmış olurlar. Zira sıkı bir çalışma içerisindeler.
Oyun görsel olarak doyurucu (gerçi Uncharted 4 ve Uncharted Lost Legacy gördü bu gözler) ve açık dünya ile motorsiklet gibi hızlı bir aracı birleştirdiği için performansta dalgalanmalar çok da şaşırtıcı değil. Neticede düz bir çizgi üzerinde ilerleyen oyunları optimize etmesi birkaç kat daha kolay. Buna ek olarak bir konsol neslinin daha son dönemlerini yaşıyoruz.
Deacon ayaklarının üzerindeyken performansa en ufak bir sıkıntı yaşamıyoruz. Bu konuda içiniz rahat edebilir. Hatta binlerce zombili ortamlarda bile oyun gayet akıyor.
SES TASARIMI, BÖLÜM TASARIMI, YAPAY ZEKA...
Benim için en büyük sıkıntılar aslında tam da bu başlık altında. Hikaye ortalama, oynanışsa yeni çok bir şey sunmasa da (dinamik hava şartlarını ayrı tutuyorum) oyuna keyif katıyor. Ama gelin görün ki bu teknik sıkıntılar oyundan aldığım keyfi inanılmaz derece baltalamayı başardı.
Deacon'ın yanı başındaki insanlara bile sanki ortam çok sesliymiş ve uzaktalarmış gibi bağırarak konuşması (bir, iki kere değil oyun boyunca böyle oluyor), zaman zaman silah ve efekt seslerini oyundan tamamen kaybolması, Deacon'ın yaptıklarıyla ağzından çıkan lafların birbirini tutmaması, yine kahramanımızın etrafta düşman bile yokken durduk panik bir halde konuşması veya birdenbire nefes nefese kalması gibi saçma sapan sıkıntılar mevcut.
Bölüm tasarımı da temel olarak aynı sıkıntılardan müzdarip Oyungezerler. Mesela Boozer'ın hal hatrini sormamız gereken bir ana görev var. Bu görev de yerleşkeden uzaklarda olmadığınız sürece başlamıyor. Üsten kilometrelerce uzaktayken birdenbire başlayan bu görev insanın sinirlerini bozuyor. Neden mi? Çünkü o kadar uzun yolu döndükten sonra (eğer ki zombi istilası olan yerleri temizlemediyseniz hızlı seyahat de edemiyorsunuz) Boozer ile aranızda geçen diyalog tam olarak şöyle:
Deacon: Hey Boozman,nasıl oldun ha?
Boozer: Sence nasıl görünüyorum (trip atıp işine döner)?
Ve bu anı yaşamak için gittiğiniz yola ek olarak üst üste iki tane farklı ara sahneyi kısa sürede geçmeniz gerekiyor. Her bir ara sahnede bi 15-30 saniye arası zaman alabiliyor. Ara sahneleri geçseniz bile yükleme ekranları da bir o kadar zaman tutuyor.
Ara sahnelerin ve yükleme ekranlarının zamanlamaları o kadar kötü ve bazen inanılmaz derecede sinir bozucu ki oyunun tüm temposunu altüst ediyor. Oyunun mekanikleri ne kadar akıcı ve sizi oyunda tutmaya yönelikse bölüm tasarımları da bir o kadar tersini hedeflemiş sanki. Neyse ki bunlar çözülemez sıkıntılar değiller.
Bir diğer eksi de yapay zekaya gidiyor. Zorluk seviyesi ne olursa olsun hala aynı tas aynı hamam aslında. Düşmanlar attığınız taşa, sesli zamazingolara falan odaklanıyor ve onları sessizce öldürebiliyorsunuz. Buna alıştık artık, ama ben paldür küldür milleti öldürürken bile arkalarını dönmeyen arkadaşlar oluyor. Veya çatışmada bir hedefe kilitleniyorlar ve ben etraflarında dans bile etsem bana bakmıyorlar. Buna ek olarak en zor seviyede bile siz şarjör değiştirene kadar ateş etmeyenler mevcut. Keza bazı zombi dostlarımız da çok anlayışlı, saldırmak için izin istemedikleri kalıyor.
Elimde modifiye edilmiş beyzbol sopasıyla beş düşman askerini açık alanda hiç hasar almadan dövdüğüm oldu. Etraflarında takla attığınız zaman yapay zekanın beyni durabiliyor ne yazık ki.
Günün sonunda Days Gone'ı oynarken keyif aldım mı? Evet, ama her anından değil. Bazen keyifli anları yaşamak için önce bunu hak etmem gerekiyormuş gibi hissettim ne yazık ki. Oyunun kendi içerisinde yaratmaya çalıştığı gerçekçiliği baltalayan teknik sıkıntılar olmasa muhtemelen çok daha fazla keyif alırdım.
Başlıklar
Günün sonunda Days Gone'ı oynarken keyif aldım mı? Evet, ama her anından değil. Bazen keyifli anları yaşamak için önce bunu hak etmem gerekiyormuş gibi hissettim ne yazık ki. Oyunun kendi içerisinde yaratmaya çalıştığı gerçekçiliği baltalayan teknik sıkıntılar olmasa muhtemelen çok daha fazla keyif alırdım.
- Zombi Sürüleri tek başına oyun olabilecek kadar iyi.
- Oyunun arayüzü ve eşya oluşturma sistemi akıcı.
- Deacon St. John ilginç bi karakter, ama çevresi kötü.
- Açık dünya canlı ve tehlikeli. Her şey sizi öldürmeye çalışıyor.
- Çok fazla teknik sıkıntı var ve bu oyunun akıcılığına etki ediyor.
- Yan karakterlerin neredeyse tamamı gerçekten içi boş, ben NPC'yim diye bağırıyorlar.
- Düz PlayStation 4'te performans yer yer dalgalı.
Benim için oyunun ederi 8 evet eksikleri var fakat siz oyunu pek anlamamışsınız sanırım ve çok acı eleştirmişsiniz. Bazı karakterler çok yapay ama brozer okadar kötü değil riki var mesala gerçekten akılda kalıcı karakterler var. Hikaye vasat ama anlatımı bence gayet iyi. Eşini bulmak için sevdiği insanlardan ayrılma zorunda kalmak üstelik yaşadığı süpheli, ihanete uğramak bunlar beni etkiledi.