Final Fantasy XIV: Endwalker - İnceleme
Yoshi-P adam, yeter artık! Bırak biraz da başkaları başarılı olsun...
Naoki Yoshida (Yoshi-p) bundan 11 sene önce Final Fantasy XIV’ün enkazını devralırken bu devasa yenilgiyi geri çevirebileceğine inandığını söylemişti röportajlarında ancak herhalde onun en çılgın tahminlerinin bile oyunun bugün geldiği noktaya yaklaşabildiğini zannetmiyorum. A Realm Reborn’la yeniden doğan oyun şu günlerde piyasadaki en popüler Devasa Online Oyun haline gelmiş durumda. Bu günlere gelebilmiş olmasının birçok farklı sebebi var tabii ama en büyük sebebi yapımcı ekibin yaptıkları oyuna ve barındırdıkları oyuncu kitlesine karşı duydukları büyük tutku olsa gerek.
İki sene önce çıkan (ve bizim talihsiz bir şekilde incelemeden geçtiğimiz) Shadowbringers ek paketi muhteşem ve destansı bir hikâye anlatmıştı -ki tam da geçen sene bu vakitlerde bitirdiğim hikâyeden sonra arkama yaslanıp “Bundan daha iyisini nasıl yapacaklar?” diye sormuştum. Bugün imkânım olsa elimi kendi omzuma koyup “Ahah, saf çocuğum benim…” diye yanağımdan bi’ makas alırdım. Zira Endwalker, 11 sene önce başlayan o hikâyenin bütününe bağlanan, yeni maceraların kapısını aralarken arkasında kalan kapıyı da tatmin edici bir şekilde kapatan, bırakın diğer DVO’ları tek kişilik oyunlarda bile eşine benzerine çok çok nadir rastladığımız kalitede bir iş olmuş.
Endwalker’ı bilmeyen birisine anlatması zor. Çünkü Final Fantasy XIV, piyasadaki diğer çoğu DVO’da olduğu gibi bitiş çizgisine doğru yarıştığınız bir tecrübe değil; yolculuğun ta kendisi. O yüzden oyunun son dönemdeki popülaritesini görüp de bir yerden başlamak istiyorsanız Endwalker hikâyesinin incelemesini okumak size çok bir şey ifade etmeyeceği gibi, spoiler yeme tehlikesi taşıdığından tadınızı kaçırması mümkün. Ama merak etmeyin, yeni başlamayı düşünenleri de es geçmedik; yazının dört bir yanına dağılmış kutucuklarda herkesin işine yarayacağını düşündüğümüz güzel bilgi kırıntıları bulabileceğinizi umuyoruz.
Neyse, ne diyorduk? Endwalker, Final Fantasy XIV’ün anlatmaya 10 sene önce başladığı hikâyenin fazlasıyla tatmin edici şekilde sonuca bağlanan son perdesi. Shadowbringers’ın sonrasında gelen ve hikâyemizi Endwalker’a bağlayacak köprü görevi yapan yamalarda Scion’larımız, Ahir Zamanlar olarak kehanet edilen felaketi engellemek uğruna çoğunun da köklerinin dayandığı pasifist araştırmacı ve bilim insanlarının şehri Sharlayan’ın yardımını istemiş lakin kesin bir dille reddedilmişlerdi. Ek paketimiz de anlatısını buradan alıyor; bizi Limsa Lominsa limanlarından Sharlayan’a doğru yolcu ettikleri uzuuun bir ara sahneyle başlıyoruz maceramızın son ayağına. Oyunun ilk zamanlarından beri adını sürekli duyduğumuz ilim irfan yuvası Sharlayan’ı nihayet kendi gözlerimizle görebilmek pek keyifli ve bunca zamandır beklediğimize de değmiş doğrusu. Mimarisiyle Antik Roma kentlerini andıran bu şehir yol arkadaşlarımızın pek çoğunun geçmişini gizleyen perdeyi aralarken, yollarımızın kesiştiği günden bu yana ne kadar büyüyüp değiştiklerini de yüzümüze çarpıyor bir yandan.
Kaybettiklerimiz için... ve hâlâ kurtarabileceklerimiz için!
Karakterler bu hikâyenin en güçlü kartlarından birisi. Haliyle Sharlayan’ın bunca yıldır yanımızda gezen ve bizimle birlikte büyüyüp gelişen karakterlere nasıl katkı yaptığını görmek büyük bir tatmin hissini de beraberinde getiriyor. Levellieur ikizlerinin aile dramasına zaman zaman öfkelenirken, Urianger’in ta A Realm Reborn’dan beri sızlayan bazı yaralarının nihayet kapanışını görmek yüzünüze bir gülümseme yayılmasını sağlıyor. Spoiler vermeden çok detaylarına girmek mümkün değil ancak işlemesi hiç de basit olmayan ve şu aralar birçoğumuzun gerçek hayatında da boğuştuğu bazı temaları ele alıyor bu ek paket: Keder ve çaresizlik. Ahir Günler gelip çattığında çaresizliğin pençesine düşen halkların hali, kahramanlarımızın her birinin bu durumla ayrı ayrı başa çıkma çabası, başarısız olup tökezlemeleri ve düştükten sonra inatla yeniden ayağa kalkmaları... Shadowbringers’ı duygusal bulduysanız Endwalker’ı oynarken yanınıza bolca mendil stoğu yapmanızı tavsiye ederim, zira hikâyenin baş yazarı Natsuko Ishikawa yumruklarını zerre sakınmamış ve sizi duygusal anlamda hırpalamaktan çekinmeyerek uçlara doğru sürüklüyor. Kendinizi oyundaki karakterlerle birlikte çaresizliğe sürüklenmiş bulduğunuz anlarda umuda dair verdiği mesajlarla boğazınıza oturan o yumruyu dağıtıp katarsise ulaşmanıza da imkân veriyor ama.
Bu yazıyı yazmadan önce araştırma yaptığım sırada özellikle de oyunun Reddit’teki resmi sayfasında neredeyse her gün yeni bir “Endwalker bana kederimle başa çıkmak için yardım etti” başlığı açıldığını görüyordum. Bir oyunun, hele ki DVO gibi rekabetin yoğun olduğu bir ortamda insanların gerçek hayatlarında yaşadığı kayıp ve keder gibi baş etmesi inanılmaz güç iki bölüm sonu canavarına dair yardım eli uzatabiliyor olması oynadığımız “oyunların” aslında ne kadar terapik ve yardımcı olabileceğinin de bir göstergesi.
Seviye sınırında 90’a, hikâyede ise Ay’a çıkıyoruz
Sharlayan’dan girdik, duygusala bağlayıp bir daha çıkamadık ama tabii Endwalker’ın numarası sizi duygusal kum torbası olarak kullanmaktan fazlasını içeriyor. Sharlayan dışında ilk duyuru videolarından beri gördüğümüz Thavnair bölgesindeki Hint esintileri taşıyan Radz-at-Han, “Soğuk olur şimdi” diyerek politik espri yapma yetimizi kıran ve yıllardır uzaktan didişip durduğumuz Garlean İmparatorluğu ve hatta geceleri ışığıyla tepemizde yolumuzu aydınlatan Ay’ın ta kendisi de oyunda ziyaret edeceğimiz yeni yerler arasında. Dahası da var tabii ama bolca sürprize gebe olduklarından tadını kaçırmak istemiyorum. Zaten diyorum ya, söz konusu Final Fantasy XIV olunca olay “3 yeni bölge, 5 yeni düşman”dan daha fazlası hep; oralara nasıl gittiğimiz, kiminle gittiğimiz ve niçin gittiğimiz asıl önemli olan.
Tabii bu demek değil ki işin o kısımlarına hiç özenilmemiş. Hatta aksine, zindanların dağılımı, MSQ sırasında yapacağınız iki müthiş önemli Trial falan özene bezene yapılmış ve şimdiye kadarkilerin belki de en iyisi diyebiliriz. Ancak özellikle değinmemiz gerektiğini düşündüğüm bir nokta sınıf repertuarımıza eklenen ikili: Reaper ve Sage.
Reaper hem tematik hem görsel olarak pek keyifli yeni yakın menzilli DPS’imiz. İlk başladığınızda bazı temel yetenekleri açık olsa da sınıf görevini yaptıkça çok daha fazla işleve kavuşuyor. Kullandıkça doldurduğunuz üç farklı kaynağınız var, bunlar kademe kademe artıyor ve her üst kademede verdiğiniz hasar katlanarak artıyor. Enshroud moduna geçtiğinizde direkt Void-avatar'ınızla birleşerek en güçlü saldırılarınızı yapmaya başlıyorsunuz ki, saldırılarını ve pozisyonal durumunu doğru kullandığınızda gerçekten hasat biçer gibi düşman biçer hale geliyorsunuz. Bu ek pakette yadigâr Red Mage’imi bile geri plana atıp favori DPS sınıfım oldu kendisi.
Sage ise alıştığımız diğer healer’lardan biraz daha farklı, kalkan bazlı bir healer. Final Fantasy XIV’te healerların görevlerinden birisi DPS’e de katkıda bulunmak olduğundan daha aktif bir oynanışa sahip oluyorlar genelde. Bu oynanış stili Sage’de daha da öne çıkıyor, zira kendisi dost bir hedefe atadığı “Kardia” özelliği sayesinde verdiği hasarın bir kısmını iyileştirmeye çeviriyor. Haliyle etrafta noulith’leriyle çiuv çiuv diye lazer sıkan Sage’ler görmek aslında normal bir durum. Sage’in bir diğer farkıysa daha proaktif bir oynanışa sahip olması. White Mage gibi büyük hasarları anında iyileştirmek yerine takım arkadaşlarının üzerine bastığı kalkanlarla aldıkları hasarı düşürmeye yönelik, daha kontrollü, ufak iyileştirme yeteneklerine sahip. Diğer healerlarla birlikte güzel çalışmasına rağmen mesela Raid’lerde iki Sage geldiğinde bir tık daha zorlanıyor panik anında atabileceği yeteneklerin daha sınırlı olması yüzünden.
Bu ikisine ek olarak hali hazırda oyunda olan bazı sınıflar da ciddi şekilde elden geçmiş -ki bunlardan Summoner adeta "Beni baştan yarat!” dercesine yeni bir sınıf gibi olmuş. Eskiden bütün olayı egi megi çağırmaktan ibaret olan Summoner aslında amaçladığı sınıf fantezisini pek de yansıtamıyordu, yeni halinde artık Bahamut’lar, Ifrit’ler, Titan’lar havada uçuşuyor. Gerçekten de kudretli varlıklara hükmettiğinizin hissini güzel veriyor, o yüzden eski halini sıkıcı buluyorduysanız bile tekrar bir şans vermenizi tavsiye ederim.
Duygularımızı bir kenara bırakıp daha teknik taraflara değinmişken, Endwalker’ın da nazar boncuğu diyebileceğimiz ufak tefek zayıflıkları var tabii. Mesela yeni gelen görev tiplerini aralara serpiştirirken biraz kantarın topuzu kaçmış. Birini gizlice takip ettiğimiz ya da bir NPC’yi yanımıza alıp etraftaki mekanlara yorum yapa yapa gezdiğimiz görev tipleri retroaktif olarak tüm oyuna dağılsa tadından yenmezdi belki ama son ek pakete aynı tip görevden onlarcası sıkışınca biraz aşırı olmuş. Diğer eleştirimse 87. seviye MSQ’sunda Trust sistemi sayesinde NPC’lerle birlikte girdiğimiz zindan ve Trial’ın o kadar keyifli olması ki kendilerinden sonra gelen tüm Trust etkinliklerine dair beklentiyi aşırı yükselterek kaçınılmaz olarak ufak bir hayal kırıklığına sebebiyet vermesi. Eee, bu işler böyledir işte Yoshi-P kardeşim; çok iyisini yaparsın, doymak bilmez bu oyuncu milleti hep daha iyisini bekler. Hoş, bunlar Endwalker’ın sunduğu şeyler arasında kadı kızında büyüteçle hata aramak olduğundan fazlasıyla göz ardı edilebilir ve dönüp yaşadığınız serüvene baktığınızda hatırlayacağınız şeyler değil.
Sonuç olarak Endwalker’ın bütününe baktığımızda böyle şımara şımara daha da iyisini bekliyor olmamıza rağmen en başta da sorduğum soruyu bu sefer daha bir merakla soruyorum: Bundan daha iyisini nasıl yapacaklar? Çünkü şöyle bir bakınca artık atmosfer dışını zorluyor çıta, daha yükseğe çıkmak mümkün değilmiş gibi geliyor. Tabii ironik bir şekilde bu satırları yazarken Footfalls dinlediğimden bir yandan “Higher... Oh, higher...” diye mırıldandığım düşünülürse... İki sene sonra yeni ek paket çıktığında Endwalker’ı bu kadar övmenin ardından sonra bir sonraki ek paketi nasıl göklere çıkartacağımızı kara kara düşünüyor olursam şaşırmam. Zira buradan bakınca Final Fantasy XIV’ün değil durmaya, yavaşlamaya bile niyeti yok gibi geliyor.
Taze Scion’un Eorzea Rehberi - Burcu Arabacı Şu herkesin çok övdüğü FFXIV’ye bir göz atmaya karar verdiniz ve Square Enix’in en beceremediği şey olan satış ve üyelik sistemi karşısında buldunuz kendinizi. Öncelikle şuna karar vermeniz lazım, üyelik mi alacaksınız yoksa ücretsiz deneme sürümünden mi faydalanacaksınız? Oyunu satın aldıktan sonra giremiyorsunuz tekrar, aklınızda olsun. Free trial yolunun yolcuları freetrial.finalfantasyxiv.com sayfasına doğru ilerlerken, abonelik almaya niyetli olanlara Steam’den almalarını tavsiye ederim. Malum, döviz endeksi. Oyunu indirdikten sonra bir de square enix hesabı açıyorsunuz ve Steam’den aldığınız kayıt kodunu da buraya girip hesabınızı aktif hale getiriyorsunuz ve nihayet oyuna girmeye hazır hale geliyorsunuz. Şimdi ne yapacağız, hangi ırk-sınıf kombinasyonu en iyisi? Büyücü olacaksam Elezen mi seçmeliyim tavşan mı? (Duyarsız esprilerimden dolayı Viera’lardan özür diliyor ve beni affetmeleri için kendilerine şef Cookingway imzalı nefis bir havuçlu kek gönderiyorum.) Cevap: Takmayın bunları kafanıza. Başlangıç stat’larının bir önemi yok, önemli olan karakterinizin içinize sinmesi. Ha diyelim ki bir süre sonra “Öf keşke herkes gibi ben de kedi kız olsaydım!” dediniz ya da yeni bir ırk geldi ve onu oynamaya heves ettiniz... Oyun size ırkınızı ve tipinizi değiştirebileceğiniz Fantasia isimli nesneyi A Realm Reborn’un sonunda Credits’i izlediğiniz sırada hediye ediyor. Daha da fazlasını isterseniz gerçek parayla satın almanız mümkün; dönem dönem güzel indirime de giriyorlar. Başlangıç sınıfı seçimi daha da rahat, zira oyun içinde sınıf sınırlaması olmadığı için istediğiniz an değiştirebiliyorsunuz. Şimdilik gözünüze hoş görünen bir şeyi seçin ama başlangıç noktanız Limsa Lominsa olsun. (Bu son kısım şaka ama Limsa şehrini çok seviyorum, bu konuda tarafsız kalamıyorum) Zaten her sınıfı da öyle hemen açamıyorsunuz. Örneğin Rogue olmak için 10. seviye olmak ve görevini yapmak, Red Mage açmak için de Heavensward’a sahip olmak ve 50. seviyeye ulaşmış olmak gerekiyor. Oralara karakter yaratımından sonra geleceksiniz yani. Karakterinizi tamamladıysanız, sizi daha önce oynadığınız DVO’lardan biraz farklı olabilecek bir gerçekliğe uyandırmak isterim. Oyuna son ek paketten değil, taa ARR’ın başından başlıyorsunuz. Yani herkes Ay’a çıkarken siz daha Eorzea’ya ilk adımınızı atıyor olacaksınız. Ama bu sizi yıldırmasın. Tanışacağınız her karakter, alt edeceğiniz her düşman ileride hikâyenizin bir parçası olacak ve kimisi gayet tahmin edilebilirken kimileri de hiç ummadığınız bir anda çıkacaklar karşınıza “Sen geçen bize şöyle etmiştin ya, onun karşılığını vermeye geldik!” diye. Eorzea’ya ayak basıp sınıf görevlerinizi aldıktan sonra yapmanız gereken ilk şey yan görevleri es geçip ana görev serisine odaklanmak. Zira ilk seviyelerin tecrübe bonusu hayli arttırılmış olduğundan hızla seviye atlayacaksınız ve karakterinizin seviyesi ana görev seviyesinin çok üzerine çıkacak. Genellikle belli bir seviyede açılacak özelliklerden bahsedilirken kastedilen şey ana görevin seviyesi oluyor (Main Story Quest, kısaca MSQ). Yani birisi seviye 16’da Duty Roulette açılacak dediğinde kast ettiği şey MSQ 16. seviye, yoksa siz bir sınıfınızda çoktan 25. seviye olmuş, ikincisinde de 10 civarında takılıyor olabilirsiniz. Pek çok sınıfı aynı anda kasmak mümkün; bir sınıfla oynayıp bitirip sonra başka bir sınıfa geçmek de. FFXIV bu konuda oldukça esnek. Çorap değiştirir gibi sınıf değiştirebilirsiniz, yalnızca geçmek istediğiniz sınıfın silahını elinize almanız yeterli. Karakter menüsünden o an üzerinizde olan silah ve zırh setini kaydederseniz, daha sonra tek tuşla sınıf değiştirebilirsiniz. Sınıfların detayına dalmadan hemen önce bahsettiğim Duty Roulette meselesini biraz açacak olursak: oyunda girebildiğiniz zindan, Trial ve türevlerinin hesabı Duty menüsünde tutuluyor. Girmek istediğiniz yeri buradan seçip sıraya giriyorsunuz. Tabii Duty Finder’ın işlevi sadece “zindan seçip gir”den ibaret değil. İlk iki zindanınızı açtıktan sonra rastgele bir zindana girmenizi sağlayan Duty Roulette açılıyor. İlk aşamada sadece Leveling opsiyonu açık, ancak siz oyundaki içerikleri açtıkça buraya yeni seçenekler de ekleniyor. Duty Roulette’le inanılmaz güzel tecrübe puanı kasıldığından birkaç sınıfı paralelde kasmak çok büyük rahatlık sağlıyor. Böylece farklı gruplara adapte olup farklı sınıfların oynanışını da tadarak sıkılmanın da önüne geçersiniz hem. El altında baştan 1 DPS, 1 Tank, 1 de Healer olması iyidir; sonra “Healer kasmam ben” diye inat eden arkadaşlarınız kasacak başka bir şey bulamayınca elleri mahkûm Healer kasmak durumunda kalıyorlar zaten... (Yine taş yedim, iyi mi? -Can) Ana görevde koştur koştur giderken bazen neden herkes motosiklete, ejderhaya, balinaya falan binerken ben tabana kuvvet koşuyorum diyebilirsiniz; çok haklısınız. Neyse ki binek bekleyişiniz çok da uzun sürmeyecek. MSQ 20’de ana görev size bir Grand Company seçtiriyor. Bunun değiştirdiği tek şey Grand Company bağlantılı görevleri hangi şehirde yapacağınız ve buna bağlı unvanlar, üniforma renkleri falan. Oynanışa dair herhangi bir değişiklik olmayacağı için sık sık gitmekten bunalmayacağınız, hoşunuza giden bir şehri seçin. (Maelstrom yani? -Can) Grand Company seçtikten sonra “My Little Chocobo” görevini alacak ve 200 Company Seal karşılığında siz de ilk bineğinize sahip olacaksınız. O zamana kadar çok kişilik bineği olan arkadaşlarınıza şoför muamelesi yapmaktan hiç çekinmeyin. Company Seal nereden bulunuyor derseniz haritada pembe bir ağ ikonuyla gösterilen “Fate” adında küçük etkinlikler var. Birkaç oyuncunun bir araya gelerek hızla temizlediği bu savaşlar size tecrübe, Company Seal ve daha ileri seviyeli bölgelerde Bicolor Gemstone kazandırıyor. Şimdilik bizi ilgilendiren kısmı Company Seal, elinizde ne kadar olduğunu Currency menüsünden (Ctrl+C) görebilirsiniz. 200 tane yoksa başlangıç bölgelerinde seviyenize uygun birkaç Fate yaparsanız hemencecik toplayabilirsiniz. 30.seviyede açılacak olan “My Feisty Little Chocobo” görevi ile chocobo’nuzu yanınızda dövüşmeye çağırabilirsiniz. Bunun için Gysahl Greens yiyeceğine ihtiyacınız olacak ki bunu da görevi aldığınız yerden ya da şehir merkezlerinden alabilirsiniz. Bunu yapmak zorunda değilsiniz, ancak arada arkadaşlar etrafta değilken sadık chocobo’nuzun yardımıyla görevleri yapmak daha kolay oluyor. Arkadaşlar demişken, bir Free Company’e üye olmanızı tavsiye ederim, zira oyunda yapılacak o kadar çok şey var ki kendiniz öğrenmeye kalkarsanız Sharlayan Akademisinden Eorzea 101 ve 102 derslerini almanız lazım. Ayrıca oyuna başladığınızda Novice Network adında yeni başlayanların kendi aralarında muhabbet etmesini sağlayan bir chat grubuna otomatik üye olacaksınız ve aklınıza takılan şeyleri orada da sormanız mümkün. O zaman haydi Limsa Lominsa yolcusu kalmasın! |
Başlıklar
Hikâye ağırlıklı DVO arayışındaysanız doğru yerdesiniz. Başları biraz engebeli ama kesinlikle tecrübe ettiğinize değen bir tecrübe ve Endwalker da bu tecrübenin doruk noktası.
- 10 senedir biriktirdiği içeriği muhteşem şekilde kullanıyor
- Muazzam ve duygu yüklü hikâye anlatımı
- Yapacak çok fazla şey var, asla bir şeyleri kaçırıyormuşsunuz hissi vermiyor
- Sıklıkla güncelleniyor, sürekli yeni şeyler ekleniyor
- Önemli anlarda çalan müziklerin her biri kendi başına bir şaheser
- Loporrit’ler!
- Yeni eklenen görev türleri biraz fazla tekrar edilmiş
- Yakın çekim sahnelerde düşük pikselli grafikler çok göze batıyor
- Aylık ücretinde yerel fiyat olmaması ülkemiz adına can sıkıcı