Pripyat'tan Normandiya'ya, Stalingrad'a ve Bastogne'a uzanan dev bir hikaye.
Devamını okuThe Isle Tide Hotel – İnceleme
Bu otelin müşterileri pek de normal değil sanki...
Bugüne kadar pek çok örneğini gördüğümüz FMV oyunlara bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. Daha önce de benzer işlere imza atan Wales Interactive, yeni bir oyunla karşımızda. Bizleri, gizemli bir otele davet ediyor ve buradaki gizemi çözmemizi istiyorlar. Bakalım bu otelin bizlerden sakladığı hikâye nasıl bir hikayeymiş…
Tarikat inine çomak sokmaya hazır mısınız?
Oyunun hemen başında, Eleanor adlı bir genç kızın kaçırılışına şahitlik ediyoruz. Oyun boyunca yöneteceğimiz karakter de bu kızın babası Josh Malone. Kızını yıllardır görmeyen Josh, tanımadığı birinden aldığı mektupla kızının kaçırıldığını öğrenip yola revan oluyor ve kendisini The Isle Tide Hotel’in kapılarında buluyor.
Bu otel, bildiğimiz otellerden değil. Üç yılda bir, sadece 1 günlüğüne açılıyor. Rezervasyon yapılıp da kalınacak yerlerden değil, otele davetiyeyle girilebiliyor. Josh da bu otele bir şekilde girip kızını oradan çıkarmak niyetinde. Otelde karşılaşacağımız karakterler ve elde edeceğimiz bilgilerle, başlangıçta tahmin ettiğimizin ötesinde bir durumla karşı karşıya kaldığımızın farkına varmamız da uzun sürmüyor.
Otel bir külte ev sahipliği yapmakta. Dr. Aniston tarafından kurulan bu topluluğun mensupları, her dönem farklı rollere girip farklı hayatları tecrübe ediyorlar ve dönem sonunda otele gelip yeni rollerine bürünüyorlar (Spoiler olmasın diye bu şekilde ifade etmekle yetiniyorum, oyunu oynadığınızda rol değişikliğiyle neyi kastettiğimi daha iyi anlayacaksınız).
Eleanor’un kaçırılması da bu topluluğun yapısı ve özellikle yöneticileriyle doğrudan ilgili bir konu. İster bu kültün doğasını keşfetmeye çalışın isterseniz hedefe odaklanıp hızla yol alın, nihai amacınız belli: Eleanor’u buradan çıkarmak. Bunu yapabilmek için de önünüzde farklı yollar uzanıyor.
Hikâyeyi çok da açık etmeden paylaşabileceklerim şimdilik bu kadar. Gelelim oyunculuklara. FMV’lerde oyunculuklar da önemli bir yer tutar malum. The Isle Tide Hotel, bazı popüler yapımlarda yer almış isimlere ev sahipliği yapıyor, dolayısıyla oyunculukların iyi olması beklenir. Bu açıdan bir değerlendirme yapacak olursam; bazı sahnelerde bu beklentiyi karşılayan bir performans sergilenirken, bazı sahnelerde performansın vasat, hatta vasatın altında kaldığını söyleyebilirim.
Burada abartılı oyunculukların sergilendiği sahneleri kastetmiyorum. Aslında o sahneler benim için çok da sürpriz sayılmaz, beklediğim gibi bir “British Drama” tecrübesi sundu aslında. Oyunculukları vasat bulduğum sahneler daha çok duruma uygun düşmeyen jest ve mimiklerin kullanıldığı veya hızlı geçişlerin yapıldığı sahneler. Eminim bu sahneleri gördüğünüzde ne kastettiğimi daha iyi anlayacak ve bana hak vereceksiniz.
Oyunun süresinden ve tekrar oynanabilirlikten de bahsetmiş olayım. Oyunu ilk oynayışınızda tercihlerinize bağlı olarak yaklaşık 2-2,5 saatlik bir oyun süresi söz konusu. Sonraki oynayışlarda bu süre 1,5-2 saat aralığına geriliyor, tekrar karşılaştığınız sahneleri hızlıca geçme imkanından devreye girmesiyle oyun süresi kısalıyor. Genel olarak benzerleriyle aynı düzeye karşılık gelecek bir oynanış süresi sunduğunu söylemek mümkün. Tabii burada esas önemli olan oyunun tekrar oynanabilirlik yönünden nasıl bir performans sergilediği. Bana kalırsa, bu konuda bir artıyı hak ediyor The Isle Tide Hotel.
FMV’ler söz konusu olduğunda hep kaç farklı sahne çekildiğinden, kaç farklı son sunulduğundan vs. bahsedilir. Ama her zaman çok da farklılık göstermez bu sahneler. Dolayısıyla, oyunu tekrar oynadığınızda hikâye büyük oranda aynı şekilde akarken arada sadece birkaç sahnenin değiştiğini görürsünüz.
Bu oyunsa, diğer grupta, tekrar oynamayı bir nebze de olsa anlamlı kılan oyunlar grubunda yer alıyor. İlk oynayışta üç aşağı beş yukarı beklediğim sona ulaşmış bir şekilde 2. tura başladım. İlk seferinde biraz hızlıca geçtiğini düşündüğüm sahnelere odaklanıp birkaç detayı daha keşfetmeyi umuyordum bu 2. oynayışta. Fakat, oyun bana güzel bir sürpriz yaptı. Finalleri birbirlerine yakın olsa da bu 2 oynanışta çok farklı yollara saptım, bambaşka bir istikamette ilerlemiş oldum. Sonra 3. defa oyuna başladım ve tahmin edin ne oldu? Evet, bu sefer de bir başka yolu keşfetmiş oldum. Özetle, The Isle Tide Hotel, tekrar oynanabilirlik yönünden sınıfı geçen bir oyun oldu benim için.
Sıra geldi eleştireceğim noktalara. Bazı yerlerde kolaya kaçılmış, sahneler tercihlere göre değişecek şekilde yeniden çekilmemiş, hep aynı sahne kullanılmış. Mesela otele geldiğiniz taksiden indikten sonra gösterilen ücret ödemeyle ilgili sahne hep aynı. Spoiler olmasın diye diğer örneklere değinmiyorum, fakat bu sahneler hikâyenin içine girmenizi engelleyen bir tabloyu beraberinde getiriyor. Halbuki, birkaç dakikalık alternatif sahnelerle daha anlamlı bir akış sağlanabilirdi.
Bir diğer sıkıntı da sahne geçişleriyle ilgili. Bazı sahneler gereğinden uzun tutulurken, bazen de kesik kesik sahneler izliyormuşsunuz hissi veren bir durum söz konusu. Bu da bir önceki paragrafta belirttiğim sıkıntıyla benzer bir sonuç doğuruyor; bütünlüklü bir hikâye akışından uzaklaşılıyor.
Bir de çok büyük bir eksilik olmasa da, kararların sonuçlarına ilişkin daha çok bilgilendirmeye yer verilebilirdi diye düşünüyorum. Mesela önceki oyunlarından Bloodshore’da, aldığımız kararların farklı kategorilerde nasıl etkilere yol açtığını görebiliyorduk. Veya bir diğer oyunları The Complex’ten de örnek verebiliriz; hem kararlarımızın belirli durumlara etkisini görebiliyor hem de diğer karakterlerle etkileşim düzeyini takip edebiliyorduk. Bu oyunda da benzer bir yol izlenebilirdi bence, belli ki tercih edilmemiş. Bununla birlikte menüde keşfettiğiniz kısımlarla, hikayede açtığınız bölümlerle ilgili bilgiler paylaşıldığını da not etmiş olayım. Oyunun ne kadarlık bölümünü keşfettiğinizi buradan görüp sonraki oynayışlarda diğer kısımlara odaklanabilirsiniz.
Bitirmeden önce, artı hanesine yazılabilecek bir detayı daha paylaşmış olayım. The Isle Tide Hotel, işin içine keşfedilebilecek ipuçlarını ve çözülebilecek 1-2 bulmacayı da dahil edip akışı renklendirmeye çalışan bir oyun olmuş. Öyle sizi dedektif havasına sokacak bir macera oyunu deneyimi sunmuyor elbette. Yine de benim hoşuma gitti böyle şeyler denemeleri. Wales Interactive zaten farklı oyunlarında değişik şeyler deniyor, bence iyi de yapıyorlar.
Artık ufak ufak toparlama vakti. Genel olarak FMV oyunlarını severim. Sahne akışlarına müdahil olabildiğim bir film izlediğimin farkında olarak beklentimi de çok yüksek tutmam. Dolayısıyla genel olarak çok da hayal kırıklığına uğramam. The Isle Tide Hotel’in de bana göre ortalama bir FMV’den ne beklenirse onu sunan bir oyun olduğunu söyleyebilirim. Oyunda Türkçe alt yazının bulunması da bizler için güzel bir haber tabii (her ne kadar kimi yerlerde bazı hatalar söz konusu olsa da). Sizler de bu tarz oyunları seviyorsanız, güncel bir örnek olarak The Isle Tide Hotel’i de alternatifler arasına yazabilirsiniz.
Başlıklar
Artısıyla eksisiyle, FMV oyunlarını severlerin değerlendirebileceği alternatifler arasında yerini alıyor The Isle Tide Hotel. Daha önce herhangi bir Wales Interactive oyununu oynamış ve beğenmişseniz, bu oyundan da benzer bir tecrübe sunmasını bekleyebilirsiniz.
- Tekrar oynanabilirlik yönünden sınıfı geçen bir yapım
- Araya birkaç bulmaca serpiştirilmesi güzel olmuş
- Zorlarsanız hikâyeden çıkarılabilecek 1-2 mesaj da var
- Türkçe altyazı desteği bulunuyor
- Kimi tercihler anlamsız gelebilecek bir hikâye akışına yol açabiliyor
- Bazı sahneler gereğinden çok uzuyor, bazıları birden kesiliyor
- Oyunculukların iyi olduğu yerler kadar sırıttığı yerler de var