Acer’dan RTX 30 GPU’lu Modellerine Performans Dopingi

Predator ve Nitro modellerinde MGP yükseldi

Acer, yeni bir güncelleme ile NVIDIA® RTX 30-Serisi GPU'ya sahip Predator ve Nitro modellerinde MGP'yi (Maksimum Grafik Gücü) yükselttiğini duyurdu. Güncelleme ile müşteriler çok daha iyi bir grafik performansı elde edebilecekler.

Hem yeni kullanıcıları hem de birçok Predator ve Nitro modelinin mevcut kullanıcılarını güncelleme sonrası cihazlarında bir güç artışı bekliyor. Acer’ın, NVIDIA® RTX 30 GPU’lara sahip Predator ve Nitro serisindeki neredeyse tüm cihazlar ve dizüstü bilgisayarlar MGP güncellemesinden faydalanacak. BIOS ve vBIOS güncellemesi, uyumlu Predator cihazları için 30 Watt’a kadar ve uyumlu Nitro ürünleri için 15 Watt’a kadar daha yüksek MGP sağlayacak.

Acer EMEA Başkan Yardımcısı Grigory Nizovsky, “Oyun donanımı konusundaki iddiamız, mümkün olan en iyi CPU ve GPU performansının yanı sıra, boyutlar ve dayanıklılık arasında mümkün olan en iyi dengeyi sunmak. İnovasyona yönelik sürekli yaklaşımımız hem yeni hem de ellerindeki cihaza BIOS güncellemesi yapacak müşterilerimize artan grafik performansının faydalarını sunmamızı sağlıyor” dedi.

En yeni modelleri satın alanlar, yüksek grafik performansından otomatik olarak faydalanabilecekler. Var olan modellerde ise, güncellemeler Acer servis web sitesi üzerinden indirilerek MGP’yi artırmak üzere etkinleştirilebilecek.

Acer Nitro ve Predator modelleri Türkiye’de halihazırda pek çok mağaza ve online kanalda satışta.

YORUMLAR

19 Temmuz - 26 Temmuz Haftasında Çıkacak Oyunlar

Sıcaklarda yaratık avı

19 Temmuz - 26 Temmuz Haftasında Çıkacak Oyunlar

Işın Kılıcı Olan Sıradan Bir Adam, Kyle Katarn

"Never trust a bartender with bad grammar"

Işın Kılıcı Olan Sıradan Bir Adam, Kyle Katarn

Eve bilgisayar gelince "ben bunda sadece oyun oynamayacağım ki" diye bol argümanlı bir tez üretmiştim. Tabii ki bu tezlerin gerçeklik payı yoktu, dünya ne kadar düzse bilgisayar da oyundan o kadar uzaktı benim için. Daha yeni yeni ortama alışmaya başlarken bir önceki jenerasyonun oyunlarıyla ısınma turu atmak çok normaldi. İlk dönemlerde oyun bulmak epey zordu, bulunduğum yerde henüz CD'ci abi yoktu, daha sonra da hiç CD'ci abi olmadı ama şahane bi ablamız vardı. İşte böyle eski oyunlar arasında mekik dokurken yaşça büyük kuzenlerim ellerinde bir poşet ile geldi ve Jedi Outcast oyunuyla birlikte Kyle Katarn ile ilk tanışma gerçekleşti.

Benim için o zamanlar Star Wars için anlam ifade eden her şey iki kelimeydi; ışın kılıcı. Poşetin arkasında kahverengi üniformalı bi abi masmavi kılıcını savuruyordu, işte beklediğim fırsat! Lakin oyuna başlayınca ışın kılıcından eser yoktu elimizde bir blaster yani "piçuv piçuv silahı" ilerlemeye başlıyorduk. Es kaza geçtiğim ilk bölümden sonra ikinci bölümde bir puzzle vardı ve o puzzle benim için korkunç bir hal almıştı. İlk seferinde kuzenlerim orayı geçince macerama devam etme şansı bulmuştum. Sonrası zaten Kyle Katarn ile bağ kurmak, Desann'dan dayak yemek, Luke'a gidip emaneti geri almak gibi maceralar içeriyordu. 

Öğretmenim Canım Benim Canım Benim

Dedim ya ışın kılıcı benim için çok önemliydi diye, Jedi Outcast içerisinde Luke'un kılıcı almak için yaptığı test görevinden sonra o güzeller güzeli lightsaber'a ulaşmak bir çocuğun hayal edebileceği en mutlu anlardan birisiydi. Jedi Outcast bitti ve Kyle Katarn benim için artık bir rol modeldi. Sonra Jedi Academy geldi, yine aynı kuzenler bu sefer iki CD'den oluşan bir poşetle oyunu getirdiler. Poşetler benim için uzak diyarlardan gelen bir artifact gibiydi. Jedi Academy'de Kyle Katarn ile birlikte çok daha fazla şey yapacağız diye düşünürken Kyle Katarn öğretmen olmuştu! Daha önce Luke Skywalker ne zaman "güçte bir tedirginlik hissediyorum" dese ona cevap olarak "boşver sen zaten hep öyle hissediyorsun." diyen Katarn artık daha tedirgin bir insandı. 

Zaten okulda envai çeşit hocayla muhatap olurken en sevdiğim ikinci oyun karakterinin (seni unuttum sanma Max abi!) bir anda öğretmen olarak karşıma çıkması çok korkunç bir deneyim olabilirdi. Neyse ki Kyle (kendisi de bana Kyle diye hitap edin dediği için diyorum) hiç bizim okuldaki hocalara benzemiyordu. Böyle hocaya can kurban diyerek bu sefer David Beckham'a benzeyen Jaden ile birlikte galaksinin çeşitli yerlerine serüvenlere çıktık. Hocam bazen yanımdaydı, bazen "sen bu işi halledersin aslan parçası" diyip gücünü hissettiriyordu. 

Oyunun sonlarına doğru o meşhur sahnede Kyle Hocam 'sakin ol' deyince çok sinirlenmiştim. O Rosh orada ölmeliydi ama büyük sözü dinlemek iyiymiş. Çünkü eğer orada yanlış karar verseydim Kyle ile dövüşmeye giden korkunç bir senaryo başlayacakmış. Oyunu daha sonra çok defa daha bitirince bile bir iki sefer hariç hep Kyle ile dövüşmekten kaçındım. Yani es kaza bir gün Rockstar bir oyunda Max Payne'i öldür derse muhtemelen refund yaparım. Aradan biraz zaman geçti ve bunca sene benden saklanan bir sır olduğunu öğrendim! Kyle Katarn'ın çok daha büyük bir geçmişi varmış! 

Sithler Oyunları Benden Saklamış 

Benim için Kyle Katarn ile oynanacak yeni yeni oyunlar demekti bu, ancak şöyle bir sıkıntı vardı evimizde internet yoktu ve CD'ci ablada bu eski oyunların hiçbiri yer almıyordu. Demokraside çareler tükenmez diyerek 1 GB'lik bir usb bellek ile soluğu babamın iş yerinde aldım. Oyunların adlarını öğrenince unutmamak için bir kağıda yazmıştım. Dark Forces, Dark Forces II ve Mysteries of the Sith! 1995-1998 arasında çıkan bu üç oyunda benim için oldukça süper olan hatta süperin de ötesinde "İNANILMAZ" olan bir detay gizliymiş. Dark Forces 2 oyununda tüm ara sahnelerde Kyle Katarn kanlı canlı bir şekilde yer alıyormuş. O zamanlar böyle CGI hastalığı muhteşem grafik beklentimiz olmadığı için Kyle'ı ve Jyn'i canlı canlı izlemek epey keyif vermişti. 

En başta yazdım ya bilgisayarı aldığım ilk dönemde envai çeşit MS-DOS oyununu oynamıştım, o yüzden bu üç eski oyunu oynamak o zaman bana hiç zor gelmedi. Bilakis ara sahneleri göreceğim diye daha da keyifle oynuyordum. Yalnız ilk Dark Forces oyunu biraz sorunlu çalışıyordu onu tam randımanlı oynayamamıştım o dönem, sonradan bu açığı da kapattık. Hatta daha sonra Steam kullanmaya başlayınca hesabıma aldığım ilk oyun Dark Forces 2 ve Mysteries of the Sith olmuştu. İşin içerisinde Star Wars olunca mutlak suretle önce zaman çizgisinin sonrasını sonra öncesini anlamak gerekiyor sanırım. Filmlerde olduğu gibi Kyle Katarn serüveninde de durum tam olarak böyle ilerledi.  

Mysteries of the Sith oyununda o zamanlar tanımadığım ama sonradan Star Wars ile çok fazla haşır neşir olunca "ben bunla mı oynadım" dediğim bir isim vardı, Mara Jade! Luke Skywalker'ın o zamanlarki canon hikayede biricik eşi olan Mara Jade'i ilk görüşümüz Kyle Katarn'ın padawan olaraktı. Yani Jedi Academy'den önce de Kyle'ın bir öğretmenlik deneyimi olmuş. Mara ile de oynadığımız Mysteries of the Sith'in hikayesi ve evrene kattıklarını düşününce Disney'in Star Wars üçlemesinin ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduğunu bir kez daha hatırlamış oldum. Ne olurdu sanki Kyle, Luke ve Mara hep beraber mutlu mesut yaşasaydı...

Kyle Katarn bugün hala en sevdiğim iki oyun karakterinden birisi. Max Payne ile birlikte bir de Tommy Vercetti'yi katarsak çocukluğumun, gençliğimin muhteşem geçmesini sağladılar. Hiç unutamayacağım anılara neden oldular. Star Wars içerisinde "Han Solo Jedi olsaydı ne olurdu?" diye düşününce cevap basit, Kyle Katarn gibi olurdu. Zaten oyun serisinde Kyle'ı ışın kılıcından çok blaster ile dövüşürken gördük. Force'a tövbe edip başı sıkışınca geri dönmesi, en sonunda Luke tarafından ikna edilip hoca olması, ajanlık geçmişi... klasik bir Jedi değildi Kyle Katarn. Zaten kendisi de hiçbir zaman Jedi olduğunu iddia etmedi; o ışın kılıcı olan sıradan bir adamdı.

Oyun Dünyasının En Ünlü Kardeşleri

Bir elin nesi var, iki elin sesi var...

Oyun Dünyasının En Ünlü Kardeşleri

Oyunlarda yeri geldi tek tabanca takıldık, yeri geldik kalabalık ekipler kurduk. Kimi zaman da yanımızda iyi bir yol arkadaşıyla atıldık maceralara. Ve bazı zamanlarda da oyunlarda aile üyelerinin bir arada yer aldıklarını gördük. Bugünkü konumuz da bu olsun, oyun dünyasının kardeş karakterleri üzerinden gidelim diye düşündük. Aklımıza ilk gelenlerle başladık listeye, devamını getirmek de size kalsın sevgili Oyungezerler:

Mario ve Luigi (Super Mario Serisi)

Oyunlar ve kardeşler dediğimiz de büyük ihtimalle akla ilk gelenler ‘Mario Kardeşler’ olur, sonuçta serinin adı bile Super Mario Bros değil mi :) Mama Mia Mario ile Papa Pia Mario’nun oğulları Mario ve Luigi, tesisatçılıktan arta kalan zamanlarında o kale senin bu kale benim prenses peşinde koşup duruyorlar, bize de bu esnada kafalarını vura vura duvarları parçalamak, mantarların ve kaplumbağaların (tamam biliyorum, onlar aslında koopalar üstlerine zıplamak, bayrak direklerine tırmanmak düşüyor. Bu ikilimizin Bowser ile aralarındaki meseleyi noktalamaları için 25 yıldır bekliyoruz, bir o kadar daha bekleyecek gibiyiz.

Naia ve Naiee (Brothers: A Tale of Two Sons)

Josef Fares’in, oyun dünyasının renkli simalarından birisi. Bir arada oyun oynamak kültürüne kendince bir katkıda bulunduğunu söylemek mümkün. Bu seriyi başlattığı oyun diyebileceğimiz Brothers: bizlere Naia ve Naiee kardeşlerin hikayesine ortak olma şansı veriyordu. Hasta babalarına şifa bulmak için yola çıkan bu iki kardeş; yeri geliyor kurtlarla, köpeklerle, orklarla, trollerle mücadele ediyor; yeri geliyor bir mucide yardımcı oluyor ve intihar etmeye çalışan birini kurtarıyordu. Oyunun sonunda peşinde oldukları Hayat Ağacı’na varıyorlardı varmasına ama finalde bizleri hüzünlü bir sahne bekliyordu.

Sean ve Daniel Diaz (Life is Strange 2)

Doğaüstü güçlere sahip karakterleri konu edinen Life is Strange serisinin ikinci oyunu; babaları öldürülen ve kendileri de bu ölümün sorumlusu olarak görülen Sean ve Daniel Diaz kardeşlerin yol hikayesini konu ediniyordu. Seattle’dan Meksika’ya doğru uzanan bu yolculuk boyunca çeşitli badireler atlatacak, bin bir türlü belaya bulaşacak kardeşler için en büyük keşif ise, küçük kardeş olan Daniel’ın süper gücü oluyordu. Kardeşini koruyup kollamak ve nihai hedefleri olan Meksika sınırına ulaşmak için elinden gelen gayreti gösteren Sean ile bir nevi süper kahraman haline gelen Daniel’ın yolculuğu, arka planda bizlere günümüzün önemli sorunları hakkında da bir şeyler anlatma derdindeydi. Bunu başardığını da söylemek mümkün.

Amicia ve Hugo de Rune (A Plague Tale: Innocence)

A Plague Tale: Innocence, 2019’un dikkat çekmeyi başaran oyunlarındandı. Bunu sağlayan şeylerden birisi de tabii ki, Amicia ve Hugo de Rune kardeşlerdi. Malikanelerine yapılan saldırı sonrasında engizisyonun elinden kaçıp hayatta kalmaya çalışan ve bir yandan da Hugo’nun hastalığıyla ilgili bir şeyler keşfetmeye çalışan ikilimiz; kilise içerisindeki karanlık bir mücadeleye de ışık olacaklarının farkında değillerdi bu yola çıkarken. Başlangıçta kardeşiyle çok da şey paylaşmamış bir ablayken sonrasında ona gözü gibi bakan, onu her şeyden sakınan, onun için hayatını ortaya koyan, kardeşinin kahramanı haline gelen bir ablaya dönüşüyordu Amicia. Bu macerada yol aldıkça çok daha yakın bir ikili haline gelen kardeşler; finalde de bizlere yaşlarının çok ötesinde bir işe imza atabileceklerini göstermişlerdi.

Jessie "Jes" ve Zofia "Soph" Blazkowicz (Wolfenstein: Youngblood)

Ana serinin şimdilik son oyunu olan Wolfenstein II The New Colossus sonrasında çıkan iki yan oyundan birisiydi Wolfenstein: Youngblood. Seri boyunca William Joseph Blazkowicz, nam-ı diğer ‘Terror Billy’ ile ortamlara hareket getirdikten sonra, Anya Oliwa ve B.J. Blazkowicz’in sevgili ikizleri Jessie ve Zofia’ya gelmişti sahne alma sırası. Bir süredir kayıplara karışan babalarını bulmak için Avrupa’ya yol alan ikizlerimiz, yaşlarının da verdiği uçarılıkla, New Paris’in altını üstüne getirmeyi başarıyorlardı. Kendilerini bundan sonraki oyunlarda da bir şekilde görecek gibiyiz, ne dersiniz?

Claire ve Chris Redfield (Resident Evil Serisi)

Henüz küçük bir çocukken bir trafik kazasında ebeveynlerini kaybeden Chris ve Claire; oyun dünyasının meşhur kardeşlerinden. Seri boyunca pek bir araya gelemiyorlardı gerçi, ama bir şekilde birbirleriyle bağlarına şahitlik ediyorduk. Sonuçta sürekli birbirlerini bulmaya ve korumaya çalışmıyorlar mıydı? Kendisine serinin merkezinde bir yer bulmasından hareketle bundan sonraki oyunlarda da bir şekilde Chris ile karşılaşmayı bekleyebiliriz. Peki neden Claire de ona eşlik etmesin? İkisinin başrolde olduğu bir oyun hiç fena olmazdı aslında.

Dante ve Vergil (Devil May Cry Serisi)

Efsanevi Kara Şövalye Sparda’nın oğulları Dante ve Vergil, babalarının namına yakışan çocuklar. Dante’nin kanı kaynıyor, hemen aksiyona atılan cinsten. Vergil ise daha soğukkanlı ve acımasız. Seçtikleri yollar da farklı. Dante, iblis avcılığı yapıp bir yandan da annesinin ölümünden sorumlu olanları bulmak ve intikamını almak için uğraşırken; Vergil, madem şeytanın oğluyum, ben niye şeytan olmayayım ki der gibi :) Birbirlerine zıt noktalarda duruyor gibi görünseler de en nihayetinde oyun dünyasının en popüler ikizlerinden olduklarına da şüphe yok.

Evie ve Jacob Frye (Assassin’s Creed Syndicate)

Assasin’s Creed serisi, kardeş karakterler konusunda da elimizi boş bırakmamıştı sağ olsun. Bu litede başka isimlere de yer verebilirdik yani, ama bu seferlik Frye kardeşleri seçmiş olalım. Syndicate’teki kahramanlarımız Evie ve Jacob Frye kardeşler ile Viktorya Dönemi İngiltere’sine gidiyorduk. Frye kardeşler; Londra’yı tapınakçıların elinden kurtarmak için mahalle mahalle mücadele ediyor, finali de Buckingham Sarayı’nda yapıyorlardı.

Joel ve Tommy Miller (The Last of Us)

Şimdiye kadar gördüğümüz en etkileyici açılış bölümlerinden birisi de The Last of Us’a aitti hiç şüphesiz. Kalbimizin orta yerinden vurulmuşa döndüğümüz sahnede Joel ve Tommy kardeşlerin çaresizliğine de şahitlik ediyorduk. Aradan yıllar geçerken, iki kardeşin yolları ayrılıyor, araya mesafeler giriyordu. Ama kaderin onlar için hazırladığı bir sürpriz vardı: Ellie. Bu küçük kız; Joel için bir evlat, Tommy için bir yeğen haline gelirken, Miller kardeşler bir anlamda hayata yeniden başlamanın yolunu bulmuş gibiydiler. Hayat da böyle değil midir zaten, düştüğünüz yerden kalkmak gerekir.

Nathan ve Sam Drake (Uncharted 4)

Aslında Nathan ve Sam Morgan kardeşler dememiz lazım. Kendilerine Drake soy ismini uygun görmeleriyle ilgili hikâye de oyunda anlatılıyor zaten, o kısma şimdi girmeyeceğim. Ama Nathan ile Sam’in hikayesinin, şu listede en beğendiğim kardeş hikayelerinden olduğunu belirtmeden de geçemeyeceğim. Serinin önceki oyunlarında yanından geçmediğimiz Sam, bir anda karşımıza çıkıveriyor ve bize Nathan’ın çocukluk yıllarından başlayan bir hikâyenin kapısını aralıyordu. Yetimhanede kalan Nathan ve dışarıda tam bir serseri mayın gibi takılan Sam; ne yapıp edip başlarını belaya sokmayı başaran bir ikiliydi. Annelerinden miras kalan keşif tutkusu, yıllar içerisinde iki kardeşi önemli birer hazine avcısı haline getirmiş, ama talihsiz bir olay ikiliyi ayırmıştı. Yıllar sonra yine bir hazine avında bir alaya gelen ikilinin bu macerası, seri için de çok güzel bir final olmuştu.

Parolamı Unuttum