Achilles: Legends Untold - Erken Erişim İnceleme

Yiğidi Aşil tendonundan vururlar!

Şöyle fazla uzak olmayan geçmişe gidip daha da uzak geçmişe hatta mitler zamanına geri dönen bir filmi hatırlayalım hemen. 2004 yapımı hani Brad Pitt’in deli gibi kas yapıp bacakları çiroz kaldığı için yönetmenin yakın plan bacak çekimlerinde dublör oynattığı Troy filmi. Uyarlandığı öykünün tüm mitolojik öğelerini boş verip Truva Savaşı’nı daha nesnel nedenlere dayandıran bu dev kadrolu film dönemin eline silah alan tüm Hollywood aktörlerini askere alır gibi alıp oynatmış ama gişede biraz yalpalamıştı.

İşte o filme fena halde öykünen oyunumuz Achilles: Legends Untold tam da bu muazzam savaşın göbeğine atarak başlatıyor bizi ki bence oyunun sunumu fena değil. Ama işte efsanevi bir savaşçı olmamız gereken oyunda beceriksiz bir ön saf askeri gibi oynamamız buyurulduğu için başlangıçtaki heyecan yerini hızla sıkıntıya bırakıyor. Oyunun yaptığı iyi şeyler de yok değil, hepsi az aşağıda.

Kelebek gibi uçup arı gibi sokamamak

Elbette hepimizin bildiği gibi işler Achilles’in istediği gibi gitmiyor ve daha başlarda Paris’in topuğumuza sıktığı bir okla Hades’in diyarlarını boyluyoruz. Burada bizi bulan Hades “Hadi dostum sen daha genç adamsın yaparsın edersin” deyip bizi geri dünyaya döndürüyor ve ilk görevimize başlıyoruz. Oyun Erken Erişim’de olduğundan üzerine çok gitmeyeyim diyorum ama net şekilde uzun zamandır bu kadar zor kontrol edilen bir yapımla karşılaşmamıştım doğrusu.

Bir kere izometrik kameradan oynanan bir oyunda Mouse ile sadece vuruş yapabilmek ok tuşlarıyla adamımızı yönetmek tam bir işkence, oyun belli ki kolla oynansın diye geliştirilmiş ama PC için durumun vahameti burada da bitmiyor. Yavaş veya atlayan animasyonlar, oturmayan ses efektleri, stabil olmayan kare oranları ve hantal kontroller canımızı sıkmaya devam ediyor. Üstelik bu oyunun Diablo veya öykündüğü bir diğer oyun olan Titan Quest gibi bir Hack & Slash olmadığını daha çok Dark Souls tarzı bir oynanış ve arayüze sahip olduğunu da belirtmek isterim. Dolayısıyla hebele hübele düşmana dalmak yerine daha pozisyon almaya dayalı yavaş bir oynanış var. Ha, bu kötü bir şey değil elbette ama demin bahsettiğim hantallıklar ve geç algılanan, zamanlamasını tutturmanın bir hayli zor olduğu hatta zaman zaman adamların içinden geçen vuruşlar oyundan alacağınız keyfin içine güzel limon sıkıyor.

Düşman yapay zekasıysa evlere şenlik, okçuların hepsi mübarek Legolas/Paris (tabii bunların hepsi Orlando Bloom) gibi ekranın dışlarından falan sizi vurup birbirlerinin üstlerinden zıplaya zıplaya kafamıza sıkarken mızraklı ve kılıçlı arkadaşların bana saldırmak ve ben saldırdığımdaki karşılık vermek konusundaki “çekingenlikleri” işimi epey kolaylaştırdı diyebilirim. Elbette Battal Gazi gibi 4-5 adamın ortasına uçarak dalınca sonuçlar pek hoş olmadı ama teker teker üzerime çektiğimde indirmekte hiç sorun yaşamadım bu zekâsız dostlarımızı. Oyunun görselliği hoş durmakla birlikte, dizaynların banallığı gözümü yordu zamanla ve müzikler de ortalama kalmış oldukça. Hani neresinden baksak bu oyunun daha epey bir pişmesi lazım belli ki.

Her Souls-like’ın eti yenmez

Oyunda bol silah bulmuyorsunuz ve bulduklarınızı geliştirme aşamasına gelmek için de epeyce bir ilerlemek gerekiyor, onun haricinde topladığınız ruhlarla seviye atlama ve ölünce yere düşürme durumu burada da var. Bu düşürdüğümüz ruhlar bazen rakip bir savaşçıda da olabiliyor ki bu da direkt Bloodborne’dan alınma bir özellik. Bu tür oyunlarda çok önemli olan ve illaki aradığımız vuruş hissi ise bulunamıyor ne yazık ki.

Başta bahsettiğim kontrol fakirlikleri bunda büyük bir etmen olsa da oyunun kendisi sıkıcı şimdi be arkadaşlar. Senaryo eh işte minvalinde ve katlanılabilirken filmdeki ya da efsanelerdeki Achilles’ın tırnağı olamayacak bir barzoyla ilerlemeye çalışmak cidden ruh emici. Silahlardan en etkilisi olan mızrakla oynamak biraz daha eğlenceli ve etkiliyken kılıç, balta ve çift elli silahlar sanki havaya sallıyormuşsunuz hissi verdiğinden ben pek sevemedim kendilerini, pratik olmayan bir kalkan fırlatma hareketi ve heyecan yaratmayan özel hareketler de kazanıyoruz zamanla ama oyunun temel mekanikleri tam oturmadığından hep bir iç sıkıntısı mevcut maalesef. Öldürdüğümüz bossların silahlarını alabilmek hoş olsa da oyunun başlarından uzunca bir süre sonra bile boss çıkmaması ve hep aynı tipleri kesiyor olmak bu erken erişim oyunundan ziyadesiyle sıkılıp (ne çok sıkılmışım yahu bu oyundan) Soul Calibur 6’ya falan dönmeme sebep oldu “Bari doğru dürüst silahlı bir oyun oynayayım” diye. Yani ekibin gidecek daha çok yolu var.

En azından Brad Pitt’in o meşhur hareketini yapabiliyoruz

Doğru, yapabiliyoruz ama oyunun başlarında, ölünce bize bir haller olduğu için yetenek ağacından yeniden öğrenmemiz gerekiyor o meşhur hareketi. Kratos’un her oyun başında yeteneklerini unutup geri öğrenmeye kasması kadar saçma olan bu durumun burada karşıma çıkması da ayrıca tat kaçırıcı bir unsur ama oraya gelene kadar oyunun bayağı bir toparlanması lazım zaten. Tam sürümü çıktığında eğer bu dertleri çözülürse oynanabilir bir yapım Achilles: Legends Untold, bir Titan Quest kadar sükse yapmayacaktır ama Souls-like oyunlar içerisinde ilginç bir deneme olduğunu da kabul etmek lazım. Umarım yapımcılar da ellerindeki madenin farkındadırlar ve biraz daha derine kazarak oyunun içindeki Balrog’u uyandırmayı başarırlar.

Artılar:

  • İlginç bir konsepte sahip
  • İzometrik Souls-like mekanikleri
  • Fena olmayan grafikler
  • Senaryosu hoş denilebilir

Eksiler:

  • Sizi oynatmamaya ant içmiş kontroller
  • Dengesiz performans
  • Vasat müzik ve seslendirmeler
  • Düşmanların yapay zekâsızlığı
  • Bol bol bug
  • Harita olmaması büyük sorun
  • Sağa sola takılıp anlamsızca ölmek
  • Kötü tasarlanmış ara yüz
  • Achilles’le mi oynuyoruz askere yeni alınmış biriyle mi belli değil
  • İyi ayarlanamamış hitbox’lar
  • Vuruş hissini ara ki bulasın

Ara Karar: Daha epeyce cilalanması gereken ilginç bir Aksiyon/RYO olan oyunun potansiyeli henüz meydana çıkarılamamış durumda.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum