Apple, Google, Microsoft, iOS, Android ve Windows etrafında kaybolan hayatlar... Fanboylar için durum böyle en azından. Peki bu firmaların sunduğu platformlar ve bu platformların etrafında dönen cihazlar, fanboyların savunduğu kadar yararlı ya da elzem mi? Her birinden birer ürün alıp, yine de birlikte kullanırsak ne kaybederiz?
Bu soruların cevabını bulmaya çalışacağız bu ay. Başlık “Platformlar Savaşı” ancak merak etmeyin; platformları birbirine kırdırmayacağız. Artıları ve eksileriyle önünüze koyacak ve “Durum bu sayın oyungezer, karar vermek sana kalmış.” diyeceğiz.
Var mısınız bu maceraya?
Apple
Pek çok ürün ve servis konseptini ortaya çıkaran ve geçmişte attığı adımlarla bugünün teknolojisine en çok yön veren firmaların başında Apple geliyor kuşkusuz. “Ekosistem” ya da “Platform” dendiğinde de aynı şekilde. MacBook'lardan iMac'lere, iPod Touch'tan iPad modellerine ve iPhone'a kadar pek çok Apple ürünü, kolayca ve sorunsuzca birbirlerine senkronize hâlde çalışabiliyor. Bu cihazlar pek çoğumuzun evinde bulunan ve kullandıklarımız. Peki ya diğerleri? iOS'li cihazlarla birlikte çalışan ve Mac için kablosuz yedekleme cihazı Time Capsule ve Apple TV mesela, onları da unutmamak lâzım.
Peki Bunlar Nasıl Birlikte Çalışıyorlar?
Bu sorunun cevabı kadar, sistem de çok basit. Tek bir Apple hesabına eklediğiniz cihazlarınız, iCloud üzerinden birbirlerine bağlanıyor. Bu ne demek? Tek bir Apple hesabı üzerinden email'lerinizi, kontaktlarınızı, takviminizi, bookmark'larınızı tüm cihazlar üzerinden kontrol edebilirsiniz mesela. Ya da iPad'inize bir uygulama satın aldınız diyelim. Aynı uygulamanın iPhone sürümünü telefonunuza, iPod Touch sürümünü de iPod'unuza indirebilirsiniz. Safari ve iBooks sayfalarını tüm cihazlarınız üzerinde senkronize edebilir, Photo Stream'in tadını çıkarabilir ve kaybolan telefonunuzu “Find MY iPhone kullanarak bulabilirsiniz. Gerçi telefonu bulsanız da pek bir işe yaramayacaktır -özellikle de Türkiye'de- ama olsun. Yine de özellik, özelliktir.
Yukarıda ufaktan değinmeye başladığım uygulama konusuna burada daha çok girmek istiyorum şimdi müsadenizle. Çünkü Apple'ın uygulama kataloğu ve uygulamaları, hem kullanıcılar hem de geliştiriciler için bazı nimetler taşıyor. Örneğin artık hepimizin de bildiği gibi iOS, Android'le birlikte en popüler uygulamaları bünyesinde barındırıyor (uygulama sayısı muhabbetine girmeyeceğim, zira yığınla çöp uygulama var her markette de). Bunun yanı sıra yeni bir uygulama çıkacağı zaman, firmalar genelde ilk olarak AppStore'un kapısını çalıyorlar (buna örnek olarak Twitter'ın yeni uygulaması Vine'ı gösterebilirim). Peki geliştiriciler için sunulan nimet ne? Apple'ın, ürün spesifikasyonlarını elinde barındırıyor olması. Yani? Apple'ın ürettiği ürünler, donanım özellikleri ve ekran çözünürlükleri konusunda benzer/aynı. Android'de durum böyle değiil biliyorsunuz; onlarca, hatta yüzlerce farklı telefon ve ekran çözünürlüğü var. Bu da, geliştirilecek olan uygulamanın, pek çok farklı model ve sürüm için optimize edilmesini şart koşuyor. Tahmin edersiniz ki bolca zaman, emek, vesaire.
Bu arada farklı çözünürlüğe sahip yeni bir Apple ürünü çıktığında (Yeni iPad ya da iPhone/ipod Touch 5 gibi), çoğu geliştiricinin oldukça kısa bir süre içerisinde uygulamaları yeni ekran boyutuna göre ayarladıklarını da biliyoruz ve severek takip ediyoruz. Donanım konusunu Apple elinde tuttuğu için, AppStore'dan indirdiğimiz herhangi bir uygulamanın Apple cihazımızda sorunsuz çalışacağını bilmek de ayrı bir şey. Bilirsiniz, giriş seviyesi ucuz bir telefon aldığınızda pek çok uygulama yavaş ya da sorunlu çalışır Android'de. Yalnız bu dediğimi Android için bir eksi olarak almayın. Sonuçta iPhone 5'le karşılaştıracağımız telefon da 500TL'lik Android'li bir telefon olmayacaktır.
Hmm...
Uygulama konusuna devam edelim diyorum, daha söyleyeceklerim bitmedi çünkü. Apple'ın kullanıcılara sunduğu Mac AppStore ve iPad uygulamaları için de şu anda benzersiz diyebiliriz. Belki Windows 8 / Windows RT / Windows Phone 8'in çıkmasıyla “benzersiz” kelimesi biraz ağır kaçabilir gerçi; ancak yine de Microsoft'un bu konuda alması gereken pek çok yol var.
Yukarıda ufaktan çıtlattığım ve yakın bir zaman önce ülkemize giriş yapan Apple TV'den de bahsetmemek olmaz. Sahip olduğu özelliklerle oturma odamızın vazgeçilmez bir parçası olmaya aday bu minik kutu, iTunes Store'un kapılarını ardına kadar aralıyor. Mağaza üzerinden 2-5TL arası film kiralama, 8-13-19TL arası da film satın alma olanağı sunan Apple TV'nin asıl güzelliği ve dosya konusu itibariyle bizi ilgilendiren yanı AirPlay ve iCloud desteği. Kocaman televizyonunuz yanında ufacık kalan bu kutu ile iOS ya da MacOS'li cihazınızı, AirPlay desteğiyle kablosuz olarak televizyona bağlamanız mümkün. Oyun mu oynarsınız, müzik mi dinlersiniz, film mi izlersiniz orasını bilemem. İcloud içeriklerine ulaşabildiğinizi de söyledim... Hah, ürünün bir diğer güzel yanı da iTunes Match'i de desteklemesi. Yıllık 40 TL ödeyerek arşivinizi iTunes'a tanıtıyor ve müziğinizi Apple TV de dâhil olmak üzere pek çok Apple cihazınızla dinleyebiliyorsunuz. Apple TV'nin belki de en güzel yanı, fiyatı. Kendisi şu anda iPod Nano'dan bile ucuz neredeyse (294TL, KDV dahil). Yapabildiklerine ve üzerindeki Apple logosuna göre çok uygun bir fiyat değil mi sizce de (bu arada Apple TV'den Netflix'e falan da ulaşabiliyorsunuz ama biliyorsunuz durumu)?
Yani Sen Bana Apple Bir Numara Diyorsun?
Yok güzel kardeşim, öyle bir şey demiyorum. Daha yazının başındayız, sakin. Ancak Apple'ın, birbiriyle mükemmel uyum içerisinde çalışan bir platform sunduğunu söylesek kimse buna karşı çıkmaz sanırım. Elimizde iPhone, cebimizde iPod Touch, çantanın ön gözünde iPad, masamızda iMac, salonda Apple TV... Tüm bunları sayınca, Apple'ın özellikle de Türkiye için en büyük eksisini söyleyeceğim şimdi: Tüm bir ekosistemi yaratmak için ne kadar para harcamak gerektiğini bir düşününce, insanın aklı yerinden oynuyor. Cebimizdeki para belli, aylık maaşımız belli. Belki ileride bir gün, ama şimdi bunları alıp birlikte kullanmak pek çoğumuz için sadece bir hayal.
Eee, alternatifler ne güne duruyor?
Google
Bundan bir 7-8 sene evvel, Google'ın böyle bir dosya konusuna konu olacağını herhangi bir donanımcıya söyleseniz ne derdi acaba çok merak ediyorum. Ben bundan 7-8 sene evvel herhangi bir donanımcı değildim, o nedenle bilemeyeceğim. Hatta şu anda bile donanımcı olmadığıma dair şüphelerim var, doğruya doğru. Neyse, konu sapmadan ben Google'dan devam edeyim.
Şimdi efendim, önceki sayfalarda Apple'a verdik veriştirdik, saydık sayıştırdık. “Bu kadar pahalı olunur mu kardeşim, ayıptır günahtır.” dedik (demedik ama ima ettik en azından). Şimdi de geldik Google'a. Bakalım o neler neler vadediyormuş, Apple kadar bütünlüklü bir yol çiziyor muymuş ve daha bir sürü şey.
Google Dediğin Android Di Mi?
Çoğunlukla evet. Şimdi biraz ciddileşelim... Google'ın kullanıcılara sunduğu seçenekleri düşününce, karşımıza çok daha karmaşık bir yapı çıkıyor. Örneğin Android'in pek çok farklı telefon ve modelde olması, işletim sisteminin farklı maskeler takarak karşımıza çıkmasına neden oluyor. Farklı tasarımlar, farklı özellikler, firmaların farklı yaklaşımları, Apple ve Microsoft'un verdiği o bütünlük hissinin ortadan kalmasına neden oluyor. Bu, uygulama geliştiricileri için de farklı engellerin ortaya çıkması anlamına gelebiliyor pek çok zaman. Atıyorum NFC gerektiren bir fikre sahip olan geliştirici, NFC özelliği bulunmayan Android'li telefonları ve dolayısıyla yığınla kullanıcıyı baştan kaybetmiş oluyor.
Google'ın bütünlüğü sağlayamamasının bir diğer nedeni de, kullanıcıya Apple ve Microsoft gibi tam teşekküllü masaüstü işletim sistemi sunmuyor olması. Evet, Chromebook var; ancak sadece var. Gerçi bu, Google'ın masaüstünü tamamen boş geçtiği anlamına gelmiyor elbette. Sonuçta açtığınız bir Google Chrome penceresi ile, elinizdeki tüm cihazları bağladığınız Google hesabınıza girmeniz mümkün. Google+, YouTube ve tüm cihazlarınızı bir arada tuttuğunuz Google Docs'lu Google Drive da cabası.
Senin Dilin Neler Söylüyor?
Şimdi, şu “bütünlük” mevzusuna yeni bir boyut kazandırmak istiyorum. Yukarıda yazdıklarım, kimi kullanıcıların kulağına olumsuz yorumlar gibi gelmiş olabilir. Ancak azımsanamayacak kadar çok kullanıcı da, kendilerine sunulan bu çeşitlilikten ötürü çok memnunlar. Adam “Apple bana bunları bunları kullanacaksın diyor ve cihazlarının hepsi aynı!” diyerek tepkisini koyabiliyor ve kendini daha özgür hissetmek adına Android'e yönelebiliyor. Anlatmaya çalıştığım, Google'ın sunduğu çeşitliliğin kesinlikle olumsuz bir şey olmadığı. Herkes tek tip cihaz kullanmak zorunda değil sonuçta.
Şimdi... Tabletimizde ve telefonumuzda Android kullanıyoruz. Bu cihazları tek bir Google hesabına bağladık ve masaüstü bilgisayarımızdan da (eğer Chromebook'unuz varsa ne âlâ) o hesabı kontrol ediyoruz. Buraya kadar her şey tamam. Belgelerimiz, dosyalarımız, resimlerimiz hepsi Drive'ımızda ve hepsine dilediğimizce ulaşabiliyoruz. Online olarak dokümanlarımızı görüntüleyebiliyor ve düzenleyebiliyoruz. Tüm bunları Asus, Samsung, Sony, HTC gibi gayet kaliteli cihazlarla da, BİM'de Kırınkıl'ın yanında satılan 200TL'lik BlaBla marka tablet/telefonlarla da yapabiliyor hem de. Gülmeyin, çünkü bu çok önemli bir şey aslında. Herkesin bir iPad'e, ya da Windows 8/RT yüklü tablete verebileceği 1000+TL parası yok sonuçta. Bu bağlamda diğer iki rakinbine ağır bir darbe indirdiğini söyleyebiliriz Google'ın.
Ülkede hiç ama hiç yaygın olmadığı için aslında Google TV ve Chromebook'a girsem mi girmesem mi karar veremedim. Bu arada Chromebok değil de, Google TV'nin de pek çok farklı üreticisi var; o nedenle bu platform da pek çok farklı özelliğe ve arayüze sahip cihazlarla geliyor. Google TV de Netflix, Amazon Google PlayStore ve YouTube gibi servislere erişim sağlıyor; Android'li telefon ve tabletlerimizden kablosuz akış alabiliyor. Ancak içerik açısından, Apple TV'nin sunduklarının yanında biraz güdük kaldığını belirtmekte fayda var. Tabi servisin her geçen gün, oyuna katılan yeni firmalarla birlikte gelişeceğini de rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu arada kuşlar, Google Tvnin günün birinde televizyonlara entegre olarak gelebileceğinin de müjdesini verdi bizlere. Apple'ın televizyon işine gireceği söyleniyordu; eğer o da gerçekleşirse, ufak kutuları değil de televizyonlar kapıştırabiliriz bir sonraki dosya konumuzda.
Cloud'dan Devam
Google'ın bir diğer güzel servisi de, iTunes Match'in yaptığını ücretsiz olarak yapan Google Play Music. Farklı müzik çalarlardan arşivinizi yükleyebileceğiniz servis (20.000'e kadar şarkı), bu müzikleri istediğiniz cihazla dinleyebilmenizi sağlıyor. Hemen şimdi //play.google.com/music/ adresine girerek bu dünyaya adım atabilir, ya da tabletinizdeki mağazadan Google Play Music'i bulup hemen indirebilirsiniz (Mi acaba?? Bilemiyorum.)
Bu arada bu konuya da az değindik, ancak Hotmail kullanmayı çok uzun zaman önceden bırakmış bir ofis olarak (aynı cümleyi size kurabilecek bir sürü adam bulabilirim), Google Docs'un kimi zaman çok hayat kurtardığını belirtmek isterim. Tamam, birazdan değineceğim Microsoft'un Office Web Apps'i de gayet iyi; ama dediğim gibi, Microsoft servislerini uzunca bir süre önce kullanmayı bıraktık biz. Bilmem, belki yeniden başlarız kullanmaya. Hele şu Microsoft yazısını da yazayım da.
Hmm... Google'ın sundukları da böyle kabataslak bir şekilde. Burada çok daha çeşitli, çok daha az cep yakan seçeneklere sahibiz. Ancak tüm bunların getirisi, Google'ın aslında Microsoft ya da Apple gibi bir ekosistem sunamıyor oluşu. Sunmak zorunda mı? Asla değil. Yukarıda da bahsettiğim gibi hepsinin bir beğeneni, bir alıcısı var. Onu geçtim, şöyle de bir gerçek var: Apple'ı anlatırken iPad'ler, iPhone'lar, iPod Touch'lar, iMacler, Macbook'lar havada uçuştu da; hangimiz bunlardan birer tane alıp da evin dört bir yanına koyacak maddi kapasiteye sahip? Hadi onu da geçtim, en ucuzlarından sadece ikisini seçsek bile 2000TL'nin üzerinde bir meblağ yapıyor. Kalite açısından aynı geri dönüşü almamızın imkjânı olmaz belki ancak 500-600TL'ye Android'li bir tablet, bir telefon alıp evimizdeki emektarın da yardımıyla derme çatma bir ekosistem yaratabiliriz! Bu da Google'ın, diğerleri üzerinde kurduğu en büyük baskı olur.
Microsoft
En eski ve en yani oyuncu Microsoft, ekosistem konusuna biraz sert girdi. Çok kısa zamanda bu kadar yol alan dev için, aslında elinde olan cihazları ve servisleri revize ederek oyuna dâhil etti diyebiliriz. Neydi peki bunlar? Bilgisayarlar, savaşmaya hazır bir şekilde her evin salonunda duruyorlardı zaten. Cep telefonları... Permaperişan, orada burada takılıyorlardı Windows Mobile işletim sistemleriyle. Tableter desen, bir iki başarısız denemeden soran rafa kaldırılmışlar ve toz toplamışlardı. Pek çok kullanıcının SkyDrive'la işi olmuyordu. İlk başta Windows Phone 7'yle telefonları yeniden savaşa çağıran Microsoft, Windows 8 platformuyla da bilgisayarları, tabletleri (Surface ve diğerleri) ve Xbox 360'ı, SkyDrive flamalarını göndere çekerek savaşa dâhil etti ve çetin mücadele başladı. Son savaşçı Microsoft, bu savaşa bir de yorgun düşmüş üstatlardan Nokia'yı dâhil etti ve Finli usta da kendini yendien keşfetti. Ama konumuz şimdi o değil elbette; konumuz, Microsoft ve Windows'un etrafında kısa sürede başarıyla oluşturduğu ekosistemi.
Bir Ekosistemdir Gidiyor Yahu...
Microsoft, bu ekosistemi yaratırken Apple'dan çok ilham aldı kuşkusuz. Tüm cihazlarında birbirine benzer arayüzler kullandı ve bedavaya 7GB boş yer sunan SkyDrive ile birlikte tüm cihazları birbirine bağladı. Xbox 360'ın arayüzünü Windows 8'in canlı kutucuklarına benzer şekilde yeniden tasarladı, onu sek oyun konsolu fikrinden çıkarıp bir ev eğlence sistemine çevirmek için adımlar attı (yine bizim, türlü hinlikler yapmadan ulaşamayacağımız adımlar). Kinect'in de gücünü ardına alarak Bing ve Xbox için IE ile konsolu ve ekosistemini coşturdu... Xbox SmartGlass ile de işin iyice suyunu çıkardı. Daha sayayım mı?
Microsoft, bu yolda hakikaten çok ciddi adımlar attı ve bu adımlarıyla Apple'ı yakından izlediğini aleme kanıtladı ve Google'ın isteyerek/istemeyerek yapmadığı bir şey yaptı: İşletim sistemini kullanacak telefon ve tabletlerin donanım özelliklerini eline aldı (Windows Phone7 /8 ve Windows RT'de). Yani Android'de olduğu gibi önüne her gelen üretici Windows RT/Phone 8 kullanan cihazlar yapamayacak. Bu cihazları üretme yetkisine sahip olacak cihazlar da, belli donanım özelliklerinden şaşmamak zorundalar. Bunun getirdiği artılar da eksiler de var kuşkusuz. Yukarıda bahsetmiştim zaten, bir daha yazmayayım şimdi.
"Smart Glass" Falan Dedin, O Ne?
Xbox SmartGlass, elinizdeki Windows 8/RT/Phone 8 kullanan bir cihaz üzerinden Xbox'ınıza ulaşmanızı sağlayan bir uygulama (gerçi Android ve iOS için de gelmiş olması lâzım). Uygulamayı yüklediğiniz cihaz, Xbox'ınız için bir klavye ve uzaktan kumandaya dönüşüyor. İnternete bağlanmak daha kolay oluyor, zaten pek dokunmanıza gerek kalmayan Xbox'ınızdan iyice kopuyorsunuz (Kinect!). Ya da ne bileyim, tabletinize bir film satın aldınız diyelim. Bu filmi, SmartGlass kullanarak Xbox'ınız vasıtasıyla televizyondan izleyebiliyorsunuz (bir yerden tanıdık geldi mi?). Hatta durumu biraz daha ileri boyuta taşıyan Microsoft, SmartGlass yüklü bir cihazı kinci ekran olarak da kullanabileceğimizin altını çiziyor. Tabi daha çok Nintendo'nun WiiU'sunun kontrol cihazındaki ekran gibi.
Hiç Xbox'ınız yok diyelim (benim gibi). Windows Phone 8'e entegre olarak gelen Oyunlar uygulamasıyla cep telefonunuz, bir anlamda mobil bir Xbox'a dönüşüyor. Avatarınızı oluşturabilir, Xbox Live profiliniz üzerinden türlü türlü oyunlar oynayabilirsiniz. Emin olun, oyun oynarken o Xbox logosunu gördüğünüzde gaza gelmemek elde değil.
I Luv SkyDrive!
SkyDrive, dediğim gibi son zamanlara kadar pek çok kullanıcının ilgisini çekmeyen bir olaydı. Ancak Microsoft tüm bu senkronizasyon olayını kullanıcının ruhu bile duymadan SkyDrive'a bağlayınca, tüm bu cihaz ve servisleri bir arada tutan yapıştırıcı hâline geldi SkyDrive. Office Web Apps sayesinde Google Docs'a nazaran bildiğimiz Office deneyimini yaşatan servis sayesinde, girişini telefonumuzdan yazdığımız bir makalenin gelişmesini dizüstü bilgisayarımızdan; sonucunu da Windows RT'li tabletimizden yazabiliriz. Hani bunu dedikten sonra müzikti, resimdi, filmdi falan bahsetmeme gerek yok sanırım.
Şimdi, hepsini toplayıp Microsoft'un nasıl bir ekosistem oluşturduğuna bir bakalım. Bana göre firma, Google'ın serbestliğini Apple'ın sıkı tutumuyla birleştirmiş ve ortaya güzel bir karışım çıkmış. Microsoft'un platformu üzerine, farklı özelliklere sahip kendi ürün yelpazelerini çıkaran firmalar ile bu “Ekosistem” havasına girmek mümkün. Örneğin Samsung'un ATIV serisini buna güzel bir örnek olarak verebilirim. Ya da Nokia'nın yakın zamanda bir tablet çıkaracağı söylentileri eğer doğruysa (belki Barselona taraflarından bir haber gelmiştir bu yazıdan sonra), güzel bir alternatif olacaktır. Ve diğer firmalar da kendi alternatiflerini ortaya çıkaracaktır yavaş yavaş. Piyasada bulunan neredeyse tüm bilgisayarların da Windows 8 çalıştırabilecek kapasitede olduğunu da söyleyebiliriz zaten.
Yalnız... Günümüzde mobil platformların en önemli tercih sebebi olan uygulama konusunda hâlâ çok boş Windows Store. Günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz pek çok uygulama mevcut; ancak Android ayda iOS'tan Windows Phone 8/RT'ye geçiş yaparsanız kendinizi boşlukta hissedebilirsiniz. Bir MeeGo kullanıcısı olarak bana soracak olursanız hava hoş. Çünkü “gerçekten” ihtiyacınız olan ve telefonunuzda sürekli kullandığınız kaç tane uygulama var? Benim çok az/yok gibi bir şey. Ama oyun konusunda yapılan şikâyetleri bir nebze anlayabilirim bak. Sonuçta hepimiz oyuncu adamlarız, öyle ya da böyle bulduğumuz her yerde oyun oynamak isteriz/isterim. Bunu da buraya ufak bir not olarak yerleşltireyim.
Bulutun Kilosu Kaça?
O kadar ballandıra ballandıra anlattık da, Apple, Google ve Microsoft'un bize dunduğu bulut kapasiteleri yetersiz gelirse ne yapacağız? Ücretini ödeyip kapasite artırımına gideceğiz. Peki kaça artırabiliyoruz ücretleri?
Apple iCloud: 5GB ücretsiz kapasite sunuyor bize Apple. Artırmak için de 5+10GB için yıllık 20$, 5+20GB için yıllık 40$, 5+50GB içinse yıllık 100$ talep ediyor.
Google Drive: Google Drive da ilk kayıtta 5GB veren bir depolama hizmeti. Aylık 2.49$ ödeyerek 25GB, 4.99$ ödeyerek de 100GB kapasiteye kavuşabiliyoruz. 16TB'a kadar giden diğer seçenekler için bit.ly/JvKUfa adresine gidebilirsiniz.
Microsoft SkyDrive: SkyDrive, yarışa rakiplerinden 2GB daha önde başlıyor ve 7GB alan sunuyor kullanıcılarına. Yıllık 19TL'ye 7+20GB, 46TL'ye 7+50GB, 93TL'ye de 7+100GB depolama alanına kavuşmak mümkün.
Eğer fazla para harcamak istemezseniz Yandex.Disk ve Dropbox gibi alternatiflere de yönelebilirsiniz elbette. Hem iPhone'unuzla Galaxy Note II'niz arasında da dosya paylaşımı yapabilirsiniz böylelikle. (Not: Fiyatlar asında içerisinde bir matematik problemi içeriyor. Tüm fiyatları yıllığa ve TL'ye çevirerek en hesaplısını bulup bize gönderen ilk şanslı goyun, bizden 7GB'lık SkyDrive hesabı kazanacak!)
En Ucuz (Ve Etkili) Nasıl Çıkarım Bu İşten?
Yazının hepsini, özellikle de Google kısmını anladıysanız anlamışsınızdır zaten. Bu işten en temiz Google ve Android'le kurtulabilirsiniz gibi duruyor. İnternete bağlı bir bilgisayarınız varsa, üzerine ekleyeceğiniz Android'li bir tablet ve telefonla olur bu iş. Eli yüzü düzgün şeyler de almak istiyorsunuz... Hmm... Elimde tam size layık bir Asus Nexus 7 tablet ve Samsung Galaxy S III Mini telefonlar var. İkisinin toplamı, hesaplıyorum, yaklaşık 1400TL ediyor. Aynısını Apple ya da Microsoft'la yapmaya kalkarsaak... 2-3 katına çıkıyor fiyatlar.
Pek çoğumuz için çok da parlak olmayan bu tablo, bu konuda kesin kazananın Google olduğunu gösteriyor bizlere (ki salaş bir tablet ya da telefon alırsanız fiyat daha da aşağı çekilecektir).
Karıştırsak Olmaz Mı?
Firmalar her ne kadar alttan alttan “Benim ürünlerim şöyledir, böyledir, birbiriyle mükemmel çalışır. Diğer platformlarla birlikte çalıştırmaya kalkarsanız vallahi darılırım.” gibisinden mesajlar verse de, aslında durum %100 öyle değil. Eğer öyle olsa Windows'ta iTunes'u bu kadar rahat çalıştıramazdık; ne bileyim, SkyDrive uygulaması Google Play Store'da olmazdı. Ya da iPhone'umuzdaki SmartGlass'la Xbox'ı kontrol edemezdik vesaire. Söylemek istediğim şu; elinizin altında bir ultrabook, cebinizde Samsung Galaxy SIII ve çantanızda iPad'inizle dolaşırsanız da kimse size “Mundar etti adam cihazları.” demez. Tüm bu cihazları, farklı depolama ve senkronizasyon hizmetleriyle birlikte rahat rahat kullanabilirsiniz.
Evinde tek bir markanın elinden çıkan ürünlerle ekosistem kurmak isteyenler kadar, seçimlerinde özgür olmak isteyen kullanıcılar da mevcut. Her zaman her yerde dediğim gibi seçim sizin, karar sizin. Ancak farklı platformları birlikte kullanmak, aynı ekosisteme ait ürünleri kullanmak kadar sorunsuz, zahmetsiz ve etkili olmayacaktır. Onu da aklınızın bir köşesinde bulundurmanızda fayda var.
İyice Kafam Karıştı. Ne Yapalım O Zaman?
Valla o kadar yazdım çizdim. Bir daha okuyabilirsiniz yazdıklarımı ilk iş olarak. Başta da dedim, bu platformları birbirleriyle savaştırmak değil amacım. Ben sadece “Bunda bu var, şunda şu var. Şu, böyle yaparsan cebini daha az yakar. Şu da, şu konuda diğerlerine nazaran daha farklı.” demekti, dilim döndüğünce ve yer yettiğince anlatmaya çalıştım. Okuyup, kafada tartıp kararını vermek sizin işiniz. Peki ben olsam hangisini seçerdim? Cebimde para olsa kesinlikle Apple sistemlerini seçerdim. Evet, Steve Jobs'tan sonra bariz bir bocalama ve ona bağlı olarak saçmalama evresine girdiler; ancak yine de sunum, servis bütünlüğü, profesyonellik ve estetik açıdan bariz bir üstünlükleri var... Bana göre.
Gönlümün ikincisi de Microsoft... Bu kadar kısa sürede, işleri gayet güzel bir şekilde böylesine rayına oturtabilmesiyle takdiri sonuna kadar hak ediyor bana kalırsa. Şimdilik en büyük eksiği olan uygulama konusunda da daha iyi bir ivme yakalarsa adından çokça söz ettirecektir.
Gelelim Google'a... Google'ın seveni sayanı çok biliyorsunuz. Ben de seviyorum, ne yalan söyleyeyim. Sonuçta internete gözümüzü açtığımızda ilk o karşıladı bizleri. Kullanıcılara sunduğu servisler ve Android de pek çok kişi tarafından severek kullanılıyor. Burada konumuz “Android mi, iOS mi, Windows Phone 8/RT mi?” olsaydı sonuçlar çok daha farklı olabilirdi; ancak dosya konumuz ekosistemler olduğundan, diğer iki rakibine göre biraz daha zayıf kalıyor Google. Apple için zaten 6 sayfadır konuştuğumuz konunun kurucusu diyebiliriz; Microsoft da çok kısa zamanda yaptıklarıyla takdirimizi kazandı. Google'sa, bu konuya eğilmemeyi tercih etti. Ya da şöyle desem daha doğru olur; “Google da, bu konuya rakipleri kadar eğilmemeyi tercih etti”.
Çok konuştum, yerim bitti. Seçtiğiniz ürünler şimdiden hayırlı olsun efendim, güle güle kullanın. Ben MeeGo'mla kurduğum bağ ile oluşturdum ekosistemimi. Kıymetlim o benim.