1999 senesi… 9 yaşında, 3. sınıftayım. Sınıfımızda zengin bir arkadaşım var Muhammed Emin diye… Ona bir gün “Movuk yavın tüm oyunlavını getivsene, babam söz vevdi, Playstation alacak bana!" diyorum (zira o zamanlar ‘r’ harfini bir türlü söyleyemiyorum). Ertesi gün Muhammed Emin bana söz verdiği gibi oyunlarını getiriyor ve babamla Playstation almaya çıkıyoruz… Lakin benim biriktirdiğim para Playstation’ın ancak üçte birine yetecek kadar. O kadar istiyorum ki almayı, belki kaderin cilvesidir, onca dükkân gezdikten sonra ikinci el ve ucuzundan bir Playstation buluyoruz. Eve döndüğümde elimde bir Playstation, bir Tekken 3 (belki başka bir Son Jeton konusu olacaktır) ve bir de Driver CD’siyle televizyonun başına geçiyorum.
İnanın dostlar, Driver’ı oynadığım o ilk iki saati hiçbir zaman unutamam. Zira eğitim bölümünü o iki saat içinde bir türlü geçememiştim! Oynayanlar hatırlar, sağ üstte bir ‘Checklist’ vardı ve garajın içinde arabayla yazılı hareketleri yapmaya çalışıyorduk. Yapıyorum yapıyorum bir tane eksik hep; sinirlenip kapatıyorum. Tekrar oyunun başına geçtiğimdeyse bir önceki oynayışımda becerdiğim hareketleri yapamadığımı görünce ayrıca deliriyorum! Tüm bu süreç bir adet İngilizce sözlük alıp hareketlerin neler olduğunu öğrenmemle ve o büyülü oyunun kendisiyle karşılaşmamla son buluyor.
Aslında Driver, GT Interactive’in GTA 2 oynamış kitlenin sorduğu ‘Ulan şu oyun 3 boyutlu olsa nasıl olurdu acaba?!’ sorusuna ilk cevabıydı. Evet, belki yaya olarak dolaşamıyorduk şehirde ama bu sayede oyun “You are the wheelmen!” sloganının hakkını veriyordu. Zaten Driver 2 ile şehirde özgürce dolaşıp araba da çalabiliyor olmamızla bugün ‘GTA türünde’ diye isimlendirilen oyun yapısı da (tabii bir süre sonra çıkan bir diğer efsane; GTA III ile birlikte) böylece şekillenmiş oluyordu.

John Tanner isminde, gizli görevdeki bir eski araba yarışçısının hikâyesini oynadığımız oyunda tam dört farklı şehir yer alıyordu. Miami, San Francisco, Los Angeles ve New York sokaklarının tozunu attığımız Driver’ı oynayanlar, eminim ki bazı görevlerin abartılı zorluğunu hâlâ hatırlıyordur. Özellikle bir şehirden diğerine geçiş yapacağınız o kısımlar var ya… Her şehrin son bölümleri adamı cin atına bindirecek kadar zorluydu. Bir tarafta polisler, bir tarafta zaman sınırı, bir tarafta peşimizdeki mafya araçları derken bitiresiye kadar iman gevreten oyunlardandı Driver.
Her ne kadar Driver 2 ve Driver 3 (Sinan Abi’nin kulakları çınlasın; ‘Sevmiyorum ulan internet özentisi Driv3r ismini!’ demişti oyunun incelemesinde) birtakım mihraklar tarafından başarısız olarak nitelendirilse de bence seriyi ayakta tutabildikleri için başarılıydı bir şekilde. Lakin Parallel Lines’dan sonra gelen tüm oyunlar benim gözümde birer felakettir ne yazık ki.

Velhasıl Watch_Dogs planlandığı gibi araba sürüşüne odaklı bir Driver oyunu olarak çıksaydı, hem hayranların geri kazanıldığı hem de yeni hayranların toplandığı efsane bir dirilişe tanıklık edebilirdik. Ama öyle bir şey olmadığına göre serinin hâlâ en efsane parçası o ilk Driver olarak kalacak. Ya da kim bilir; belki bir gün ‘güce denge getirecek’ yepyeni bir Driver’la karşılaşırız.
Neden Efsane Oldu?
70’ler Atmosferi ve Müzikler
Driver, esin kaynağı edindiği ve araba kovalamacasına odaklı Starsky & Hutch, The Driver ve Bullitt gibi yapımlardan dersini çok iyi almıştı. Özellikle dönemin kokusunu hissettiren ve oyuna özel hazırlanmış müzikler bir başkaydı. Siz de Allister Brimble imzalı bu muhteşem soundtrack’i yeniden dinlemek isterseniz şöyle buyurun.
Grand Theft Auto
Kim ne derse desin, belki de GTA olmasaydı Driver da olmayacaktı. Şehirde özgürce gezme imkânı, kaçma-kovalama konsepti ile Driver’ın birincil esin kaynağıdır GTA… Driver cephesi üçüncü oyunda Timmy Vermicelli isimli, -Tommy Vercetti’ye tıpa tıp benzeyen- şoförleri bulup öldürmek gibi aptalca göndermelere girene kadar (gerçi GTA cephesinin ‘Two-Faced Tanner’ göndermesini de unutmamak gerek) bu iki oyun birbirini hep bir adım öteye taşımıştır.

Eğitim Bölümü
Yazının ilk bölümünü tamamladıktan sonra, “Fazla mı kişisel olacak bunu buraya yazmak?!” diye düşünüp internette hafiften bir seğirttim… Yok arkadaş, neredeyse herkes bu ilk bölüm yüzünden bir dönem ruh hastası olmuş. Eğer bu satırları okuyan siz de inceden bir tebessüm ettiyseniz tamamdır: Driver’ı herkesin gözünde unutulmaz kılan unsurlardan biri de mafya elemanlarına rüştümüzü ispatladığımız bu eğitim bölümüydü…
Meraklısına: Bu bölüm, Driver: San Francisco’da da “Blast from the Past” adında bir görevde sürpriz yumurta olarak yer almaktaydı.
John Tanner
Driver serisinin, Parallel Lines haricindeki bütün oyunlarının ana karakteri John Tanner’ı hep soğukkanlılığı ve iş bitiriciliği ile biliyoruz. Gizli görevde olduğu için yerine ve zamanına göre karakterini değiştiren Tanner’ın şirazesi Driver: San Francisco ile biraz kaydırılmış olsa da (çok gevezeydi yahu!) sağlam bir abimizdir. Bu arada Mormonizm’in en önde gelen temsilcilerinden birinin adı da John Tanner ve Mormonlar, 18 yaşına geldiğinde şehir şehir dolaşıp dinlerini yaymak gibi bir görev ediniyorlar. Hoş bir gönderme…

4 Ayrı Şehir
Sandbox oyun türünün ilk temsilcisi olmasa dahi, Driver’ı benzerlerinden bir adım öteye taşıyan unsurlardan biriydi bu 4 şehir... Son görevleri bitirip yeni bir şehire geçtiğimizde oyun adeta kendini sıfırlıyor, yepyeni bir havaya bürünüyordu. San Fransisco’nun bol yokuşlu, tramvaylı yolları ile Miami’nin o nemli ve sıcak atmosferi arasında dağlar kadar fark vark vardı. Keza Chicago ve Los Angeles’ta hep bir önceki şehirden farklı deneyimler yaşatmaktaydı. GTA serisinin ancak 5 sene sonra; GTA: San Andreas ile yapabildiğini, Driver 1999 senesinde çoktan başarmıştı.
Hikâye Anlatımı
Gidişatına müdahil olamadığımız, verilen görevleri yerine getirerek takip ettiğimiz oyunlar geride kalalı çok oldu. Günümüzde oyunların hikâyesini takip ederken neredeyse her şey etkileşim ile yürüyor artık. Driver’ın tamamında yaptığımız şeyler zaman sınırlamasıyla bir yerden adam alıp bir yere bırakmak, kaçmak ve kovalamak üzerine kuruluydu. Buna karşın adamlar ara sahneleriyle olsun, menü tasarımlarıyla olsun adım adım sonunu merak ettiren bir hikâye anlatımı geliştirmeyi başarmıştı. Driver serisinin özellikle ara videolar konusundaki becerisi, kanımca Driver 3 ile tavan yapmıştı.

The President's Run
Başlangıcıyla olduğu gibi, sonuyla da efsane olmayı başarmıştı Driver... Oyunun son bölümü olan ve Amerikan Başkanı dâhil herkesin devreye sokulduğu bu son bölüm zorluğuyla saç baş yoldurmuştu. Her taraftan yağan arabalar, kapalı yollar, bir yandan yağan yağmur, bir yandan arabanın sürekli hasar alması derken onlarca kez tekrarlanan bölümlerden biriydi bu son bölüm... Amerikan Başkanı’nın zırt pırt tekrarladığı “İyi sürüyorsun evlat.” repliği ile akıllara kazınan “The President’s Run” bölümü, Driver’ı Driver yapan unsurlardan biridir.
Driver Tarihçesi
Driver: You Are the Wheelmen (1999)
Efsane serinin bu yazıya da konu olan ve dünya çapında en büyük satış başarısına erişen ilk oyunu. Playstation ve Gameboy Advance için piyasaya çıkmıştı.
Driver 2: The Wheelmen is Back (2002)
İlk oyunun başarısının uzağında kalsa da serinin takipçilerini kalitesiyle üzmemiş ve Driver serisinin kronolojik olarak da devamını işlemiştir. GTA 3’ten sonra çıkması talihsizliğini bir kenara bırakırsak, en az ilk oyun kadar efsanedir. Tıpkı ilk oyun gibi Playstation ve Gameboy Advance için piyasaya çıkmıştı.
Driv3r (2004)
İşte seriyi tepetaklak eden oyun. Driver serisinin ezelden beri sürüşe odaklı mekanizması ile silahlı kapışmalar arasında debelenip durmuş, öyle arada derede ne idüğü belirsiz bir oyun olarak kalmıştır. Kim ne derse desin; 2004 yılının nisan ayında, bana Galata Köprüsü üzerinde araba sürme fırsatı verdiği için kalbimde özel bir yeri olacaktır hep…

Driver: Parallel Lines (2006)
2006’da PS2 ve Xbox için, 2007’de ise PC ve Wii için piyasaya çıkan bu Driver oyunu bana kalırsa serinin en ‘çaresiz’ oyunuydu. Seriyi köklerine döndürmek için piyasaya çıkan Parallel Lines, bu sefer de yeni hiçbir şey sunamayarak çağdışı kalmıştı. Ana serinin tek bir şehirde geçen ilk oyunu olmasına (New York City) karşın kendisinden sonra daha iyi bir Driver çıkmadığını düşünüyorum.
Driver: Vegas (2006)
Driver serisinin mobil platformlara özel oyunlarından ilki... Driv3r’ın hemen ardından gelişen olayları anlatan ve yine Tanner’a odaklanan bu oyun 2006 senesinde piyasaya çıkmıştı. Tepe kamerasıyla GTA 2’yi andıran bu mobil yapım pek ilgi çekmemişti.

Driver: L.A Undercover (2007)
Vegas’ın hemen ardından Java platformuna çıkan bu oyun açıkçası döneminin bir iki adım ötesindeydi. Driv3r’da gelişen olayların 2 sene sonrasını anlatan bu yapımda Tanner’ın Los Angeles çetelerinin arasına sızması ve yükselişi işleniyordu.
Driver ’76 (2007)
Driver serisinin en az bilinen ama sağlam oyunlarındandır. Tanner yerine bu kez Ray isminde 70’lerden bir karakteri canlandırıyorduk. Oynanışı, müzikleri ve atmosferiyle Mafia’dan haddinden fazla etkilenmiş bu oyun, 2007 yılında PSP’ye özel olarak piyasaya sürülmüştü.

Driver: San Francisco (2011)
Serinin şimdilik son oyunu… Ubisoft’un “Açık dünya oynanışı yapsak rakiplerimizin gerisinde kalacağız, arabadan çıkmadığımız bir oyun yapsak millet sıkılacak… Ee ne yapacağız şimdi biz?!” diye kafa patlatması sonucu ortaya çıkan ‘Shift’ sistemiyle arabalar arasında geçiş yapabildiğimiz enteresan bir fikirle geliştirilmişti. Serinin orijinal halini özleyen oyuncular tarafından beğenilen oyun inceleme notlarıyla da sınıfı geçmişti.
Bu arada hatırlatmak gerek; oyunun Wii versiyonu tamamen farklı bir oynanış ve hikâye işliyordu. Shift sistemi olmamasına karşın araç içinde silah kullanabiliyorduk. Olaylar ise ilk Driver’ın da öncesinde, Tanner’ın çaylak dönemlerinde geçiyordu.
















