Henüz birkaç yıl önce okuduğum ve daha önce okumadığım için bin pişman olduğum, inanılmaz hayran kaldığım Vakıf serisinin dizi uyarlaması geldiğini duyunca “Hoo birader, atlarını tut” şeklinde Türkçede pek de anlam ifade etmeyen garip tepkiler vermiştim. Çünkü şu hayatta okuduğum kitaplar içinde diziye-filme uyarlanmaya bu kadar uygun olmayan başka bir kitap daha yok.
Çünkü Vakıf’ta odakta olan şey karakterler, dramatizasyon veya aksiyon değildir; sadece o müthiş zekice ve müthiş sürükleyici hikâyesiyle akar.
Böyle soğuk ve sürükleyici bir diziye şahsen hayır demezdim ama yapımcılar diziyi toplam 14 kişiden fazlası izlesin istedikleri için önemli değişiklikler yapmak zorundaydı. Kısacası okuduğum Vakıf’tan çok farklı bir şeyin karşıma çıkmasına hazırlıklıydım. Ama diziyi ne çok iyi yapmışlar diyebiliyorum ne de batırmışlar diyebiliyorum.
Dizi birbirinden neredeyse tamamen bağımsız iki hikâye anlatıyor. Bunların bir tanesi kitaplarda neredeyse hiç olmayan, tamamen sıfırdan yazılmış diyebileceğim İmparatorluk hikâyesi. Galaksiye hükmeden genetik hanedanlığın hem dıştan hem de içten çatırdamaya başlamasının, birbirlerinin genetik kopyaları olan imparatorların yaşadığı çıkmazların, değişimlerin ve kendilerini içinde buldukları komploların konu edinildiği bu bölümler, Lee Pace’in inanılmaz oyunculuğunun da etkisiyle gerçekten muazzam.
Kitapları takip eden, Hari Seldon’ın psikotarih bilimini kullanarak Galaktik İmparatorluk’un çöküşünü öngördüğü ve kaçınılmaz çöküş sonrası yeniden toparlanma sürecini hızlandırmak için uzak bir gezegene bir bilim merkezi olan Vakıf’ı kurduğu hikâyeyse, aksine biraz fazla inişli çıkışlı. Orijinal materyal sağ olsun etkileyici anları da var ama hani dedim ya Vakıf soğuktur, dizide karakterlere, dramatizasyona ve aksiyona daha fazla yer vermeleri gerekir diye, işte o işi hiç becerememişler. Araya 1-2 tane hiç inandırıcı olmayan vıcık vıcık aşk hikâyesi atmışlar mesela (İmparatorluk hikâyesindekini kast etmiyorum, o çok başarılıydı). Veya kitapların zekâsına tükürür gibi beyinsiz sahnelerle doldurmuşlar araları. İlerideki karanlık mağaradan yaratık homurtusu geliyor, bizim karakter mağaraya gidip kim var orada diye soruyor falan. Veya baş düşmanının başına silah dayamışsın, birden silahını başka tarafa çeviresin geliyor ve ölüyorsun. Veya kapıdan geçmek için birini esir tutmuşsun, kapıdan geçiyorsun sonra çok “kötü” kötü olduğun için adamı öldürüyorsun. Yahu belki içeride başka bir kapı daha var, kalıvereceksin öyle, hemen öldürmesene? Böyle saçmalıklara çok takılıyorum be okur. Aksiyon da meh zaten.
Kısacası garip birazcık. Aslına uygun olan kısımları dizide de akabilecek hale getirelim derken biraz batırmışlar, sıfırdan yazdıkları kısımlarıysa aksine müthiş yapmışlar. Genel olarak bakınca çok iz bırakmayacak da olsa izlediğinize pişman etmeyecek, sırf bakması bile keyif veren muazzam uzay manzaraları sunan büyük bir prodüksiyon var elde.
Editörün Notu: İyi yapmasını beklediğiniz şeyleri kötü, kötü yapmasını beklediğiniz şeyleri iyi yapan, kitapların hakkını vermesini beklemezseniz kendini keyifle izleten bir dizi.
3/5