Post-Apokaliptik Bir Nükleer Makale
Devamını okuVideo oyun anlatılarıyla her fırsatta dile getirdiğim spesifik bir problemim var: Özellikle ana akımda çok çok büyük çoğunluğunun oyuncuyu o dünyanın merkezine koyan bir şekilde yazılması beni aşırı bayıyor. Özellikle de başıboş dolaşabildiğimiz açık dünyaların yan görevleri bakkaldan ekmek alma seviyesindeyken evrenin en önemli adamıyım, kaderimde dövülemez denilen iblisleri, kadir-i mutlak tanrıları bana sırık onlara kürdan ebatta silahlar kullanıp 3-5 tuşa basarak paket servis yapıyorum, hâlâ elin getir götürü bende. RYO tarafında özellikle Bethesda ve BioWare oyunlarının iki adımda bir dünyalarına olan inancımı sınaması, iki firmadan da zamanla soğumama sebep oldu. CD Projekt Red’in ortama intikal etmesi ve The Witcher efsanesini dillere dolamasıyla, ana karakter Geralt’ın alemdeki en güçlü adam olmadığını yer yer burnumuzu sürte sürte hatırlatan bir fantazya anlatısına da kavuşabildik lakin hepsi oyuncuya gerçek dünyadaki değersizliğini hissettirme konusunda elini korkak alıştıran oyunlardı. Belki bu sebepten belki değil, tam da bunu hakkıyla yapma işini trolden ejderhadan ırak bir Doğu Avrupa yapımı olan Kingdom Come: Deliverance üstlenmişti. Pek çok rol yapma oyununda olduğu gibi burada da gariban bir taşralıyken eğitim bölümünde saldırıya uğrayan köyümüzden kaçıyorduk evet. Sonrasında yağmur çamur içinde yalınayak ana babamızın cesetlerini gömmeye geri geliyorduk ama. Okumamız yazmamız yoktu, kılıç tutmayı bilmiyorduk; zorbalık yapana haddini bildirecek ne kudretimiz ne de karizmamız vardı. 15. Yüzyıl Bohemya’sında geçen Kingdom Come tam bir “Sen beceriksiz cahil köylünün tekisin, gidiyorsun” oyunuydu ve şimdi o oyunun devamı geliyor!
Bu sefer çene estetiğiyle
Ülkemizde özellikle çok sevilen ilk Mafia oyununun yazar yönetmeni Dan Vavra’nın Kickstarter projesi olarak başlayan Kingdom Come: Deliverance, yıllar süren endişeli bir bekleyişin ardından nihayet, hem de bu sene çıkmak üzere duyuruldu. Endişeden kastım elbette oyunun başarısı değil, nihayetinde mütevazı bir proje olan KC:D 6 milyon civarı bir satış rakamına ulaşmıştı, oyunun hikâyesi yarıda da kaldığından Dan Vavra’nın aklında ikinci bir oyunun olduğu belliydi. Ancak Warhorse Studios, geçtiğimiz senelerde piyasadaki irili ufaklı birçok stüdyo ve markayı satın alıp sonra Araplarla yapacağı milyarlarca dolarlık ortaklık anlaşması suya düşünce sürüyle işten çıkarma ve proje iptali yapan Embracer’a ait olduğundan tatlar kaçıktı. Bir gün uyanır da ismi açıklanmayan bir Warhorse projesinin rafa kaldırıldığı söylenir, stüdyonun yarısı sokağa atılırsa Henry’yle buluşmamız suya düşer mi bilemiyorduk. Bütün bunlar olmadı ve oyun duyuruldu da Deus Ex’in yanına bir mezar daha kazmak gerekmedi diye çok seviniyorum. Üstüne oyun 6 senelik bekleyişin ardından önümüzdeki senelere sarkmadı diye daha da çok seviniyorum. Bir de tam çıkış tarihi olaydı da yaz aylarına falan denk geleydi Red Bull’a rakip gelebilir, Kingdom Come: Deliverance 2 de kanatlandırabilirdi ama olmadı; zaten çok açgözlü olmamak lazım. Oyunun çıkış tarihiyle alakalı tek bildiğimiz şey, yapımın içerik anlamında hemen hemen tamamlanmış olduğu ve cila atmaya geçtikleri. Herhangi bir ertelemeyle sonraki seneye kaymayacağına hemen hemen kesin gözüyle bakıyor Warhorse.
Oyun ilk oyunun bittiği anın birkaç gün sonrasında başlayacak ve kelimenin tam anlamıyla ilk oyunun iki katı olacak, zira Kingdom Come: Deliverance 2’de ilk oyundakiyle benzer büyüklükte iki farklı harita olacakmış ve senaryodaki ikincisini açtıktan sonra bunlar arasında istediğimiz zaman hızlı seyahat edebilecekmişiz. Ayrıca oyunda ilk yükleme ve iki harita arasındaki bu geçiş yüklemesi dışında hiç yükleme ekranı da görmeyecekmişiz. Bu ilk haritadan ilki, birinci oyununda sonunda ulaşmak için yollara düştüğümüz Trosky Kalesi ve çevresi olacakken, ikinci haritanın merkezi ilk oyundaki yerleşkelerden çok daha büyük olacağı söylenen Kuttenberg şehri olacak. “İlk oyundaki Rattay, Kuttenberg’in anca bir caddesi olur, şehir o kadar büyük” deniyor. Bu arada oyun ilk oyundaki gibi yine CryEngine kullanacak ancak Warhorse motoru bu oyunun ihtiyaçlarına uyacak şekilde ciddi bir modifikasyondan geçirmiş. Oyunun bütçesi de arttığından artık hareket yakalamaya ek olarak yüz yakalama teknolojisi de kullanılacakmış, mimikler ve dudak senkronizasyonu ilk oyundaki gibi kötü olmayacak yani.
At, Avrat ve Jesus Christ
Kingdom Come: Deliverance 2’nin vizyonu ilk oyunun nişini koruyarak, onun o dönem sunmak isteyip sunamadığı nüansları, erişmek isteyip erişemediği genel cila ve kalite seviyesine ulaşmak üzerine kurulu. İlk oyunda zaman veya para yetmediği için kesilen şeyler, Kingdom Come: Deliverance 2’de olacak. Bunlardan bir tanesi demircilik; malum Henry’nin babası köyün demircisiydi, oyuna da babamıza yardım ederek başlıyorduk. Ancak sıfırdan okuma yazma öğrenen, ok, yay ve yakın dövüş silahı kullanmaya alışan, bunlarla da yetinmeyip çeşit çeşit iksir yapabilmek için simyaya merak salan Henry oğlan, iş baba mesleğini devam ettirmeye gelince körelen kılıcını bilemenin ötesine geçemiyordu. Bu sefer bunu yapabilecek ve KCD2’de demircilik, tıpkı simya gibi bir mini oyun formunda boy gösterecek. Ayrıca hayranların tarihe uygunluk açısından ilk oyunda olup olmaması gerektiğini yıllardır tartışa tartışa bitiremediği arbalet, bu oyunda biri hafif ve kullanımı kolay, diğeri ağır ve kullanımı zor (ancak zırh delebilen) iki farklı versiyonuyla oyunda yer alacak. Yetmezmiş gibi bir de en ilkelinden ateşli silahlarla karşılaşacağız, bunlar ölümcül oldukları kadar kullanması zor da olacaklar. İsabet ettirebildiğiniz düşmana “tek atsalar” ve bazısının varlığı bile kimi düşmanı korkutmaya yetse de doldurulup hazırlanmaları uzun sürecek, ateş edince ortalığı toza dumana bulayacaklar ve hatta belki de zaman zaman elimizde patlayacaklar.
Tabii ilk oyunu geliştirmek deyince akıllara gelen ilk şey demircilik olmaması veya arbaletin eksikliğinin yürekleri dağlaması değil. Zira ilk oyunun en büyük eksiği yakın dövüş mekaniklerinin ham olmasıydı. Oyun Mount and Blade’dekine benzer yönlü saldırılar kullanıyordu ve insanı farklı işlevlere sahip, rakibin gardını açan kombolar öğrenmeye teşvik ediyordu. Ancak oyunda silah kullanma becerinizi belli bir seviyeye çıkardığınızda açılan Master Strike isimli beceri (ilk Assassin’s Creed’deki kontra atağın aynısı diyeyim, sadece düşmanı tek seferde indirmiyor) dövüşlerin bütün tadını kaçırıyordu. “Kullanmayayım” deseniz o da olmuyordu çünkü sizin uzun saatler sonunda erişebildiğiniz bu tekniği yoldaki donu delik haydut bile kullanabildiğinden standart kombolarınız sürekli kesiliyordu. İkinci oyunda Master Strike yine olacakmış ancak bu sefer tıpkı standart saldırılar gibi yönlü kullanılması gerekecekmiş. Ben kendi adıma hiç olmamasını yeğlerdim ama belki bu hali, dövüş sisteminde yapılan başka ayarlamalarla kullanması sadece daha zor değil daha dengeli de olmuştur. Bekleyip göreceğiz.
Önceki bölümlerde…
Bu arada oyun ilk oyunun bittiği yerden başlayacak evet ancak ilk oyunda özene bezene geliştirdiğimiz aşırı güçlü karakteri burada da görmeyi beklemeyin. Henry KCD2’nin başında gariban bir köylü genci olarak başlamasa bile gerçekleşen birtakım olaylar sonucunda becerilerinin bir kısmını (hepsini değil) kaybedecek. Bunu daha zorlu düşmanlarla, daha büyük muharebelerle bezeli bir oyun alanına geldiğimiz gerçeğiyle birleştirdiğinizde, önümüzde Henry’yi besin zincirinin tepesine yerleştirmek adına yürünmesi gereken uzun bir yol daha olacağı gerçeği ayyuka çıkıyor. Ayrıca ilk oyunun hikâyesinde verdiğimiz kararları oyun kayıtlarımızı kullanarak veya başka bir yolla bu oyuna geçirmek gibi bir lüksümüz olmayacak. Zaten düşününce, burada Mass Effect ya da Dragon Age gibi serilerde olduğu gibi tek sözüyle soykırım önleyen bir halk kahramanını oynamadığımızdan, buna kasmamış olmalarına çok kızamadım. Ayyaş rahibimiz Father Godwin’i bu oyuna taşımışlar mı, taşımışlar. Ben buna bakarım…
Önceki oyundan dönecek şeyler çok. Mesela iksirle kayıt alma olayı aynen devam ediyor, sadece artık Saviour Schnapps’a erişimimiz daha kolay olacak. Zaman sınırlı görevler yine kendilerini gösterecekler. Köpeğimiz Mutt da dönecek, manitamız Theresa’nın peşimize takılıp takılmayacağıysa meçhul. Karakterlerin bize görünüşümüze muamele etmesi olayıysa yeni suç cezalandırma sistemleriyle bir adım öteye taşınacak. Artık işlediğimiz suçun ağırlığına göre, Henry’nin derisine kızgın demirle damga basabilecekler. Bu damga yeni basılmışken karakter istatistiklerimiz geçici penaltılar alacak ve gözle görülebilir kaldığı sürece de karşımızdaki NPC’ler bir suçluyla konuştuklarının farkında olup ona göre davranacaklar. Suçlarımızı telafi etmek içinse dine dönüp bolca dua etmemiz ve “Jesus Christ be praised!” dememiz gerekecek.
Hemen hemen beş yıldır geliştirilmekte olan Kingdom Come: Deliverance 2, an itibariyle bu sene en çok heyecanla beklediğim oyun. Dan Vavra’nın, 11 kişi başlayıp sonlara doğru nüfusu 130 kişiye ulaşan ekibiyle bile neler yaptığını hatırladıkça daha fazla zaman, daha fazla bütçe ve 250 kişi civarındaki daha büyük ekiple bunun ne kadar üzerine çıkabileceğini düşünüp heyecanlanmadan edemiyorum. Gerçi günün sonunda KCD2’nin beklentileri boşa çıkarmamak için ilk oyunun kilometrelerce üstüne çıkmasına gerek yok. Yakın dövüşleri Master Strike hegemonyasından kurtarıp diğer sistemlere cila çekmesi, Henry’nin hikâyesini layığıyla devam ettirip ilk oyunun içerik kalite standardını koruması, son yılların en iyi rol yapma oyunlarından biri olmasına yetecek de artacaktır. Gönder gelsin sevgili Warhorse!