İlk Bakış: Star Wars Outlaws Oynadık!

Bunlar aradığımız Star Wars açık dünya tecrübeleri olabilir mi acaba?

Geçen ay Ubisoft’un bize yaptığı özel sunuma dair izlenimlerimi yazarken “Kendim oynamadan kesin bir cevap veremeyecek olsam da bazı izlenimler edindim” demiştim. Ubisoft da bu yazdığımı görmüş olacak ki (!) “Aaa! Hemen ayarlayalım da oyna şöyle bir güzel, olmaz mı?” teklifiyle kapımı çaldı. Tabii ki böyle bir teklifi reddedemezdim. Bu sayede geçen aykinden çok daha donanımlı, 4 saatlik bir oynanış deneyimiyle tekrar karşınızdayım Outlaws için.

Oyunun asıl girişinden hemen sonrası olduğunu tahmin ettiğim giriş sekansı gayet klasik başladı. Kay’in belli ki ortamlarda ağırlığı olan birilerinden çaldığı gemi Toshaal sistemindeki Toshara adındaki aya çakılıyor. Tahmin edeceğiniz üzere gündemimizdeki ilk madde gemiyi tekrar uçabilir hale getirmek ve ters düştüğümüz her kimse onlar bizi bulmadan buralardan kaçıp gitmek. Gemiden inerken pek de hoş olmayan bir şekilde tanıştığımız rodian tamirci Waka bize yardımcı olabileceğini söyleyip bizi ayın başkenti olan Mirogana’ya yolluyor; biz de böylece kendimizi kartellerin ve Toshara’daki suç dünyasının göbeğine düşmüş buluyoruz.

Hikâyenin daha detayına inmeden ufak bir paragraf açıp diğer konulardaki ilk izlenimime de değinmek istiyorum. Öncelikle oyun birazcık cilasız gözüküyor, animasyonlar ve oynanış genel olarak kötü durmasa da yağ gibi aktığını söylemek de mümkün değil. Tabii hem oynadığımız sürümün oyunun güncel hali olmaması hem de internet üzerinden bağlanarak oynuyor olmamız ve tam da bizim oynadığımız sırada Londra’da yağan yoğun yağmurun aradaki bağlantıyı bir tık dalgalandırması gibi faktörler de var işin içinde. Ancak genel olarak hem oynanışın hem görselliğin birazcık daha cilalanmaya ihtiyacı var gibi duruyordu -ki bu izlenimimi Ubisoft yetkilileriyle de paylaştım sonrasında zaten.

Bunun dışındaysa… Outlaws gerçekten de beklediğimin ötesinde bir oyun olmuş ilk izlenimlerime göre. Oynamadan önce en çok endişelendiğim şey oyunun yine “klasik Ubisoft açık dünya deneyimi” sunma ihtimaliydi. Hani kuleleri açalım, haritanın her karışını bir şeylerle dolduralım, sandık açmadan iki adım atamasınlar ve neye koşturduklarını unutsunlar gibisinden, biliyorsunuz işte… Tabii 4 saatlik deneyimle söylüyorum bunu, ilerisi değişirse onu bilemem ama en azından oynadığım süreçte durumun bu olmadığını görmek güzel. Massive Entertainment gerçekten de açık dünya (ya da bu noktada galaksi mi demek lazım, bilemiyorum ki?) konseptine yeni bir yaklaşımda bulunmak için çaba göstermiş ve bunu kesinlikle fark ediyorsunuz.

Mesela bence bu konudaki en büyük ve ilginç yenilik, Kay’in herhangi bir “seviye” sınırlamasına sahip olmaması. Evet, yeni yetenekler tabii ki öğreniyorsunuz ilerledikçe ama bunlar alışıldık “Seviye atladım, kazandığım yetenek puanını da bu yeteneğimi geliştirmeye harcadım” rutininde ilerlemiyor. Onun yerine bazı yetenekler sizin nasıl oynadığınıza bağlı olarak gelişiyor. Mesela 5 tane düşmanı yakın dövüş hamlesiyle 3 tanesini de dikkatini dağıtmışken indirdiğinizde Fast-Talk diye bir yetenek kazanıyorsunuz. Size düşman bir karakter sizi fark ettiğinde ellerinizi havaya kaldırıp teslim olmuş gibi yaparak vakit kazanmanıza yarıyor bu hareket. Ama normalde bu tek bir düşmana işlerken, gidip de Toshara’daki barmen Bram’la aranızı iyi tutarsanız bunun daha gelişmiş “Keep Talking” versiyonunu öğreniyorsunuz ve bu sefer etraftaki düşmanları da oyalayacak şekilde gelişiyor bu yeteneğiniz. Yine aynı barmene gidip Ironweave ve Coarseweave gibi materyalleri verdiğinizde maksimum canınızı arttıracak bir kıyafet altı zırhı açıyorsunuz. Bu ve bunun gibi oyun boyunca kullanacağınız tonla yetenek doğrudan bu karakterlere ve oynayış tarzınıza bağlı olduğundan da bunları keşfetmek, çözmeye çalışmak taze bir deneyim haline geliyor.

Sırf bu da değil, özellikle son dönem Assassin’s Creed’lerinde tekrar öne çıkan suikasta nasıl yaklaşmak istediğinizi seçmek ve farklı farklı yolları izleyebilmenin bir uzantısı olarak görevlere değişik çözümler getirmişler. Mesela Mirogana’ya ilk geldiğinizde Gorak adındaki Pyke’la görüşmeniz gerektiğinizi söylüyorlar ama korumaları sizi Gorak’ın yanına yaklaştırmadığı için alternatif bir yaklaşma yolu aramanız gerekiyor. Ben kendim oynarken en az 3-4 farklı yol gördüm. Bunda millete rüşvet yedirmekten tutun da tatlı dille ikna etmeye veya kimseye gözükmeden girmemeniz gereken yerlere girip kurcalamaya kadar çeşitli opsiyonlar vardı. Sadece görevlere nasıl yaklaştığınız değil, nasıl sonuçlandırdığınız konusunda da çeşitli seçimler yapabiliyorsunuz üstelik. Mesela yine bu bahsettiğim kısımdaki ilk büyük görevinizde Pyke karteli içerisindeki bir hainin kimliğini keşfediyorsunuz. Bu bilgiyi Crimson Dawn’a vererek onlarla aranızı sıkılaştırmak, Pyke’lara karşı onlara bir avantaj vermekle doğrudan gidip Gorak’a söylemek ve Pyke’ların yanında olmak arasında bir seçim yapabiliyorsunuz. Ki bu da beni karteller arasındaki itibar sistemine getiriyor…

Outlaws’ın itibar sistemi de alıştığımızdan farklı. Sürekli daha iyiye giden ve aşağı yukarı herkesle canciğer kuzu sarması olduğunuz bir dünya yok burada. Crimson Dawn’la iyi mi geçineceksiniz? Geçinirsiniz, o sorun değil ama Pyke Syndicate’ın işine çomak sokmanız gerektiğinde (ki muhtemelen gerekecektir) bu sefer onlarla aranızın açılmasına sebep olacaksınız. Hutt Cartel’e iş yaptığınızda başka bir kartel bundan hoşlanmayabilir ya da. Peki “Hoşlansın, hoşlanmasın; bana ne?” diyebiliyor muyuz? Cıks, diyemiyoruz. Çünkü aranızın iyi olduğu karteller size güvenip çeşitli yeni iş fırsatları sunuyor ama çok limoni olduğunuz kartellerle de işler peşinize suikastçı takmalarına kadar kızışabiliyor. Dahası, onlar için yaptığınız görevlerden çok daha düşük ödüller almak, o kartele çalışan tüccarların size kol gibi fiyat çekerek kazık atması gibi dezavantajlar da oluyor. Aranızdan su sızmayan kartellerse “Canım, ne ihtiyacın varsa alabilirsin bizim mekandan. Aramızda lafı mı olur?” diye bağrına basıyor direkt; tüccarlara “Verin Kay kardeşime %25 indirim!” diyorlar, yabancılara hiç göstermedikleri bazı şeyleri satmaya başlıyorlar ya da direkt düz “Bu ekipman tam senlik bak” diye hediye ediyorlar vs. Özetle kartellerle aranızın iyi olmasını isteyeceksiniz ama herkesle arayı iyi tutamayacaksınız. Bu da bizi muhtemelen bir noktada çeşitli seçimlerle farklı sonuçlara götürecek diye tahmin ediyorum.

Tabii kartellerin çoğu bizi gördüğü yerde vibroçakıyla bıçaklamak istediğinden oynanışta gizlilik ciddi bir yer tutuyor. Ama Assassin’s Creed’deki gibi değil. Yani ben şu ana kadar çıkmış bütün Assassin’s Creed oyunlarında bir şekilde yapay zekâyı maymun etmekten büyük keyif alırım. Gülhis incelemesinde Mirage için “zor” demişti mesela ama ben 10 tane muhafızı karşıma dizip “Siz şimdi şu duman bombasına doğru öksürürken ben şu bıçağı karnınıza takıcam, anlaştık mı?” diyerek katliam yapıp durdum oyun boyunca. Ne mutlu ki benzer şeyleri (en azından henüz) Outlaws’da yapmayı beceremedim. İlk başlarda yine çok da zor gelmedi doğrusunu isterseniz ama düşmanlar AC serisindekine kıyasla fazlasıyla uyanık. Kafayı uzattığınız ya da azıcık patırtı yaptığınız anda işkillenerek gelip etrafı kolaçan ediyorlar. Çoğu zaman da buluyorlar sizi, o yüzden Nix’i kullanarak dikkatlerini dağıtıp hızlıca etkisiz hale getirmek esas. Başlarda bu şekilde bir tempo tutturdum ve azıcık itekleyerek de olsa ilerleyebildim. Ama gelgelelim bir İmparatorluk üssünü basmamız gereken bir göreve geldiğimde resmen düz duvara toslamış gibi oldum. Nasıl anlatacağımı da biliyorum aslında bunu. Assassin’s Creed’leri falan boş verin, bayağı bildiğiniz Splinter Cell tadında gizlilik sekansları yaşadım bu İmparatorluk üssünde -ki yani bunu yaşamayalı da şöyle temizinden aşağı yukarı bir 10 sene olmuştu herhalde. (En son aklıma gelen örnek Metal Gear Solid V: The Phantom Pain bu konuda) Hani gurur duymuyorum ama 4 saatlik oynanış süremin galiba koca bir saatini İmparatorluk askerlerine karşı aynı savaşı vererek geçirdim, en sonunda bunun kısıtlı süreye sahip bir oynanış deneyimi olduğunu hatırlayıp görevi iptal ettim. Ama oyunun tam sürümü çıksın, daha hazır ve nazır bir şekilde bunun intikamını alacağım; hırs yaptım…

Keşfedilmemeniz gereken görevler dışındaysa Kay için iyi bir silahşor diyebiliriz. Yanından hiç ayırmadığı blaster pistol’u farklı özelliklerle geliştirebiliyorsunuz. Organik hedeflere ayrı, robotik ve zırhlı düşmanlara ayrı hasar vuran vuruş tipleri, düşmanı pat diye bayıltan ama uzuunca bir geri dolum süresi gerektirdiği için zırt pırt kullanamadığınız sersemletme modu gibi işlevleri var. Bulduğunuz parçalarla gönlünüzce de geliştirebiliyorsunuz. Çoğu zaman bu silaha güvenecek olsanız da daha büyük ateş gücüne ihtiyaç duyduğunuzda düşmanların düşürdüğü silahları falan alıp kullanabiliyorsunuz da. Çatışma kısımları da tatmin edici anlayacağınız.

Bütün bunlara ek olarak bir de uzay savaşları ve uzay keşif kısmı var ki… Starfield’a taş çıkartır. Bunu bu kısımlar çok iyi olduğundan değil, Starfield çok yavan olduğundan söylüyorum gerçi. Ama işin şakası bir yana, hiç bekleme yapmadan hiper zıplama yapmak ya da bir gezegene inişe geçmek falan keyifli duruyor. Başka gemilerle çatışma kısmı da hiç fena değil doğrusu. Gemiyi iyice geliştirince neler değişiyor, neler ekleniyor onu da görmek lazım tabii.

Günün sonunda, nihayet oynamış olmam Star Wars Outlaws’a duyduğum heyecanı ve hevesi arttırdı. Klasik formülde bir açık dünya (tamam, dünya değil, galaksi!) oyunu beklerken karşımda üzerine kafa yorulduğu belli ve taze hissettiren, o suç dünyasının havasını gerçekten solutmayı başaran bir oyun buldum. 30 Ağustos’a da şurada bir şey kalmamışken Kay’in macerasının devamını merak eder buldum kendimi, yalan yok şimdi…

YORUMLAR
Parolamı Unuttum