Bir merdiven gıcırtısı, çarpan bir kapının sesi ya da rüzgarla bir olup uğuldayan ağaç dalları gecenin sessizliğini böldüğünde, uyanıp ilk yapacağınız iş ışıkları yakmak olur değil mi?
Çünkü nedense ışığın, bu korkutucu belirsizliği ya da inanmayı sevdiğimiz o doğaüstü korkunçlukları durdurabileceğine inanırız. Çocukluğumuzdan bu yana içimizde yer eden ve aslında amacı korkuların hep orada olduğunu unutturmaya çalışmak olan bu içgüdüye kafayı takan bir oyun var elimizde. Bunu yaparken sizi psikolojik olarak germeye, akıl sağlığınızı test etmeye ve biraz da sizinle kafa bulmaya çalışıyor. Sizi germek için korkunç öğeler yerine korkunun kendisini kullanıyor. Yapımcılarının dediği gibi, oynamak için bilgisayarın başına geçtiğiniz oyun, sizinle oynamaya başlıyor. En azından deniyor...

Knock Knock kafası karışık bir oyun. Bunu sizin kafanızı karıştırmak için mi yapıyor yoksa gerçekten ortada bir beceriksizlik mi var, ilk başlarda çözemiyorsunuz. Oyunda ne yapmanız gerektiğini çözmeniz de biraz zaman alıyor. Sonunda çözdüğünüzdeyse karşınıza çıkan oynanış elementlerinin sizi tatmin edebileceğini söyleyemem. Geceleri evindeki ve etrafındaki ormandaki sesler sebebi ile her gece uyanan saçı başı dağınık, gözleri faltaşına dönmüş kahramanımızı sabaha kadar odalarda dolaşarak, ışıkları açarak ve zamanı hızlandırarak hayatta tutmaya çalışıyoruz. Her uyandığınızda kendi evinizdeki oda sayısı ve yerleri değişmiş olarak karşınıza çıkıyor. Düşünmeye başlıyorsunuz, yoksa hâlâ uykuda mısınız? Burası sizin eviniz mi yoksa sadece zihninizin size oynadığı gerçekçi bir rüya yanılgısı mı? Her ne olursa olsun ışıkları açmalı, hayalet ve türevlerinden saklanmalı, saatler ile oynayıp zamanı hızlandırmalı ve bir şekilde sabahı edip hayatta kalmalısınız. Yoksa aynı geceyi defalarca yaşamak zorundasınız.

Ama bütün bunları yaparken oyunun kıt elementleri yüzünden artık kendinizi o kadar çok tekrar ediyorsunuz ki bu bir oyundan çok deneysel bir çalışmaya dönüşüyor gözünüzde. Side-scrolling oynanışı hayatta kalma temalı bir korku oyununa dönüştüren Knock Knock, çorbaya kattığı türlerin hiçbirinde doruk noktasına ulaşamıyor. Diğer yandan oyunun içinde çekici bir bilinmezlik var ve bu sizi bir süre daha oyunda tutmaya yarıyor. O ürkütücü sesler kendini tekrar etmeye başladığında artık korkmayı bırakıp bir an önce sabah olmasını bekliyorsunuz. Oyun ilerleyen bölümlerde kendini geliştirse, oynanışa yeni elementler eklese kesinlikle çok daha uzun ömürlü ve etkileyici olabilecekken, temelinde ses ve görselliğe dayanan üç beş güzel fikir etrafında dolaşıp kendini bitiriyor.

Peki Knock Knock bize ne anlatmaya çalışıyor? Bu sadece bir oyun mu yoksa asıl anlamı alt metne gizlenmiş deneysel ve sanatsal bir çalışma mı? Şahsen bu önemli sorulara oyun boyunca bir cevap bulamadım, bulabildiğim tek gerçek oyunun içindeki büyük potansiyelin harcanmış olduğuydu. "Tamamen kendi kazmalığım da olabilir, belki ben anlamadım" demek isterdim ama maalesef, oyun kafamda bu şüpheyi yaratacak kadar derinleşemedi.
Bir hayatta kalma oyunu için fazla kolay, bir macera oyunu için fazla mekanik, bir korku oyunu içinse fazla renkli. Knock Knock henüz bitmemiş bir deney gibi. Evet psikolojinizle oynayarak görevini kısmen yerine getiriyor fakat tekrara düşmeye başladığı andan itibaren bu etkiyi de yitiriyor. Ama oyunu seveceğiniz garantisini veremesem de muhakkak ilk bölümünü denemenizi öneriyorum.

Son olarak; bu deneysel fikri oyuna çeviren, üstüne iyi de bir sanatsal bakış açısı oturtan Ice-Pick Lodge firmasını tekrardan takibe aldık. Umarım bir sonraki randevumuz daha heyecanlı geçer.
KÜNYE
KNOCK KNOCK (PC)
Tür: Survival-Horror
Yapım: Ice-Pick Lodge
Dağıtım: Ice-Pick Lodge
NOTU
6+ / 10
















