Faith’in macerasıda ikinci perde başlıyor. Ama bu perde, ilkinin devamı değil yeniden yazılışı olacak. Evet, Mirror’s Edge: Catalyst’in bir duyurudan ya da videodan öte olduğu zamanlardayız artık. Oyunun çıkışına aylar kala, oyunu test etmişken artık elde ne var ne yok tartışma zamanı.
Glass şehri, her zaman korktuğumuz ve şirketlerin ülke kontrollerini ele aldığı zamanlarda maceramızı yaşayacağımız yer. İlk oyunda şehrimizin bir ismi yoktu, sadece ütopik bir mimariyle distopik bir idarenin arasında sıkışıp kaldığımızı biliyorduk, o kadar. Catalyst, seri içerisindeki yerini çok net belirtmiyor aslında. Bir başlangıç hikâyesi olduğunu söylüyor EA, ama 2008’de çıkan Mirror’s Edge’i tümüyle silip atıp atmadığından emin değiliz. Siz yine de Faith’e dair bildiğiniz her şeyi unutun, serinin baştan yaratılışını kabullenin en iyisi.
Zaten Faith de yepyeni bir başlangıç yapıyor, sözde “suçlarının” kefaretini ödedikten sonra hapisten çıkıyor. Faith’in zaten karamsar bir geçmişi var, içinde bulunduğu şehirde bir “runner” olarak sorumlulukları var. Catalyst, ilk oyunla burada da ayrılıyor. Mirror’s Edge’de Faith gibi “runner”lar, şirketler için kayıt dışı veri taşıyan kuryelerden ibaretlerdi. Faith ise kendi kişisel ilişkileri üzerinden çeşitli pisliklere bulaşmış, ailesini korumak için kendisini tehlikeye atmıştı. Bu sefer ise “runner”lar resmen Mission Impossible’daki Ethan Hunt gibiler. DICE ve EA’in yeni planına göre koşucular gizlice firmalara sızma, bayağı ölümcül insan pataklama ve her türlü koşu atraksiyonuna girme potansiyeline sahipler. Ne bileyim, ilk oyunun sadece yetenekliyken koşullar sebebiyle kahraman olması ruhunu çok sevmiş birisi olarak Faith’in baştan itibaren bu kadar “özel” olması canımı sıktı. Ama basına özel gösterimde de, Gamescom eğlence alanında oyun öncesinde yapılan sunumda da Faith’in Glass Şehri’ndeki değişimi hızlandıran katalizör (catalyst yani) oluşundan bahsetti geliştiriciler. Yani ben kuruntu da yapıyor olabilirim, Faith’in geçişi hapishaneden çıktıktan sonra kademeli ve hakkı verilen bir şekilde de olabilir.

Evet, hapishaneden çıktıktan sonra oyunun imzasını taşıyan “runner vision” mekaniğinin sebebini görüyoruz. Burada kendimle çelişecek, ilk oyunda Faith’in içgüdüsü olan bu özelliği teknolojiye bağlamalarını sevdiğimi söyleyeceğim. Bana kalsa sayfalarca bunu tartışırım ama hızlıca geçeyim. Teknoloji diyorduk, Faith’in gözünde yol bulmasına yardımcı olan bir lens var sevgili okur. Yani Glass Şehri’nde bize ivme kazandırabilecek noktaların kırmızı şekilde belli olmasını sağlayan şey bir Augmented Reality (artırılmış gerçeklik) mevzusu. Bunun yanında Faith başka bilgiler de alabiliyor bu sistemle. Zaten bağlı olduğu bir “hacker ağı” var.
Benim oynadığım sürümü alfa öncesi (Pre-Alpha) olarak adlandırılıyordu. Oyunun görselliğinin kötü olduğunu söylersem beni terlikle kovalayabilirsiniz. Oyun gayet güzel gözüküyor. Oynadığım platform PC idi, nasıl bir canavarın o oyunu çalıştırdığını da bilmiyorum gerçi. AMA oyun videolarda gördüğünüz kadar da “temiz” değil. Bir kere haritalar fazla boş, bunun konsol performansı için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü neredeyse her yerde az ya da çok yansıma var. Glass City fazla steril ve minimalist bir şehir. Yer döşemelerinden duvarlara, mobilyalardan aydınlatma elemanlarına kadar her yer etrafı yansıtıyor. Yine alfa öncesi olmasından mütevellit, birçok yerde de Faith yok. Son ürün böyle olursa, büyük hayal kırıklığına uğrarım tabii. Basına özel gösterilen bir görev demosunda asansörün altına tutunan Faith, kendi yansımasını görüyordu. Hatta animasyonları da takip edebiliyorsunuz, yansıma sebebiyle özenilmiş onlara da. Ama sonrasında tırmanmak için koştuğu bir duvar panelinde Faith hariç her şeyin yansıması var! Biz insan değil miyiz? Bize yazık değil mi? Diyorum ya, buralar hep alfa öncesi, o nedenle böyle grafik hatalarını yok sayabilirsiniz.

Oynanış tarafındaysa alfa öncesi olması durumu kalitesizleştirmiyor. İtiraf etmekten hoşlanmasam da, oyunun kontrollerini çok sevdim ben. Hatta ilk oyuna göre hareketin daha da akıcı olduğunu, ufak düzenlemelerle ivmenin daha net hissedilmesinin sağlandığını söyleyebilirim. Hâlâ herkes için değil oyun, midesi bulananlar elbet çıkacaktır. Ama ilk oyuna göre daha rahat atlanıp zıplanıyor gibi geldi bana. Tabii Faith’in geliştirilebilen eldiveni de yeni oynanış mekaniklerini çağırıyor. Belirli noktalara atabildiğimiz, bir kanca ile geniş mesafeleri sallanarak geçebiliyoruz. Başka özellikler de alacakmışız ileride, bu kanca sadece bir başlangıçmış. Tabii bizden bağımsız çelik halatlar (zipline) ile de mesafeleri katedebiliyoruz. Benzer bir mekanik ilk oyunda da vardı, ama halata tutunacağım diye boşluğa çokça atlamışlığım vardır benim. Diyorum ya, ufak müdahaleler de olsa oyun daha akıcı hale gelmiş, düşmanın tepesine atlama şansınız da var bu halatlardan ayrıca.
Dövüş mekanikleri zaten size bambaşka gelecek. Faith artık silah kullanmıyor hiç. Onun yerine kazandığı ivme ile düşmanı alaşağı etmeye çalışıyor. Önünde durup yumruk yumruğa dövüşürseniz sağ kalmanız zor. Ama hızınızı alıp surata atılan bir tekme çok iş görüyor. Dövüşler için 13 dakikalık oyun süremde farklı animasyonlara rastladım, elbet bir noktadan sonra tekrara bağlayacaktır ama az biraz çeşitliliği var. Dövüşlerden kaçınmanız da olası, hatta tavsiye edeceğim şey odur.

Glass Şehri açık bir dünya Catalyst’te. O nedenle gezmek, dolaşmak, billboard’ları hack’lemek ve sisteme çomak sokmak elinizde. Benim korkum, Ubisoft açık dünya oyunlarındaki gibi haritanın küçük ikonlardan görünmeyecek kadar dolu olması. Çünkü yarışlar, hack’ler falan derken etkinlik bol şehirde. Baş düşmanımız Gabriel Kruger ve şehri yöneten şirketi Elysium’un baş belası olacağız yani. Şehirde hiçbir yükleme bulunmayacağı, her yere rahatça girip çıkacağımız söyleniyor. Tabii bir de çok oyunculu tarafı var bu işin. Efendim? Çok yeni olmasa da dikkatten kaçan bir özellik bu.
Oyunda asenkron bir çok oyunculu sistemi var. Glass Şehri’nde yaptığınız şeyler (bir billboard hack’leme, bir yerlerde olay çıkarma, vs.) arkadaşlarınız tarafından görülecek. Tabii bunun ölçeğinin ne kadar olacağını bilmiyoruz, mesela bir bina havaya uçarsa arkadaşınızın oyununda olmaması daha iyi olabilir. Trollemenin oyun dünyasındaki yeri düşünülünce, karakterlerin karşılaşmadığı böyle bir modda karar kılmış geliştiriciler. Ben kendi adıma saygı duyuyor ve teşekkür ediyorum.

Mirror’s Edge: Catalyst, beklediğimden çok daha iyi çıktı açıkçası. 2016’da çıktığında hikâyesiyle de fark yaratmayı başarırsa eğer, sahip olmaktan gurur duyacağım bir oyun olacak gibi. Bu devirde tam, bütün bir oyun görmeyi (özellikle EA, Ubisoft gibi firmalardan) çok özledim ben. Ya siz?
















