Kripton’un son oğlu Kal-El, Smallville'li Daily Planet yazarı Clark Kent, dünyanın en kudretli kahramanı Superman… Sevgili Kriptonlumuzu ve yıllar boyunca çıkan sayısız varyasyonlarını, her türlü mecrada ve her türlü koşulda görme şansına eriştik. Superman, her ne kadar, oldukça basit bir vintage dönem kötüsü olarak yaratıldıysa ve büyük resme baktığımzda çok daha kudretli kahramanların olduğu DC evreninde, o kadar da özel bir yere sahip olmaması gerektiğini düşünsek de, bu işin bir de gerçek dünya kısmı var.
Uçma gücü bile animatörlerin tembelliği yüzünden eklenen ve başta kriptonit olmak üzere kırmızı güneş ışınları, büyü, zihin kontrolü gibi sayısız zayıf noktası olan Superman, yaratıldığından itibaren öyle bir simgeye dönüşmüştür ki, sözlüklere girip deyimlere bile sahip olmuştur. Bunun temel sebebini bana sorarsanız şöyle bir cevap veririm:
Superman, insanların başlangıcından beri süregelen gökleri fethetme arzusunu temsil eder. “Gökteki Adam” efsanesini hikayelerinde akıllıca kullanan yazarlar, sırf “Tanrı ve Superman” konseptleri üzerine bile sayısız yazı karalamıştır.. “Tanrı’nın merhameti ve kudretinin insan hali” cümlesine odaklanan yazarlar, hem bir insanı insan gibi gösterip hem de “süper” adının hakkını veren bir tanrıyı kahraman yapmıştır. Kötüleri bile kurtarması ve kimseyi öldürmemesi ile merhamet, “Kahramanların en süperi” ithamları ile üstünlük, insan vücudunun bütün kaslar ve sistemlerini tanrı seviyesine taşımasıyla da kudret… Bu tip yazımlar yıllar sonra Superman’i dünyadaki en çok bilinen kurgu karakterlerden birisi haline getirmiştir. Piyasa pelerinlilerle dolduğunda ise, Moore gibi dahi yazarlar “For the Man Who Has Everything” gibi süper kısmını çıkarsak bile Clark’ın halen kahramandan öte çok ama çok iyi bir insan olduğunu anlatmıştır bizlere.
Superman'in bu kadar popüler olduğu ve sayısız varyasyonun da olduğundan bahsetmiştim en başta, şimdi bütün bu bahsettiğim birikimleri yıkanlara ve kalan küllerin inanılmaz yeniden doğuşlarına biraz göz atalım. Elbette yazı içinde karakterlere ve çizgiromanlarda işlenen öykülere dair spoilerlar olduğunu da belirtmiş olayım.
Lord Superman of Justice Lords
DC animasyon dizilerinden, çoğunluğun aksine, favorim olan 2001 yapımı Justice League; "keşke her hafta yeni bölüm bekleme heyecanını tekrar yaşasam" dediğim dizilerdendendir kesinlikle. Hiçbir tekil bölümü olmayan, her bölümü ya 2 ya 3 partlık arklardan oluşan JL, pek çok inanılmaz sahne ve hikayeye ev sahipliği yapar. Benim bu serideki favori bölümüm her ne kadar devam dizisi Justice League Unlimited’daki “For the Man Who Has Everything” olsa da (ki kendisi yukarıda bahsettiğim hikayenin animasyon halidir) bu dizideki favori kısmım kesinlikle Lord Superman’in başı çektiği “Justice Lords” serisidir.
Justice Lords bizimkiyle neredeyse birebir bir evrende başlar. Justice League vardır ve Lex Luthor yine ne yapıyorsa aynen devam ediyordur. Bizimkinden ayıran olaylar zinciri ise Amerikan Başkanı seçilen Lex’in, Flash’ı öldürmesiyle ve derinden sarsılan Justice League ekibinin, başta Superman olmak üzere Lex’i öldürmesiyle patlak verir. Ekibimiz bu olaylardan sonra dünyaya kendi kafalarına göre “düzen” getirmeye başlar. Artık bütün Dünya’yı Justice Lords yani Adalet Lordları yönetmektedir. Hikayenin bu kısmı tamamen diktatörlük neden kötüdür mesajı vermeye adanmış aslında, ama bahsettiğimiz olaylardan beri mağarasından çıkmayan Batman’in, Earth 1 (yani bizimki) Justice League’in olduğu evreni keşfetmesi ile bölümün hikayesi tam olarak başlar. Başka bir evren dahi olsa da Flash’ı tekrar kaybetmemeyi ve oraya da düzen getirmeyi amaç bilen Justice Lords, Earth 1’ı fethetmeye karar verir ve Justice League’i de ortadan kaldırmalıdır. Serinin başı basitçe böyle özetlenebilir.
Buradaki Superman, yani Lord Superman, Watchmen’den ilham alındığını bariz biçimde hissettiriyor. Hatta direkt olarak bölüm serisinin kendisi öyle desem yalan olmaz. Bu argümanı kendime göre şöyle açıklayayım:
Watchmen'in temel mottosu olan “Who Watches the Watchmen?” yani “Gözcüleri Kim Gözlüyor?” esintileri var bir kere. Gözcüleri Kim Gözlüyor aslında oldukça diktatörlük ve tek otorite karşıtı bir söz. En üst otoritenin hiçbir zaman olmaması gerektiğini ifade eder. En üst otorite varsa ve onun otoritesini gözleyen birisi yoksa, doğal olarak onun hatalarını kontrol edecek de kimse yoksa, bu zalimliğe girer. Watchmen de konumuz olan Justice Lords da buna bir örnek. Hatta Justice League Unlimited tamamen bu kafa yapısı temel alınarak hazırlanmıştır. Amanda Waller’ın tek amacı bu senaryoyu önlemektir. İzlerseniz daha detaylı anlayabilirsiniz bahsettiklerimi.
Lord Superman de bütün bu olayların merkezinde tabii ki. Bunun sebebi hem Superman olması hem de aralarındaki en agresif üye olması. Şimdi Superman her ne kadar aşırı güçlü bir karakter olsa da, kozmik ölçekte sadece bir düşünüşüyle Superman’in varlığını yok edebilecek çok fazla karakter var. Buraya bir “ama” koymam gerekiyor çünkü Superman aynı zamanda kendini hep tutan da bir karakter. Hiçbir zaman tam gücüyle eylemlerini gerçekleştirmez. Lex kendisini öldürmek üzereyken de Zod bütün dünyayı yok etmek üzereyken de hep kendini sınırlar. Kendisinin de dediği gibi, her şey ona kartondan gibi geldiği için bu sınırlamaları kabullenir. Bunun temel sebebi ise gerçekten kimseye veya hiçbir şeye zarar vermek istememesi, kontrolü kaybedip yanlışlıkla olsa bile kimseyi öldürmemek istememesidir. Clark’ın iyi kalpliliği yani. Ama Lord Superman’de iyi kalp diye bir şey kalmadığı için Superman’i bile öldürmüş Doomsday’i sadece ısı görüşüyle sakat hale çevirmek bir yana, bütün Superman kurallarını yıkacak kadar ileri gitmekten çekinmeyen biri haline gelmiştir. Genelde Superman’de bir algı var mesela, sinirlendiğinde daha da güçleniyor diye. Aslında bu algının sebebi de tamamen bu özelliğe bağlı. Hulk gibi sinirlenince güçlenmek yerine kontrolünü kaybetmeye başlayınca kendini dizginlememeye başlıyor. Benim Lord Superman’e bu kadar bayılma sebeplerimden birisi de kesinlikle bu özelliği çok akıllı ve basit bir şekilde ele almasıdır. O da Doomsday sahnesi diyebilirim spoiler vermeden.
Homelander
Homelander konsepti gerçekten inanılmaz. Belli bir anne rahminde büyümemiş, sadece donörü olan bir gen ve bolca V bileşeni ile dünyaya getirilen; kendisinin “Kötü Oda” dediği, sadece bir pencerenin ve bir battaniyenin olduğu, profesörlerin üzerine dünyada bulunan her türlü zarar verme tekniğini uyguladığı, annesinin olmadığı (ki en yıkıcısı budur) ve sayabileceğim sonsuz travmatik olaylarla dolu laboratuvar fareliğiyle geçen yılların büyüttüğü bir süper kahraman. Sayısız psikolojik travma ve sayısız korku kitabına konu olacak konsepti doğduğundan itibaren bu koca dünyaya atılana kadar yaşayan, ama herkesin kendisinden “dünyanın en büyük kahramanı” olmasını istediği, bütün bunların ise bir tanrının vücudunun içine sıkışmış zayıf bir çocuğun hayatı olması… Cidden inanılmaz demek dışında bir şey bulamıyorum.
Homelander, biyolojik olarak Soldier Boy’un oğlu olsa da diğer V enjekte edilmiş süperlerin aksine bazı farklı yönleri vardır. V yüzünden gözlerinin mavi olması, V özelliklerini genetik olarak aktarabiliyor olması gibi. Sebebi de üretim tarzıyla alakalı tamamen. Çizgiroman ile bolca paralellik taşıyor dizi, daha fazla bilgi için okumanızı tavsiye ederim. Çizgiroman demişken şunu da atlamayayım: Bu karakterin henüz dizide finalini göremedik ama çizgi romanlarda oldukça ilginç bir sonu var. Dizinin 3. sezonunda olan olayları dikkate alırsak da çizgiromandaki sonu yaşamayacağını anlamış oluyoruz tabii.
Superman (Injustice)
Injustice’ın ilk 3 cildini çok severen ve son 2 cildini ise pek de sevmeyerek birkaç hafta önce bitirmiş biri olarak söylemem lazım ki: Kingdom Come seviyesinde bir hikaye okumak isteyenler başka yere bakmasın. İlk 3 cildiyle ve DC evrenini derin ele alışıyla, her yerden karakterleri akıllıca kullanmasıyla ve tabii ki gördüğüm en iyi Superman portrelerinden birisiyle eşine zor rastlanır bir hikayeydi Injustice. Injustice 2 ile okumaya devam ediyorum bu hikayeyi, araya Berserk ve başka kitaplar girip çıktığı için odak kaybı yaşamama rağmen 2. serinin de oldukça kaliteli devam ettiğini belirtmem lazım.
Joker’in belli bir orijini olmamasına karşın, hatta belli bir Joker olmamasına karşın, bir nevi efsaneleşen bir orijin cümlesi vardır: “Sadece çok kötü gün bir geçiren, sıradan bir adam”. Peki, bu cümleyi bir tanrıya uyarlarsak, ne olur sizce?
Şimdi anlatacağım bölüm biraz, nasıl desem, uçuk olabilir: Joker, Batman’den sıkılıp kendi deyimiyle oyunu kolay moda almaya karar verir ve kafayı Superman’e takar. En yakın arkadaşlarını vurduktan sonra Superman'i belli dozda Kriptonit/Scarecrow’un korku gazı karışımına maruz bırakır ve Metropolis’e bir bomba kurar. Gazın etkisindeki Superman, hamile eşi Lois’i Doomsday olarak görmeye başlar ve onu uzayda öldürür. Tabii bebek de hayatını kaybeder. Bu sırada Metropolis’deki bomba patlar ve Superman’in neredeyse tanıdığı herkes ölür. Ve yukarıda gördüğünüz resimdeki olayla beraber diktatör Superman rejimi başlar. Evet, cidden baya kötü bir gün.
Injustice Superman’i, bahsettiğimiz iyi kalbi tamamen yok olan bir adamı anlatır. Öfkeli, ama çok öfkeli bir adamı; hatta bir tanrıyı, bir sembolü, direkt umudun kendisini işler. Lord Superman veya diğer kötü varyasyonların aksine, Injustice Superman’i, ciddi ciddi aşırıya kaçabilmesiyle de ayrılabilir. Alfred’in suikastini ayarlamak, Martian Manhunter’ı yakmak, Oliver’ı Dinah hamileyken öldürmek ve hatta Yellow Lantern bile olmak… Evet, ‘kötü bir gün neler yaptırır’ı anlatıyor Injustice. Başta anlattığımız Joker olayları yaşadıktan sonra artık hiçbir kötü olayın yaşanmamasını kafaya takan Superman’i böyle görmek de oldukça ironiktir ayrıca. Zorla bütün dünyadaki savaşları bitirmekten kendi polis teşkilatını kurmaya, yapılan bütün silahları imha etmekten Flash’la satranç oynarken karar verdikleri bütün sigaraları yok etmeye kadar sayısız eylemi görebiliriz Superman'den. Zorla barışı sağlamaya kafaya takar, ama Batman’in tek kuralını çiğnemekle başlayan sayısız olaylar zinciri sonucunda Bruce’u da karşısına alır. Batman v Superman mi görmek istiyorsunuz? Orijinali burada anlayacağınız.
Belirtmeden geçmeyelim, Injustice’ın baya bir içeriği var. Her ne kadar NetherRealm’in dövüş oyunu serisi gayet başarılı olsa da Year 5’in sonrasında geçtiği için önce çizgi romanları okumanızı tavsiye ederim.
Ultraman
Homelander’a aklını en kaybetmiş Superman varyasyonlarından birisi dedik ama peki aynısını DC sınırları içerisinde görmek isterseniz nereye bakmanız gerekir? Ultraman tabii ki. Özellikle Crisis On Two Earths filmiyle (özellikle Owl-Man, DC fandomunda çok sevilen bir karakter haline gelmiştir bu film sayesinde) popülerliğinin zirvesine ulaşan Crime Syndicate’ın kurucusu, Earth Three Kal-II’si Ultraman’e. Ayrıca kendisi gördüğüm en Edgar Allan Poe orijinlerden birisine sahip, şöyle ki:
Basitçe Kripton’dan Dünya’ya, Anti Monitor tarafından yok edilen Kripton'dan Jor-II tarafından evrendeki en güçlü varlık olmaya ve Kripton’u yok edenlerden intikam almaya amaçlandırılarak yollanmıştır. Gemi bildiğimiz gibi Smallville'e düşmüştür ama bu sefer alkolik Martha ve Jonathan Kent tarafından bulunan bebek, küçüklüğünden beri berbat bir şekilde yetiştirilmiştir. Bu süreç çok da uzun sürmez çünkü 7 yaşında ikisini de öldürmekle kalmaz, bütün çifliği de yakar. Ultraman adını alan Kal-II, büyüyünce Crime Sydnicate’ı kurmaya karar verir. Dünyaya dehşet getirmeye ant içmiş olur da diyebiliriz. Ekip, tamamen Justice League üyelerinin paralel evren halleriyle doludur.
UltraMan, kötü ailelerin çocukları üzerindeki etkisinin DC hali gibi geliyor bana. Hem Jor’un direkt oğlunu doğurma amacı, hem de yetiştiği çevre olan Jonathan ve Martha’nın alkolik ve sorunlu insanlar olması sebebiyle evlatlarına karşı olan berbat davranışları bir hayli üzücüdür. Superman olarak bildiğimiz o yüce kahramanın Ultraman dediğimiz canavara dönüşümünün sebebinin bu olaylar olduğu bariz zaten. Aile ve çevre farkı dışında birebir aynı varlıkların bu kadar farklı olmasının etkisini çarpıcı sahnelerle anlatmakla yükümlü UltraMan. Homelander ve Ultraman benzetmesi yapmıştım başta. Bu karakterler gerçekten de anne ve baba kavramının her insan için ne kadar önemli olduğunu anlatmanın Superman versiyonları, bu anlamda çok paraleller.
Yazının sonuna gelirken bir sonraki yazıya kadar kendinize iyi bakın demek ve sokakta bir kuş veya bir uçak görürseniz bir kere daha bakmanızı tavsiye ederim. Ama yukarıdakilerden birisi olmamasına dikkat edin. Hoşçakalın!