Mount and Blade 2: Bannerlord Ön İnceleme

KILIÇLARI TEKRAR KUŞANMA VAKTİ!

Gamescom güzel bir organizasyon kabul ediyorum. Dünyanın en büyük firmaları oyunlarını göstermek için sizi oraya bekliyor. Ortamda inanılmaz bir cümbüş ve heyecan fırtınası var. Her yer birbirinden renkli insanlarla dolu...

Bunlar hepsi nefes kesici, itirazım yok. Ancak bir organizasyona gerçekten gönül kaptırmak istiyorsanız kendinizden bir şeyler bulmanız gerekir. En azından ben böyle olduğuna inanıyorum. Sizi heyecanlandıracak bir şeyler olmalı. Gitmenize, görmenize değecek bir şeyler… Şimdi çoğu insan için otomotiv sektörünün fuarları da heyecan vericidir. Ama ben gittiğimde zevk alamıyorum. Bana hitap etmiyor çünkü. Arabayla aram yok kardeşim.

Gamescom’la ilgili de eksik bulduğum şey buydu aslında. Evet, her şey güzel, ortam şahane de, e oyunlar istediğim oyunlar değil. İstediklerimi de elletmiyorlar. Bir şeylerin beni heyecanlandırması gerek. Gamescom’un bu bünyeye heyecan katması gerek bir şekilde.

Bu düşüncelerin çok ağır bastığı bir anda elim Gamescom’da deneyeceğim oyunlara ait listeye gitti. Şöyle bir göz gezdirdim genel olarak listeye: Rainbow Six (ehh işte), Battlefront (iyidir ama heyecan vermiyor), Battleborn (güzel ama yaaani)... Böyle uzayıp giden listede fark ettim ki baktıkça kalbimi yerinden zıplatan iki oyun var. İkisini de oynayamayacağımı biliyorum fakat onları yakından görecek olmak bile bana ayrı bir heyecan veriyor. Bunlardan biri Mafia 3, diğeriyse bu yazının ana konusu olan Bannerlord.

BANNERLORD İLE İLK TANIŞMA

Vakit gelip çattığında, o gösterimin yapılacağı odaya girdiğimde ne beklediğimle ilgili bir fikrim yoktu açıkçası. Evet, daha iyi grafikler göreceğimizi biliyordum. Daha detaylı bir çevre göreceğimizi de. Fakat bunların dışında oyunun ruhunu oluşturacak öğeler hakkında bir fikrim yoktu. 20 dakika civarında süren gösterim sonlandığındaysa gördüğüm şeyler beni hem çok heyecanlandırdı hem de biraz kalbimi burktu.

Kalbiminin burkulması aslında oyunun kötü olması veya beni rahatsız eden bir şeyler görmüş olmamdan kaynaklanmıyor. Aksine gördüğümüz şeyler oldukça iyiydi. Fakat biraz burkuldum çünkü gördüğümüz her şey aslında bildiklerimizin, gördüklerimizin ötesi değil. Aksine hepsi daha önceden bildiğimiz şeylerin üzerine düşünülen şeyler. Elimizdeki oyun bize Warband’den çok daha farklı, çok daha öte bir deneyim sunmayacak. Hatta eminim ki şu anda oyunu PC’nize kursanız tutorial’a ihtiyacanız olmadan rahatça oynarsınız.

Buna sevinecek pek çok oyuncu olacağından eminim. Çünkü Mount & Blade’i kendisi yapan asıl unsur biraz da bu köklerde yatıyor. Combat sistemi, özgür bir dünya, gezilecek pek çok yer Mount & Blade’in ruhunu oluşturuyor. Bu yüzden temelleri koruyarak yeni bir şeyler inşa etmelerini yadırgamadım. Dediğim gibi “aksine gördüğüm şeyler beni oldukça memnun etti”.

GRAFİK

 “Ne gördün be adam?! Anlat artık!” dediğinizi duyar gibiyim. Öncelikle yavaş olun. Öyle bağırarak bir yere varılmaz. Bakın yine kalbim buruldu... (Üzgün smiley)

Demo açılır açılmaz (yanımızda canlı canlı oynadılar bu arada, video izlemedik) ilk dikkatimi çeken şey grafikler oldu. Grafikler de inanılmaz bir gelişim söz konusu. Hatta buna gelişim dememek gerek. Grafikler bayağı bayağı “olmuş”. Hatırlarsanız Mount & Blade ilk çıktığı zamanda da çağın hafif gerisinde grafiklere sahipti. Tabii o dönem bunu yadırgamadık doğal olarak. Sonuçta sürpriz bir sol kroşeydi kendisi. Fakat Bannerlord için işler aynı değil. Şartlar farklı. Artık işi bilen sınırlı bir ekip değil, büyük bir kadro var arka tarafta. Tabii bunun da sonuçlarını anında gördük. Çevre kaplamaları, mekanların canlılığı, karakter tasarımları göze oldukça hoş geliyor. Önceki oyunla aradaki fark inanılmaz boyutlarda.

Tabii AAA oyunlarla karşılaştırarak söylemiyorum bunu. Grafikler elbette bir Witcher 3 değil. Ama oyunu bilmeden gören hiçbir oyuncunun da “abi bu grafiklerle nasıl oyun oynuyorsun” diyeceğini sanmam.

Görsel anlamda karakterlerin tasarımını oldukça beğendiğim o ilk an karakter yaratma ekranını görmem ile oldu. Karakterimizin yüz hatları, kas şekillerini belli eden çizgiler, vücuttaki kıllar gibi detaylar şahane olmuş. Üstelik Bannerlord karakter yaratma ekranında da çığır açacak yenilikler getirmiş. İlk önce diğer RPG oyunlarında rastlamadığım (ya da çok rastlamadığım) iki şey çok hoşuma gitti. Bunlardan biri “asimetri”. Yani yüzünüzü, burnunuzu, ağzınızı falan asimetrik yapabiliyorsunuz. Gayet hoş bir detay. İkincisiyse “diş”. Evet inci gibi dişlere artık son! Bannerlord’da pislik bir barbar tipi yaratmaya çalışıyor veya dişlerini fırçalamayan bir tipiniz olsun istiyorsanız ağzınıza layık diş seçenekleri var. Çürümüş, dökülmüş, ayrık... siz nasıl isterseniz artık. Tabii “inci” gibi dediğimiz dişler de var. Sonuçta kadın karakter de yaratabiliyoruz. Güzeller güzeli bir prenses savaşçı olmak isteyebiliriz. Öyle kargacık burgacık dişler yakışmaz prensesimize... Ya da yakışadabilir. Amaaan, artık orasına siz karar verin, değil mi?

Zirâ seçenek çok.

Demo esnasında karakter yaratma ekranında ortaya çıkan gerçek insanları görünce, seçeneklerin ne kadar bol olduğunu bir kez daha anladım. Meşhur Sherlock’umuz Benedict Cumberbatch’ten Albert Einstein’a kadar gerçeklerine birebir benzeyen bir sürü karakter tasarlanmış Bannerlord’un karakter yaratma ekranında.

OYNANIŞTAKİ CANLILIKLAR

Mount & Blade’i sanırsam baştan anlatmama gerek yok. Açık dünya bir yapısı, kararlarınızı sizin verdiğiniz bir kurgusu var. Kendin pişir kendin ye misâli. Bannerlord’da da durum aynı. Yine atınıza atlıyor ve istediğiniz maceraya yelken açabiliyorsunuz. Dileyenler için bir ana senaryo örgüsü de mevcut. Üstelik de seslendirmelisinden. Evet, artık seslendirme mevcut. Fakat sadece ana senaryo ve ona bağlı olan diğer görevlerde seslendirmeler ile karşılaşacağız (ve hayır, Türkçe dublaj şimdilik yok maalesef).

Oyunun ana haritasında gezerken gözümüze takılan (ya da bize gösterilen diyelim) ilk şey köylerin etrafındaki yerler oldu. Köy ve kasabaların içine girmeden de aşağı yukarı nelere sahip olduklarını görebileceğiz. İşin en cafcaflı kısmıysa kendi kasabalarımızı geliştirebilmemiz. İster çiftlik kurmak, ister madencilik yaptırmak, istersek de onu bir kale haline getirmek elimizde. Yönettiğimiz yerleri sadece işgal edip bırakmayacak, geliştirmekle de uğraşacağız. Peki kasaba halkı?

 

Hiç onları düşündük mü bugüne kadar? Acımasızca yaktık yıktık. Dehşet saçtık. Kendimize bunun iyi bir amaç uğruna olduğunu söyledik belki de, fakat savaş atmosferinde kalan mazlum halkı hiç düşünmedik. Artık düşüneceğiz. Artık onlara göre hareket edeceğiz. Çünkü onlar kasabanın içerisinde yaşayan insanlar. Üretiyorlar, çalışıyorlar, hayatlarını idame ettiriyorlar. Siz ise onların biricik lordları olarak doğru yolu göstermeye çalışıyorsunuz. Onlara gerekli şartları sağlıyor, ne üretmeleri gerektiğini belirtiyorsunuz, tabii en önemlisi onları koruyorsunuz. Karşılığındaysa cüzi bir vergi alıyorsunuz. Ya da dolgun bir vergi. Belki de gelmiş geçmiş en sağlam vergiyi alıyorsunuzdur siz! Pis adamlar sizi!


Evet, artık ÖTV’miz de mevcut yeni oyunda. Halkınızdan vergi alabiliyorsunuz. Fakat aldığınız vergi fazla kaçar veya çalışma koşullarınız kötü olur ya da halkı kızdıracak farklı bir şey yaparsınız o zaman halk isyan edebilir. Kazanlar kalkabilir, size hayatı zindan edebilirler. Üstelik işin komik tarafı; hiçbir şeyden haberi olmayan mazlum kasabalıları savaşçı yapabilmeniz. Düşünsenize sıradan bir kasabayı alıp, tam bir kent yapıp, üstüne bir sürü savaşçı yetiştirip, sonra kendine gelen halkın isyanına maruz kaldığınızı. Acı bir olay. Anlaşılan yönetim işi artık vaktimizi biraz daha ayırmamız gereken bir dal olacak. Yakıp yıkmak yetmeyecek. Yoksa Braveheart'taki gibi masum gözlerle ihanetin ağırlığına bakar kalırız.

Tabii burada önemli olan konu hangi kasabanın hangi vergi seviyesine nasıl tepki vereceği. Oyunda 6 farklı kültür var. Her kültürün kendine ait bir düşünce yapısı olacağı söyleniyor. (Yani “Kuzeyliler ağır vergilere gelemez”, “Güneyliler çok çalışmaz” gibi.) Ama bu yine de yeterli gelmedi bana: Çünkü Kuzey, Güney veya hangi kültürse uğraştığınız; bir kere ayarı tutturduktan sonra tüm kasabalara aynı ayarı yedirebilirsiniz. Bu da bu sistemi rutine bağlayabilir. Sonra kendinizi her girdiğiniz Kuzey kasabasında “vergiler yüzde 40 olsun, çalışma yüzde 70 olsun”, her girdiğiniz Güney kasabasında “vergiler yüzde 70, çalışma yüzde 15” derken bulabilirsiniz.

Umarım sadece kültür farkı yüzünden değil, kasabadaki insan sayısı vb. değişkenleri de göz önüne alarak farklı tepkilerle karşılaşabiliriz.

MANCINIĞI BÜYÜK OLAN KAZANSIN

Tabii işin vergi ve yönetim kısmı bir yana Mount & Blade söz konusu olduğunda en çok merak edilen iş yine aksiyon kısmı oluyor. Açıkçası izlediğim kısımlar bu konu hakkında net bir fikir söylememi engelliyor. Fakat genel hatlarıyla elimizde Warband’den çok farklı bir oyun durmuyor. Kılıç sallama işi temelde aynı; fare hareketlerinize göre saldırı ve savunma yapıyorsunuz. Bu noktada biraz hayal kırıklığı olan unsur animasyonlar oldu. Oyun çıkana kadar belki yeni şeyler görürüz, fakat şimdiye kadar gördüklerim animasyon konusunda çok fazla ilerleme kat edilemediği yönünde.

Fakat salladığımız kılıçlarda güzel gelişmeler söz konusu. Artık oyunda craft sistemi var. Kendi silahınızı yaratabiliyorsunuz. Gövdesi nasıl gözükecek, keskin tarafı nasıl olacak gibi seçeneklere sahipsiniz. Kılıcınıza isim bile koyabilirsiniz. (“Polat_Alemadar_xq” benim favorim.)

Kılıç sallamak kadar önemli olan bir konu da kale savaşları. Bannerlord ile birlikte kale savaşları boyut atlamış gibi duruyor. Artık işin içinde mancınıklar ve benzeri kale deforme(!) araçları var. Savaştan önce bunları stratejik noktalara yerleştirebiliyorsunuz. Kapıları vurarak yıkmak veya mancınıkla duvarları delmek söz konusu. Fakat fizik motorunun nasıl işleyeceğini bilmediğim için bu sahnelerin ne kadar gerçekçi duracağını hep birlikte göreceğiz. Yine de beklentiyi görsel anlamda çok yüksek tutmamak gerek.

Bu mancınık ve benzeri silahlar için bir korkum da savaşa giriş anını çok uzatacakları yönünde aslında. Yani her savaştan önce o mancınıkların 5 dakika boyunca sürüldüğünü görmek istemiyorum. Hadi bir iki neyse de 1500’üncü savaşa girerken aynı şeyi görmek tam bir yükleme ekranı işkencesine dönebilir.

Bu soruyu sesli bir şekilde dile getirdiğimde yapımcıdan aldığım cevap neyse ki oldukça tatmin ediciydi: “Savaşa giriş süresi Warband ile aynı olacak.

Tabii savaş atmosferini etkilemesini umduğum bir konu da hava şartları. Artık 4 mevsimi yaşıyoruz. Kışları sert, yazları kurak geçecek. Kar yağışı savaş ve erzak gibi konularda sıkıntı çıkarırsa tadından yenmez bir gerçekçilik hâkim olur derim.

ELLERİMİZ BALTALARDA BEKLİYORUZ

İlk oyunu ve Warband’i deli gibi oynamış bir insan olarak Bannerlord’u da sabırsızlıkla bekliyorum. Dile kolay kaç yıl geçti aradan. Ek paketler falan bizi kesmez. Gerçek bir at ve kılıç tecrübesi yaşamamız gerekiyor. İşte Bannerlord da bunun için kapımızı çalmak üzere. Diliyoruz ki bu kapı çalma merasimi 2016'nın başlarında olacak (tek bildiğimiz 2016'da çıkacağı).

Warband’in ruhundan çok uzaklaşmayan yapısı, temelleri sarsmadan inşa edilen yeni oyun eminim ki bekleneni verecektir. Fakat biz bekleneni değil daha ötesini istiyoruz. İlk oyunun çıktığı zaman getirdiği sesi tekrar getirmesini istiyoruz. Umarım Mount & Blade’in temellerinden uzaklaşmama çabası getirilecek olan yeniliklere ket vurmaz. Ama yoo arkadaşım yoo, böyle bir şey ummuyorum.

Çünkü şu ana kadar gördüklerim bile bana 100 saat oynayacağımın garantisini verdi.

YORUMLAR
Parolamı Unuttum