Yeni nesil RYO oyuncularının duymaktan en çok bıktıkları laflardan biri, “Ah, nerede o eski Baldur’s Gate’ler, Icewind Dale’ler…” olsa gerek. Özellikle son zamanlarda çıkan Divinity: Original Sin ya da Dragon Age: Inquisition gibi başarılı yapımları oynamış bir kesim dönüp de ahlar, vahlar eşliğinde anılan o isimlere baktığında buna pek anlam veremezler. Hele ki grafik mefhumunun bu kadar (gereksiz yere) yol aldığı, önem kazandığı bir zamanda.
Çünkü rol yapma oyunlarının yok olmaya yüz tuttuğu, yeni bir cRPG gördüğümüzde çölde vaha bulmuş kadar sevindiğimiz o dönemde karşılaşmamıştır bu efsane yapımlarla. (Anlayamazsınızzzz… v.3.2.015) Ama biz gene de anlatmaya çalışalım!
Kadim zincirleri kırmak
Pillars Of Eternity’nin bizi bu kadar çok heyecanlandırmasının ve el üstünde tutulmasının iki sebebi var sevgili okurlar. Birincisi Infinity Engine ile hazırlanan izometrik açılı, parti bazlı oyunların neslinin sona ermesinin talep azlığıyla hiçbir alakasının olmaması. Tam da Planescape: Torment ile zirveyi âdeta sallamışken yitirdik bu oyunlarla bağımızı. Bunun oyuncuların onlardan bıkmasıyla zerre alakası yoktu üstelik… Asıl sebep dağıtıcı firmaların oyun stüdyolarını daha çok satacak projelere yönlendirmesi ve bu tarz oyunlar yapmalarını salık vermeleriydi. Call Of Duty, Medal Of Honor, FIFA, Need For Speed gibi milyonlar satan yapımlar varken kimse izometrik RYO’ların dağıtımıyla uğraşmak istemiyordu. Bu yıllar boyunca da böyle devam etti. Ta ki Kickstarter denen küçük mucize ortaya çıkana ve yapımcılara ‘canlarının istediği oyunu yapma fırsatı’ sunana kadar…

Gene geliyorlar! Nedir bu örümceklerden çektiğimiz?
Pillars Of Eternity’nin ‘yapılma ihtimali’ bile benim gibi “Bu yaşa geldin, hâla oyun mu oynuyorsun uleeen?” lafını işiten yakışıklı, seksi, Charisma +4 özellikli (Öf! Tamam, tamam. Ahı gitmiş vahı kalmış, şakakları beyazlamış, bilimum yerleri ağarmış… Mutlu musunuz? Hıh!) eski kurtların en çılgın hayallerinin dahi ötesindeydi. Zaten o yüzden döneminin en başarılı Kickstarter kampanyası oldu ya Pillars Of Eternity. O yüzden milyonlarca hardcore RYO oyuncusu tarafından bağırlara basıldı. Henüz çıkmamış, sadece bir isimden ve birkaç görselden ibaret olan bir yapıma milyonlarca doları gözü kapalı verdik. Ve yine aynı sebepten ötürü geçildiği tek yapım bir başka RYO efsanesi olan Planescape: Torment’ın ruhani devamı olan Tides Of Numenera oldu…
Obsidian:Kara bir adadan geriye kalan kapkara bir taş
Pillars Of Eternity’nin arkasında çoğumuzun gayet yakından tanıdığı, mütemadiyen saygıyla andığı, arada da bugları yüzünden kulaklarını hafiften çınlattığı bir ekip var. Yani Obsidian Entertainment.
Baldur’s Gate, Icewind Dale, Neverwinter Nights, Planescape: Torment ve Fallout 2 gibi efsane payesini dijital göğüslerinde gururla taşıyan pek çok oyuna ev sahipliği yapmış Black Isle’ın kapanmasından sonra BioWare ile birlikte kurulan iki köklü RYO firmasından biridir kendisi. Üstelik sadece mazisinde yatan destanların gölgelerine sığınmaz. Çünkü KOTOR 2, Neverwinter Nights 2, Fallout: New Vegas, South Park: The Stick of Truth gibi pek çok unutulmaz yapıma da imza atmıştır bugüne dek.
Bünyesinde Chris Avellone ve Josh Sawyer gibi önemli isimleri bulunduran firma bununla da yetinmeyip Arcanum ve Vampire: The Masquerade gibi isimlerin arkasında yer alan bir başka Interplay menşeli efsane Tim Cain’i de Pillars Of Eternity ekibine katmayı başarmıştır. Yani, uzun lafın kısası projenin arkasındaki isimler çok ama çok sağlam. Bu da bizi heyecanlandıran ikinci sebep.
Daha da güzeli geçtiğimiz aylarda yayınlanan 1 saatlik oynanış videosunda karşımızdaki yapımın tamamen eski köklere bağlı bir RYO olduğunu görmemiz. Detaylı karakter yaratma ekranı, sonuçlarına katlanmamız gereken seçimler, 6 kişilik bir grup, durdurulabilen stratejik savaşlar, uzun diyalog ağaçları, büyü sistemi, yorulduğunuzda dinlenme ihtiyacı… Oyun buram buram Baldur’s Gate kokuyor sizin anlayacağınız.
Ayın karanlık yüzü
Yine de tüm bu heyecanımıza rağmen her şey güllük gülistanlık değil elbette. Endişelerimiz de var… Çünkü yazının başında da belirttiğim gibi Obsidian söz konusu olduğunda o oyunun hatalı çıkması kaçınılmazdır. Örneğin, Fallout: New Vegas serinin üçüncü oyununu geride bırakan tonlarca harika özelliğine rağmen bugdan geçilmiyordu hatırlarsanız. İnsanlar radyoaktif hamamböcekleriyle uğraşmaktan çok, pek-bir-aktif programlama hatalarıyla cebelleşmek zorunda kalmıştı. Ve eğer o oyunun başında Fallout yazmasaydı, eğer serinin köklerine bu kadar bağlı olmasaydı muhtemelen kimse yüzüne bakmazdı.

İşin içinde ejderhalar varsa level sınırımız (ve sinir katsayımız) yüksek olacak demektir.
Bir diğer sorunsa Obsidian’in şimdiye dek hep devam oyunları yapmış ya da hazır fikri mülkler üzerinde çalışmış olması. KOTOR 2, Neverwinter Nights 2, New Vegas… Tek istisnası Alpha Protocol’dür; onun da durumu malumunuz.
O nedenle bu oyun için sıfırdan bir evren tasarlayacaklarını düşünmek, daha önceden bu işte pek de başarı sağlayamadıklarını bilmek insanın ister istemez endişelenmesine neden oluyor. Gerçi şimdiye dek kötü bir şey görmedik, malum sona ulaşmamızaysa 10 gün gibi bir süre kaldı. Artık tek yapmamız gereken parmaklarımızı çaprazlayıp Boo’nun alnına bir öpücük kondurmak ve bunun bize şans getirmesini dilemek…
Aluve…
















