Artık first-person hayatta kalma korku oyunu dediniz mi bana bir hâl geliyor. Yanlış anlaşılmasın; ister rol yapma mekanikleriyle süslenmiş, ister first-person çatışmalara ev sahipliği yapan, isterse de sadece ağzı yüzü virüs/ucu kaçan deneyler/işkence sebebiyle dağılmış elemanlardan kaçtığımız korku ve hayatta kalma oyunlarına bayılırım. Fakat dakikada altı bin mermi ateş edebilen M61 Vulcan silahı misali, Steam’in ana sayfasını her gün yeni bir üyesinin işgal ettiği bu tür, yayınlanan kötü oyunlar sayesinde biraz ayaklar altına alındı.
Merhaba ben kargodan geliyorum size pake-
Türk yapımcı Crania Games’in Roots of Insanity’sine başladığımda, karşımda özensiz bir şekilde tasarlanan bölümler, çok zorlayıp korkuyu komediye çeviren anlar ve zerre ilgimi çekmeyecek bir hikâye bekliyordum. Fakat oyunda geçirdiğim kısa süreden sonra (oyunu bitirmem yaklaşık bir buçuk saatimi aldı), kulaklığımı masaya koydum ve düşündüm: “Kötü değilmiş yahu bu.”
Bir kere şunda anlaşalım: Roots of Insanity katiyen mükemmel değil. Hatta o seviyeye yaklaşması için birkaç fırın dolusu ekmek yemesi gerekmekte. Dövüş dinamikleri ve korku taktikleri olabildiğince basit ve yetersiz. Küçük ve tecrübesiz bir ekip olmanın zorlukları oyunun her anına yayılmış. Ama Crania Games dersini çalışarak gelmiş. Oyunun sınıfı geçemediği her dinamik, hedefi çok yakından ıskalamış havası veriyor. Evet belki Roots of Insanity mükemmel değil ama kesinlikle kötü de değil.
Ana karakterimiz Riley McClein, doktoru olduğu August Valentine hastanesinde bir takım kafayı yemiş/derisi soyulmuş/Aman Allah’ım çok çirkinsin sen! yaratıklarla tıkılı kalmış durumda. Amaç, hastanede neler olduğunu anlamak ve bir an önce mekanı terk etmek. Tabii ki her korku oyununda olduğu gibi her taraf zifiri karanlık. Etrafı görmek içinse… Evet, bekleyin biraz… Kameranın ışığını kullanıyoruz! Hikâyenin geçtiği hastane ve ana karakterin ışık kaynağı olarak kullandığı kamerayı hesaba kattığınızda, Roots of Insanity’yi Outlast çakması bir oyun olarak damgalamak işin kolayına kaçmak olabilir. Ama işin gerçeği bu: Roots of Insanity bir Outlast klonu. Bunu bir aşağılayıcı cümle olarak görebilirsiniz ama Roots of Insanity -tam olarak başaramazsa da- gösterdiği azim ve vizyonla bu damganın yükünü sırtında, en azından taşımaya çalışıyor.
İşte geçen yine bizim evin duvarlarından adamlar çıkıyor...
Hastanenin sırlarını öyle elimizi kolumuzu sallayarak öğrenmek mümkün değil tabii (ben denedim elimi kaptılar). Her taraf yaratıklarla dolu. Riley'se bir doktor olmasına rağmen maşallah özel tim üyesi gibi hem bıçak kullanımında hem de nişancılıkta çok iyi. Fakat ne yazık ki dövüş mekanikleri oyunun en zayıf oynanış mekaniği. Oyunun yarısından sonra elinize geçen silahın (ki onu da yalnızca dışarıda kullanabiliyoruz) dışında Riley’nin elinde kendini savunmak için sadece bi bıçak var. Düşmanlara ya bıçaklayabiliyorsunuz, ya da tekme atabiliyorsunuz. Bu iki eylem de bir süre sonra az animasyon ve kötü yapay zekadan dolayı aşırı derecede monoton hâle geliyor. Oyunun sonlarına doğru, beni korkutması ve zorlaması gereken düşmanlarla kapışırken kendimi gözüm kapalı bıçak sallarken buldum. Riley ayrıca sık sık epilepsi ataklarıyla mücadele etmekte. Oyunun belli kısımlarında senaryoya bağlı olarak tetiklenen bu ataklar bizi en olmadık anlarda savunmasız bırakıyor. Ama korkutması ve karakteri çaresiz hâlde bırakması gereken bu ataklar, çok sık tekrarlandığı içinde bir süre sonra zaman kaybı hâline geldi.
Kamera ışığı demiştim, e doğal olarak bu aletin bir ömrü var. Aynı Outlast’da olduğu gibi etraftan pil toplayarak (o değil de, bu terk edilmiş evlere/hastanelere kim koyuyor bu pilleri ya?) kameranızı açık tutmaya çalışıyorsunuz. Eğer ki olur da bir şekilde yaratıklar size vurmayı başarırsa yine etraftan topladığınız can kapsülleriyle ekranınızdaki kan efektlerinden kurtulabilirsiniz.
Tamam öğrenci evi dağınık olur da bu ne hâl abi?
Bir ton eksiklerine, kısa süresine ve ilhamsızlıklarına rağmen yapımcı Crania Games’in oyun üzerinde uğraştığı belli. Roots of Insanity’ye, eksiklerine rağmen bir buçuk saatlik çerezlik bir korku filmi gibi davranabilirseniz en nihayetinde içinde zevk alabileceğiniz parçaların olduğunu görebilirsiniz. Oyunun hem Türk yapımı oluşu hem de Steam’de 15 lira gibi cüzi bir miktarda satıldığını düşünürseniz kaçırmamanızı öneririm.
Artılar:
- Yoğun atmofer.
- Yalan yok, birkaç yerde hafiften gerildim.
- Çok içine çekmese de ucundan ilginç hikâye
Eksiler:
- Dövüş mekanikleri yetersiz.
- Çok kısa.
- Korku konsepti jump-scare'lere dayanıyor.
- Çok başarılı olduğu bir konu yok, her şeyden yarım yarım yapıyor.
Son Karar: Roots of Insanity’le geçirdiğim süre zarfında her dakika “keşke!” dedim. Keşke hikâye beni biraz daha içeri çekebilseydi. Keşke bulmacalar daha zorlu olsaydı. Keşke dövüş dinamikleri daha incelikli olsaydı. Hedefi ıskaladığı kesin ama ekibin gelecek projeleri için umuda kapılmamak işten değil.