Arc Raiders - İnceleme

Bu oyun beni kansız ve şerefsiz herifin tekine dönüştürdü...

Hayat gerçekten çok ilginç ya. Mesela Battlefield üzerinden örnek vererek gidelim. Uzun yıllardır DICE çatısının altından çıkan bu seri, her ne kadar tökezlediği bir an olsa bile, Battlefield 6 ile birlikte harika bir geri dönüş yaptı. Çıktığı günden beri bayılarak oynadığım oyunun başında ise Vince Zampella bulunuyordu. “Kim bu yahu?” derseniz, kendisi gerçekten sükse yapmış olan her Call of Duty oyununda yer alan bir isim. Yıllarca çalıştığın bir seriyi, rakip seri ile alt etmeye çalışmak nasıl bir his tahmin edemiyorum. Ama olayın içinde tatlı bir trajikomiklik olduğunu inkar edemem.

Şimdi “Yahu Çağdaş ne alaka bu bir Arc Raiders incelemesi değil mi? Sen bana Battlefield diyorsun Call of Duty diyorsun.” diye düşünenleriniz olabilir. Konuyu şuraya bağlamak istiyorum. Arc Raiders’ın yapımcısı olan Embark, aslında eski DICE çalışanlarından oluşan bir firma. Yani yine kendi eski markasını geçmeye çalışma tarzında bir durum burada da var. Çünkü her ne kadar alanları farklı oyunlar olsalar da, Battlefield 6 ve Arc Raiders arasında bir rekabet durumu bulunuyor.

Çıktığından beri neredeyse her gün kendi oyuncu sayısı rekorunu kıran Arc Raiders, bir nevi Helldivers 2 tarzında bir büyüme yaşıyor. İki oyununda ortak noktası, sosyal medyada kulaktan kulağa yayılması ile büyümesi oldu. Hatta en son Arc Raiders’ın rekoru daha yüksekti. Bu tarz popülerleşen oyunlara da insanlar tarafından bir sempati olduğundan dolayı bazı noktaları atlayabiliyorlar. Konuyu daha fazla başka oyunları katarak uzatıp sizleri yormayayım ben. O yüzden konuyu artık Arc Raiders’a çekeyim diye düşünüyorum.

Haritanın Her Bir Köşesi Hikayeye Hizmet Ediyor

Arc Raiders, PvPvE yani oyuncuya karşı oyuncu ve çevre mantığını temel alan çevrim içi bir oyun. Hem bu durumdan dolayı hem de içerisinde zaten bir hikaye modu olmadığından dolayı burada çok detaylı bir hikaye anlatımı yapıp siz sevgili Goyunları sıkmak istemiyorum.

Çooook çok uzak bir gelecekte, yıl 2180 olmuş. Yaşanan büyük bir küresel çöküşün üzerinden nesiller geçmesine rağmen, geriye yalnızca birkaç yaşanabilir toprak parçası kalmış. Geride kalanlar, eski şehirlerin kalıntıları arasında ve sayısız küçük kablileler olarak derme çatma topluluklarda toplanmış. Zaman içerisinde medeniyetin bir nebze de olsa geri döndüğü zamanlarda, göklerden garip makineler düşmeye başlamış. Rust Belt taraflarında, on yıllık uzun ve zorlu bir mücadelenin ardından, Arc’ların ilk dalgası sonunda durdurulmuş ama uzun sürmemiş...

Yıllar içerisinde bu Arc’lar, büyük bir intikam duygusuyla geri dönmüş. Artık bu makineler karşısında çaresiz kalmaya başlayan insanlar ise, yeraltına kaçmaya başlamış. İtalya topraklarının altında ufak ufak topluluk oluşturmaya başlayan insanlar, bu derme çatma yer altı şehrine Speranza ismini vermiş. Tabii hayatta kalmak kolay bir iş değil. Yeryüzünde artık bir insan yaşamamasından dolayı kaynaklar sınırlı hale gelmiş, çatışmalar ve hayatta kalma mücadelesi çetin ceviz bir hal almış.

Bu arka planda dönen hikayelerin kırıntılarını direkt oyun içerisinde de görebiliyorsunuz. Mesela ilk dalga zamanı karşı konulan Arc’lar, haritalar içerisinde harabe şeklinde bulunabiliyor ve içlerindekiler yağmalanabiliyor. Oyun bu çevresel anlatıyı, oyuncuya yansıtmak için gerçekten çok çabalıyor. Bu çabalarını da oyunu oynarken çok rahat hissedebiliyorsunuz zaten. Kim bilir belki bir gün “Arc Raiders Ne Anlatıyor?” tadında büyük bir lore yazısı gelir...

Gerilimsiz Hiçbir An Yok...

Bilmeyenler için Arc Raiders, Extraction Shooter türünde bir oyun. Hiçbir şekilde Türkçeye tam olarak çeviremediğim bu türün amacı, oyuncuyu gerim gerim germek dersem yanlış olmaz. Genellikle PvPvE elementleri olan bu oyunlarda, haritadan topladığınız eşyaları sağ salim deponuza geri götürmeyi ve böyle böyle envanterinizi güçlendirmek yegane amaç. Tabii bu sırada çevredeki robotlar ve NPC’lerden tutun da başka oyunculara kadar, her birini düşman olarak algılamanız lazım. Hadi yapay zeka düşmanları geçelim ama başka oyuncular... İşte gerçek tehlike onlar.

Tabii bu gerçek tehlikeye geçmeden önce biraz göz önünde bulunanı yani robotları anlatmak daha doğru olur. Oyunda irili ve ufaklı toplam olarak on beş adet düşman türü bulunuyor. Hani şu sayı bile bir çok tek kişilik oyundan daha fazla ama neyse konu o değil. Bu düşmanlardan sizin en çok karşılaşacağınızlar aslında belli. Hava Arc’ları arasında en çok Snitch, Wasp ve Hornet türündeki düşmanları görüyorsunuz. Snitch zaten adından da anlaşılacağı üzere sizleri ispiyonlamak amacıyla haritadayı dolaşan bir tür. Sizi gördükten sonra, verdiğiniz hasara bağlı olarak aşağı yukarı 15 saniyeniz oluyor. Eğer bu 15 saniye içerisinde yok etmeyi başaramazsanız, hemen yanına destek ekibi çağırıyor. Ha bu arada kendisinin bir saldırma aksiyonu falan bulunmuyor. Sadece alarm çalan, sinir bozucu bir robot aslında.

Wasp ve Hornet ise hava alanının taaruz robotları. Burada zaten robotların isimlendirmelerinden her biri, ne olduğu ve nasıl saldırdığı hakkında çok güzel ipucu veriyor. Mesela Wasp’lar daha ufak ama hızlı uçup, otomatik tüfekle mermi saydırıyor üstünüze. Tabii dengelemek açısından da dayanıksız olarak dizayn etmişler. Hornet’ler ise tam tersi mesela. Daha büyük ve ağır bir tasarıma sahipler fakat tek mermi atıyorlar. Bu mermiden de kaçması çok rahat oluyor.

Kara robotlarında ise ağırlıklı olarak karşılaşacağınız robot türleri ise; Tick, Pop ve Fireball. Burada bir top olup yuvarlanmayan tek tür ise Tick. Bunlar dizayn olarak örümcek olan (andıran değil hani bayağı bayağı örümcek) ve gizlilik kullanan robotlar. Savaşması en kolay türlerden olsalar bile zaten gerilim dolu olan bu oyunda korku dolu anlat yaşatmayı başarıyorlar. Mesela ben büyük robotlardan kaçarken bir sığınağa kaçmıştım. Bu sığınak zifiri karanlık, duvarı bile zor gördüğünüz bir yerdi. E başka oyuncuların beni fark etmesini de istemediğim için el fenerini açmadım. İşte bu sığınakta yolumu zar zor bularak yürürken “ŞLAAAK” diye bir üstüme atladı bu... Yerimden öyle böyle zıplamadım ya. En son P.T. oynarken böyle korku dolu bir an yaşamıştım, oradan hesap edin.

Pop ve Fireball ise oyunun en basit iki düşmanı bu arada. İkisi de genellikle terk edilmiş binalarda bulunan, top gibi yuvarlanan robotlar. Pop yanınıza gelir gelmez patlıyorken (POP ediyorken ehehehe), Fireball üzerinize alev püskürtüyor. Eğer iyice dibinize girmeden fark ederseniz ikisi de tek bir “Ağır Mermi” darbesi ile ölüyor. Bundan dolayı yerine göre büyük tehlikeler arz etmelerine rağmen, karşı koyması en kolay robotlar.

Burada daha bahsedebileceğim Leaper, Rocketeer, Bastion gibi mini boss sayılan robotlar da var elbette. Bunlar oyunu ilk açtığınızda sizleri gerçekten tedirgin etmeyi başaran düşmanlar. Çünkü öyle kolay kolay ölmüyorlar. Fakat oyunda biraz vakit geçirip, hafifinden envanter dizdikten sonra çok rahat şekilde indirebiliyorsunuz hepsini. Biraz el bombası, biraz sağlam silahınız olduğu zaman bunlara karşı kralsınız. Fakat oyunun asıl boss robotu sayılan “The Queen” adını tamamen hak eden bir robot olmuş. Oyunda şu an gerçekten çok sağlam envantere sahibim ve sıklıkla üç kişi giriyoruz. Ona rağmen bırak saldırmayı, yanından geçmeye bile tırsıyoruz. Bunu kesebilmek için gerçekten sunucu içerisinde millet ile toplaşıp saldırmak lazım. He tabii her oyunda olduğu gibi bunda da öldürmenin çok basit bir yolunu bulmuşlar. Şimdi burada anlatıp büyüsünü kaçırmak istemiyorum. Zaten kendi tahminimce o konuda da Embark bir zayıflatma getirir.

Robotlardan bu kadar bahsettik bahsetmesine de, bildiğiniz gibi genellikle bu tarz düşmanlara karşı “vuruş hissi” dediğimiz olay yok seviyesinde olur. Bu vuruş hissini de iyice oyuncak ettiler sosyal medya yüzünden artık herkesin başka bir beklentisi var. Ama sizlere şöyle anlatayım sevgili Goyunlar; ben bir Hornet’in pervanesine sıktığım zaman, genel bir hasar almıyor. Sadece sıktığım pervanesi hasar alıyor hatta genellikle kırılıyor. Pervanesi kırıldığından dolayı da havada dengesini kaybedip, yere çakılıyor. Yani zırhına doğru belki 5 belki de 10 mermi sıkıp anca alaşağı edeceğiniz robotu, iyi nişan alınmış tek bir mermi ile saf dışı bırakabiliyorsunuz. Eğer örneği tek robottan çıkarıp genele bakarsak, her bir Arc düşmanında geçerli bu vuruş tokluğu. Ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar.

Oysa Herkes Öldürür Sevdiğini

Burada sabaha kadar her bir düşman türünün tek tek analizini yapabilirim sizlere. Fakat Arc Raiders sadece PvE bir oyun olsaydı ve bu robotlar ile savaşsaydık, emin olun şu an elde ettiği oyuncu sayısının çeyreğini bile göremezdi. Ki zaten hatırlar mısınız bilmiyorum ama bu oyun ilk duyurulduğu zaman aslında co-op bir oyun olarak tanıtılmıştı. Yani dört kişilik ekibinizle birlikte, bu robotlara karşı savaşacaktınız. Hatta oyunun 2023 yılında ertelendiği zamanlarda ortaya çıkan sosyal medya yorumlarını hatırlıyorum da, herkes şikayet ediyordu. “Pfff yine Escape From Tarkov gibi olmaya çalışan ve denizde boğulan herhangi bir oyun geliyor.” tarzında bir sürü yorum vardı. Fakat şöyle bir olay var. Eğer bu Extraction Shooter türünü deniz olarak görüyorsanız, co-op türünde kocaman bir okyanus var. Aşağı yukarı son 5 yıldır sunumlarda gördüğümüz oyunların çok büyük bir kısmı, co-op olarak duyuruluyor. Bence o yüzden tür değiştirmeleri çok mantıklı bir hareket olmuş.

Bu sadece benim ortaya salladığım bir tahmin değil. Embark tarafının kendisi de buna benzer bir açıklama yaptı geçenlerde. “Oyunun ilk aşamalarında co-op olarak tasarlamıştık. Fakat oyunu oynamaya başladığımız zaman, yapım ekibi olarak bir türlü keyif almayı başaramadık. Bundan dolayı da Arc Raiders geliştirme sürecinde çok kritik bir karar almak zorunda kaldık ve türünü değiştirdik. Bu değişiklik ile beraber oyundan da keyif almaya başladık.”. Tam olarak bu cümleleri kurmamış olabilirler gerçi ama ana odak noktası buydu.

Bu tür değişikliğinden dolayı ortaya çıkan bir olay var gerçi. Aslında Arc Raiders, oynaması bedava bir oyun olacaktı. Fakat tür değişikliğine gidildikten sonra Embark, bu olaydan tamamen vazgeçti. Bunun sonucunda da şu an gördüğümüz 40 $’lık fiyat etiketine sahip oldu. Sonuçta firmanın diğer oyunu olan The Finals, oynaması tamamen ücretsizdi. Haliyle de başta bir tepki çekmiş olsalar bile zamanla bu konu unutuldu. Oyunun iyi çıkması sayesinde de zaten konusu hiç açılmadı. Gerçi bu sebepten dolayı konuşulmayan çok büyük bir sıkıntı daha var ama yazının ilerleyen kısımlarında değineceğim oraya. Şimdilik konuyu saptırmadan, PvP tarafı ile devam etmek istiyorum.

Oyunun başarılı olmasını sağlayan en büyük unsur bu PvP tarafında saklı. Arc Raiders içerisinde her ne kadar daha çok Arc’lar ile kapışma içerisinde olsanız bile en büyük unsur insanlığın ta kendisi. Zaten gerçek hayatta da böyle değil midir ya? Siz ne kadar çevreye falan dikkat etseniz dahi genelde sizi en çok yaralayan olaylar, arkadan bıçaklamalar her zaman sevdiğiniz insanlar tarafından yaşanıyor. Arc Raiders içerisinde de PvP tarafı burada yatıyor. Etrafınızdaki insanlara güvenmeyi veya güvenmemeyi tercih edebilir fakat sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsiniz.

Mesela bir çok kişi oyuna ilk başladığım gün gerçekten arkadaş canlısı davranıyordu. Hatta arkadaş canlısı olmaktan da öte, birer Polyanna gibi davranıyorlardı. Birinin yanına gidip, sohbet ederek robotları beraber indirebiliyordunuz. Tabii her toplumun içerisinde çürük elmalar vardır ve olmaya da devam edecektir. Bu çürüklerin yavaş yavaş kendini daha fazla göstermesiyle birlikte, oyunun bütün dinamikleri de değişmeye başladı.

Gün geçtikçe oyunun içerisinde bulunan insanlar bencilleşmeye başladı. Artık bir çok kişi kelimelerinden önce mermilerini kullanıyordu. The Division 2’nin fragmanında çok güzel bir kesit var mesela. “Eczaneler yağmaladığında ve hastaneler kapandığında, astım ölümcül bir hale gelmişti. Ortada seni koruyacak bir polis olmadığında, silahın var mıydı? Ya da komşunun silahı var mıydı? Bazıları hayatta kaldı...”. Uygarlık dediğiniz şey işte tam olarak bu kadar. Ortada bir kural olmadığında, hayatta kalmak için başka hayatları alırsınız.

Burada kesinlikle oyuncuları suçlamıyorum bu arada yanlış anlaşılma olmasın. Ben de bozulan bu insanlardan bir tanesiyim. İlk günlerde önüme çıkan herkese “N’aber abi ya?” diye seslenirken, artık sadece öldürürken kahkaha atmak için açıyorum mikrofonu. Çünkü beni de sırtımdan vurdular. Benim de hayatımı bir çok kez elimden aldılar. EN SEVDİĞİM SİLAHIMI BİLE KAYBETTİM BEN YA. Durum böyle olunca ister istemez bozuluyorsunuz.

Ben böyle bahsediyorum diye gözünüz korkmasın bu arada. Oyunda gerçekten iyi kalpli insanlar hâlâ bulunuyor. Geçen gün başıma gelen bir olaydan çok kısa bahsetmek istiyorum. Göreve doğru koşuyorum. Çünkü artık yatmaya gitmeyi planlıyorum, saat çok geç olmuş. Acele ediyorum ve her robottan kaçıyorum. Bir anda arkamdan “Ustam ustam dur nereye gidiyorsun yavvv” diye çok dostane biri seslendi. Döndüm adama silah doğrulttum. Çünkü gerçekten güvenim zedelendi insanlara karşı... Adam silahı görünce hiçbir tepki vermedi ve konuşmaya devam etti. Ben de güvendim be öyle olunca. Çok sağ olsun görevime de yardım etti, ortak şekilde binaları da yağmaladık. Hatta bize saldıran başka birkaç oyuncuyu da beraber öldürdük. En sonunda da haritadan beraber çıktık. Fakat ben istesem veya adam istese, tam çıkışa doğru giderken birbirimiz öldürebilir ve eşyaları çalabilirdik. Ki bunu da yaşamadım değil... Ama neyse ki ikimiz de bunu yapmadık ve insanlık adına bir puan kazandık.

İşte Arc Raiders size böyle anlar yaşattığı için sosyal medyada bu kadar ses getirmeyi başarabildi. Klasik adam vurmacadan ibaret bir oyun olsaydı, oyun epey bir vasat kalabilirdi. Çünkü her ne kadar robotlar konusunda bir vuruş hissi olsa dahi, PvP tarafındaki savaşların mekanikleri o kadar da tatmin etmeyi başaramıyor. Sizin kanınıza işleyen kısım o anlarda yaşadığınız stres oluyor.

Bir de belirtmem gereken çok kritik bir nokta var. Bu bahsettiklerimin %80’i falan tek kişi girdiğiniz zaman oluyor. İzole şekilde o haritaya girip, insanlarla iletişim kurduğunuz zamanların tadını ekipçe girdiğiniz zamanlarda alamıyorsunuz. İkili veya üçlü ekip olarak girilen maçlarda neredeyse kimse konuşmuyor. “Zaten yanımda birileri var.” mantığı ister istemez bilinçaltınıza işliyor. Hani normalde ekiple girdiğiniz zaman keyif veren oyunlardan biri değil Arc Raiders. Tamamen iki farklı deneyim sunuyor.

Benim tercihimi soracak olursanız, her ne kadar ekiple oynamaktan keyif alsam bile, tek kişi oynamanın yaşattığı gerilimi tercih ediyorum ben. Çünkü böyle olunca sadece silah kullanma yeteneğiniz değil, sosyal becerileriniz de işin içine giriyor. Böyle oluşan bir denklem sonucunda bilinmeyenleri bulmaya çalışmak falan oyunun asıl keyif veren noktası. Ekiple girince ise silahı daha iyi kullanan kazanıyor.

Aslında bunun sebebi sadece bu sosyallik eksikliğinden değil. Arc Raiders, içerisinde farklı bomba türleri ve taktiksel ekipmanlar bulundurmasına rağmen, oyuncuyu bunları kullanmaya teşvik etmiyor. El bombaları mini boss savaşlarında işe yarıyor falan ama oyunculara karşı taktik yapma tarafı çok zayıf. Yaptığınız maksimum taktik “Aga siz sıkmaya devam edin, ben sağdan onları arkalayacağım.” oluyor. Hani bir barikat kullanayım, şuraya bir tuzak kurayım tarzı taktikleri sadece iki kere falan kullanımışızdır. Onu da kullanma sebebimiz meraktan dolayı. Gerçekten işe yaradıkları için değil.

Ama genel tabloya baktığımız zaman ben PvP tarafından gerçekten keyif aldım. Sonuçta her oyun bir Valorant veya Call of Duty tarzında olmak zorunda değil. Zaten bu konuda Helldivers serisinin yapımcılarının çok güzel bir sözü var. “Herkese hitap eden bir oyun, kimseye hitap etmeyen bir oyundur.”. Keşke bu sözü oyun yapımcılarının tamamı ana odak haline getirse...

Büyüye Kapılıp Unutulan Bir Konu: SUNUCULAR!

Maalesef Arc Raiders konusunda her şey el bebek gül bebek değil. Oyunun şu an sosyal medya tarafında gerçekten büyük bir sükse yaşattığını hepimiz biliyoruz. Hatta yazının başında da bahsettim. Fakat böyle büyük bir başarının ortaya çıkardığı bir sıkıntı var. Kara sevdanın gözü kördür sevgili Goyunlar. Ben oyunun mekaniklerini, atmosferini ve sosyal deneyimini çok sevmiş olsam bile, maçların ciddi bir kısmında sunucu problemi yaşadım.

Bu sunucu problemlerinden bahsettiğim olay öyle basit bir ping sorunu değil. Şimdi şöyle ki; çok büyük bir desenkronizasyon sıkıntısı var. Oyunda her şey normal ilerliyor. İşte açtığınız kapılar, arkadaşlarınız yaptıkları, sizlerin ekranına anında yansıyor. O konularda bir sıkıntı yok. Fakat konu çatışmalara geldiği zaman mermilerde bir gecikme yaşanıyor. Özellikle uçan robotlara karşı savaşırken rahatlıkla gözlemleyebileceğini bu sıkıntı sizin bütün deneyiminizi baltalıyor. Çünkü hayatta kalmanın bu kadar önemli olduğu bir oyun içerisinde, desenkronizasyon yaşandığı an sizin çok büyük bir dezavantajınız oluyor. Bu sebepten kaynaklı rahat altı defa falan ölmüşümdür.

İşin garip kısmı ise bu olayı konuşan kişi sayısı çok az ya. Neredeyse konuştuğum herkesin başına gelen bir sıkıntı çünkü bu. Ama sosyal medyaya falan girdiğim zaman gördüğüm şey, sadece oyunun çok fazla övülmesi oluyor. Oyun övülmesin falan demiyorum ama biraz da gerçekleri konuşalım. Özellikle bunların konuşulmaması ve Shroud gibi rekabetçi oyunlar arenasında tanınan yayıncıların “Arc Raiders kesinlikle Clair Obscur: Expedition 33’ten çok daha iyi bir oyun ve GOTY kazanması lazım” tarzında yorumlar beni çok düşündürüyor. Ortada çok büyük bir PR çalışması dönüyor olma ihtimali çok yüksek.

İçerik Bolluğunu Unutmamak Lazım

Negatifliği kenara bırakalım da pozitif halimize geri dönelim en iyisi. Eğer Arc Raiders oynarken ben HER ŞEYİ görmek istiyorum derseniz, oyuna çok rahat şekilde gömmeniz gereken bir 80-100 saat var. Çünkü haritalarda bulunan bazı noktaları açmanız için elde etmeniz gereken anahtarlar, siz geliştikçe ve çevreyi araştırdıkça karşınıza çıkıyor. Hatta bir tanesi tamamen yetenek ağacının son dalına konulmuş. Siz o seviyeye gelmeden de, o kilitli yerleri açma imkanınız literal anlamda sıfır. Bundan dolayı sizleri gerçekten çok uzun süre oyalayacak bir içerik bulunuyor.

Yetenek ağacının da sözü geçmişken oraya bir değinelim. Haritada öldürdüğünüz her bir düşman, açtığınız her bir sandık sizlere yetenek puanı olarak geri dönüyor. Böyle böyle seviye atladıkça da yetenek ağacından yeni özellikler elde ediyorsunuz. Oynama tarzınıza göre karakterin kondisyonunu da geliştirebilirsiniz, yağmalarken sandıkları daha hızlı açmasını da sağlayabilirsiniz. Ya da hibrit şekilde de gelişebilirsiniz tamamen size kalmış. Ben daha çok karakterimin fiziksel özelliklerine yoğunlaştığım için haritada çok rahat koşma imkanım oluyordu. Ama mesela başka bir ekip arkadaşım yağmalama tarafına odaklandığı için kilitli kapıları benden 3 saniye falan daha hızlı açabiliyordu.

Bu arada seviye atlamanın en rahat yolu, tüccarlardan aldığınız görevleri yapmaktan geçiyor. Bunun sebebi aslında sizlere YP verdiği için değil de, görevi yaparken sürekli bir etrafı kurcalama halinde olduğunuz için sürekli puan kazanıyorsunuz. Görevlerin sonucunda da ağırlıklı olarak envanterinize ekipman geliyor.

Envanter tarafında da ben dahil herkesin şikayetçi olduğu kritik bir olay var bu arada. Menü arayüzü, tamamen oyuncuya düşman olsun diye düşünülmüş. Haritalardan topladığınız materyalleri, yeni bir eşya üreteceğiniz zaman kullanmanız gerekiyor. İstereniz satabilirsiniz tabii ama genellikle üretim zamanı kullanacaksınız. Fakat oyun sizleri bu konuda yönlendirmiyor. Örneğin bir silah üreteceksiniz. Size de metal parçalar lazım. Normalde bir çok oyunda gözükür; “şu parçayı eğer ayırırsan, eline şunlar geçer” tarzında sizi yönlendirir. Bunda da bir parçayı ayıracağınız zaman çıkacak parçalar gözüküyor, evet. Ama eksik olan materyaliniz için şunları parçalara ayırabilirsiniz tarzında bir yönlendirme olmuyor. Bundan dolayı da eğer üç saatlik bir oynama seansı oluyorsa kafanızda, bunun çok rahat şekilde bir saati menülerde “Lan ben neyi parçalara ayıracağım?” serzenişleri eşliğinde oluyor. Bana sorarsanız bu gerçekten kötü bir dizayn tercihi olmuş. Umuyorum ki Embark, bu konuda bir güncelleme getirir.

Oyuncuların Korkulu, Embark’ın Heyecanlı Rüyası: Unreal Engine 5

Oyun dünyasında şu an ortak bir karar var. Eğer bir oyun Unreal Engine 5 kullanıyorsa, kesin bozuk bir oyun olarak ortaya çıkacaktır. Fakat Embark, The Finals ile zaten bu motoru harika bir şekilde kullanmıştı. Etraf paramparça olurken bile bir performans sıkıntısı yaşanmıyor. Arc Raiders konusunda da durum aynı. Oyunun optimizasyonu gerçekten şahane olmuş. Üstüne üstlük bu akıcılığın yanında da harika görseller sunmayı başarmışlar.

Fakat burada da gözüme batan bir nokta var maalesef. Benim ekran kartım AMD Radeon RX 7800 XT. Bundan dolayı bir DLSS deneme şansım olmadı ama FSR’ı ilk günden itibaren kullandım. Kullanırken de oyunun keskinliği konusunda problemler yaşadım. Normal bir görüntüye göre aşırı derecede fazla keskinlik kullanıyor. Başka oyunlarda bunun için yüzdelik dilim üzerinden ayar bulunurken, Arc Raiders içerisinde böyle bir ayar bulunmuyor. Kendi kafasına göre keskinlik ekliyor, bundan dolayı da ekranda çok fazla rahatsız edici görüntüler olabiliyor. Frame Gen özelliği ise gayet iyi bir şekilde çalışıyor onu da belirteyim.

Son Nefesinizde Bile Kimseye Güvenmeyin!

Sonuç olarak benim Arc Raiders ile geçirdiğim süre gerçekten çok keyifli geçti. Dönem dönem çok fazla Extraction Shooter türünü denemiş ama bir türlü kaliteli bir oyuna denk gelememiştim. Arc Raiders sayesindeyse aradığım o tadı tam olarak buldum diyebilirim. Her ne kadar bahsettiğim sıkıntılar yer yer oyundan aldığım keyfi baltalasa dahi benim Embark’a karşı güvenim yüksek. Kendilerinin bu zamana kadar The Finals gibi bir oyunu ayakta tutması şans değil sonuçta. Ayrıca hangi oyun yapımcısı böyle ses etmiş bir oyunu arkada bırakmak ister ki?

SON KARAR

Arc Raiders’ın elde ettiği başarı kesinlikle bir şans değil. Gerçekten oyunu tutku ile yapan Embark, bir Extraction Shooter türünde olması gereken en kritik nokta olan PvP tarafını çok iyi kurtarmış. Kimseye güvenmemeniz gereken bu oyun, eğer birkaç kritik hatası olmasa kusursuza yakın bir oyun olabilirmiş.

Arc Raiders
Çok İyi
8.5
Artılar
  • Robotlara karşı vuruş hissi muazzam
  • PvP tarafında dönen sosyallik
  • İçerik bolluğu
  • Her bir maçın, ayrı bir hikaye yaratma potansiyeli
  • Müzikler, tek başına dinlerken bile keyif veriyor
Eksiler
  • Sunucularda yaşanan desenkronizasyon sıkıntıları keyfi çok baltalıyor
  • Oyunculara karşı vuruş hissi o kadar da iyi değil
  • Menülerde anlamsız zaman geçirmek zorunda kalıyorsunuz
YORUMLAR
Parolamı Unuttum