Film tadında oyun keyfi yapmaya az kaldı sanki?
Devamını okuHer oyuncunun hayatında çok özel oyunlar vardır. Çok iyi, çok kaliteli oyunlardan bahsetmiyorum; daha çok oyuncuda kalıcı izler bırakan, hatta hayatında değişikliklere sebep olan oyunlardan bahsediyorum. İşte orijinal Legend of Mana da benim için bu özel oyunlardan biriydi. Daha 14-15 yaşlarındaki bir ergenin çizim arka planları, tasarımları, kulağa şifa müzikleriyle sanat duygusuna ve estetik kaygılarına yön veren, ruhunda kalıcı izler bırakan bir oyundu. Bu yüzden Remastered’ı duyurulunca da hak verirsiniz ki kafayı yemiştim.
Gelin görün ki Legend of Mana serideki diğer oyunlardan ayrı tutulan ve açıkçası da biraz üvey evlat muamelesi gören bir oyun. Zira serinin bundaki önceki oyunları çok daha çizgisel bir oynanışa sahip klasik aksiyon-RYO’lar iken LoM ise bulunduğu konsolun kısıtlamaları izin verdiğince açık dünya olmaya çalışan bir oyun. Öyle sırayla takip edeceğiniz bir öykü akışı falan yok yani. Oyunun dünya haritasını bile siz düzenliyorsunuz. Oyun boyunca bulduğunuz artifact’ları haritada istediğiniz yere koyarak şehirleri ve zindanları yaratıyor, bunlara da istediğiniz sırayla giriyorsunuz. Bu bölümlerde denk geldiğiniz (evet denk geldiğiniz) karakterlerden görevler alıyor, hatta kimi zaman da beraber görevlere çıkıyorsunuz.
Oyun bu şekilde oyuncuyu dünyasını keşfetmeye teşvik ediyor fakat zamanında pek çok oyuncuyu da oyundan iten şey bu konsept oldu maalesef. Zira kimi zaman elinizde hiçbir görev ya da artifact olmadan ne yapacağınızı sorgular şekilde buluyorsunuz kendinizi. Sonra hadi şu Domina’ya bir uğrayayım diyorsunuz ve hop daha önce yüz kere geçtiğiniz bir yerde yeni bir aksiyon sizi bekliyor. Bu görev kurgusu kimi oyuncuya itici gelse de emin olun oyun merak duygunuzu fazlasıyla ödüllendiriyor.
Tabi oyunun açık dünya yaklaşımının sadece görev bulmaktan ibaret olmadığını belirtmekte fayda var. Keza oyunda bu görevler haricinde yapabileceğiniz pek çok şey var. Arka bahçenizde oyuna özgü meyveler yetiştirebilir, bunları satabilir ya da topladığınız yaratıklara yedirebilir, yumurta aşamasında yakaladığınız üç farklı yaratığa bakıp geliştirerek ekibinize katabilir, silahlar ve zırhlar dövebilir, hatta yapay zekasını kendiniz belirlediğiniz bir golem kurabilirsiniz. Bunlar günümüz oyuncuları için küçük işler olsa da PS1 döneminde eşi çok nadir görülen bir özgürlük olduğunu tekrar önemle hatırlatmak isterim.
Remastered versiyonunun oyuna neler kattığı kısmına gelecek olursak; oyunun bakmaya doyamadığınız ve bir masal kitabını andıran çizim arka planlarının çözünürlüğü arttırılarak elle boyanmış. Ve bu halleriyle gene beni benden alacak kadar M-U-A-Z-Z-A-M olmuşlar. LoM’un hala görsel açıdan oyun tarihinin en güzel oyunlarından biri olduğunu düşünüyorum. Oynanış açısından en büyük değişiklik de otomatik savaşları istediğiniz zaman kapatabilme özelliğinin eklenmesi olmuş ki bu seçeneği inanılmaz faydalı buldum ben. Bir karakteri, sandığı ya da sadece haritanın çıkış noktasını ararken aynı savaşları tekrar tekrar yapmaktan kurtulabilmek harika bir olay. Benzer şekilde oyunun dünyasını rahatça keşfetmek istediğinizde de hayli işinize yarayacak bir özellik bu. İstediğiniz anda kayıt edebilme özelliği de oyundan alacağınız zevki arttıracak bir ekleme olmuş.
Oyun tarihinin en iyi müzik albümlerinden birine sahip olduğunu düşündüğüm (ve neredeyse 20 yıldır zevkle dinlediğim) oyunun müzikleri, orijinal bestecisi Yoko Shimomura tarafından gerçek enstrümanlarla aranje edilmiş. Fakat istediğiniz zaman orijinal parçalara da dönüş yapabiliyorsunuz. Şahsen ben her iki versiyonunun da kendi artılarına sahip olduğunu düşünüyorum ama üstat Yoko Shimomura’nun bu parçaları bestelerken kafasında yer alan gerçek vizyona bu oyun sayesinde tanık olabilmek gerçekten çok keyifli. Ayrıca orijinal oyunun sadece Japonya versiyonunda yer alan Pocketstation mini oyununu da artık istediğiniz zaman açıp oynayabiliyorsunuz. Orijinal versiyonda yer alan kayar resimli açılış videosu da yerini full animasyon bir videoya bırakmış unutmadan.
Bana göre bir diğer önemli yenilik ise oyunu istediğiniz zaman iki kişi oynayabilmeniz. İster yancı karakterinizin kontrolünü arkadaşınıza verebiliyor, isterseniz de kendi hesabı ve karakterini kullanarak beraber maceraya çıkabiliyorsunuz. Bu özellik oyunun orijinalinde de vardı fakat sadece belirli noktalarda aktifleştirilebiliyordu. Şimdi ise istediğiniz an açıp kapatabiliyorsunuz. Özellikle yan yana oyun oynama kültürünün öldüğü bir dönemde bunun oldukça kıymetli bir eklenti olduğunu düşünüyorum.
Gelgelelim Legend of Mana Remastered’ın benim için çok özel bir oyun olması bazı eksileri de olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Öncelikle oyun bana genel olarak biraz fazla kolay geldi, hele ki eşimin ikinci karakteri yönettiği anlarda. Ayrıca yancı karakterin kontrolünü arkadaşınıza verebilme olayı biraz fazla yalın kaçmış, çünkü bu karakterin hiçbir şeyini değiştiremiyorsunuz, sadece verilen özelliklerle size eşlik edebiliyor o kadar. E bu da ikinci oyuncu için tecrübeyi biraz sıkıcı hale getiriyor normal olarak. Lakin şunu belirteyim, oyunun orijinalinde de durum böyleydi, Remastered’a özel bir durum değil yani.
Öte yandan elden geçirilen arka planları girişte hayli övsem de hareketli sprite’lara dokunulmamış olması görüntüyü biraz bozmuş. Yüksek çözünürlüklü arka planların önünde pikselleri adeta sayılan karakterler normal olarak sırıtıyor. Keşke sprite’ları da biraz elden geçirselermiş. Gene girişte bahsettiğim üzere oyunun açık dünya yaklaşımının günümüz standartlarının biraz gerisinde kalması yeni oyuncuları itebilir. Keza bana bile “Şimdi ne yapmam gerekiyor yahu?” dedirten anlar oldu.
Toparlayacak olursak Legend of Mana Remastered’ın sunum ve estetik açılardan halen daha eşsiz bir oyun olduğunu düşünüyorum. Oyunun çizim tarzına, masalsı dünyasına, derin anlamlar içeren küçük cümlelerine (Misal: “Yalnızca ruhları olan kişiler ölebilir. Biz Sproutling’lerin ruhu olmadığı için sonsuza kadar yaşarız”) ve mükemmel müziklerine hayran olmamak mümkün değil. Öte yandan bahsettiğim üzere bazı mekaniklerinin eskiliği günümüz oyuncularını biraz itebilir. Oyunun oynanması gereken versiyonu kesinlikle bu, fakat bu haliyle bile sadece safkan J-RPG’cilere ve benim gibi retro kafalara hitap edeceğini düşünüyorum. The Witcher’dan sonra aradığınız oyun bu değil, fakat zamanında oynadığınız J-RPG’lerin tadını özlüyorsanız kesinlikle doğru yerdesiniz. Zira ben ait olduğum yere döndüğümü düşündüm oynarken.
Başlıklar
Klasik J-RPG’lerin tadını özleyenlerin kaçırmaması gereken gizli bir şaheser.
- Adeta masal kitaplarından fırlamış eşsiz el çizimi arka planlar
- Ruhunuzu okşayan efsane müzikler
- Dönemi için hayli özgür ve çeşitliğe sahip olması
- Remastered sürüme eklenen yenilikler oyuna daha da değer katmış
- Aynı ekranda beraber oynanabilen nadir modern oyunlardan
- Bir tık daha zor olabilirdi
- Açık dünya yaklaşımı biraz eskimiş
- Türün meraklıları dışındakilere hitap etmesi biraz zor